13 Eylül 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12

13 Eylül 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

(Baş tarafı sayı — Hiçbir şey! artık er Ep riski ği tehayyüz 45 de) rımın istikametini kolladığına yüz de yüz emindim Doğrusu aranırsa henüz ne yapacağımı, nasıl davranacağımı değildim. Sade, onun kendisine mânen yaklaş. mak teşebbüsünde bulunan bir insanı redöedişi hoşuma gidiyor- du. Bu harekette o kadar âdi ve âdi eri Mi öyle masum bir sey vard ER üyeli her ha by «Çekilin benim yolumdan... ani kendi yoluma deyam e- deyim ei, Dairesi «Nereden çıktınız benim kar. Çünkü 0 yaşta genç kızların kurduğu her romanda bu cümleler vardı. Melâhat. bunları sörledikter bag. ka, daha ileri gitti, daha cüret- kâr davrandı, , Onu bir akşam, Asmalımesei. din meshur in götürmüş - tilim: Sokaktan kapı itilince, per- deleri aralayıp dosdoğru, tek bir odava #iriliyordu, Bir yanda A- merikan bar, öbür tarafta şi (separe)... Her yer kumaşla kap- Tı Isiklar maskeli, Loş ve insana yalnız huzur hissi veren bir kü- cük salon. Gelen giden bol değil. kendi işinde, Portakal rengi ışık, her resim amatörünü. çıldırtacak bir e veriyordu . yüzüne, Bir köşe; cekilmistik, Kristal hadleri çay, değme paletden çık hususi bir renkteydi. Mib yu- dum iciyorduk Böyle yerleri sev- mem. Fakat bilirim ki en sakin verler böyle köşelerdir. Melâhat Meivertle. karışık beyaz bir yün #ivmişti. Güzel burnu 1 Sacları, Elini tutmuş. tom Öpüyor, okşuyordum, Fildi- gi matlığındaki cildi gâyri ihtiva. ri gözlerimi çekiyordu Bu kız, ne kadar da kendi neslinin insa- nı olmaktan uzaktı o bilseniz!.. sinde toplanmıştı durusu, her şeye ve yek ağru harekete kapalı yüz çizgilerile ba. “ va her zaman, isimlendiremedi- kaplı tavanın belki de duymadığı mânasızlıklar, hisli. likler... — Ne zaman içini olduğu gibi göstereceksin Melâhat? .— Hiç bir zaman... 12 DE | VI Nd İl İLayi g GÜVE. rulan her suale, tarafdar olsa bile aksi cevap vermek onun kastahığiydi: Mukavemet hastalı- ... Bunun köklerini tahlil ede- biliyordum b için? öd — Böyle şeyin “niçini olmaz — Çok mu çirkinim? Gözleri, morfinomanların göz- leri gibi irileşti. Karalarında ku- yulaşan bir korku derinleşti: — Benim korkum güzeli değil çirkini ri e ma .. Gayet iyi anlıyorum ki, sizinle ömürboyu yaşamak b İlik ği si- zi seversem ne oluru Başım döndü. ei ye indirdim, Bakamadım. Tek keli- me söylemeden kalktım, Onu 0- rada, kadehinin başında bıraka- rak kaçtım... Boş sokaklarda ayak seslerim mat akisler uyandırıyordu. Beşin.. iğim zaman soluk so- ok yemiş yırtıcı bir hayvan kadar kendimde değil. dim. Melâhata ne olmuştu? Me- lâhat evine nasıl dönmüştü? Bun. Jar bir an, onun şu cümlesile bir- likte aklımdan geçti endiniz... niz... Siz kendinizi nüz sade... ma, hepsi o kadar Tekmil fl Bp Hep kendi- düşünürsü- maya karar Vi daha görmezsem, tahammül edebi Jir miydim? san, hakiki eni tatma- dıkça ıstırap hakkında bir şey bilmediğinin Hirdehili olmuyor. Benim de bu hususta biliyorum sandığım şeyler meğer ne yanlış- mış!, Şimdi görüyorum ki-6 ve o. u. görmemek fikri, zihnimde, üst e yığılan eşya gibi kalın ve sabit bir ağırlık, bir siklet ka- zanıyor; o his, o düşünce maddi g3 a 7 ZAMLA KRM ir SE EN va Dİ Vi İN a ET TI bir kesafetle zihnimde bir ur san- cısı doğuruyordu. Hiç şüphe yok- tv . Istırap veya düşünce, olanca kesafetile zihni işgal ettiği za- maddi bir sancı- ya inkılâp ediyordu. Ben o sancı- kolumun siniri boyunca duvdum Zvvelâ ağzım. dan bir inilti çıktı. Çünkü, ko- lumdaki acının şiddetine daha faz la tahammül edemiyecektim. Bir yandan, hissetmeden, odada do- laşıyordum. Kolumdaki acı o ka- dar arttı ve ayrılmak fikri öyle bir sıhhat ve hakikat mânası aldı ki, güya bir daha hiç görmi- yecekmişim gibi, ıstıraptan ağzı- mı açarak, olamadığım, irademin dışında ve beni sürük- Jliyen gür, tok bir sesle bağırdım. Haykırışım duvarlara o çarptı ve bir iki zayıf akis yaptı. Ken- di sesim kulağıma gelince şaşırır gibi oldum Sanki hiçlik orta- sında idim ve sanki her şey ka- rarmıstı, Bu sefer, içimi dayanıl- maz bir dehşet hissi kapladı. İn- sanı karanlığa, korkuya çeker gi- bi bir his. Evvelkinden daha şid- detle bir daha bağırdığımı bili- yorum Ayni zamanda gözlerim- den yaşlar boşandı, dizlerim tit- riyerek divana (oçöktüm. Yazık, artık hasta olduğumu kabule mec burdum ben, Hem de hekimlik di- linde en malüm hastalıklardan biri... Ertesi gün, bitkin bir surat- Ja besinci kattan inerken, altımız- daki komşu, kapısından . çikiyor- du. Bir piyano hocasiydi galiba. Beni nezaketle selâmladı: ndan sonra la Traviata- dan aryalar söylerseniz, lütfen gece yarısını beklemeyin! Dedi, Traviata! Bense, ko- ca apartımanı yalnız beles “kat tan ibaret saniyordum. A yi Müthiş bir manevt düşme baş» ladı. Onu düşündükce, hareketle» e hâkim olamamak ihtimalim rtıyordu, Son cümlesi elân ku- Jaklarımda: “Hep kendiniz.. hep kendiniz... Siz hep kendinizi dü- şünürsünüz ozaten...,, Kendimi düşünmek benden ne kadar uzak. tı halbuki... Fakat, netice itiba- rile onu düşünmek de kendimi düşünmek değil mi idi? Beni asıl sendeleten, çirkinlik hakkında (— söyledikleriydi, Aklı. ma geldikçe alnımdan ter boşanı- yordu. O söyleyiş ne büyük bir cesarete muhtaçtır, Böyle bir söz ya mutlak hakikat olmak, yahud tam riya olmak zaruretindeyken bana nasıl söylenebilirdi? Onda henüz riyayı (o keşfedememiştim. Gördüğüm hakikatsa söylediğin. den bambaşkaydi. Yalnız tek bir şey, her türlü izahtan kaçıyordu: Niçin öyle söy lesin? Böyle demekle, bana âde. ta hakaret etmeğe hangi İzzetine- fis varasını tamir etmiş olacak- tı? Bu sualin aklıma gelişi, içim- de kopan fırtınanın; gizliden giz. liye, istediğim halde bu isteğimi şuurumda * örtbas etmek arzusu- nun bir nevi ta'vizi gibi, beni tek- * rar ona sürükliyecekti. Bir akşam, konser dinlemeye etrafımı dolduran yaşadıklarını (düşünerek üzülü- yordum, Birdenbire ensemde hafif, rüz- s#ârdan hafif ve kisa, süreksiz bir serinlik liseteim, İSalehdsşi ni giren bir insanın, tesadü a de olsa, bana baktık anlamış- tım. Hemen geri döndüm ve bir kadın gördüm, Onu tarif etmeme imkân vok. Fakat pek kısa bir ânda gözüme çarpan hususiliği- ni kaydedebilirim: Şimdiye kadar rastlamadığım kadar genç o ifa- deli, şaşılacak derecede güzel, kuğu boyünl yumuk mavi göz- lü, küçük dührebiide gülünce ya- nakları çukurlaşan, giyimi kuşa- mı yerinde bir kadındı. Etrafın- kesin hissettiği tini de âdeta derimde duyuyor- dum. Sonradan öğrendiğime göre (kendisine bahsettiğim bu tesa- aydınlatan, Melâhat ol- du) “Çicek hanım, genç ve zengin bir müteşebbisin: karısiymiş, Mı- kli şimdi bu dedikodile çal- kanıyormuş... Gözlerimi Çiçek hanımdan &- lamıyordum. Mesud diyebilece- ğim bir tesadüfle, yakınımdaydı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: