29 Mart 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

29 Mart 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ku Kim ne söylerse söylesin, memleket: Mizde tekniğin çok ileri gittiğini ka #tmeğe mecburuz. Halk bü teknik ye- lere o kadac alıştı ki, bunların kar- hayret etmeğe bile um Büyor, Paköt buna tağmen bazan öyle Veler oluyor ki a İk, herkesi şaşırtmaktan geri kalmıyor- Daha ön sene önce, bugün çok tabii Rayılamı bir hâ nın Vuk a karışık edebilirken, buğ kmek yemek kab Neyse, işi uzatm bizde, Üseni Hirisi, sinemaya ait bir iş Rtada gelmişti.. Bu sinema opera ningradın ote kulâde şıktı. İk Banyosu, kalöriferi, h " telefonu, velhası! mükem - Böyle $ık ve güzel odalarda misafir bul etmek te güzel olur. Nitekim bi- tim sinema operatörüne de, dostları, | thpabları sıksık gelmeğe başladılar. Bu dostlar, ahpablar, sadece bir zi- Yüretle Iktifa etmemişler; biz de her va- kit yapıldığı gibi, operatörlüin odasın- $ şık banyodan da faydalanmağa baş- hmuşlar.. Çünkü şurasını söylemeliyim ki, he- düz bütün evlerimizde banyo mevcut değildir. Dışardaki hamamlara gitmek te bir zaman meselesidir. Sonra, bazıla- bu iş onlara bir külfet Ür. Ale m bu İşle uğraş- maninr tevmiyenlerden, tabil, bahset- meğe hiç lüzum yok.. Halbuki banyosu olan bir ahpabına gidip üç beş Tâf atmalk; dereden tepeden, felsefeden, şurklan, bundan — bahset- mek.. En sonunda da mükemmel bir e yıkanmak ne keyifli bir iİştir.. cağınız bu hem tica. ret hem ziyaret n en şık taröli banyonun eylik oluşudut.. Malüm ya, baldan tatlıdır. bunun için bizde, otele misafir iş apablar pek xevilir oskovalr sinemacı da, £ sse bu pten ötürü, bir ziyaret bücumuna adı. Gelen ahbaplar konuşuyor, gü- unda kirlerini otelde bı- cıp gidiyorlardı. Zavallı 'sinema ope- ratörünün beş nde anası oğla- hı, Fakat adamcağız dişini sıktı, ses çı- Nihayet şimdi — anlatacağım i Ve her $eyi altüst ldu. Bir akşam bu sinama operatörüne hemen hemen ayni zamanda altı misafir birden geldi. Dereden tepeden konu- şuldu. Yenildi, içildi. Nihayet sıra | banyoya geldi.. Aksi- gibi gelenlerin hepsi de yıkanmak istiyordu. Kavga e- decek değillerdi ya!.. Çabucak bir sıra teşkkül etti. Sıra ile banyoya girmeğe başlar Misafirlerden üç tanesi alâminüt ter banyo aldrlar. Şıpşak yrkandılar. rer çay daha içerek defolup gittiler. Sırada dördüncü gelen yaşlı bir ka- dındı.. Üstelik te bu kadın sinema ope- rotörünün akrabası idi. Kadın banyo« ya girince saatlerce çıkmadı.. Anlaşı- 92 WARKİZ DÖ PONPADUR ——————-— .— —— lan kese süründü; ot tutundu.. Kimbi- lit ne haltlar yedi.. Hattâ çaliba ufak tefek çamaşırlarda yıkodı.. Kadın o kadar fazla içerde kaldı, ki Moskovalı operatörle diğer bekleyiciler can sıkıntısından uyuklamağa başladı - lar Nihayet bir buçuk saat sonra banyo açıldı. Kadın çıktı. Kaklın, Mos- kovalı öoperatörün yakm akrabası oldu- abil kimse ağzını açıp Vakit epeyce geçolmuş, gece yarısı- n çoktâan geçmişti.. Bunun için sıra bekliyenlerden beşincisi daha fazla kalmak istemedi. çıkıp gitti. Fakat pek küstab ve pek inaçı olan altıncı misa- fir her şeye rağmen yıkanmağa karar verdi.. Anloşıları herifin ertesi — gün için yıkanmış olarak görmesi icap e- den mühim bir işi vardı, Kadın çıkınca, altıncı misafir ban- yoya girdi. Banyoyu temizledi. ve sı- | cak su muşluğunu açarak tekrar odaya döndü ve banyonun dolmasını bekle- meğe koyuldu.. Fakat vaktin fazla geç oluşundan ötürü kısa bir zaman sonra hem Mos- kovalı öperatör, hem de altıncı misafir uyup kaldılar, Birisi karyolaya, diğe- ri de kanapeye uzanmıştı. Bâanyoö kısa bir zaman sonra doldu.. Sular taştı, evvelâ banyo odasımı sonra da Moskovalının odasırir istilâ et- ti.. Az sonra da diğer kata' akmağa başladı.. Fakat banyonun altına işabet eden bu otelin salonu idi. Bu geç vakit, ora- da kimse bulunmadığı için suyan akışı- nr da derhal farkeden olmadı. ——— — Su perisi Mih. Zoşçenko Bizim iki arkadaş müthiş bir sıcak- tan ve boğucu bir su buharından göz- lerini açmağe mecbur oldular.. Birden- bire, ne olduğunu anlayamadılar, — İlk gözlerine çarpan şey kesif bir su buba- Tt ve kanapelere, karyolalara — kadar yükseler sıcak su idi, Terlikler, gaze- teler, diğer ufak tefek tahta eşya, bi- rer kayık gibi, suyun üzerine yüzüyor- du. Ufak bir sersemlikten sonra derhal vaziyetin ne olduğunu kavradılar. Fa- kat suyun fazla sıcak oluşundan ötü- TÜ musluğa yanaşıp onu kapayamadı - lar, Nihayet sandalyeleri, masaları yan- yana getirerek, binbir belâ ile, musluğu kapaya bildiler. Bunlar musluğu kapadıktan ve su- lar da, esrarengiz barı menfezler bula- rak ortadan çekilmeğe başladıktan kı- zaman sonra otelin idarecileri sapsarı bir halde odaya girdiler. OÖtel idarecileri banyo odasını, ban- yoyu, alt katı tetkik ettikten sonra be- raberlerindeki mühendisle bir — şeyler konuşmağa başladılar. Otel idarecileri kendi aralarında konuşurlarken, Mot- kovalı operatörle misafiri de kimin ka- bahatli olduğu, zarar ve ziyanı kimin ödemesi icap edeceği hakkında müna- koşaya giriştiler. Korkudan zorlukla nefes alan misa- fir, ancak kırk ruble verebileceğini, za- rar ve ziyanın alt tarafını da, önüne ge- Teni banyosuna sokmak budalalığın: ya pan Moskovalının vermesi lâzım gele- ceğini iddia ediyordu. Nihayet Moskovalı, otel idarecilerine hitap ederek, titrek bir sesle sordu: — Zarat ve ziyanı kaç ruble olarak tahmin ediyorsunuz, acaba?. Burada, sizin odanızda esasir bi: tahtibat olmamakla beraber, misalir salonu baştan başa Gerbat olmuş, sıcak su bütün mobilyeleri, piyanoyu harap etmiş.. Bu keyliyet zarar ve ziyan mas- rafını bilhassa yükseltiyor. Mobilye, piyar'o 1âfını şiden Mosko- valı korkudan titremeğe başladı. Gene titreyen bir sesle sordu : — Peki, para olarak bu rarar ve ziya- nı ne kadar tahmin ediyorsunuz?, Mühendis lâkayt bir eda ile: — En aşağı yedi - sekiz bin rubla ka- dar tahmin ediyoruz, dedi.. Yedi, sekiz bin rubleyi işidir işitmez misafir oradan sıvışmak istedi.. Fakat bunu farkeden Moskovalı opetatör, wı- kt sıkıya onun yakasına yapıştı. Küs tahın kaçmasına imkân vermedi. Otel idarecilerine hitap ederek ayni titrek sesle: — Canım, dedi, şu işi iki bin ruble ile halletmek imkân: yok mu? Piyano- dan falan vazgeçin! Bu lükx bir şey... Biz diğer şeylere bakalım... Otel idarecileri: — Sen boşuna üzülüyor ve pazarlık- lora girişiyorsun!.. dediler, Senden tez- minat istiyen var mı ki?. Bu sözleri işiden misafirin rengi ki- reç gibi oldu. Demek ki ona yüklenmek istiyorlardı. Fakat bu korku çok sürme- di.. Otel idarecileri sözlerine devam e- derek dediler ki : — Sizlerin bu işte hiç bir kabahatinir yok!. Bütün kabahat banyonun yapı- lışındadır. İşin içinde teknik kusurlar var.. Banyonun itkiyat deliklerinin su alma kabiliyeti yanlış hesap edilmiş. Mühendis bir bilgiç tavriyle ilmt ve fenn! izahata girişti: — Biliyorsunuz ki, dedi, her banyo. (Lütlen sayfayı çeviriniz) MARKİZ DU POMPADUR 40 istediniz!.. Bana gelince, benim tedbir- lerim alınmıştır. Elveda, kont! Bugün- den itibaren siz, benim nazarımda mev- eut değilsiniz!. . Dü Barri, dizleri üzerine inler gibi bağırdı: — Merhamet! İtaat edeceğim.. © Jak omuzlarını silkerek: — Siz bir çocuksunuz, dedi. Yarın geleceksiniz, değil mi?. Kont ayağa kalkarak cevap verdi yıkılarak — Bir tonesi şövalye d'Assas — Evet.. Evet!.. — Diğeri de madam lâ kontes dü Barri için!, Bitkin bir hale gelmiş olan könt ü- mitsiz bir baş işaretiyle cevap verdi ve inde müthiş bir hiddetle dışarıya çık- &.. Mösyö Jak, bir kaç dakika, dü Barri- nin uzaklaşmasını bekledi, sonra ka- pıları kapadı, perdeleri çekti - ve gizli dolabı açarak içinden çıkardığı bir kaç da bir şeyler işaret etti. Sonra da yirmi kadar mektup yazdı. Bu muhtelif işler, onu akşama kadar Moeşgul etti. Saat sekize doği da ye- mek yedi.. Yemeği hemen hemen değiş- meyen hep ayni şeyletden müteşekkil- dir: Bir çorba, bir balık, tavuğun ha- ifçe kızartılmış beyaz eti. Su.. Sobahları balığı, taze sebze, tavuğu da biraz et veya yumurta isti diyordu. Mösyö Jak, gölge gibi sessiz bir uşa- bu mütevezi ak- şam yemeğini bitirdiği zaman, ortalık Bin getirmiş oldu, epeyce kararmıştı.. Bunun üzerine ayağa kalktı ve not- larla dolu küçük bir defteri tetkik et- tikten sonra dışarıya çıktı. Karışık ve dolwnbaçlı yollardan ge- gerek eski Bar sokağ: geldi ve gö- rünüşte fakir bir eve girdi. Etrafta her | şey karanlık ve gessizdi. Evde her tey uyuyor gibiydi, . Mösyö Jak, bilâtereddüt, hiç bir lâm- banım aydırlatmadığı bir avluya girdi ve pormaklık vazifesini gören bir ipe tutunarak çok dik bir merdivenden çık- mağa başladı.. Böylece evin en Üst ta- rafına vardı, bit an tereddüt etti, son- ra bir kapıyı vurdu. Bir kaç saniye - sonra köpı açıldı ve elinde bir lâmba bulunan genç bir kadım meydana çıkârak, bu beklenilmedik va- kitsiz ziyaretçiye hayret ve tecesslis Jdolu nazarlarla bakmağa başladı. Mösyö Jak çapkasını çıkardı, eğildi ve hürmetkâr bir Sesle şöyle dedi: — Mâatmazel, vaktin geç olmatına rağmen, sizi bir kaç dakika rohatsız et- meme müsaade eder misiniz?. Matmazel!.. Vaktin geç olması!. Bu iki söz genç kadının dudaklarında, ça- bucak zöptedilen bir tebessüm belirtti. — Buyurun, mösyö, dedir Ben hiç bir zaman rahatsız olmam.. Tabil bil- hassa, bu geceki gibi yatnız olduğum zamanlar, « Mösyö Jak içeriye girdi, genç kadı main gösterd bir koltuğa oturdu ve, kendisine hos süra't nazarla, evvelâ o- dayı, sonra da kadını tetkik etti.. Yarı salon, yarr yatak odası'dlan bu odada, oldukça güzel bir yatak, bir pi- yano, koltuklar ve İspanya somakisiyle örtülü duvarlarda bir kaç yağir boya resim vardı. . Bütün bunlar 'eskiydi ve ustaca giz- Tenmiş ve süslenmiş sefalet kokusu his- settiriyordu. Kadın son derece güzeldi. Bu, genç- Jik içinde parlayan ve sarı saçlariyle si- yah kadife gözleri, harikulâde güzel bir tezad yapan mefis bir mahlüktu.. Üze- rindeki tuvalet, böyle bir kızda görü- Tünce hayreti tahrik eden bir zevkiseli- mi gösteriyondu ,Bu kadın göyet ser- best bir zarafetle konuşuyor ve sesinde sediyorduk.. Emirname muntazamdır, Bunu kendiniz de söylediniz. — Evet, muntazamdır, çok munta- zaml.. — Şu halde, gövalye Ğ'Assas'ı alıp götürebilirim. . — Mesele mühimdir. Tabii takdir e- dersiniz ki, onun terbest kalmasını ben de isterim. Fakat bazam öyle garip şey- ler oluyor ki! Meselâ farzedin ki her gey başa gelebilir! Farsodin ki kralla, mösyö Berrinin imzaları sahtedir. Mösyö Jak, bu şüpheden hiç te haka- ret mânasını çıkarmamış görünerek ce- vap verdi: — Mühürler vari, . — Evet, biliyorum, mühürler vart. Fakat kralm imzası taklid edildikten sonra, bürolara da pekâlâ girilebilir... Bu okadar kolay ki!! Mühü: Bi Ve iş ta tamaml.. Mösyö Jak, gene hiç kiızmadan: — Filhakikâ bütün bunlar mümkün şeylerdir, dedi. Şu halde ne yapmak niyetindesiniz?. b — İki şey mösyö Jaki, . Dedi ve ay w Hernen akabinde, mösyö Jak, gelip, sofada düran bir çok askerlerin eyak seslerini duydu. Fakat olduğu yerde hareketsiz dürdu, Hapisane müdürü - nün gözlerini ayırmadığı çehtesinde görülmiyecek kadar hafif bir sararma belirdi ve mösyö Jak sakin bir sesle sordu: — Nedir bu iki şey?. — Eyvelâ, bu vesikanın söhte olup olmadığını tahkik etmeliyim!.. — Bunun için ne kadar zamana ihti- yacınız var?, — Üç gün.. — Üç gün çoktur, mösyö. Mahpus derhal bana lâzımdır. Marki dö Makol: hayretinden dona kaldı.. Karşısındakini, gizli bir şeküde, zamanda, bir rile bas- sahtekârlıkla itham etmekle ezdiğini zannediyordu. — Cür'et göstermek istiyor. Ona müthiş bir darbe indireyim de görsün!. Diye düşündü ve yüksek sesle devam ettiz — İkinci şeye gelince.. — Hal Evet.. Şu ikinci şeyi görelim.. — İkinci şey namuszlu ve iyi bir halk ademnı olan sizi en gizli, bir hücreye at- maktır... Tâ ki... — Tâ ki?, — Tâ ki, bir mahpusu alâkadar eden böyle mühim bir vesikanın, ne şekilde bir Prusya casusunun eline geçtiği an- laşılsın!.. Hapisane müdürü, bu sözlerle bera - ber, çağırmış olduğu askerleri içeriye sokmak için kaprya doğru yürüdü. Fa- kat mösyö Jak, bir yıldırım sür'atiyle, bu kapıyla hapishane müdürünün ara: sına atıldı! Alçak, ateşin ve bir nevi kuvvetli haşmetle dolu bir sesle göyle bağırdı: — Diz çök! Ve af dile!.. Mösyö Jak bu sözlerle beraber, ta. savvur edilemez bir vakarla, işaret par- mağında, kocaman yüzük taşı patlıyan elini ona doğru uzattı. Marki, bu yüzük taşının Özerindeki engiz işaretlere şaşkın nazarlar at- onra, bu nazarlar, dehşet içinde, onun çehresine kadar yükseldi. O za. mra bütün vücudu âsabi ürperişler için. de sarsıldı ve dizleri Üzerine yere yıkı- larak kekeledi: — Reist.. Cizvitlerin büyük şefil. Marki dö Makol dehşet içinde mr- rıldandı: — Oh! Mukaddes peder! Mukaddes peder! Affedin, affedin!. . Peder, sakin ve âmirane bir sesle; — Süküt! dedi ve kalkın!.. Hapisane müdürü — âlelâcele itaat ettir Cizvitler şefi dez

Bu sayıdan diğer sayfalar: