Milliyet 23 Şubat 1932 sayfa 5 | Gaste Arşivi

23 Şubat 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| San'at âleminde | Ressamlar Arasında Kendisinden bahsetmeği hiç İstemediğim biri var. Buna rağ men <inirlenmeden ona haddi- ni Lildirmek için kalemime bu defa da müsaade ettim. Geçen günkü san'atkârların içtimııgı'ı- (Jordaens) ın Hayatı ve Eserleri İtalyanın bir san'at kâbesi haline gelmesi (realisme) in — anası olan' Flamand ekol'ini tesiri altma dmı.ı; ©o ilk şahsiyet ve hassalarından bir eser bırakmamıştı. Bir çok san'atkâr lar kısa bir müddet zarfında İtal- yan tarzı tersiminin kötü bir mukal Hdi oldular. On altıncı asırda memle ketinin ruh yaşatan gayretli res- da r ların iki — teşel * Malik olmalarını ikilik şeklin- de alarak “Ressamlar arasında Maraz var.,, diye bir cür'et gös termeseydi, yine kendisine e- emmiyet vermiş olmak gibi bir manaya da gelebilen şu bır ç satırı karalamak eziyetini edime reva görmiyecektim. Hepiniz bilirsiniz ki, Türki- de iki resim teşekkülü vardır. Biri müstakil ressam ve hey- keltraşlar Birliği, öteki de Gü- zel San'atlar Birliğidir. Ayrı ayrı san'at telâkkile- rine sahip olmaktan tevellüt e- den bu iki ayrı birlik bugün rüm samlar yetişti. Gayet saf ve nükte- dam Van Moort kendisinden evvel ri altında tuhaf tuhaf resimler yap- llll'il başladılar. Bu sırada da (A- dam Van Moart) kendisinden evvel “kilerin bu taklidi san'at hareketlerini çirkin bulduğu, için lh'v-dM“ gel L b di h bu -cereyana kap : sık sık d lere ve kabaral t hasın tavırları orijinal ve hayati gıh.ı Sti dı. Bununla beraber ayni yolda sebat etti; muvaffak ta oldu. Bu ekol'in cereyanından sonra meş- hur FI dr ları (B SK san'at tarihini şenlendirdiler. kadar iki neslin güzel t - erine sahne olmuş. Çalışmış Bu hur şahsiyetl. arasında Jordnenıı kadı (Bubens) e mü- ar, sergiler açmış ve bu mem- ekette her vatandaş tarafından ir varlık şeklinde tasdik ve ka | olunmuştur. Bugün — güzel bir işaretle memleket gayesine doğru el ele birlikte — yürümek için de her iki birlik azami hüsnü niyetini izhar etmektedir. Bu her iki teşekkülün de haricinde kalan ir Beyefendi, bir marazdan ahsetti. Ve ressamlar aley- indeki makalelerini bir de_fa. da şifahen okumal cür'etini Lgösterdi. Daima bir — bozgun Pfdavasının notasını — üfüren bu Manasız ve istikametsiz bir ne €esin rüzgârı temiz ve asil ke- imelerimizin uğultularına ka- Tıştı ve kayboldu. Komşu devletlerin beş, on, , :nbe;.ıan'ıt teşekkülleri var- Ü der. Âyrı san'at — telâkkilerine, * Wrı kanaatlere sahip olacağı Sayet tabit olan iki nesil evlât- arının bu ayrı teşekküllerin- 'en vehimler icat etmek ve on- âra hastalık isnat etmek. an- tak bugüne kadar tebellür e- en bir san'at düşmanlığının arcıdır. Haydi efendim çekil! Güzel #ayelerine doğru gitmek için irleşmek azmile seferber olan U san'at ordusunun yolunu kes e! Kervan geçiyor. Elif NACİ ___o_.ı ea vazi bir mevki ıhraz eder. İkisi dî o şişman ve kaba vücutlu, yaşamağa ve sefahate derin arzular taşan sar- hoş tiplerini tahlil ederek pırlık' ve şaşaalı renklerle en nazik bir şekle sokuyorlardı. Her ikisi de memleket lerinin ruhunu bolmuşlardı: (R.u. bens) gürültülü sefahat ıîıechılenn: de (Bacchus) 1 ve maddi uv-ılden tasvir ettiyse; Jordaens ;eyt;'nı ;dı; i &e Bak ;î:ı;bunun harikulâde ifadesinin ha- Hiki olmasaydı; .lordaeı’.'s bu canlı ve hayatla dolu eserleri ı'ı:ç :pudı_ B la beraber ona in mu kallidi denemez. Rubens daha müm- taz, daha — düşünceli, daha derin; Jordaens daha kaba ve Iıfşindir. Bun dan maada ruhen mutedil olduğu za manlar (Rubens) e o da coştuğu za- man (Jordaens) e benzer. Ce b Jagues Jordaens) 19 mayıs 1593 te (Anvers) te doğdu.dl;(eten tica- i n.babasının şehrin ortasın- ı::yîım sokan denilen bir mahal- de küçük bir evi vardı. Ekıeı.-iı_i kü: çük yaşta ölen on bir karde;?ıun en büyüğüdür. Çocukluğunun ilk za- manlarına ait kat'i bir malümat ve meyli tabiisini nasıl keşfettiği hak- kında esaslı bir kanaat mevcut de- ğilse de on dört yaşında iken baba- sına ressam olmak i:'tediğini ıöyl:e—t iği rivayet edilir.. Ve asrın san'a! :ellgâık:isiyve san'ate olan — rağbet Jordaens'ın bu fikrinin — derhal ka- bul edilmesini intaç etti. Ve bu sıra da da Anvers'te büyük bir ;ölııre.lı olan Van Noort'ın atelyesine girdi.. Atelyesi kadar meyhaneyi de seven (Van Norrt) gayet çapkın — ve hoş 1593 - 1678 ĞN | €a eserlterinden en mükemmel ve en | terakki izleri görünenleri nazarı iti- bara alacağız. Jordaens'ın eserlerinde başlıca iki tesir görünür. Birisi: — Rubens'in o berak ve ışıklı tarzının tesiri; dileri bir takım (Hollande) l1 ressamların karanlık bir mağara ışığını andıran yorgun ifadeli tesiridir, (Hollande) ya sık sık — seyahatleri — esnasında, (Caravage) namındaki bir ressamın gürültülü tesiri altında kalmıştı. Bu üstada karşı şayanı hayret bir iti- mat ve hayranlık — duymasına kat'i Işte bu seyahatler kendisini pro- testanlığa kuvvetli bir. muhabbetle bağladı ki bu devirde — protestanlık I Heykeltraş göıilî_l Müze ve San'atkâr Bir gün “Colarossi,, de hocam «Marcel Gimond» eskiyi tetkik lü- zumunu vâzıh surette anlatıyorken bir Amerikalı kadın kendine sordu: — Van Dongen diyor ki: Müze- ler san'atkârın ölümüdür. Onları yak mak lâzım. Gimond güldü: — Van Dongen' nin hakkı — var, dedi. Çünkü —orada “Titien” i «Pı i görenler kendi deh nın hiçliğini ;nlayıukhı- diye kor- kar da onun için böyle — söylemeğe mecburdurlar, Bu cevap karşısında — şaşalayan kadıncağıza izah etti: — 1914 te Picasso, Derain, ki as- rımızın bakiki dahileri Matisse'in re isliği anımda uzun uzadıya yeni san'- İ ; yaparken, bir ta- Ressam - (Jordaens) katolikliğin aleyhinde ve protestan- | Dİ T ÜD CERAn yöbirl l e lık lehinde yazılar — yazdığı için iki | St taDl0 Baa e ae D T aa n 8 ğ HKELİ d. K * ee biç adamdı; bu defa muhak edildi. — 1649 vasıtasile bir kaç açık göz ressamı rağmen talebelerile çok meşgul oldu | Brt<elles'de yapılan bir — protestan| dahiler meyanma sokuverdiler.. Bu- M FREİ tebiralei Fih a Ç d nun için Van Dongen'nin sözlerini ğunu söylerler. Aşk bütün san'atkâr ların hayatında mühim bir rol oynar. Jordaens'ı hocasının atelyesinde ateş li bir faaliyete sevkeden başka bir cazibe vardı. Van Norrt'un kızı gü- zel (Catherine) i — seviyordu. Van Noort meyhaneleri dolâşırken o da gelip Jordaens'la bol bol h mahküm oldu ve bu mahkümiyetten ancak oraya bir para vermek için git tiğine dair yemin ettirilerek kurtarıl dı. Anvers'te bulunan (Sainte Apol- line) in şehadeti namındaki eseri i- çin Mansacrt: “Teferrüatın eksikli- F ü Bu tatlı konuşmalar 15 mayıs 1616 da izdivaçlarile neticelendi. O zaman Jordaens yirmi süç ve karısı — yirmi altı yaşında idi. IJordaens — karısını beyaz teni, parlak ve sevinçli göz- leri kızıl ve gür saçlarile ( (Rubens) den gördüğü gibi| bir çok tabloların da tasvir etmiştir.. Mes'ut bir izdi- vaç hayatı yaşadılar. Bütün — haya- tanıda kayınpederinden — ayrrlmadı. Izdivacından az sonra evin — içinde tam bir refah kendisini — gösterdi. Jordaens (Rubens) i sekiz sene de- vam ettiği hocasının atelyesinde ta- nıdı. Ve arasıra atelyesine bir dost belki de bir talebe olarak gidip geli yordu. Maamafih onun san'atinden istifade etmeği bildi. Ve bu istifade: ler Anvers'teki — muvaffakiyetlerini temin etmişti. Kendi ailesi arasında bir çok mevzuları kolaylıkla intihap edebiliyordu. İçki ve ziyafet âlemle- ri, kırmızı yüzlu, parlak gözlü tip- ler rühunun ve zevkinin mevzularını teşkil ediyordu.. Hayatında yaptığı “eserler say- makla bitmez. Bütün Flamand san'- atkârları gibi onun da bir bolluk me ziyeti vardır. Rubens aşağı yukarı üç bin tablo yapmıştı. Töniers . sene- d& üç yüz elli tablo yapardı. Jor- daens n bütün eserlerini tetkik et- mek biraz fazla yorgunluk olur; her uslüpta resim yaptı, Fakat biz bura- ğine pozisyonu Zzengin, renkleri kuvvetli ve Jordaens'ın şah siyetini haykıran bu tablo bir şahe- ser addedilebilir!,, — diyor. — (Saint Martin) in bir deliyi islah ederken tasvir ettiği eserde şahıslar adeleli, kanlı ve güçlü kuvvetli sanki kıpkı- zıl bir alev içinde işim gibi temsil edi liyor. Fakat bu kızıllıklar tüalin hiç bir tarafında bir ateş parçası gibi gö ze batmaz.. Bütün bu — ahenk bize onun kudreti hakkında en haklı ve en kısa sözü söyler, On — dördüncü (Luis) zamanımnda Fransaya geçen (Dört havari) namındaki — eserinde kaydı ihtiyatla almanız icap eder. Sonra bu şekilde beyanatta bul! z £ Tarihi Tefrika: 57 Sabatay Zevi Nakleden: R. N, .İstanbul cemaati Mesihe bir şey yapamıyordul!. Avrupadan gelen kafile Sabatayı da Kudüse Bunun gibi İzmirden de Sa batay aleyhine — İstanbuldaki yahudi cemaatinin ileri gelen- götürmek istiyorlardı . bir mektup — vardır ki bu hem kısadır, hem de uslüp itibarile ehemmiyetsizdir. Onun — için kendisine iman edenlere hita- lerine şikâyetler oluyordu. Fa- kat İstanbul cemaati “Mesih,, aleyhinde her hangi bir hare. ke* veı Ş S S şereei ĞK | L an & | ben yazılan bu beyannameler Sabatay'ın değil, kâtibinin ka. Bi v çok uzaktı!, Hülâsa bütün bunlardan çı kan netice şu oluyor ki “Me- ü ü ; yi hâkimdi. Onun hüküm ve nü- fuzu karşısında artık yahudilik birleşmiştir. Olsa olsa hakika- ten başına bir tac giydirilmesi kalıyordu ki, bundan sonraki vekayi de bu yoldaki haretek ve faaliyeti gösterecektir. Sayanı dikkat — olan diğer bir cihet daha vardır: “Mesih,, e iman edeğler — arasında pek Van Dongen Ef, diyi birçok zaman- lar Louvre müzesinin galerilerinde gördük. Bu halde görüyoruz ki söz lerile beni cerh ederken harekâtiyla beni pek güzel tasdik ederek müze nin bir san'atkâr için lüzumunu da- ha/vâzıh surette izah etmiş oluyor. ilh.... Bir zamanlar Matisse bir atelye açıyor ve sonra kapıyor. Kendisine neden bu atelyeyi kapadığını soran bir muharrire diyor ki: — Ben talebelerime asırlardan be- ri bilinen hakiki resim tekniğini öğ- retmek istediğim halde, onlar hiç zi- hinlerini yormaya lüzum görmeksi- zin Matissi taklit ediyorlardı, müca deleden yoruldum. Atelyemi kapa- dım. Gimond ve Matisse ayrı görügler. den ayni mevzua temas ederek eski yi tetkiki tavsiye ediyorlar. Avr_upı— da bir kaç Excentrigue olmak iste- yen san'atkâr müstesna bütün diğer leri müzelere | lâr. Orada müze Jordaens ilk defa olarak vücutl hareketlerile değil portrelerin mana- larile mevzuu ifade ediyor; — hakiki bir İtalyan uslübu göze, — çarpan bu tablo her halde (Caravage) i tanı: madan evvel — (Tintoret, Giorgione, ve ihtiyâar Bassan) m'f:ğıiri altında' dindarane bir bisle ii’p'ıldığı kanâa- tini veriyör.. Aydınlıktan & san'atkârın en büyük hocası, ye en güzel mesai evi olur. Wıele_ıı_evle- rinden, hususi eşyalarından iyi tanı yanlar hakil Hürük öinmey lar. Vakta memleketimizde bütün dün ya san'ati hakikatte ayrı ayrı nümu- neleri olan bir müzemiz yok. Faka! Yunan san'atinden bir çok mühim a- doğru bir riicu—"dev“reııî var ki Cara: vage'in tesiri altında çok uzun sür- meyen kâbus ânlarını"yaşatır. Bu e- serlerde.desen ve kompozisyon güzel olmakla beraber bu fevkalâdelikleri silen bir karanlık hâkimdir, (Sonu. ve tİyirniostubrhlar Devamı ve sonu haftaya) Ressam Arif Bedii d Düş_ı'iiıceler BOŞLUK hakkaktır ki yev gazeteler, konferanslar, neş riyat hakkında büyük küçük yazılar, tenkitler neşrediyorlar, memleketle- rindeki fikir ve san'at hâdiselerin- den karileri haberdar, alâkadar edi- liyorlar. Fikir ve san'at hususunda kendimizi Avrupa ile kıyas etmek gülünçlüğünde bulunmak — istemem. Fakat yanı hı;ı_ndulşi küçük memle Het gün binlerce kariin elinder Ş“Wn yevmi bir gazetenin bir sahi- Asının haftada bir kerre yalnız san' 3ta san'attan bahseden yazılara has '_ediu.i şü şayanı iyet Ür. San'ata karşı, fikir masullerine k.a'!l bizde olan lâkaydinin ıeb_epl:_ Tini aradşırmak, muğlak ' bir içtimai l:.ıeleleyi mevzubahs etmek demek- İr, Buna şaşmıyacağız. Yalnız şurası bizce mul'ınî(kıîı ki,g mevcut İâkaydi, Mücadele edileceğine, besleniyor, he Men teşvik ediliyor. Halkı, cahili olduğu şeyler hak- | kında tenvir etmek için yahut onda ait şeylerin zevkini uyandır- Mak besl, " F L urası ga H ş Te leketteki san' :;ı ve fikir hâdiıeıle!iııe karşı feci bir lâkaydi besliyoralr, ve onları hı%er verirken, azami bi> “sütun hasisliği,, ile hareket ediyorlar. 'ok defa nazarı d.ıklmuını celbet- mıı%ır Bir konferans ve_rı.lır, l_ıu: ki- tap çıkar, bir büyük Türk şı.n_ıkgşı nası Avrupa'da alkışlı bir resim hars işl bizden çok hassas davrandıklarını görmek, ne- dense teessürümü mucip oluyor, Milliyet bize sütunlarını vermek “le bir boşluğu doldurmak - istedi, Hiç olmazsa bir gazete, haftada bir, resimden ve heykelden, musikiden ve mimariden, kitaptan ve fikirden ekned sergisi açılır. Bütün bunlar hakkında —eşin, dostun, fedailerin — yazıları hariç— gazetelerde beş, on satırdan ibaret hâvadislerden başka bir şeye tesadüf edilmez. Buna mukabil B'erberılur cı: Ne mutlu! Fakat durunuz! Hiç bir şey halledilmiş değildir. Benim kalemimin — dolduracağı şu sütunlar karşısında, yeisli bir düşünceye va- rıyorum. Ne yazacağım, ne den bah miyetinin topl: ları, isinin bey lok l hası- için, Sazetelerin oynıîhkları rol büyük- tür, Bilhassa yüzlerce, binlerce nüs basan yevmi gazetelerin bu saha- d*f icra edebilecekleri tesir çok bü- ehemmiyeti haizdir. Avrupa'da yüzlerce san'at mecmu Aları intişar eyttiği halde, en küçük Şevmi gazetede bile, neşriyatta, ser lü ere, konferanslara, hasılı her tür- Ü fikri nümayişlere ait sütun sütun Yazılara tesadüf olunur. Fikri nüma yı*.le'i"l gazete — sütunlarında işgal Şuu"i bu ehemmiyetli, şerefli mev ©, en lâkayt kariin nazarı dikkatini *tİbetmekten vareste kalamaz. Bizim —matbuatımızda, bilhassa he'. Bün intişar eden gazetelerde bu döln tem zıttma tesadüf edilmekte k::i G'_îeüciler mi cahildir, yoksa kütl k_u'deu'm' cahil — addederek, © Zy el!llı? seviyesine göre mi yazı ya Bu ciheti tahlile cesaret %i- sütun latı hakkında ;mr, birer okun- luk yazılar her gün okıı_nııı. dukça bıkılan şeylerdendir. Bunları şahsi tecrübemle yazıyo rum. Biri Ankarada diğeri İstanbul da senede açtığımız iki uvşll_ı ser- ğinin halka haber verilmesi için, ıdq rehaneye biz dolaşır, tcnkitlerı'fed.aı arkadaşlara Biz yazdırır, bazıda biz yazarız! “Halbuki, gülerek diyeceksiniz, bu sergileri ve buna mümasil mem- leketteki enderi nadirattan fikir nü- mayişlerini, her günkü — vak'aların, içinde bocalayan gazeteler nimet bi lip, onlara en mutena yerlerini, sü- tunlarını hasretmeleri lâzımdır!,, Bunun böyle olmarıım_-ı elim oldu deceğim, “Kant” dan, (Nietche) den, (D ky) den İ getirerek (ilmi) yazılar mı yazaca- gım? Avrupa san'atından mı, yoksa bi- zim san'at hayatımızdan mı bahsede ceğim? Avrupa san'atını tanıtmak, haftalık san'at sahifesinin omuzları- na çok ağır gelen bir yüktür. Merak h karie, Parise gidip akademinin kurslarını takip etmeği, yahut frenk çe eserler okumayı tavsiye ederim. Garbin san'at * hareketleri hakkında ufak bir fikre malik olmak asgari beş senelik mesaiye muhtaçtır. Bi- zim san'at hayatımız hakkında katii tenvir etmekse, işte bu daha nazik bir meseledir, ve iştet burada hakiki ünekkit elim bir düşünceye varır; ğ..l:ıılnı-şıyınıL yrettir. Ara sıra Fransız lisanile münte- şir Bulgar, Yunan, romanile gazete lerine göz gezdiriyorum. Hemen her nushalarında kıt'aları küçük olan bu Bizde san'at hayatı yoktur! Nurullah CEMAL V iştigal eden daktorlar aytıdır. Bu- ” a ; ihtisas lesi vardır. ç dan bazıları meselâ yalnız — portre, yahut — yalnız peyizaj yapmakla bütün ömürlerini geçiriyorlar.. Hat- tâ yalnız köpek resmi yapmakta ihti sas ve meleke edinmeğe çalışan res- samlar bile vardır. Nasıl ki diyorlar. Boğaz, burun, kulak mütehassısları ayrı bevliye ve zühreviye mütehas- sısları ayrıdır. Çocük — hastalıklarile sarı göst bir iz var. Emi- nim çoğ bunu Üz.. Kendîni affettirmek isteyen bir zat bana: — Efendim dedi. İçinde bir kaç mezardan başka bir şey yok ki.. Güldüm: e — Hi o bir mezarı tıınııaH:rî ı;ıömı:zis:iniz, her %ıılde hiç bir şey görmemiş — olmaktan daha çok iyi değil mi idi? diye cevap ver- im . Zühtü . . Saip Beyin Beyoğlunda ressam Saip Bey bir sergi açtı. Aero klüp salonlarında a çınlan bu resgi bir portre meşheri- dir. Saip Bey — portresisttir. Bugün Avrupanın bazı yerlerinde bazı san'- atkârlar arasında kabul — edilen bir R n Sergisi nun gibi yalnız çocuk portreleri ya- panlar, yalnız uatörmort yapan- lar, hattâ yalnız ç panlar da vardır. Bugün daha geniş bir surette ifade — etmek için böyle san'atı bir ihtisas köşesin den görmek istemeyen ve fırçasını her mevzuda işletebilmek kudret ve cesaretini gösterenler de vardır. Sa- ip Bey yalnız portre ile meşgul ol- muş denebilir. Bu defa teşhir ettiği kırkı mütecaviz portreler arasında pek güzelleri, muvaffak — olmuşları vardır. Resimlerimiz Saip Beyin ser gisinden alınmış iki portrenin fotoğ raflarıdır. Renkder ve hatlar canlı- dır. Saip Beyi samimiyetle tebrik e- deriz. ü | tupta şöyle diyor: ’ “E fan dit verler, ol ş adam lar vardı ki, bunlar samimi o- larak Sabatay Zeviyi yükselti. yorlardı. Avrupadan — yola çı- kan kalabalık bir yahudi kafi. lesi İstanbuldan geçerken Sa - batay Zeviyi de arasına alarak Kudüse gitmek maksadile ge liyordu, Bu kabil olacak mıdır?. Bu kafile yola çıkarken Amster. dam'daki yahudiler — Sabatay Zeviye hitaben bir mektup tev di ediyordu. Bu mektupta di- yordu ki: “Ey hükümdarımız, — nasıl hareket edeceğimizi bize bildi. riniz. Hemen kalkıp oraya gi- delim ve ayaklarınıza kapana - İrm mı?, Yoksa dünyanın her tarafıma yayılmış olan kardeş ve hemşirelerimizin birleşeceği güne kadar bekliyelim mi?,, Bu mektup Amsterdam'da- ki yahudi cemaatinin en il&ri gelenleri imzalamışlardı, Ayrupanın diğer yahudi şireler * | merkezlerinden de böyle mek- tuplar geliyordu. Vaziyet gitgide — ciddiyet kesbediyordu. Bunun neticesi olarak mühim bazı tedbirlere müracaat edileceği " anlaşılmı- yor değildi. Sabatay her dediğine itaat edildiğini görmekten mütevel. çıkıyordu. Maamafih kimin kaleminden çıkarsa çık. sın, “Mesih,, taraftarları bunu :nıçlu'mnğı küzum görmüyor- u. Kendilerine hitap eden bu beyannameler onlar için en kıy metli birer vesika idi. Sabata. ya inananlar hakikaten büyük bir takım vekayi arifesinde ol. duklarına da iman getirmişler- di. Birçok Sinagoglarda Saba. tay Zevi — isminin ilk harfleri yazılı lâvhalar çiçeklerle süs. lenmiş olduğu halde cemaatin gözü önünde bulunuyordu. Bu harflerin üzerine de bir tac res mi konuyordu!.. Dua edildik. ten sonra, ilâveten; “Mukad. des, kâmil,, olan Sabatay Ze. vi için de niyaz ediliyordu. Dua kitaplarına Sabatay — Zevinin resmi de girmişti. Şurada burada “Mesih,, e iman etmiyenler yok değildi. Fakat bunlara karşı “Mesih,, taraftarları hiç müsamaha e- der gibi değildi. Çünkü Saba- tay'ın aleyhinde olanlar zorls Sinagoğa götürülerek Sabatay için düa edilirken onlar da be duaya iştirak etmek mecburiye tinde kalıyorlardı!. İtalyadan birçok yahudiler Kudüse gitmek üzere yola çık mış bulunuyorlardı. O devirde yahudilerin haleti — ruhiyesini tetkik etmiş bir Avrupalı mü- ellif bunu tasvir ederken di. yor ki: “Mesih,, tarafından bir boru öttürüleceğine itikat eder yahudiler saçlarının kulakları üzovine gelerek boru sesini işil melerine mani olmaması için başlarını tıraş — ettiriyorlardı. Yahudilerle meskün olan bir şehir veya köyde birisi gece yâ rısı yüksek bir tepeye çıkıp bir boru öttürecek — olsa bunu duyan bütün yahudileri kaldı. Fi Çünkü bütün yahudi. lit bir kuvvetle y yeniye emirnameler yazdırıyor, yahu- di cemaatlerine gönderiyordu. Meselâ İstanbuldaki hahamla. ra hitaben yazdırdığı bir mek- d ve hükü Be mız şöyle emrediyor ki: Bana iman eden herkesi takdis ede- rim. Ben onlara maddi ve ma- nevi hazineler vereceğim.,, Böyle başlayan beyanname tıpkı bir hükümdar tarafından kullanılabilecek bir uslüp — ile yazılmıştı. Müphem, fakat a- henkli kelime ve cümleler görü lüyordu. İnsanlar kat'i ve sa. rih teminattan ziyade vazıh ol- mayan, müphem, fakat cazip görünen vaitlere daha — çabuk inanırlar. Maamafih bu tarzda ki beyannamelerden — Sabatayı mes'ul tutmak doğru değildir. Bunları yazan Primo'dur. “Me sih,, kâtibinin kaleminden Çi kan şeylerin altına yalnız ken- di ismini yazmakla iktifa edi. yordu!. SaBatay heyecanlı bir uslüpla yazı yazamaz bir adam dı. Onun kaleminden çıkmış ler ergeç “Mesih,, in öttürece. ği borunun sesini işitmeğe in- tizar ediyorlardı. Gerek “Me. sih,, hakkında, gerek - istikbal.' de olacak vekayi daha evvel. den haber verdiği söylenen Na tan Gazatı hakkında — yazılan ve söylenen para kazanmaktan, alış veriş etmekten vazgeçtikle ri gibi artık evlenerek aile teş. kil etmeği de istemez olmuş- lardı.,, Beyannameler, emirler, ke. hanetler biribirini takip ediyor du. “Mesih,, in Geliboluda mahpus bulunduğu kaleden dı- şarı intişar edilen şeyler bun- lardı. Fakat, hakikat ve - fili. yat-sahasında — kaleden dışarı çıkan bir şey var mıydı?. “Me sih,, haftalardan beri, aylardan beri orada bulunuyordu. İstedi gi adamları kabul ediyor, ken. disini ziyarete gelenlere iltifat gösteriyordu. Fakat — zaman geçtikçe bu kâfi gelmiyordu. (Devamı varj

Bu sayıdan diğer sayfalar: