23 Şubat 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Geylâni'ye Pirim Diyordu Veliaht Hovardalığı Yüzünden Tahtı Kaybetmişti NAKİLI — ZİYA ŞAKIR Her hakkı mahfuazdur — 730 — 18 Şubat 91 Havagazlerinin daha — hâlâ yanmaması Abdülhamidi pek si- Birlendiriyor. Geceleri yakılan ve ekseriya elde dolaştırılan petrol lâmbalarından bir kaza çıkacak diye korkuyor. Müşfika Kadınefendi de öksü- rükten pek muztarip. Abdülha- mit, buna da üzülüyor. Almanların, — tahtelbahirlerle harbe hitam — verebileceklerini ümit etmelerine Abdülhamit hiç ihtimal vermiyor. — İngilizler, buna karşı da bir çare bulurlar. Diyor. 20 Şubat 917 Abdülhamit, İngilizlerin Irak- taki harekâtından — bahsederken #özü — Bağdata — intikal — etti- rerek: — Benim pirim ( Seyyidina Abdülkadiri Geylâni ) Hazretleri Bağdatta metfundur. Muhteşem bir türbesi vardır. Ben de salta- Bat zamanımda — himmet ettim. Biraz daha birşeyler yaptırdım. Dedi ve gsonra, Avusturya İmparatorunun — tetevvüç resmi- Aİ usülen hükümetimize tebliğe memur olarak İstanbula gelen Arşidük — Maksimlenden bahse başladı. — Maksimlen, şimdiki impa- Fatorun biraderidir. Bosnada ök dürülen ve bu umumi harp felâ- sebep olan Veliaht ta biraderidir. amcasıdır. Müteveffa gayet halük ve bir adamdı. Hergün üç Saatini mutlaka sarayındaki kilsede geçirirmiş, Bazı yortu günlerinde beş saat bilâfasıla ibadet etti- ği de olurmuş. Bir tek oğlu vardı. Genç . ve yakışıklıydı. Teehhül €ttiği zaman zevcesile İstanbula geldiler, bal ayını benim yanım- da geçirdiler. Fakat bu genç i pek çapkın ve başarıydı. Yeni evlenmişti. Karısı da pek güzeldi. Öyle iken Viyanada Aİuî'm?ı tebaasından — bir Rum familyasının — kızını — scv- Miş, Bununla muaşakaya baş- Zevcesi — de bir prensesti. Prenses, haber alır almaz, derhal talep etti ve ayrıldı. İm- oğlunun bu halinden çok Mütcessir oldu. Bir müddet dar- giın — durdu. Nihayet — günün inde bir rabit — tarafından öldürüldü. O za- :;- İmparatorun — başka er evlâdı. olmadığından kar- inin oğlu Veliaht oldu. O da Sırbistanda zevcesile beraber atlokfundu. İşte, şimdi onuun aderi —olan Karol — İmpa- Ölen İm- Parator Fransuva Jozef, bun- | ratorluk makamına geçti. Bu- nu, şahsen — tanımam. akıllı ve yakışıklı bir genç ol- duğunu işitirdim. Birdenbire sözü değiştirerek: — Loit Corç ile diğer bazı itilâf devletleri ricali Rusyaya gitmişler. Nasıl gittiler. Alman tahtelbahirlerinden — korkmadılar mı?.. İnşallah avdetlerinde onlara tesadüf ederler de, Lort Kiçner gibi batarlar. Rusya saraylarında birçok Al- man prensesler vardır. Bunlar, orada iken Ruslar, Almanlarla nasıl bu harhe giriştiler. Şaşıyo- rüm... Ah, bir kere Rüslar (Mün- ferit sulh) yapsalar.. o vakit Fransızlar, dayanamazlar. — Sulh pek çabuk olur. Dedi, 5 Mart 9i? Müşfika Kadınefendinin kalfası ı vefat etmiş, Kadınefendi bundan Fakat * çok müteessir. Abdülhamit te bu teessüre iştirak ediyor. Bu kalfa hakkında da şu , garip izahatı verdi: —Âyşe Sultan, onun elinde bü- yümüştü. Bu kadınm tuhaf bir menkıbesi vardır. Nasılsa bir gün hamamda arkasını bir sinek ısır- miş, orada bir yara hâsıl olmuş. Doktor görmüş. Bunun Şarbon — Hemen ameliyat yapılmak icap ediyor. Cemil Paşa gelsin.. Demiş. Cemil Paşa gelmiş. Ameliyat yapmış. Kalfanın arka- sından koca bir et parçası çıkar- miş. Orası çukur kalmış. Kalfa ne zaman dar bir elbise geyse, o çukur yere bir yumak pamuk kor, elbisesini öyle giyerdi, dedi. ( Arkası var ) K eee .oRr Resminizi Bize Gönderiniz, KA l KADRİ B. ; Babayani ve ka- lenderdir. Sü- se ve rarafete ehemmiyet kadaşları —ta- sevilir, muamelâtında ' FAZIL B.; Şıklığı ve inti- i zamı — sever, kadın mevzu- larına — sevgi maceraların a lâkayt kalmak istemez, İşini bilir, teşvike kapılmaz,men- faat temin et- miyen haval rafından dürüsttür. gul olmak istemez. Kısmen alaycı ve şakacıdır. Şahsına ehemmiyet verilmesini arzu eder. Eğlenceyi ihmâl etmez. CELÂL B.; Sokulgan ve İş- ' a güıardll'. Sö- zünü — esirge- mez, eğlence- den hoşlanır. kinmez, gözü Tahakküme ve sulmua- pektir. meleye tahammül edemez, mu- kabeleye mütemayildir. şeylerle meş- | ü Size Tabiatinizi Söyliyelim... SS SŞ NEBİL B.; Ağırbaşlı ve sa- kindir, muhi- tini — bulduğu zaman neşeli ve konuşgan- dır. Fiil ve ha- reketl erinin belli olmasını istemez, kadın ve sevgi me- sailile meşgul elmıya müte- mayildir. Şıklığı ve temiz giyin- meyi ve mümkünse moda cere- yanlarına tabi almayı ister. Ar- kadaşlığı sıkıcı değildir, GALİP B.; Atak ve atılgan —a değildir. Gü- kavgacı — ol- maktan ıiyı- de anlaşmıya müÜtemayildir , : Menfeatlarını raf ve ihmâl etmez. Arka- daşlarınm eğ- lence tekliflerine uyeallık göste- lanır. / ; | T6 Kadri, Farzıl, Celâi, Nebil ve Galip Beylere : Fotoğraflarınızın ifade ettiği manaları yazdık. — İs- tikbal tayini ve istikbalden haber vermek cihetleri tahlil imi efendim. | E, oturun bakalım.. ı | landı. Fotoğraf Tehlil Kuponunu 28 Ağustos 928 Bugün yazıhanenin dış kapısı büyük bir gürültü ile açıldı. Kar- makarışık ayak sesleri arasında kaba ve haşin sözler biribirine karıştı: — Burası galiba burası.. — Evet burası... — Aç bakalım şu kapıyı.. — Ulan, sakın — yanlış e- masin.. — Dikkat et kovuluruz ha... | Diş kapıya karşı olan Sait Beyin odasınm — kapısı açıldı. Sait Bey — o esnada odasında çalışıyordu. Adeta, sarhoş nara- sına benziyen bir ses yükseldi: — Olan Sait.. — Hay koca kerata.. Köşeye amma da kurulinuş ha... Birdenbire yerimden fırladım. kulağımı, aradaki camlı kapıya dayadım. Bu hitaplar karşısında Sait Beyin ne yaptığını göremi- yordum.Fakat onun yalnız: — O. o. o.. Dediğini işitiyordum. Fakat sesi titriyor, adeta boğazlanan bir hayvanın çıkardığı boğuk bir inil- tiye benziyordu. Sesler, karma karışık devam ediyordu: — Ulan bu ne hâl.. Baksana.. kılık kıyafette dü- zelmiş. — Vay domuz herif vay.. Âdeta banka direktörlerine dön- müş. — Hey gidi günler hey... —Allah, yürü kulum, dedikten sonrâ... n Her halde Sait Beyin ilk şaşkın- lığı geçerek kendini biraz toplamış olacak ki yavaş yavaş onun sesi de işitilmiye başladı. — Hoş geldiniz. yahu.. Gi- rültüyü bırakın da oturun şöyle bakalım. Şükür — Allaha me var ki... Şaban ağa, şöyle buyur. —Süleyman çavuş, geç bakalım şöyle... Bir ses: — Ulan! İstanbula gelmişsin amma, adam olamamışsın... Hele şu döşemelerine — bak, Hepsi de — meşinden. Daha — hâlâ cimriliği —elden bırakmamışsın — Bunları kadifeden yaptır- malıydın be.. i — Kadifeden - olursa çabuk eskir. Yine Sait Beyin sesi işitildi; — Eh... Söleyin bakalım.. çay mı, kahve mi?.. Hasan.. Hasan.. Hasan, dışarda yoktu. Bunu bir fırsat addettim. Sait Beyin şu mümtaz misafirlerini görmek için hemen kapıyı açarak: — Hasan yok efendim. Bir şey mi emredecektiniz?. Dedim. O anda hepsi sustu. Hepsi de, birdenbire şimindifer görmüş öküzler gibi irğilerek — bütün nazarları benim Üzerimde top- Ağızları, hayret — ve taaccüple —açılmış, gözleri bir anda bulanmıştı. Sait Bey, ba- na ne cevap vereceğini şaşırarak: DAKTİLO Bugünün Romanı 25 A Yazan: Z. Şakir — Hayır efendim, hayır.. Ha- san şimdi gelir. Derken geri çekildim ve ka- pıyı kapadım.Artık oradan uzak- laşacaktım. — Ulan Sait!.. Bu kim?.. Bu sual, beni bir saniye daha | orada tevkif etti... Sait Bey bel- kide bana işittirmekten ihtiraz ederek, yavaş ve titrek bir sesle cevap verdi: — Bizim daktilo... Artık orada duramadım. Mü- hendislerin odasına gittim. Sait Beyin bu garip misafirleri gi- dinciye kadar orada bekledim. * Sait Beyin — mensup olduğu sınıfı, bütün belâgatile gösteren bu hadiseyi Zehraya anlatmak için yazıhaneden — biraz erken çıktım. Vakit olduğu için köp- rüyü yayan geçmek — istedim. Tam Kadıköy vapurlarının hizası- na geldiğim zaman bizim daktilo arkadaşlardan — Nebahate rast geldim. Beni uzun uzadıya lâkır- dıya tuttu, Münir isminde bir gençle sevişiyormuş. Fakat Nünir pek sinirli ve kıskanç birşeymiş. Ona hbiç göz — açtırmıyormuş. Ayrılmak istiyormuş amma, ya- kasını da bir türlü sıyıramıyormuş. Nebahatin bu uzun dert yan- maları beni epeyce işgal etti. Bir aralık gözüm Harbiye - Fatih tramvaylarından birine ilişti. Sa- hanlıkta gördüğüm birini Fahire benzettim. Kendi kendime: — Demek ki yazıhaneden çıktılar. Fahir, herhalde Beyoğ- luna gidiyor. ' Ve.. Nebahatin elini sıkarak: — Zavallı Nebahatçığım ... Emin ol, sana çok acıdım. Her- halde biraz teselli etmek ister- dim. Fakat acele işim var. Ku- sura bakma kardeşim. Diye ayrıldım. Zehrayı kaçırmamak için sür- atle ilerliyordum. Karaköy firın- nı dolaştım. Karşıki kaldırıma geçmek istedim. Fakat aksi gibi bir otomobil dizisi önüme çıktı. Beklemiye mecbur oldum. Arka arkaya sıralanan bu otomobille- rin geçmesi, uzadıkça uzuyordu. Sabırsızlıkla karşıki — kaldırrma bakarken, Fahirle Zehrayı gör- | düm. Kolkola girmişler, tunele doğru gidiyorlardı. et memurunun — durduğu köşeye kadar onları gözlerimle takip ettim. Ve sonra, Tophane tramvaylarının durduğu yere dağ- ru yürüdüm. ( Arkası var ) Sinemö Ve Tiyatrolar ALKAZAR — Son bölük ALEMDAR —AÂmiral Bird,Bütün Hayat ARTİSTİK — Mm. Dubarri ASRİ — ÂAşk oğrunda casus ELHAMRA — Kongre ağleniyor ETUVAL — Göl! Cehesnemi GLORYA — Mustafa HİLÂL — Kanılı venedik KEMAL &. — Gecea sevdaları MA JİK — Alev şarkısı MELEK — Köouüğre eğleniyor MİLLİ — Dul Nişanlı OPERA — Aya âşik ŞIK — Yanık kalpler Kadıköy Süreyya — Amerikalı ÜSKÜDAR HALE — Kızıl Rakâ” bakirelar

Bu sayıdan diğer sayfalar: