3 Temmuz 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

3 Temmuz 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Londra mektupları İ İngiliz ordusunun Manevraları Olmpiya denilen, geniş ve uzun hollerden mürekkep büyük binada. yız.. Üstümüzü demi manzarası veren ma: Kırmızı Çin abajurları yandan beliren sızan ziya dışarının ışığını artırmak» tan ziyade esrarlandırıyor.. Çepçevre bir anfiteatr.. sıvalar, lale tarhları gi- bi. Renk renk ve boy boy insanla do- Ortada kırmızı topraklı uzun ve geniş bir saha var.. İngiliz ordusunun sene yaptığı manevra, geçitresmi ve idman gösterişi günleri.. Kral lo- .casını nazırlar ve lordlar doldurmuş sahaya yeryer manialar la; muhte- lif cinslere atlara binmiş imuhtelif kı talara mensup süvariler birer hünerlerini göstermeye (| geliyorlar; 9 eylülde İzmirin Oo kordon boyunda bütün bir millete şeref ve zafer geti- ren Türk süvarilerinin hayalleri göğ“ sümü kabartıyor; bütün şu kalabalık Loid Corçların telkinlerile kurulmuş insaniyet ve hürriyet namına o süva- rileri alkışlıyor sanıyorum... Bedeni terbiye hareketlerinin cinsi- me göre ağırlaşıp kıvraklaşan bir mu- siki başladı; idmanı bir raks hali koymuşlar denilebilir.. Güneşlere ya- kılmış derilere ve cimnastikle gelişmiş Adelelere bakarken; bedeni terbiye- ğine hükmettim: Pudra ile beyazlatıl- mış kadın yüzü gibi plâj güneşinde tunçlaşmış deride de güzell ber sunilik göze çarpıyor; talimle şişen adale, ağacının dalında değil bakkalın peykesinde olgunlaşan bir meyve gibi biraz htatz ve çok gös- terişli.. Bizim Mehmetçiklerin anadan doğma ve köyden © gelme tunç yüzü ve geniş göğsü, bir 29 teşrinevvel gü- münde irajşim gibi hayalimde canlani- yor... Altışar at koşulmuş yeni sistem top arabaları hızla yer değiştirip dare çizerek dolaşıyorlar; elindeki hafif kamış sandalyesini en mahir hokka- baz ancak bu kadar kolaylıkla kul- lanabilir.. Bu neferlerin mehareti ve atların zekâs sayesinde yapılmış zel bir varyete gibi heybetten ziyade zevk veriyor. Siyah pantalonlarile Faşistliği aya- ğa düşüren fakat o nevi yarı askeri teşkilâta mensup olan birtakım genç- ler, tavana asılı ipler üzerinde hüner- | ler gösterdiler, marifetler yaptılar ve alkışlanıp çekildiler , Kara ve deniz askerlerinin birer topu manialardan atlatarak iste - İNİK Yay vok kip el etmeye bazır tutmaları yarışı yapıldı; iki ka- tu. Geçişte süvari gemisinde aşırarak geları atlatıp topu çarçabık, kurmak kara askerlerine nasip oldu; kazananlar liberal iner tabii sağ kazanacak diye güldüm... Gene hususi ve acaip | bir musiki başladı; sahayı bayraklı süvariler dol- durdu; Mısırlıların apisi gibi burnun- da ve sırtında acaip renkler taşıyan bir atın üzerine heybö oturtul- muş iki trampet vurmaya başlayınca atlar, bir vals figürü yapar gibi yan yana yürümeye başladılar; siyah İar, kara kızlar, zenci kadınlar gi asri dansların en yeni Bümunelerini iler; halat çı gibi sıralandık- ları da oldu; nihayet zeybekler gibi diz vura vura yere çöktüler ve rilerin ayakları dibine bir kedi munis- İiğile yatıverdiler., Tekrar başlayan fizikal enzersisler insan vücudunun birtakım yaylardan ve vidalardan mürekkep bir makine çevikliği ve kıvraklığın alabileceğini İnanılmaz bir değişiklik ve hızla gös- terdi; çağıltısı nisep su köpükleri gibi birib ri ardı sıra hiç aralık vermeden $ey seyretmek için gel bir yerde bir saatten fazla cinai veya komik olmaya, Yizçe sabrsizlamacağı muhakkak olan giliz kalabal oyalamak için meydanı acaip ve göz boyacı hünerler yapan kovboylar, at kılığına çifter çif- ter girmiş canbazlar doldurdu; boş kahkahalar deminki coşkun alkışları a — Burada otur. Bine kadar say, Bin bir deyince ( sen de delikten Sansaros eski püskü paltosunun yakasını kaldırdı. Yazma mendili- ni kulaklarına sarıp (o alnında dü- ğümledi. İki o ucunu — tanınma- mak için — gözlerine sarkıtı. De- likten çıktı bakhaneye doğ- ru hızlandı. Köprüyü geçti, sağa saptı. Kozmanın değirmeninden kayabaşma dalacak, Öteyüzden, öksüzce mahallesinden kıvırarak Miki Yengenin evine gelecekti. Hem yürüyor, hem üşüyor, hem kızıyor, hem (gülümsüyordu. Bir hiç için ne diye bu kadar sıkıntıla- ra katlanıyordu? Mademki Eskişe- hirde bir suçu yoktu. Sansarosun asıl gücüne giden şey, kırk yılda bir defa masum oluşuna karşı ne ensesinden yakalamaları idi. O da polise eziyet olsun i için kaç- mıştı, Protesto i ği halde bütün sumluğuna Üstüne eklemekten korkarım.. Kadınların yaşı sorulmaz!.. “Ka- dının yaşı yoktur..,, “Kadın, yaşı arttıkça gençleşir..., Bunları hep biliriz ama, kul kusursuz olur mu? Geçen gün, pek centilmen pek ki- bar taslağı geçinen bir genç, tani- dığı sosyete hanımlarından birine: — Hanımefendi, kaç yaşındası- > Diye sormak gafletinde bulün GZEL bu patavatsız sı- ade ilkin kızar gibi Altmış beş efendim.. demiş. Patavatsız genç, bu sefer: — Aman, ne söylüyorsunuz, ha- nmefendi, demiş, siz altmış yaşın- da olüsınız.. Bunun imkânı var mı? — Demek o kadar göstermiyo- Tam — Hena yarısını bile göstermi- Hanımefendi Yaşımı soranlara iki mislini söyle rim. Karşımdaki benim yaşımı ne ka- dar tahmin ediyorsa, bu rakamdan münasip gördüğü kadarını düşer. Meselâ, siz olsanız, söyleyin ba- kalım, altmış beşten kaç düşerdi- niz? Delikanlı gülmüş: — Hiç düşmezdim! — Nasıl olur? — Sebebini arzedeyim: Hesa- bım kuvvetli değildir. hanımefen- di... Size borçlu kalıp üstüne ek- lemekten korkarım... Kulak Misafiri YENİ NESRİYAT Yeni adam Yeni Adam'ın 27 inci sayısı çıktı. Bu | sayıda İsmail Hakkı, Heykeltrş Zühtü, Abdülfeyyaz Tevfik Beylerin yazı ları, kasa tetkik ve tenkitler, hikâye ve fıkralar, Sanat tarihi dersleri, edebi- yat veilim haberleri vardır. Okuyucu- larımız Yeni Adam'ı mutlâka görmeli- e bastırdı. Tarihi resmigeçitler başladı: İlk defa; 1665 ve 1865 yıllarının. bahriye askerleri göründü; sotlümlarmı bile bayrakları yerlere sürüyerek, sol eli kulağa götürerek veren kırmızı şal varlarile Arnavutları ve sari hırkala- rile Çinlileri hatırlatan — bu kıtaların arasmda 1934 ün babriyelileri, bir me deni ahenk ve bir selim zevk gibi gö- kerleri geldiler; ve Dardanelde yenilenle: ! gö ye kolumu tuttu ve izahat verdi... «Gece, düşman tayyaı programın en son ve en güzel parça- siydi.. Lâmbalar söndürüldü; tavanın bir tarafından «bir kanat gürültüsü koptu; birden sahayı lâstik tekerlekli arabalar gibi sesisz ve hafif gelen ko- caman projektör kamyonları ve hava topları doldurdu; — projektörlerin ve toplarım ağızları göğe çevrildi; tavan- daki raylardan kanat gürültüleri ya- parak ilerliyen iki tayyare taklidi hız- la üstümüze doğru geliyorlardı; elden ateş başladı ve nihayet tayyars- lerden biri tepetakla, yana yana yere düşmeye başladı; sanki koca salonu birden gözlerin — parıltısı aydınlattı: Işıklar yandı ve dağıldık.. BehçetKEMAL ine ateş!» Yazan: AKA GÜNDÜZ ğı protesto ediyordu. Değirmenin önünden geçince üstü başı un için- de bir adamın elinde ( bir ibrikle dışarı çıktığını ve kendisine şüp- heli şüpheli baktığını ince hiç tereddüt etmeden üzerine yürüdü ve çeneleri takırdayarak söyledi: — Ağa dayı! (Buralarda bir i- nekle başıboş bir eşek gördün mü? Avradın sattığım, dün gecedenbe- ri yok. Ağam bağırıp duruyor. — Görmedim oğul. Bu havada kurtlar paralamadılarsa donmuş- lardır. Sansaros mevhum ağasına söyle ne söylene yürüdü. Şüpheleri dağılan değirmenci de yerine girdi. Sansaros Hamamönü ile Erzu- rum mahallesi arasindaki sokakla- ra saptı, Drvarı yıkık, viran, ki çük bir evin kapısı önünde durdu. İpi çekince kapı açıldı. B'r gübre- likten başka birşey olmayan avlu- ya girdi. Cebindeki maymuncukla evin kapısını açtı. Buz gibi bir taş- Öz dilimizle Bir ormancı ile konuştum.. Bir ormancı arkadaşla geçen gün buluştuk. Yirmi yıl önce Oku lak (1) u birlikte bitirmiştik. Bi- ribirimize anlatacak çok lâfları- mız vardı. Bir sıra üstünde dirsek çüri menin verdiği bir canayakınlıkla konuşuyorduk. Ben sordum: — Ahmet Yozgat nerede? Oku kak'ın en çalışkan, en tutumlu, en bilgili genci idi. — Bilmiyor musun, dedi, şimdi Yozgat mebusudur... — Ya Nurettin ii — Sanırım, i yapıyor! — Bir Bürhan Şefik vardı. Ne oldu? — Antalyada sunakçılık (2) yapıyor diye işitmiştim. — Adil (Sivas)? — O da ormancılıktan çekildi. Sivasta kayınbabasının yanında alış veriş yapıyor. — Ya falanca? — Üç yıl önce bertildi (3).. — Alâettin (Sivas)? — Ha, bak... İçlerinde buyrak (4) olarak kalan bir o var. Ankara da orman Çevirgen (5) i... Bunun üzerine bizim arkadaşa sordum: — Peki, ya sen ne yapıyorsun? — İnebolunun özgü (6) orman larında çalışıyorum, Demek, sen de buyrak (me- mur) değilsin — Değilim!. Hem acıdım; hem şosteım . Or- mancılığa ve hele ormancılara böyle ne olmustu ki? Orman okulağının yetiştirdiği bu seçkin gençlerin yü nım, neden hep başka işlerin ba- şında görüyoruz? Konuştuğum arkadaşı, üstün bir ormancı olarak tanırım. İş görecek çağda, buyruklakta çalıştırılmayı şına şaştım. Bu gidişle, ormancılık, içine renlerin sevgisini kazanan bir er- tik (7) olmaktan çıkacak diye korkuyorum. Arkadaşa sordum: — Peki.. Ne yapılmak gerek ki suraya buraya dağılan ormancı « lar yeniden bir çatı altında top- lansın?.. Yüzü bir parça güldü, dedi ki: — Çoğu gitti 'azı kaldı. Ekim (8) işleri ne (9) ya- pan Muhlis parmağı: ni attı, Ormancıları But başıboşluktan kurtarsa kurlars& o kurtarır. Yallarca bey:k (10) parasile yedirip içirip ormancı yetiştirdiği miz gençleri - bunların içinde ben de vardım!.. - böyle işlerinden bezmiş görmek doğrusu ağırıma gitti, Ormancıları, yeniden ormancı yapmak ve işlerine sarılmalarını kolaylaştırmak gerektir!. M, SALAHATTIN — Mektep, (2) istida, arzuhat. Sunakçıl cilik. (3) Bertilmek — istifa (4). Buyrak — memur. (5) gen — Müdür, (6) Örgü — (7) Ertik — Meslek. (8) Ekim raat. (9) Buyurgan — Vekil, â (10) Beylik — Devlet. (1) Oku Nişanlanma Ankara Ticaret” Lisesi Müsltimlerin- den ve gazeteci arkadaşlardan Muhit- tin Doğan Bey, Ümit Ticarethanesi sa- hibi Hacı Etemzade İbrahim Beyin Ki Zi Behire Hanımla nişanlanmıştı. Ni- şanı kutlular iki gence sandet dileriz. kk; Sağdaki ölükuü kapın verde. İçeriden bir ses: — O kim ki? —Benim İlki Yenge! Aç! — Vih! Oğul! Bu vakit gelinir mi? Ödüm ağzıma geldi! Aç man- galın kapaklarını! Köşede çıra, kuru odun var... Uyandır ocağı! Kimbilir ne kadar üşüdün, Nerden böyle? — Hiç sorma, Eşkişehirden. — Yoksa yeni bir hırsızlık mı? — Yok, yok. #htiyar kadın doğruldu. Sansa- ros mangalda kalan (küçük ateş parçaları ile ocağı tutuşturdu. İlki Yenge ocağın kenarma koy- duğu güğümün buzu çözülünce ab- dest alıp sabah © namazını kıldı. Çay suyu kâyhamıştı. Karşılıkir birer çay * içtiler. ve o- dadakiler — ısınmışlardı, San- saros <— wlak (o papuçları Dile yırtık çoraplarını — çıkarmış o- cakta kurutuyordu. İlki Yenge sitem ediyordu; — Ayol bunca zamandır nere- lerdeydin? Beni arayıp sormadın. Benim senden başka kimim var ki? Adam bir (o yengesini aramaz mı? Seni öyle gözledim ki... m bunu mânâsını anla- muştı. Fakat işini sağlama la- dıktan sonra karşılık el TEMİZLİK Kâmuran Boy titiz, sinirli, muktesit; fakat doğru, namuslu bir adamdı. Bu yüzden hiç kimse ile geçinemezdi. Bir- kaç memuriyete girdi. Doğruluğu yü- zünden, sert ve ciddi sözlerinden dolayı arkadaşlarile arası açıldı. Son vazifesi gümrükte idi. Bir arkadaşının cshabi- mesalihten ufacık bir bahşış almasını hoş görmemiş, gitmiş müdüre şikâyet etmişti. Bir gün de müdürün, boş san- dukdarı odacı ile evine maklettiğini ka- rısı kendisine söyleyince ayniyata vazi- ülyet olan memura: — Yahu. Geçen gün müfettiş geldi, sana on bir tane boş sandık zimmet çi kardı. Aklımı başına topla... Sandıklar müdürün evine gidiyor, bizim görmüş, bir kısmı kızma karyola yi birazı da ocakta çamaşır odunu yerine yakılıyormuş! diyerek haber verdi. Filerince bir iylik etmişti? Lâkin iş o- zandan, bi küyet ederek ötede beride dedikodu yaptı. Bu sözler müdürün kulağına ak- sedince adam alttan alta meseleyi tah- kık etti? Kâmuranın başının altından | çıktığını öğrendi. Kâmuranın sigarayla, kahve ve çay- İn başı hoş değildi. Arkadaşları iş esnâ- sında mütemadiyen sigara, kahve, çay | içerler, biribirlerine ikram ederlerdi. Genç adam ise ne içer, ne de tsmarlar: Onun bu halini de çekememişlerdi. N bayet müdür, tezkiye varakasına (g€- çimsizdir, âdabı muaşeret bilmez, ida- resizrir.) diye meşruhat verince zaval- İsyı son tasfiyede gümrükten de yürüt. böler, Kimuran sinirliydi; fakat sinirli de. yince Mazhar Osmanın tedavisine muh- taç olduğu anlaşılmasın, 0: — Harb umumiden sonra herkes si- rirli oldu, derdi. p tnde söz kusurlu ve yarım doğar ço- cuklardan açılmıştı. Kâmuran, belediye doktoruna sordu: — Beyefendi, acaba bu gayri tabi do- ğan çocukların teşekkülünde valdele: Bin sinirli olmasının & Hüsnü Bey — İhtimal. demişti, — Öyle ya. Harbı umumiden sonra asap bozuldu! Mecliste bulunanlardan eczacı Vefa Bey itiraz ettiz Ne münasebet efendim. Bu avam Kâmuran Bey müdafaa etti: Aman efendim nasıl olur da avam olur. Bu mesele üzerine makale, kitaplar yazılmıştır. Hattâ meşhur içti maiyatçı (Gustav Lubon) bile bu fikri il etmiştir. zı oka da bir adanıdı. Meclisin içinde bozulduğunu hissedim- ce sarhoşlukla haykırdı: — Hayır, siz hata ediyorsunuz. Her- kesin aklı başındadır. Delilik, delilere racidir! Kümuran bu tahkire mukabele etme- di; fakat hazım da edemedi. Bu vak'a- dan sonra eczacıdan nefret etti, bir da- ha onunla görüşmedi. Vazifesinden çı- emen iki dükkün:, bir evinin. getirdiği kira ile yaşıyordu. Kış bitmiş, yaz gelmişti. Karısı Safi- naz hanım evdeki kilimleri, halıları kal- dırdı. Hizmetçisi İkbal ile paçaları st- vadı. Yaz temizliği yapmak için bütün evi silmeğe başladılar. İlk gün, dokuz İ sönerek beyni atmıştır | sordu. Safinaz hanım, temiz mi temiz bir ka- dındı. Kocasmın söylediklerine hiç al- 'drmıyor, işinin biran evvel bitmesine bakıyordu, onun buysuzlanması da çeki- ir şey değildi. Kümuranın ağzımı ka- patmak için işini biran evvel bitirmek İâzımdı. Onun için kocası yatınca kuyu- ya indi, su çekti. Temizlenmiş odaları sabaha kadar sildi, bitirdi, AR kattaki odayı kurularken şafak atmuştı. Kümurann erken uyanmak mutad olduğundan gözünü açıpta yanında ka- rsını göremeyince şaşırdı. Hemen kar- yoludan atladı: — Safinaz, Safinaz. (o Diye seslendi. Kadın, korkusundan ses çıkarmıyordu. Erkek, temizlenmiş odaların ıslak döşe- melerini muayene ederek aşağı kata in- di. Karısını elinde tahta bezile görün- mizlik yaptın. — Ne yapayım, senin çenenden kuru tulmale için. — Demek sabaha kadar uyku uyu- madın ha.. Ayol, sen tedricen intihar ediyorsun demektir! Karısının hasta olması ihtimalini — Sabaha kadar temizlik maz, böyle olur! diyerek saç mangalı kaptı, Temizlenmiş odala- rin, merdivenlerin nemli tahtalarına rast zele saçtı, serpti, Ve sonra hiddetle el- biselerini giyerek sokağa fırladı. O gün alışama kadar eve uğramadı. Yaptığına pişman olmuştu. Akşam vak» & eve gelirken karısının kendisine ka- piyı açmamasından korkuyordu. Eve gi- rince karşışına Safinaz hanım çıktı: Tahtasız! Sildiğim tahtaları neden at ettin. Allah seni kahretsin, senin temizlikten ne anlar, ölüm, sewin için temizlik! Kabahatini bildiği için karısına ses çıkarmadı. Safinaz hanım İkballe evi baştan aşağıya kadar tekrar silmişlerdi. Kâmuran Zey: — Hanım yiyecek neyimiz var? diye —A.. Bugün yemek pişiremedik. Tel dolapta bir saban plâv var. Hariçte yemek, yemek mutadı olma- dığından öğle vakti bir şey yememişti. Karnı zil çalıyordu. Yarım okka ekmek alarak tel dolabın başına çöreldi. O si- rada komşu bahçede iki küçük kız bir- ağızdan şu garip türküyü söylüyorlardı: | Bir ağaca çıktım, İ Baktım deniz yoluna Ablam plâv pişirmiş, İçine sıçan düşürmüş! Bugünkü program ISTANBUL : 18,30 Plâk noşriyatı. 19 Mesut Cem Bey tarafından çocuklara masal, 19,8 Türk musiki neşriyatı. (Keman Roşgil B. Tanbur Mesut Cemil B,, Kanun cibe H. Muzaffer B. Vedia Rıza Hi 21,0 Ajans ve borsa haberleri, 21,3 Radyo orkestrası tarafından dans me Senfonik konserin devamı, 231 "San Khz. BUDAPEŞTE, 850 m. 71,10: Spor haberleri 21,28: Opera ork Dans musikisi Kr, BELGRAT, 457 m. Koman konteri, Ülyrik alar) 2148, eğer Tayan opar m erkeler nz Me sı MOSKOVA. 360 m. 7; Konser, 18,30: Tiyatro ben dans musikisi, 24,05: İspanyolem lerinden mürekkep konser. 2230: 3 operasında (Dartinse 3 meli perde) ii kıben plâk 713 Kh ROMA 420 m. 2146: #Krışık konar. 2245: “Orsosiomei isimli bir perdelik komedi. 850 Khx, BRESLAU m. 20: Muhtelif mileltierin hayalarımdan VYANA, 507 m. manik, konseri. kann milini 14 Pİlk keme 230 Khz, LÜKSEMBURG, 1304 m. 20; Akordeon ile parçalar. 2015: Hi İ van 934 tarihli nüshasının son 'de münteşir IHTIRA İLANI Serlevhalı ilânda ihtira n ga olduğu yazılacakkem seki rak vel o dizilmiştir. Tef Vallahi de yemem, billâhi de yemem! Sahanın kapağını açtı. Beyaz pirinç- bin üzümde cama ir Zar ta şeyi unutturdu. Çocukların son cümlesi» ne cevap verir gibi, kendi kendine: — Vallahi de yerim, billâhi de yerim! | diyerek kaşığı plâva daldırd. tâdinelerin ahlâkımız ve fikirlerimiz. zelal emirler yapar Du vüfa dan sonra Kâmuranın (tizliği geçti. Ve (Harbi umumiden sonra herkesin sinir. leri bozulmuştur) kanaatini şöyle tas- bih ettir — Umumi harpten sonra herkeste murni biz hassasiyet peyda oldu. Ve tekrar vazife aldı. Tabii bir adam olarak her işinde herkes gibi muvaffak odalı koca evle başa çıkamıyacaklarını anlayınca bir de yardımcı kadın buldu- lar, Ev, bir taraftan badana yapılıyor, bir taraftan siliniyordu. m kapı ları, döşeme | tahtaları frça ile uğulu- yordu. Üç zün temizlik devam etti, Ge- larına kadar uğraşıyorlar, hiz- yorgunluktan pestil gibi yata- hanımefendi. çalışmasına devam ediyordu. Bu temizlik, Kâmuranın dolrunmağu başlamıştı Ayol kayada va kalaomdı. Bu cami çerçevelerini fırça ile oğmak'ne o- lacak sanki. Haydi gündür uğraşıyor. sun, gece çalışmak meye? Bunun sabahı yol mu... Allah aşkına bitir artık şu te- mizliği,.. sinirlerine gun buldu. — Şimdi buraya bir kız gelecek. — Vih! Hırsızlıktan sonra ho- vardalığada mı başladın? Ben öy- leleri istemem evimde! — Sandığın gibi değil canım. — EL kızının seninle ne işi var? — Bir arkadaşımın kız kardeşi Hem kız oğlan kız. Arkadaşım al. tr ay gün yedi. (Mahkün» oldu) bu kıza bir kapı bul da çalışsın, sokaklarda kalmasın. Bunun için aklıma sen geldin. — Demek kız olmasaydı aklına gelmiyecektim? İki Yenge Sansarosun omuzu- na şakadan vurdu. Sansaros baktı. Ihtiyar kadının çipil gözleri genç gözü g'bi parlıyordu. — Seni düşünmez olur muyum? Benim senden başka kimim kim- sem yok ki... Kadının boynuna atıldı ve çizgi- li kilimin üstünde yuvarlandılar. Sansaros Ilki Yenge ile polis da- iresinin gözaltı kovuşunda tanış- mıştı. Bir halı hırsızlığı olmuştu. Halılar İlki kadının o bahçesinde bulunmuştu. Yataklık ediyor diye çağırmışlardı. Sansaros ta orada idi. Uki Yenge derdini Sansarosa döktü, ağladı. Sansaros onu tesel- li etti. — İstersen polise (ben çaldım), olmanın sırlarını öğrendi! — ON. — yan umdesi “MİLLİYET” tir. : Gelen evrak geri verilmez. — geçen nüshalar 10 kuruştur. — Gazete W ““Sİfhadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine siorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Unyon Hanında Acentı -* bulunmayan şehirlerde acenta Tel. Beyoğlu: 4387. p>3835 diye söyleyim. Yakalanacağımı an- layınca bu kadının yıkık dıvarın- dan bahçesine attım. Onun bir şey- den haberi yok. Benim adım nasıl olsa hırsıza çıktı.) İlki kadın bu fedakârlığa şaşmış tr. Bereket versin ki oakşam üstü iş anlaşıldı. Hırsızlar gerçekten öy- le yapmışlar. Kadını bıraktılar, İş- teogün bagün Sansaros o İllkinin gözbebeği, can yoldaşı | olmuştu. Bir gece vakti de et ve hırs yoldaşı oldu. Ihtiyar kadın hâlâ ateşi ek- silmiyen kanını Sansaros geldikçe Me ve uzun müddet rahat Te yenge komşulara yemek pi- şirir, efendilere tarhana yapar, hiz- metçi bulur, beş on para alır geçi- nirdi. Evde üçüncü kocası rahmet- liden kalmıştı. Sokak kapısı vurul- du. İlki Yenge hemen doğruldu. Eteklerini, saçını başını şöyle bir düzeltti. Baş örtüsünü hemen tak- ta. Kapıyı açtı. Haymanak sordu: — Geldi mi? Ilki Yenge yalnız kıza söyledi: — Gir içeri kızım. Haymanak savuşmuştu. İçeri ba- şı eski yün bir atkıya sarılmış, yır- tık hırkalı, kisa entarili o ökçeleri çarpık iskarpinli bir kız girdi. Oda kapısınm önünde kundura- larının çıkardı. Sırsıklam yırık anmaktadır. çorapları aralığın tahrtalarında lak, yayvan izler bırakarak oday8! girdi. Yarı korku, yarı tereddüt # ginde idi. Odanın sıcak havası ki zn yüzüne çarptı. Âdeta başı b az döner gibi oluyordu. Ocağın nındaki Sansaros kıza bakı Atkısmı atan kızın abanozdan yu kara saçları vardı. o Moj yüzünde iki lâcivert nokta yordu. Ayrıca ellerinin altı ü çatlaktı. İlki Yenge Sansarosa d ha hoş görünmek ( için kıza tatl” bir sesle: — Otur kızım! Ocağın yanı otur da ısın. Çıkar o çorapları Hırkan da ıslanmış. o Onu da kar da şu atkıyı omuzlarına al, Kız, her denilen şeyi otomat olarak yaptıktan sonra San konuştu: — Emine sen misin? Emine Sansarosun sesini tan Gözlerinin içine baktı. — Benim, dedi. Geceki San#f ros ta sen misin? — Benim, al şu çayı içi. İlki yenge hırkasını giym'ş, İmı sarmış, mavi beyaz damalı İ ca örtüsünü örtünmüş ayakta d ruyordu. — Nereye Yenge? — Bitmedi — AfİlErriir DIM Külleme ÇEŞALE

Bu sayıdan diğer sayfalar: