13 Eylül 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15

13 Eylül 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Nasıl KAŞINA? İbtiyar kadına sokuldum: — Kolay gelsin teyzeciğim? — Teşekkür ederim, evlâdım! Damı, kiremit yerine paslı teneke. lerle örtülü evceğizinin o toprak ak sofasında çamaşır yıkıyordu. izleri leğenden sıçra, ularla ıslanmış, mütemadiyen oynı n omuzları yüzünü ter tanelerine boğ. muştu. — Yoruldum galiba teyzeciğim? — Hayır evlâdım, her gün yıkarım! Leğeni dolduran kirli su ihtiyar dının buruşuk parmaklarının titreyişleriyle dalgalanıyordu, Çamaşır yıkıyordu, ama ne çamaşır! İtina ile yamanmış basma donlar, delik deşik çocuk bezleri vesaire — Evde senden başka kimse Ve 2 Yampiri bearerisz yer ettiği, yo üs narak Arter eda başıyla boş Gökleri lame — Var, oğlum var, die ve toru- num, — Gelinin varken he diye sen yıka. yorsun? — Gelinin. fabrikada, işde... Yalnız torunum içerde... — Gelinin ne kazanıyor? — 40 me kadar... ilm - se en pi kimlik kirlilerini o yıka- yanii isi bir 10.15 lira kazanıyorum, Sonra da evin işlerine bakıyorum. — Oğlun'ne iş yapardı? — Belediyede kâtipdi. Ben içimi çektim, o acı acı sırıttı, Ya. nında kaynayan tencerenin kapağını aça- rak bana gösterdi: er ömrümde böyle bir şey görmüş değildim arça ciğer, Ei küçük yağ ve et pes saya Bn ağırsağa, paçaya benzer şeylei hani şu ciğercilerin “sokatat,, la- rı dit bir şey. ike Bing daha bu sabah 60 kuruş verdim, 60 da ekmek... Hani ya tuzu; yağı, sabunu, şekeri, şusu, busu? — Her gün bunları mı yersiniz? Bazen tencere kaynatmayız. Zey- tin, söğul, ekmek yeriz. Üç boğaza yine bir liradan aşağı çıkm — Çok zor vaziyet doğrusu! şkaları gibi yapamıyoruz da ondan... ie — vw başkaları usunu satıyor. vi geceleri eği m siyer ç ” yeldirmesine bürünmüş, (ki ia vi ei me çenesinin altına koca bir düğüm atmış, seke ein önümüz. den geçen bir tazeyi gösterd -— Görüyor omusun “ kızı? Sokak söpürgelerinin başıdır 01... Kocası işe, ken. Mehmet Turan TAN sokağa... Tanımadığı, gezmediği, yz İnmadığı eibak bulamazsın!, Tam bu anda torunu a çı- kıp baba annesinden su istedi, Kadının sü, rahisi de yanıbaşında... Suyu eski bir çay fincanma (doldurup verdi ve gözlerinde “hikmet,, parıltıları ışıldayan (Büyük Doğu) fotoğrafçısı da bu manzarayı kaçırmadı, İhtiyar kadına veda edip (ayrıldık. m dik mahallelerinden aşağı- ya, oradan Beyoğluna, Sirkeci, Samatya... ü İ önündeyiz, Bunlar, Avrupadan memleketimize (o gele- cek ecnebi gözlere ilk hediyemizdir, Koli. belerin önünde, şiş karınlı, çöp burunlu, kavruk, donsuz çocuklar oynaşıyor. .— İsmin ne senin lee — Ali, bey a — Nerede a” Bir baka ei atıldı: -— Beş kuruş ver, söylesin! m, Bu ne sanat!. Cebimde bir beş kuruş ararken, o etrafındaki çocukla- rın sayısı beşe, ona çıktı Aralarında son derece zayıf, âyakta nasıl sösdiğihe hay- ret edilecek kadar zayıf birine hitap ettim: — Sen de beş kuruş ister misin? Utandı, yahut utanmak istedi. (Yine deminki yırtık ruhlu çocuklar cevap verdi: —- O da ister abağey, o da ister! — Ne yapacak beş kuruşu... — Şeker alıp yiyecek! la eg dayanmıştı. Bu kadar vermliye, kemik hastasına, şusuna busuna dayanan, “ii birdenbire o olmıyan, fakat gün geçtikçe nesilleri yakıp kavuran büyük mahrumiyet kutbu döker a mü EN dâvayı, sadece: : — he ahp yiyecek UR n çocuk en iptidai şekil içinde ne güzel ifade ediyordu, Çoc uklara fazla birşey sormadan Ak- saraya doğru yollandım, 3 : — Üç ayda a . biraz kötü olmasına yn yâdigâr kalan fakirhanem sayesin, Aksarayda bir kahvehane... o Yanım. daki mütekaide hitap ediyorum: — Beyefndi tekaüdiyeniz ne kadar? 120 lira evlâdım dare ediyor mu? — Elhamdülillah, vaziyeti o hazıranm rTağımen peder mer- e kendi yağımla kavrulup gidiyorum. Ke. rime ve mahdum berayı izdivaç yanımızdan ayrıldılar, Zevcemle bendeniz elimizden geldiği kadar idare ediyoruz. Zaten iki ki. şinin idaresi ne olacak? — Peki ama güçlüklerle kasete musunuz? — Et eve küsmüş evlâdım. Haftada bir, belki. Giyim!.. Refikaya dört kıstır bir palto Şktaramadını, Benim de potinle. rim devrisabı Ea kalma... Eh, işte ne yaparsınız, bu İahyebanedin çok kadim bir şahsı naçizi sıfatile arada bir iskamb'l oynıyarak kendimizi avutmaya çalışıyoruz. Bu ıstılahperdaz Tanzimatçı tipi ih. tiyarı biraz eşturmak istedim: Gütün bu hallerin sizce mes'ul u müsebbibi kimdir ve nedir? Telâşlı telâşlı gözlüğünü düzeltti: — Süküt efendim, süküt!, Mesküt ge- çelim efendim, mesküt... iş ve HEDEF: Olgunluk Dâvası Kâzım Nami DURU ir zamandır gazetelerde siyasi olgun- luk ketiineleri gevelenip duruyor. Olgun- luktan murat vatanseverlik, millt birlik, hürriyet gibi mefhumlarsa, Türk milleti bunları çoktanberi bilir. Olgunluk, şöyle öyle okur yazar, az çok bilgili olmakla elde edilemez. Olgunluk hayat değirme- ninin taşi altinda inliye inliye, çile çek çeke kazanılır. Türk milleti yalla. bu ıstırapların en ağırlarını çekmekle, umul- madık bir olgunluğa çoktan varmıştır. gu vatânseverlik ise, bu millet- te bu fazileti her vakit m vakit kendini pek şanlı bir surette göster- miştir. Yolları, taşıt vasıtaları yok dene - cek kadar az olan bu memlekette, İetik- lâl Savaşındaki milli birliği, en kudretli tli bir olgunluk örneği olarak gösteremez miyiz? Olgunluk, eee midir? Bu fazileti de en çok bu yurdun halkında gö- rürsünüz. Okur yazarlar, menlaği kaygu- suile ar büker, ayak! öperken, Türk hal kı, bağrına taş bastığı eli bile kim- seye bel degil, boyun bile eğmemiştir. Olgun olmayanlar, eline kalemi alıp, üst perdeden ukalalık edenlerdir. lar, m | —— dolu ağaç- lar gib t Efendiler ! Türk mnilletinii aüğmnndi nluk e Sere dile dolama; gi — bu hallerinizden utanmuyorsunuz bu özü, sözü doğru halki silalmağı aile mayı Siz, bizzat siZ, olgunluğun tersinde en ileri dereceyi tutan siz, olgunla lişınız ki, bu olgun De ar yemiş ml eya e enini; t esiniz... Miyi Six! l

Bu sayıdan diğer sayfalar: