19 Ağustos 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

19 Ağustos 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife Misli nadir görülen bir kemik hastalığı Ziraat muharririmiz B. Şükrü Aker Amerikada tedavi ediliyor yapman B. Şükrü Akerin tedavi edilmeli üzere tâbi tutulduğu usul Çifçi ve evlerinde bahçe bulunan okuyucularımızın, yazılarını söve 86- ve okudukları ziraat muharririmiz B, Şükrü Aker, on senedenberi, garip bir hastalığa tutulmuş, boyu sene- den seneye kısalmağa, kemikleri iğ- rilmeğe ve vücudu mütad şeklini kaybetmeğe başlamış ve boyu, 10 sene zarfında 35 - 40 santim kısalmışlır. Fakat zavallı arkadaşımızın tutul duğu bu misli ender hastalık, bu tahribat ile. kalmamış, bati, fakat muttarid bir şekilde kendisini ölüme doğru sürüklemeğe başlamış, gözleri zayıflamış, samla kuvveti azalmış, kaburga kemikleri kemik uçları midesini, kara ciğerlerini sıkış- tırmağa balamıştır. Bu feci vaziyet karşısında Şükrü Aker, memleketimizin tanınmış dok- torlarına başvurmuş, fakat bir türlü derdine deva bulamayınca, kalkıp Berline gitmiştir. Berlinde kendisini muayene eden Al man doktorları vakıa hastalığı teşhis eylemişler, bu kısalma ve buna müte- Tafhk arazın gudde İfrazatındaki in- tizamsızlıktan ileri geldiğini söyle mişler, fakat gudde İfrazatını intiza- ma sokacak hastalığı tedavi etmese bile tevkif edebilecek bir ilâç vereme- mişler, derdine ancak Amerikada ça- re bulunabileceğini, bu hastalıkla Amerikalı bazı mütehassıs profesör- lerin meşgul olduklarını söylemişler- dir. Şükrü Aker, ümidsiz bir halde dönmüş, hastalık, seyrine ve günden güne daha bariz bir şekil alan tahri- batına devam etmiştir. Şükrü Aker, Avrupada tahsilini Tefrika No. 42 — Safa geldiniz... Buyrun, oturun... Yemek yiyelim... Sonra konuşacak şey- lerim var... Bu gece buradasınız, t8- | bil... — Müsaade ederseniz kalacağım... Bu havada İstanbula dönülür gibi de- — İsabet... Bazı meseleleri hallede- riz. Fazla konuşmadan yemek yediler. Mihrinur hanımefendi birkaç bardak su içti, Doktor susadıysa da ağzına bir yudum koymadı. Yemekten sonra oda da yalnız kalınca sürahiyi musluktan boşalttı. Ve şeytani bir tebessümle: «— Fen iyi şeydir vesselâm... Bu ko. ca karıcık iki saat sonra öyle bir uy- İ kuya dalacak ki, bacağından sürükle- seler farkında olamıyacak.» diye dü. | gündü. Ellerini kuruladıktan sonra salonda oturup kendisini bekliyen Mihrinur ha- | nımafendinin yanına gitti, Karşılıklı | kahvelerini içerlerken, ihtiyar kadın Ziraat muharririmiz Şükrü Aker ile kendisini tedavi eden profesör Mayerding Ikmal etmiş, kıymetli bir sanayi zira- iye mütehassısı olduğu cihetle, Cüm- huriyet hükümetinin ötedenberi ilim adamlarına gösterdiği şefkat ve Ali- cenabane yardımı sayesinde, bun- dan üç ay evvel kalkarak Amerikaya gitmiş ve Amerikanın en büyük hastanelerinden birinde kemik has- SEVİLEN KADIN Nakleden : ( Vâ -Nü) sele şu... Biz çok fena hareket ettik... Doktor, gülerek: — Öyle mi kuluyorsunuz hanım. efendi?... Pek mi kötü birşey yaptık?.. — Çok, çok!... Bu günahin altından nasıl sıyrılacağımızı bilemiyorum. Kadri Ahmed, tavrını değiştirerek: — Hakkınız var... - dedi, - Doğru bir Iş yapmadık. Fakat emreden sizdiniz. Ben de size itaat etlim, — Evet... Şimdi bunu düzeltmeğe karar verdim. — Nasıl arzu buyurursanız. — Hiç ummazdım ki, böyle bir hare ketle insan geceli gündüzlü vicdan aza- bi çeksin... — Asabisiniz, hanımefendi... Orta. da bu kadar büyütülecek birşey yok... İki çocuğu, mükemmel surette, sütni- neye vermiş gibi baktırıyorsunuz... Da- ha ne yapacaksınız? — Evet, eskiden de böyle düşün. düm... Fakat şimdi serin kanla mü. hakeme ettikçe meseleyi başka türlü görüyorum... Bu çocuklar ne olsa ka- AKŞAM Içtimai hayatta Türk Profesör Hasan Reşid Tankut İskenderunda bir konferans verdi İskenderun 18 (A.A) — Cümhuri- yet Halk Partisi müfettişi profesör B. Hasan Reşit Tankut dün burada Halkevinde Parti ümdelerinden mil. Hyetellik, lâiklik ve Devletçilik mev. suu Üzerinde bir konferans vererek milliyeteiliğin muhtelif telâkkisini ve kanun nazarında ve içtimai hayatta Türkün ne demek olduğunu ve Par. tinin istediği Türkle, kudretli devlet- te ferd demokrasizmini, camia ve ferd viodanının mahiyetini, milli eko. nömiyi ve Devlet müdahalesinin hu- de temas ederek bu limanın haiz olduğu iktisadi mevkii tebarüz ettirmiştir. Konferansta Parti heyetlerile kala- balık münevver bir halk tabakası ha- mr bulunmuştur. gidiyorlar o 21 ile 31 ağustos-nrasında Berlin. de toplanacak beynelmilel eczacıhk federâsyonu kongresine iştirak eyle- mek Üzere eczacılarımızdan 20 kişilik bir heyet bü akşam Transilvanya va- purile ve Romanya yollle Berline ha- reket edecektir. Heyet Köstence, ve Bükreşte birer gün kalarak 12 se. ne evvel Romanya eczacılarının mem- leketimize vaki ziyaretlerini iade ede- cektir. —....1111EEAEAEEAAEEEEENS EEE EAA talıkları mütehasısı, profesör B. Ma- yerdıngin nezareti altında tedaviye alınmıştır. Profesör Mayerding kendisini uzun uzadıya muayene ettikten sonra has- talığı teşhis etmiş, şimdiye kadar tat- bik edilmiş olan tedavi usulünün ta- mamile yanlış olduğunu; 7 - 8 sene evvel kendisine müracaat etmiş ol- saydı, hastalığı esasından tedavi et mek kabil olacağını, fakat şimdi de hastalığı durdurmak ve tahribatın önüne geçmek kabil olacağını söyle- miştir. Profesör Mayerding, tedaviye baş- lamakla beraber, arkadaşımızın kısa- lan vücudunu uzatmak ve birbiri Üzerine binen amudu fakarı halkala. rını eski haline irca ctmek için bir nevi askıya almıştır, Arkadaşımızdan biz& gelen son mektuplar, bu tedavi. den büyük faydalar gördüğünü bil. diriyor, Vücudundaki tahammülfersa ağrıları zail olmuş, hâlinde büyük bir salah hasıl olmuştur. Cümhuriyet hükümetinin bu kıy- metli ziraat mütehassısına gösterdiği şefkat ve âlicanabane yardım boşuna gitmemiş, memleket nâfi bir uzvunu kazanmıştır, Şükrü Aker yakında İs- tanbula dönecektir. zı olamıyor. . — Ne yapacaksınz?... Necile hanı- ma hakikati mi söyliyeceksiniz? — Söylesem de ne çıkar? — Sakın hanımefendiciğim Cemil beyle açılan aralar: bu yüzden tek- rar kaynaşmasın?... — Oğlan burada değil... Uzaklar- dar... Kimbilir ne zaman dönecek... — Bilmem amma, bu çocuklar karı koca arasında bir soğukluğu mucip olur. Mihrinur hanımefendi müstehzi bir sürette dudaklarını bükerek! — Araları sanki pek mi iyi?... Doktor güya birşeyden haberdar de- gilmiş tavrını takııdı: — Ya, efendim?... Münasebetleri bo. zuk demek? İhtiyar kadın, zeki gözlerini muha- tabına dikerek: — Haberiniz yok muydu?.. Kadri Abmed biran sustu. düşün. dükten sonra: — Tabintile hayır! - dedi. » İlk defa sizden duyuyorum... Vah vah... Tees- süf ettim... Maamafih zevahiri koru- malı, meydana vurmamalı, âlemin ne diyeceğini nazarı Itibare almalı... — Âlemin ne diyeceğini!!... Alemt!1... Ah, doktor bey!.. Ben elâlemin fikri. ni düşünerek hayatta çok fedakârlık. 19 Ağustos 1939 Malmüdürleri arasında yapılan nakil ve tayinler dürleri arasında yapılan yeni tayin, nakil ve terfileri bildiriyorum: Maçka melmüdürü B. Tahir Ural | Manisa muhasebe müdürlüğüne, Çankaya malmüdürü Osman Halidi | Yetgin Ürgüp, muhasebat umum müdürlüğü ikinci şube mümeyyizle- rinden Mustafa Sergin Tatvan, Gö- | rele malmüdürü Fevzi Adıgüzel Çeş- | me, Ankara muhasebe kâtibi Kemal Evirgen Palu, İsparta muhasebe kâ- tibi Hâmid Tekeli Lice, Kırklareli muhasebe Kâtibi Yunus Somer Arap- çay, Beytüşşebab malmüdürü Meh- med Iğdır, muhasebat umum imi dürlüğü birinci şube memurlarından Enver Sayman Tuzluca, Göle mal- müdürü Yıldınm Öbekan Torbeh, Iğdır malmüdürü Hamdi Erol Dikili, Şitka malmüdürü Şükrü Gürün Küre, Nazımiye malmüdürü Şevki Yılmaz Bünyan, muhasebat umum müdürlüğü memurlarından Zeki Ta- rım Hozat, Cizre malimüdürü Tayyar Erdem Vize, Palu malmüdürü Emin Özel Susiğırlık, Havza malmüdürü Rıfat Doğan Mesudiye, Beşiri malmü- dürü Avni Sert Zara, Gördes mal müdürü Hilmi Kuran Şibinkarahi- sar, Eruh malmüdürü Fabreddin Oz- kim Siverek, Gevaş mamlüdürü Akif Orgu» Sütçüler, gümrük inhisar muhasebe memurlarından Mahmud Tarhan Silvan, Ayancık malmüdürü Ratip Günev Bozöyük, muhasebat umunı müdürlüğü memurlarından Süleyman Ergün Şirvan, Genç mal müdürü Tahir Turan Bozkır, Bitlis varidat memuru Hadi Turan Genç, Fatsa varidat memuru Sabahaddin Erhun, OoSıvas . muhâstbe kâti- bi İhsan Tibet Beytüşşebab, Ankara defterdarlığı varidat memur muavini Temel Ülgen Görel, Bingöl muhase- be müdürlüğünde Sm Ereğli, Ankara Kızılbey tahsil memuru Ah- med Akçam Gülnar, İstanbul vari- dat memur muavini Halid Çizeno Hizan, gümrük ve inhisarlar vekâleti muhasebe memurlarından Cemaled- din Şengür Plomer, Tatvan malmü- dürü Şükrü Oktay Babaeski, Viren- #ehir malmüdürü Fikret Erçin Hay- rebolu, Lice malmüdürü Erdoğmuş Maçka, Bâlâ malmüdürü Galip Tu- na Divriki, İmroz mslmüdürü Şevki Ersan Kangal, Yalvaç malmüdürü Murad Ayber Şarki Karaağaç, Çeş- me melmüdürü Ratip Uğurlu Erga- nimadeni, Fatsa malmüdürü Osman Uzman Sarıkışla, Lâpseki malmüdü- rü Ziya Okay Dursunbey, Midyat malmüdürü Hâmid Eren Ovacık, Zonguldak malmüdürü Hulüsi Sön- mez Kırkağaç, Kangâl malmüdürü Kemal Atamer İmroz, Yüksekova maimüdürü Mustafa Özkan Çiçekda- ğı, Şarkışla malmüdürü Hasan Şenol Fatsa, Mesudiye malmüdürü Necati Ankara 18 (Telefonla) — Malmü- bitti!.., Başka türlü davranacağım! Doktor: — Tabii efendim... Hakkınız var..,- ! dediyse de ev sahibesini dinlemiyordu Yahud da şöyle, azıcık dinliyordu. Aklı fikri hep uyku ilâcında idi. Şaşıyordu: w Garip şey! Niçin hâlâ bir emare görünmüyor?» Yoksa bu demir gibi sert karakterli kadın kimya kanunlarınada mı karşi duruyordu? -—- ,. Bundan sonra başkalarının ne diyeceğine ehemmiyet & vermiyece- dim. Yalnız kendimi düşüneceğim. Ha- yatırı muhite göre tanzim etmek cin- nettir. Bir sükütlen sonra, ansizin: | — Ahrete inanır mısınz, doktor ? » | dedi. — Niçin sordunuz? — Doktorlar ekseriya inanmazlar da. — Vallahi, ne diyeyim bilmem ki, hanımefendi. — Mutekid değilsiniz her halde? — Müsbet ilimlerle fazla temas eden. Kadın muhatabının sözünü kese- rek: — Mutekid olmıyan insanlardan hoşlanmam. - dedi. - Zira onlar fren- Yalanlarından düzenlerinden bunu İ anlıyorum. Yaman kalakullici! Ağabeyoğlu Lâpseki, Muradiye mal müdürü Rıza Erkan Karayazı, Şarki Karaağaç malmüdürü Muharrem Ew gin Yalvaç ve Plomer malmüdürü Ziya Aydın Fethiye malmüdürlükle- rine, Çorum varidat müdürü Fehmi Özdiri Mardin varidat müdürlüğü. ne, İstanbul Küçükpazar tahsil me muru Halil Yaşar Kayseri, Ergani- madeni malmüdürü Ahmed Yaşaş Esen Elâzık, Elâzık tahsilât şefi Sabri Güner Seyhan, Ürgüp malmü- dürü Recai Balkır Kocacli, Afyon tahsilât kontrol memuru Refik Atay Hatay, Siverek malmüdürü Şevket Erzincan Urfa, İstanbul Fatih şubesi tahsil şefi Taceddin Kerneysoy 1$* tanbul varidat ve tahsil konirol me- murluklarına, Maarif Vekâleti mi- hasebe memurlarından Necdet Arr kurt askeri fabrikalar muhasebe müdürlüğü memurluğuna, Refahiye malmüdürü Celâleddin Erçetin Coruh, Seyhan muhakemat memuru Cemal Özsan Seyhan hazine avukatlığına, Tuzluca mâlmüdürü Cevad Atalay Dörtyol, Derik malmüdürü Sabahad- din Binzet Gördes, Karayazı malmü- dürü Şeref Göktürk Demirköy mal- müdürlüklerine tayin edilmişlerdir. Otomobil kazaları Jak isminde birinin idaresindeki hususi otomobil Periköyde on biç yaşlarında Ayten isminde bir kıza çarparak yaralanmasına sebep ol muştur. Lütfi adında birinin kullandı hususi bir otomobil, Bebekte Yalı- boyu caddesinde seyyar satıcı Mişona çarparak tehlikeli surette yaralan. masına sebep olmuştur. Mişon polis tarafından hastaneye kaldırılmış, Lütfi yakalanarak hak- kında kanuni takibata girişilmiştir. Basın birliğine âza kaydedileceklere Basın Birliği İstanbul idare heyeti reisliğinden: mmlakasş Basın Birliği kanununun birinci maddesi mücibince birliği teşkil eden azadan İstanbul vilâyeti odahilinde bulunanların azalığa (müracaatları için konan ve gazetelerle ilân edil- miş olan bir aylık müddet $1 ağustos 939 tarihinde nihayet bulmaktadır Kanunun ikinci maddesi bince aza yazılması mecbüri Gi ilân edilen müddet içinde mü: etmemiş bulunurlarsa bunlar mes lekte (o çalışmaklan omenolunacak, memnuniyet hilâfına çalışan veya çalıştıranlar hakkında (25) liraya kadar para cezasını hükmedilecek, tekerrüründe bu ceza iki kat alına caktır. Basın mensuplarına tekrar deriz. muci- arze- Fa- kat olan oldu bir kere! Artik ricat ede meyiz. Çaresizlik içindeyim. Yahud da benim gözlerim çareyi seçemiyor! Dün- yadan elimi eteğimi çekmek, çifli istiyorum, doktor... Târiki dünyalar gibi... Aklımdan hep böyle şeyler ge- çiriyorum... Masum çocukları da ya» mina alırım... Evvelâ onlarla gizliden gizliye alâkadar olurum... Sanki iki zavalh yetim bulmuşum da onlarla oyalanıyormuşum süsünü veririm... Sonra bakalım vekayi nasıl inkişaf edecek... Harekâtırm ona göre uydu. rurum... Akibetinden endişe ettiğim torunum Netileye de uzaktan uzağa gözcü olurum... — Demek buna karar verdiniz? — Vermiş gibyim... Uzun uzun düs — Herhalde itiraz etmek, fikrinizden caydırmak bana düşmez... — Torunumun çocuklarile meşgul olanlara ve benden sonra olacaklara da paralar ayıracağım... Benden mer nun kalırlar ümidindeyim, — Bende bulunan meblâğlar hakkın» daki emirleriniz; hanımefendi? Mihrinur hanimefendi, doktoru tat min edecek derecede müküfatlandırdı. © ağır ağır: nımın kanı, torunumun evlâdları... Ya.) ta bulundum ve şimdi anlıyorum ki | sizdirler; hırslarına hiç payan yoktur. | ğını sanıyordu. — Sizinle konuşmak istediğim me. | bancı ellerde büyümelerine gönlüm ra-| yanlış hareket etmişim... Amma artık | Damadım da itikadsızlardan olacak. (Arkus var) ii . ış kann. en m didiznidi isil - â ald bk 3

Bu sayıdan diğer sayfalar: