27 Eylül 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 8

27 Eylül 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHUBIYET 27 Eylul 1936 Hapisane değil sayfiye! 80 kişi burada ekip biçiyor, serbest ve serazad yaşıyor ve en temiz hisler içinde mahpusluğunun bitmesini bekliyor! Imrah adasında mahkumların elile bir mamure ve bir salâh yuvası yarahldı M. Riket dün geldî, bugün Hindistana Akdeniz muvazenesinin bir Türkİngiliz gidiyor IBaştarafı 1 inci sahifede] ittifakile tanzim edildiği iddia ediliyor Bir Fransız gazetesi «İngiltere Kralı Asya ve Avrupanın mihveri Atatürkün memleketi olduğuna kanaat getirerek bir şaheser yarattı» diyor IBaştarafı 1 inci sahifede\ yeni Britanya plânının tatbikına hâkim olan ruha şiddetle hücum edilmektedir. îtalyanlar, bu faaliyetin, faşist İtalyaya ve onun siyasetine karşı bir vikaye ted biri olduğu kanaatindedirler ve îngilterenin, sanki îtalya tarafından beslenen delice ihtırasların tehdidi karşısında imiş gibi ve sanki, Akdenizde hakikaten bir îtalyan tehlikesi varmış gibi hummalı bir faaliyetle çahştığını söylüyorlar. Stampa gazetesi direktörü, kendi inr zasile neşrettiği başmakalede, Ingiltereyi, şark memleketlerile İtalya arasındaki iyi münasebetleri ihlâl edecek tarzda hareket etmekle acık açık itham eylemekte ve îngilterenin, Romaya karşı, zecrî tedbirler zamanında aktedilen Akdeniz and" laşmaları ruhu dahilinde tasarlanmış bir siyaset takib ettiğini söylemektedirler. Stampanın bu makalesinde, İngiltere Kralının Dalmaçya sahillerinden geçişinin, Yugoslavyanm Adriyatik sahillerini îtalyaya karşı bir deniz üssü halinde tahkim hususundaki tetkikatın ve teşebbüslerin yeniden başlaması ile ayni zamana tesadüf ettiği ihsas olunmaktadır. Bundan maada, halihazırdaki Yugoslav siyasetinin, îtalya ile olan münasebetlerin düzelmesine matuf teşebbüslere nihayet verdiği ve Habeş anlaşmazhğından evvelki temayüllerin zıddma tezahür etmeğe başladığı da söylenmektedir. Diğer taraftan, Metaksas hükumetinin iktıdar mevkiine geldiğindenberi izhar ettiği îtalyan Yunan mukareneti arzusunu da Londranın iyi bir gözle görmediği ilâve edilmektedir. îngilterenin, Yunanistanı yalnız kendi nüfuzu altında tutmak maksadile Atinada tazyik icra ettiği kanaati vardır. Çanakkalenin tahkimi meselesine gelince, Stampa bu tahkima tın, Almanyanın daha müsaid tekliflerine rağmen, îngiliz parası ve îngiliz silâh larile yapılacağını yazmaktadır. Bu gazeteye göre, bu hâdise, Boğaz larm tahkimi keyfiyetinin, ancak bir Türk İngiliz ittifakı veya elbirliği ile ayni zamanda vukuunu teyid eylemektedir. Mısırın kabul ettiği askerî tedbirlere gelince, bu tedbirlerin, İtalya tarafından guya emperyalist bir taarruz vukubula cağı tehdidi üzerine bu memlekete tahmil edildiği ve nihayet, İngilterenin, yersiz korkulara kapılarak Maltayı, Nijerya veya Güyan gibi alelâde bir müsteırr leke toprağı haline koyduğu ve Hayfayı, manda altında bir toprak olmasına rağmen, haksız yere tahkim ettiği söyleniyor. îtalyanların nazarında, Filistindeki Arab isyanına karşı tatbik edilen kuvvet ve cebir siyaseti bile şüpheli görül mektedir. Daha birçok gazeteler bu kabil mütalealar yürütmektedirler. Hulâsa İtalyan gazetelerini okuyunca, İngilterenin, bir yandan son sene zarfındaki hâdiselerden sonra prestijinin hiçbir suretle sarsılmadığını göstermek, bir ta raftan da, tamamile mevhum bir İtalyan tehlikesine karşı koymak maksadile bü tün ittifaklarını, istikrazlannı, tahkima tını ve tenkil tedbirlerini yani siyasî, ekonomik, malî ve askerî tekmil vesaitini harekfte getirdiğine inanmak lâzım gel mektedir. Stampa diyor ki: «Bu muhtelif faaliyetlerin, az çok aşikâr hedefi îtalyadır.» yor. Yunanistan, kara ve deniz vaziyeti itibarile, Balkanlarda ve Akdenizde, e hemmiyeti İngiliz İtalyan ihtilâfı meydan aldıktan sonra daha ziyade artan bir mevkie sahibdir. Yalnız, Yunanistan bir isyan memleketidir. Kendisine karşı bilhassa itina gösterilmezse bu memlekete güvenilemez. Eski Yunan san'at eserlerinin temaşası, Londranın siyasî maksadlarına mükemmel surette uyuyordu. Sekizinci Edvard M. Duff Coper Romanın cihan şümul rolünün şimdi İtalya tarafından değil Büyük Britanya tarafından oynandığını Yunanlılara kolayca anlattılar. Diktatör vaziyeti gösteren ve Musoliniyi çok takdir eden Başvekil General Me taksasla bilhassa meşgul olmak icab etti. Kral Sekizinci Edvard kralcı Generale birkaç mülâkatlık zaman hasretti. M. Duff Cooper, Metaksasla siyaset ve ordudan bahsetti ve İkinci Jorjun memleketi, Londralı kuzeninin ileri sürdüğü tez< leri tamamen kabul etti. Tatil seyahati devam etti. Sekizinci Edvard, «güneşin şarktan doğduğunu» gördü, fakat yakınşark mevzuu müzakere oldu. Kral, Türkiyede, Asya ile Avrupa ortası mıntakanın mihverini Kamâl Atatürkün memleketi teskil ettiği yolundaki halis Fransız noktai nazannı kendine maletmek suretile küçük bir şaheser vücude getirdi. Avrupanın harbden ön ceki hasta adamı, küçük fakat yeniden organıze edilmiş mülkünde iyice yerleşmiş, kuvvetli bir yiğit olmuştur. Fransa, on beş sene uğraştığı halde, Büyük Britanyayı Türk amilinin ehemmiyetine ikna edemedi. Siyasî inkişaf ve bilhassa, Türklerin Montröde gösterdikleri hakkaniyet arzusu Londranın noktai nazarım değıştirmeğe kâfi geldi. İngilterenin yakınşark siyaseti, ancak Kralın seyaha tinden, ve Kamâl Atatürkle, Ankara hü< kumetinin başlıca Vekillerile yaptığı mülâkatlardan sonra anlaşılabildi: Amirallık, Çanakkalenin anahtarını Türklere tevdı etmek üzere bütün müsaadekâr lıkları yapmıştır. Sekizinci Edvardın Türkiyeyi ziyare ti, önce, Atatürkün Hariciye Vekili Rüştü Arasın alelâcele Atinayı ziyaretine ve orada Yunan Başvekili General Metaksasla müzakere yapmasına sebeb oldu. Teşrinievvelde, bir Türk heyeti Londraya resmen zıyarette bulunacak tır. Bu heyette ezcümle Başvekil, Hariciye ve Maliye Vekilleri, Erkânıharbiye reisı dahil bulunacaklardır. Şüphe yok ki, Türkiye ile Mısır ara sında yakında akdedılecek olan anlaşma, İngilterenin yakınşarktaki prestijini artıracaktır.» Romada asabiyet ayn ayn yatak odalan vardır. Saatte 340 kilometro yol kateden tayyare, geçenlerde Atlantiği geçerek fırtmah havaya rağmen Amerikadan Avrupaya uçmuştur. M. Riket ile arkadaşları bu sabah Yeşilköyden hareket ederek doğruca Bağ dada, oradan da Hindistana gideceklerdir. M. Riket Hindistanda Cakpur mihracesile bir öğle yemeği yedikten sonra, arkadaşlarile beraber tayyaresile Bağdada dönecek, oradan da Ankara ve ağlebi ihtimal îstanbul yolile Avrupaya gidecektir. îngiliz meb'uslarından Sir. William Wayland îstanbula gelmiştir. Sir Wayland dün Perapalasta kendisile görüşen bir muharririmize demiştir ki: « Parlamentolar konferansında bulunmak üzere Bükreşe gelmiştim. Ora dan İstanbula geçtim. Memleketinizi ilk defa görüyorum. Çok eski zamanlarda buraya gelmiş olan bazı dostlarımdan dinlediklerim ve öğrendiklerimle burada gördüklerim arasında çok büyük fark var. Türkiye pek çabuk bir şekilde terakki etmektedir. Burada bazı dostlanm vasıtasile tanıştığım ailelerde gördüğüm Türk kadınlarmın zekâlarına hayran oldum. Türkiyede çok modern ve yepyeni bir millet yaşadığını görmekteyim. Solda hapisaneye he diye ettiği resmi imzam lıyan Adliye Vekilimiz ve çiftçilik, yapıcılık, balıkçılık yapan mahkumlar... Moda Deniz kulübünün Bayar motörii bizi Galata rıhtımından aldı. Marmaraya açılıyoruz. Motörde tam 13 kişi var. Adliye Vekili Şükrü Saracoğlu yamnda bulunan Amerikan sefareti müsteşan Mister Şo ile birşeyler konuşuyor... Meb'us ve avukat Salâhaddin Müddei umumî Hikmetle bir mubahaseye tutul muşlar.. İstanbul hapisanesi doktoru İb rahim Zati de gazetecilere birşeyler nak" lediyor. Küçük motörün küçücük güvertesinde yalnız birisi oturamıypr, mütemadiyen dolaşıyor. Bu genci bize, biraz evvel takdim etmişlerdi: Hapisaneler mütehassısı ve umum müdür muavini Mutahhar Başoğlu... Sabırsızlığmı ve heyecanını anlamakta hataya düşüyoruz. Biz bunu on buçuk ay evvel Imrah adasında mahkumlarla beraber gece gündüz çalışmak suretile meydana getirdiği yeni hapisaneyi lâzım gelen gözlere göstermekten doğan bir heyecan samyorduk. Sonra anladık ki bu yerinde duramamak, uzıyan bir aynlığm, bir hasretin kımıldanışıdır: Hapisane u mur.. müdür muavini mahkumları özlemiş!.. Yalnız bu son cümle nekadar meraklı şeyler göreceğimizi müjdeliyordu. Büyükadanın arkasmdan geçiyoruz. İmrahya varmak için Köprü Ada mesafe sinin daha iki mislini katetmek lâzım geliyormuş.. İstanbul İmrah adası tam 28 mil... Boş geçen saatlerimize acımıyoruz. Çünkü Adliye Vekilini dinliyoruz: Güzide Vekilimiz: « Adaların birinde hapisane açmak fikri evvelâ Mecliste doğdu, diyor, şimdi îzmir Valisi olan Fazlı Güleç o zaman Bursa Valisi idi. İmrah adasını hatırlatan odur. Imrahnın bu işe yarayıp yaramıyacağım tetkike Mutahhar memur edildi. îdare bakımından Fazlı Güleç, emniyet bakımmdan bir jandarma kuman danı, çiftçilik bakımından da bir ziraat memuru vaziyeti incelediler. Neticede vaktile 2500 nüfusu banndırmış olan ve 1,5 milyon kilo soğan ihracından başka meyvası, zeytini, üzümü ve bol miktar da balığı olan bu adada umumî bir hapisane kurulabileceği noktasında ittifak edildi. Ve bir sabah Mutahhar yanina elli mahkum alarak bu gayrimeskun adaya çıktı. Adaya ayak basar basmaz...» Saracoğlu burada durdu. Sanki o günkü hatırayı yaşıyormuş gibi gözleri nemle nen hapisaneler mütehassısına döndü: « Mabadini de size Mutahhar anlatsın.» dedi. r biraz da utanarak söylerken Mutahhar birdenbire ayağa kalktı: « Görünüyor, diye bağırdı, görünüyor!.. Hepimiz ayaktayız, ellerimiı kara parçası görmüş Kristof Kolombun tayfalan gibi alnımızm üstünde, gözlerimiz ufuk hattmda bellibelirsiz bir gölge seçi yor gibi oluyor.. Merak içindeyiz.. Jan darmasız, muhafazasız, telörgüsüz, parmaklıksız hapisane göreceğiz diye.. * * * Istanbuldan buraya tam dört saatte geldik. îskeleye yanaşıyoruz.. Mahkumlar saf halinde sahile dizilmişler bizi bekliyorlar.. Geçeceğimiz yerlere iki tak kurmuşlar.. Çam dallarından, zeytin yapraklanndan örülmüş olan bu taklann süsünü de adanm mahsullerile tamamla mışlar.. Taklardan sovanlar, kabaklar, karpuzlar, kavunlar, başaklar, mısırlar sarkıyor.. Biz bunları biraz da sergi niyerine seyrediyoruz. Mahkumlann önünden geçiyoruz. Asker gibi duranlan asker gibi selâmlamak lâzım: Merhaba arkadaşlar! Merhaba!. Nasılsınız? Sağ olll!.. Ve biz daha ilk dakikada, içimizden gelen bir takdir ve hayranlıkla Adliye Vekiline mahkumlann yaptığı temenniyi tekrarlamak duygusunu besliyoruz: Sağol!.. Temiz ve yeknesak kıyafetlerile, sıh hatli duruşları, keskin bakışları, üzerimizde çok iyi bir intıba bırakıyor.. Biraz istirahatten sonra öğle yemeği yendi. Ahçılar tabiî mahkumlardan.. Zaten burada her meslekten bir iki kişi bulmak imkânı var: Muallim, demirci, ak tör, marangoz, balıkçi, berber, kundu racı, zeytinci, değirmenci, fırıncı, yapıcı, dişçi.. Yalnız bir doktor eksikmiş.. Onu da temin edeceklermiş.. Maamafih şimdilik mahkumlar arasında bir sıhhiye memuru var. Burada bulunan 80 mahkumun ekseriyetini çiftçiler teskil ediyor. 13 çift öküzle bu çiftçiler adanın mühim bir kısım topraklarını sürüp ekmişler ve bu yılın yiyeceğini çıkarmışlar... Buğday, arpa, mısır, yulaf, sovan, bostan, zeytin tanesi ve yağı, kuru sebzeler, balık ve saire yetiştirmişler. Kimseden bir istedikleri yok. Kendi kazandıklannı kendileri yi yorlar. Fazla olarak, birkaç kuruş ta artırıp kendi hesablarına bankaya yatm yorlar. Yemekten sonra yük arabalanna binip bu 7 kilometro uzunluğunda, 3,5 kilo " metro genişlığınde ve 24 kilometro mu rabbaı sathında olan dayı dolaşmağa başladık. Adada misafirler olduğu halde çalış mağı bırakmıyan mahkumlara yollarda tarlalan sürerken, ağacları budarken raslıyomz. Burası hapisane değıl, adeta sayfiye, çiftlik! Biz geçerken hemen inip yanımıza geliyorlar. Sorduğumuz suallere mütebes sim cevab veriyorlar ve bilhassa bizi çok tecessüsle süzüyorlar. Anlıyoruz ki kendilerinden başka yeni çehreler görmekten hoslanıyorlar. Sanki bir hapisanede değil, bir köydeyiz... Sakinleri an gibi çalışan. zeki, sevimli genclerden mürekkeb bir köy... Yalnız bu köyde iki ?ey yok: Kadın ve sigara.. Mahkumlarla konuştum Orada bize kavun ikram eden katilden mahkum birisile görüştüm, diyordu ki: « Allah bizim için çalışanlardan razı olsun.. Bir şikâyetimiz, bir noksanımız yok amma şu sigarasızlığa dayanamıyo ruz. Şu körolası duman gözlerimizde tütüyor.» Mahkumlann bu arzusunu alâkadar lara naklettiğimiz zaman prensipten ay nlamıyan bir cevab aldık: « Bu kadar mazhariyetten sonra bir de keyif verici şeyleri mi temin ede lim. Bunun mahkumluğu nerede kalır sonra? Hem de bu tedbir sayesinde on larm sıhhatlerine de hizmet etmiş olmu yor muyuz?..» Kendisine tepede bir çardak kurmuş, susam ayıklıyan bir mahkumla konuş tum. diyor ki: Türkiye îngiltere münasebatı pek eskidenberi çok dostane idi. Bu dostluk o zamanki şartlar ve icablar içinde bir müddet bocaladı. Fakat şimdi Türkîngiliz dostluğu yeniden başlarmş ve eski sinden daha kuvvetli olmak yolunu tutmuştur. Bu dostluk Kral Edvardm İs tanbulu ziyaretinde Türk hükumeti ve milleti tarafından gösterilen çok samimî hüsnü kabul ve tezahürattan sonra îngilizler için hududsuz şekilde bir ehemmiyet kesbetmiştir. İngilizler bu Türk misafirperverliğini hiç unurmıyacaklardır. Türkiye Başvekili İsmet înönünün Londrayı ziyareti de iki memleket arasındaki samimiyetin bir kat daha artmasına çok güzel bir vesile olacaktır. Türk îngiliz dostluğunun iki memleket ticarî hayatında da büyük inkişaflar doğuracağı tabiidir. Türkiye bir çok ıptıdaî mevad satarak yerine mühim miktarda mamul madde ve makine almaktadır. Bundan sonra bu alışverişin iki memleket arasında daha fazla imkân bulacagı muhakkaktır. Türkiyede îngiliz sermayesine yeni ufuklar açılmıştır. Her iki tarafın da istifadesi muhakkak olan bu işin başlaması inkısaf etmesi pek yakmlaşmıştır. Ingilterede Türklerin merdliği ve cesurluğu her zaman gıpta ile bahsedilen bir mevzudur. Türk milletinin necabetine bütün îngiliz milleti inanmıştır. Bunun en canlı misallerini biz Büyük Harbde gördük. îngiliz askeri nezih ruhIu, merd yürekli, o zamanki düşmanını, daima hürmetle anar. Cesaret, vakar ve merdlik Türk askeri amldığı vakit hemen onunla beraber akla gelen kelimelerdir.» îngiliz meb'usu dünkü ekspresle Avrupaya gitmiştir. En büyük ceza: Hasret « Bu adaya geldikten sonra insan lığımızı anladık. Açık havada, tarlada çalışmak, güneş altında gezmek, araba sürrnek, kavun karpuz toplamak, fena değil, fakat şu hasret yok mu? Yüreğimi dağlıyor.. İnsanın bir milyon Hrası olsa çoluğu ve çocuğile geçireceği bir geceye bedel bu parayı verebilir.. Kaçmak mı? Ne diye? Evvelâ bu devirde hükumetin elinden kuş bile kurtulamaz. Çünkü tayyare ile kovalar ve tekrar yakalar. Sonra buradaki rahatımız nerede var? En iyisi sabretmek, ıslahı haletmek ve müddetini namuslu namuslu tamamla maktır. Şunun şurasında 4 senem kaldı. Uslu oturursak yarısını da indirecekler. Böyle bir kanun çıkmış... Artık bizim Mr. Baldtvtn V/ebb gibi hapisanede yıllarca çürümüş bir tngiltereye gitti mahkum çıkmca kabahat mi işler?.. Şu adaya geleli meleğe döndüm. Şuradan Evvelki gün şehrimize gelen îngiliz çıktıktan sonra hemen ailemin yanina dö sermayedarlarından Mr. Baldvin Webb nüp bir çift çubuk sahibi olmak istiyo dün akşamki ekspresle Londraya harerum.» ket etmiştir. M. Summerville gelince, hükumetimizle temaslarda bulunmak ve Muhatabımın yüzünde derin bir samimiyet vardı. O zaman anladım ki bir ikhsadî tekliflerde bulunmak üzere bumahkum için en büyük ceza hasrettir. gün Ankaraya gidecektir. Sureti mahsusada memleketimize gönOnları tedib eden en şiddetli tedbir dahi derılen Financial Times gazetesi muhabu... [Arkası var] biri de dün akşam Ankaraya gitmiştir. [CUMHURİYET Fransız mec muası Türk îngiliz yakınlaşmasile Türkiyenin Rus dostluğundan uzaklaşmakta olduğu, Boğazların tahkimile Ruslarm İstanbulu almağa dair tarihî hulyalarının suya düştüğü hakkında bir sürü asılsız ve manasız mütalealar bittabi alınma mıştır. Gerek Türk Rus, gerek Türkİngiliz dostluklarının kudretini bilenler icin bu fikirler hezeyandan ibarettir.] Ziraat işleri üzerinde faaliyet İzmir (Hususî) Vilâyetimizin beş yıllık köy kalkmma programında, ziraat işlerine fazla ehemmiyet verilecek tir. Köylerde birer hayvan mezarlığı kurulacaktır. At gübresinin çok kuv • « vetli bir gübre olduğu malumdur. Fa kat her hangi hayvan cesedlerinin ya kılması suretile alınacak et gübresinin, dığer gübreye nisbetle 10 defa daha kuvvetli olduğu anlaşılmıştır. Bundan istifade edilecektir. Her köyde bir umumî çöplük kurulacak ve birkaç sene sonra buradan da gübre temin oluna caktır. Her köyde, fidanlıklar tesis edilecek ve ağac seferberlikleri yapılacaktır. * * * Ziraat Umum Müdürü Abidin de, Ege mıntakasında tetkikler yapmak üzere şehrimize gelmiştir. Bilhassa, ziraî ihtiyacları araştıracaktır. Bir Fransız mecmuasına göre Îngiliz Krahnın Şark seyahatinden çıkan neticeler Pariste intişar eden haftalık «Vu» mecmuası, îngiltere Kralı Sekizinci Edvardın, Nahlin yatile yaptığı tatil seyahatine dair bir makale neşretmektedir . Bu makalede, Sekizinci Edvardın şahsiyeti hakkında bazı malumat verildikten sonra, bu tatil seyahatinin îtalya ve Sovyet tehlikesine karşı alınması düşünülen tedbirlerle ve Hindistan yollarının, în gilterenin muhtac olduğu deniz hâkimi yetinin muhafazası düşüncesi ile alâka dar olduğu söylendikten sonra denili yor ki: « Yirminci asır ortasında bir Kralın faal bir şekilde siyasete girişmesi nadir görülür bir şeydir. Fakat, bunu yapmağa muvafakat ettiği takdirde «devletm baş hâdimi sıfatile» bu işi görmesi ve Britanya menafiine hizmet etmek maksadile aile bağlarmdan istiane eylemesi azametli bir teşebbüstür. Hanedan bağları, Sovyet Rusyaya karşı beslenen müşterek itimadsızlık, İtalyaya karşı alınan ayni tedafüî vaziyet 8 inci Edvardı Yugoslav kozunu oynamağa sevketmiştir. Split Britanya kalesi olmuş ve şecaatile meşhur Yugoslav o r dusu bu kalenin nöbetçiliğini almıştır. Bu kale, Vickers tarafından Yugoslavyaya verilen silâhlarla takviye edilmiş bulunu ASLAN TUFAN Sıvasta mahsul vaziyeti Her yerde olduğu gibi Sıvas mıntakaeında da bu yıl mahsul vaziyeti çok iyi bir safhadadır. Köylü bu mevsimde durmadan çalışmaktadır. Mahsul bereketli olduğundan ve hava vaziyeti de birkaç gündür yağmurlu ve soğuk devam etti ğinden daha harman kalkmamıştır, hatta birçok tarlalarda harmana gidecek e kin demetleri görülmektedir. Geçen se neki kuraklık dolayısile darlık içinde bulunan ziraatçi eksiğini görmek için kıs men çıkardığı mahsulünü pazara getirerek satmaktadır. Henüz Ziraat Bankası köylüden buğday mubayaasına başlamamış olmakla beraber Samsun ve îstanbula hergün muntazaman ihracat yapılmakta olduğundan zahire fiatlarınla fazla düsgün'ük voktur. Pivasada buğdaym kilnsu 44,5, arpa 33,5 kuruştur. îki gündenberi hava çok iyi çitmektedir. Bu itibarla daha harmanım bitirmemis olan köylü sevinc duvmaktadır. Şark Paktı Ankaradamı parafe edilecek İskeçede çıkan 12 eylul tarihli Trakya gazetesi şu haberi neşretmiştir: Cumhuriyetin yıldönümü münase betile Türkiyenin dostlarma gönderilecek davetiyeler hazırlanmaktadır. Bu münasebetle Rusya, İran ve Irak Ha riciye Nazırlarmın da Ankaraya gele rek. Bağdadda imza edilecek olan Şark paktmı Ankarada parafe edecekleri sanılıyor. Bu yuva nasıl kuruldu? Hikâyenin arkasını İstanbul Hukuk fakültesini bitirdikten sonra Belçikada ve İsviçrede tahsilini bitirmiş, Avrupa hapisanelerinde gizli olarak mahkum gibi yaşamış olan hapisaneler mütehassısmın ağzmdan dinlemeğe başladık: « O sabah 50 arkadaşla adaya çıktığımız vakit bütün cihanla alâkasım kesmiş bir kabile gibiydik. Çadırlan kurduk. Yanımızda getirdiğimiz malzeme ile adadaki taşlan birbirine perçinledik; biraz sonra, göreceğiniz yuvayı meydana ge tirdik. Şimdi zahire ambarımız, fırınımız, değirmenimiz, çiftimiz. çubuğumuz, tar lalarımız, bağlarımız, bostanlanmız, zeytinliklerimiz var.» Ve biz gazeteciler İstanbulun 28 mil ötesinde kurulmuş olan böyle bir medeniyet muhitinden haberimiz olmadığını İzmirde hava istasyonu kuruluyor Domuz diye, adam öldürmek moda mı oldu? îzmir (Hususî) Halkapmarda posta tayyareleri için kurulan hangarın beton zemini de hazırlanmağa başlan mıştır. Umum müdürlük, istasyonda 8 santimlik bir imlâ ameliyesi için malumat istemiştir. Bu ameliye devlet vasıta ve teşkilâtile 50 bin, müteahhidler elinde 160 bin liraya çıkabilecektir. îsKral Atinaya dönüyor tasyonun kuruluşu ve etrafınm da temizletilmesile İzmirin tarihî bir derdi, Atina 26 (Hususî) Korfudan son Halkapınar bataklığı ortadan kaldınl alınan haberlere göre Kral yarın akşam mış olacaktır burada bulunacaktır. Bursa (Hususî) Yeni mahallede oturan ve Uludağ eteğindeki tarlalarda mısır bekçiliği yapan 80 yaşlannda Mahmud Dayı isminde biri, gece uyku ara " sında işittiği gürültüden uyanmış ve tarlaya domuz geldi zannederek tek dolma tüfeğile karanlığa ateş etmiştir. Meğer bu domuz değil Mollaarab mahallesinden Ahmed oğlu Sadullah imiş. Tüfekten cıkan kurşun Sadullahın ayağını parça lamış ve hastaneye nakledilince ölmüş tür. Katil tutulmuştur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: