22 Şubat 1940 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10

22 Şubat 1940 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mao. 1170—585 Henüz gün doğmamış, hava serindi; (Bahar sabahında) Burada virgül iki cümleyi birbirinden ayırıyor. Eğer nok- ta olsa, birinci cümle müstakil sayılabilir İkinci cümleye bağ- landığına göre «doğmamış» füli de «serin» sıfatına mülhak hikâye sigasına rabtolunmak lâzım gelir. Ahenk kaidesi ise buna manidir. Gerek unutulmuşum, Gerek unutulmamış Ayni hâdise. Bakışlar solup gitmiş Bülbül onu terk (itmiş) (Gülle bülbül) Burada ya kafiyesizlik, ya şivesizlik var. Orhan Seyfi hangisini tercih ederse etsin hata vardır. Ne umulmaz tehlikeler Düşündürür bana bilsen (Bir genç kıza) “Ne umulmaz tehlike ihtimalleri, demek İâzım gelen ih- timal kelimesini atlıyarak acaib bir şivesizlik meydana gelmiş. Bast gülüşleri var «gel kalbime gir> gibi (Abdülhak Hâmide mektub) “Gel kalbime gir der gibi, diyecek yerde, bermutat kelimenin birini tasarruf etmiş... Mebdeim sensin iniiha sensin! (Ah, Sen) «İntiham» demek icub ederdi. Bir tertip hatası... fakat mürettibe değil müellife aid... Söndür bu çeragı islemem, git Tekrar beni zulmetimde terk (di) Ya kafiyesizlik, ya şivesizlik... İcad eder bütün gece bir çok fesaneler... i (Gölgeler) Türkçede çok, az, azçok, gibi kantitatif kelimelerden sonra gelenler cemilenmez... 2 — Bozuk vezin ve yanlış kafiye Müellifin aruzu ne şekilde kulandığına bir iki misal vereyim : Mef ölü fâilâtü mefâilü fâilün veznile yazdığı «Gölgeler» manzumesinde şu mısra vezinsizdir: «Ey gölgeler dur; yeter beni teshire gayretin '» Keza, ayni manzumenin bir başka mısrada, eserlerini UYANIŞ Gelecek sayıda Çok güzel yazılar Ve Resimler Hazırladık 216 yazdığı devirde hüvviyet okunan kelimeyi, aruza sığdırabil- , mek için hüviyyet şekline sokmuştur ; Kimsin; senin nedir bana anlat hüviyyelin.. Bunu «Âh, Sen» de de görüyoruz: Sana versem bütün hüviyyelimi Yanlış kafiyelere gelince, bunlara da kâfi miktarda nümü- dl ne bulmak mümkün : Dolaşıyor titriyerek Ömrü böyle tükenecek Her taraf kırık Dökük Dalların boynu bükük Canan yok yurdunda... Geceler ıasız Nağmeler tükenmiş, sükün payansız Bize damat olmak isleyen 0 genç Züğürdün biriymiş diyorlar vazgeç Gecikirler ötmek ıçin Gevezelik etmek için (Köye dönüş) Fecri yok lânesi yok.. Orda yaşanmaz ölünür Sizi sevmek! buna asla inanılmaz, gülünür!. (Susunuz) Ve emsali. 3 — Vokabüler darlığı. Orhan Seyfinin orijinal tarafı, muayyen hayal ve teşbih unsurlaamı pek severek sık sık kullanması (yukarıda göste- rildi) ve ayni kelimeleri müteaddit manzumelerine birbirine | kafiyelendirmesidir. İşte örnekler: kelebek ve çiçek kelimeleri «Gönlüm», «Sevgiliye 3 mektub», «Abdülhak Hâmide mektub», <Peri kızıyla çoban» (Bu manzumede üç defa) isimli vazılarda birbirile kafiyelen- j dirilmiştir. Söz ve göz kelimeleri «Çiçekler açarken», <Buahardan bir sm, GSeeyiliye raekinb,s “Dul, «Alslılhak. Hümiriii mektub», «Bir kış masalı (Bu manzumede iki defe) isimli yazılarda birbirile kafiyelendirilmiştir. Var ve kadar kelimeleri «Küçük bir taleb>, «İlk çarşaf», gl «O güzel kadın için», *Köye dönüş», (Bu manzumede iki j defa) isimli yazılarda birbirine kafiye yapılmıştır. Bu şekilde meselâ «Gul, bülbül», «Aldatmak, atmak», «Güneş, eş», “Gülüş, bükülüş*, «Tok, çok», gibi kelime- lerin müteaddit manzumelerde yekdiğerile kafiyelendirilmesi insanı saymaktan usandıracak kadar çoktur. Gene meselâ, «Gönülden seslerrde «Gül» kelimesinin | geçmediği manzume hemen hemen yok gibidir. Okuyucuların dikkatini bu kadar yorduktan sonra, gene, müellif tarafından ciddi olmak hevesile yazılan; fakat, oku- nunca insanı gayri ihtiyari güldüren birkaç parça nakledeyim : Orhan Seyfi, sevgilisinden, onu aldattığı için gücen- memesini rica ediyor. Darılma sevgili muhibbem sakın Yetişmez bu kadar aşka bir güzel) (Aşktan sonra) ğ (Yeni yıl) i dilemin (Bütün güzellere) (Gönlüm) (Gülle bülbül) İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: