30 Temmuz 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Kalan görüntüleme: 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

O mıştır. İşte - L S -— —İFEFYMD Yazan &&« * İbnissuut gülüyor: — O, senin ezeli siaasetindir. Diyor. Filbi de gülümseyor: — Makul bir siyaset değil- midir Mevlâna? diye soruyor. — Ben otomobillerimin ma- kul bir siyaset takip etmelerine A. — taraftar değilim. Onların seninle değil, fakat çöldeki ceylânlârla, tavşanlarla — rekabet — etmesini isterim. Hep gülüşüyorlar. Filhakika Mister Filbi çöldeki bütün muvaffakiyetlerini aheste revan oluşuna medyundur. Ka- fasına koyduğu —şeyi yapmak için zerre kadar kendini aceleye — kaptırmıyan bu soğuk kanlı İngi- | liz, bu hususta (Lâvrens) in tama- — mile zıttı, aksidir. Lâvrens belki de daha genç olduğu içindir, sabrı tahammülü az bir adamdır. O, ne kadar kanı kaynayan bir delikanlı ise, bu o o nisbette soguk kanlı bir cen- - tilmendir. Onların bu halini yine onlar- dan biri, meşhur mister Klayton | he güzel anlatmıştı: . Klayton da çölün iyi tanıdığı, kendini — çöllere vakfetmiş bir İngilizdir. O: — Çölde kuş uçsa ben duyarım, derdi. Fakat nasıl Filbi Lâvrensi be- ğenmezse, Klayton da her ikisini beğenmezdi. Tuhaf değilmidir ki | aynı devirde aynı yolun yolcusu bu Üç İngiliz birbirlerini hiç sevmezler! Buna inanalım mı? derseniz? Siz bilirsiniz, derim. Çünki bir- çoklarının iddiasına göre öyle gö- rünmek bunların siyaseti icabıdır. Umümi harpte Lâvrens Hicaz- da, Filbi Necitte, Klayton da Mısırda İngiliz karargâhında ça- hşıyordu. Klayton — Onların ikisıni de ben idare ederdim, derdi. Filbinin nazarında ©o bir bu- naktı. Lâvrens ise Klayton için: — Mütekait bir zekâdır, der- miş. Bu (mütekait zekâ) ise öteki- leri şöyle tarif etmişti : — Filbi bir lâstik top, Lâv- rens ise bir golf sopasıdır. Ben kat itiraf ederim ki bugün Filbi kendi kendine hareket eden bir top haline gelmiştir. Sebep ise gayet basittir, senelerle yediği darbeler onda bir (zatülhareke) lik doğurmuştur. Lâvrense göre bu adam daha dürendiştir, daha hesaplı, daha plânlıdır, Lâvrens harbin fevkalâde ahvalinden sıyrı- - hinca sudan çıkmış bir balığa ' ğnmüştür. Fakat Filbi - birçok — kusurlarına rağmen- onun bırak- tığı boşluğu da dolduruyor. Lavrena bir zaman müdafaa ettiği Şerif Hüseyinin Kıbrısa — menfi gidişini görmüş fakat Filbi — elele verdiği İbnissuudu - büyüt- tükçe büyütmüş - hâlâ bırakma- aralarındaki — fark buradadır. Klayton Ciddeye geldiği za- man İbnissuudu Bsevenler endişe ettiler; — Kıralı aldatacak, dediler. Fakat bu endişeye Filbi cevap verdi. —— Korkmayınız, ben bura- & Gizl K | ÇA dayım! Gülünç şey değil mi? Filhakika İngiliz politikasının bu çok garip haleti ruhiyesine akıl erdirebilmek çok güçtür. Hakikat şudur: Filby daima İbnissuudun menafiini hatta İngi- lizlere karşı koruyan bir kayırhah rolünü asla bırakmiyacaktır. Klayton ne istiyor? Hicaz demiryolunun Mekkeye, Ciddeye kadar temdidi mi? Hicaz limanlarının inşası mı, Basra ve Bağdadın da Necit yolu ile hicaza raptı mı? Fakat bunları — İbnissuuttan Filbi de istiyebilir. Neden o durur- ken Klayton buralara kadar geli- yor, diyeceksiniz. Hayır, bazan öyle şeyler var- dır ki, onu Klaytonun ağzı istiye- cek, Filbinin ağzı ( hayır, olmaz) diyecek, bu ( hayır ) diyen ağız yavaş yavaş işliyerek onu; — Bilmem ki.. — Acaba? — Galiba, Şekillerine soktuktan sonra; — Ne yapalım, evet diyelim bari, ye irca edecek ve iş olup bitecektir. İşte Filibi bu kadar hayırhah, bu kadar arapların dostu, İbnis- suudun can kardeşidir. Fakat bütün bunlara rağmen Hicazda onu sevmeyenler de yok değildir ! Birgün bir şayia çıktı : — Filby'yi öldüreceklermiş | Ertesi gün bu haber şu şekle | girdi. — Filby korkusundan sokağa çıkmayormuş | Daha ertesi gün dediler ki : — Filby İbnissuuda yazmış, muhafaza edilmesini istemiş.. Ve daha ertesi gün sokaklar- da münadiler bağırdılar, halkı belediye meydanına toplamağa davet ettiler. Allı yeşilli cüppe- lerinin eteklerini sallaya sallaya | Ciddeliler üçer beşer bu meydanı doldurdular. Sokaklarda çarşı pa- zarda kimseler kalmadı, hergün beş vakit, zorla namaza sevkedil- dikleri gibi şimdi de belediye meydanına sürükleniyorlardı. Binlerle kadın erkek güneşin | altında bekleşiyordu. de bu sopayı kullanan elim. Fa- | Ortada büyük bir boşluk bı- rakılmıştı, — polisler, — memurlar, askerler bu boşluğu, — kordon çekmiş, muhafaza ediyorlardı. Bir Istanbullu görse burada nerede ise bir futbol maçı baş- hyacak zannederdi. Nihayet elleri arkasına bağlı, iri, uzun boylu, kısa entarisinin göğsü açık, simsiyah bir genç adam polislerin nezareti altında meydana getirildi. Etrafaki halk fırtınalı bir deniz gibi kaynıyordu. Simsiyah adam verilen emir Üzerine diz çüktü. Etrafındaki adamlar getirdik- leri iplerle ellerini ayaklarını bir daha sımsıkı bağladılar ve yanından uzaklaştılar. Şimdi o, kapkara bir nokta gibi bu meydanın ortasına dize gelmiş bekliyordu. Birdenbire kalabalığı yararak, kolları sıvalı, keşfiyesi başına iyice dolanmış, etekleri uçan bir bedevi meydana atıldı. Sol elinde tuttuğu koca kılıcın kabzesine yapışan | Kuvvetlerin çyüzü semsme a .7-934 sağ elini havaya kaldırdı ve gü- neşin altında şimşek gibi bir şey çaktı. Bu, parıl parıl bir yalın kılıçtı. (Arkası var) YAFLADN y BAA eeei d Ddi di ab AYU 1 LA bdtı G llli d llli SA Dünya İktisat Haberleri | Avriıpa Şimendifercileri Kongresi “olan bu toplantıya (300) den faz- tir! Avrupa şimendiferlerinde ça- 300 murah- | Hışan memurlar P has iştirak önümüzdeki teş-_ Na rinievvel — ayının a - ilk — haftalarında Yugoslavyanın (Dubrovnik) şeh- rinde beynelmilel bir kongre ak- tedeceklerdir. Şimendiferde çalı- şan memur ve müstahdemin va- ziyetlerinin bir esasa bağlanması hakkında görüşmeler yapılacak la murahhasın iştirak edeceği ve hemen hemen bütün Avrupa de- miryollarının — temsil — olunacağı Belgrattan yazılmaktadır. Yugos- lavya Nafıa Vekâletine mensup yüksek memurlardan mürekkep bir. komisyon Dubrovnik şehri belediyesile temasa gelerek ziya- retçilerin istirahati için lâzımgelen tedbirleri kararlaştırmışlardır. y Adana Mahsul tahmin bürosu bu seneki sisam Bü i:""ki mahsulü hakkın- sisam — Üi ilk tahmini mahsulümüz neşretmiştir. Bu rapora nazaran cenup vilâyetle- rindeki sisam mahsulü bu sene için 4.438 ton olacaktır. Bu miktarın yarısından fazlası yani 2156 tonu Ceyhan, Osma- niye, Dört yolda 1600 tonu Ka- dirli, Kozan, Karaislıda ve müte- bakisi de Adanada — yetişmek- tedir. * Brükselden bildiriliyor: Belçi- ka hükümeti mali B’;?kadf' vaziyetin nazik bir malti vazi- | |o lde olduğundan yet nazik bahisle — meclisin hükümete yedi ay müddetle bü- yük salâhiyetler vermesini temin eden bir kanun projesi hazırla- mıştır. Maliye komisyonu, azanın ha- zır bulunmaması yüzünden zayıf bir ekseriyetle bu kanun projesi aleyhinde karar almış ve bu hu- - sustaki raporile beraber lâyıhayı meclis umumi heyete göndermiş- Maliye komisyonunun fikrine gö- re Belçıkanın iktısadi ve mali va- ziyeti diğer memleketlere kıya- sen fena değil belki de bazıların- dan daha iyidir. Şu vaziyet kar- şısında hükümete büyük buhran devirlerine yakışacak surette ge- lâhiyetle verilmesi mevsimsizdir. Bilhassa Belçika parasının kıyme- tine dokunacak noktalar hakkın- da meclisin çok kıskanç davran- ması tavsiye edilmiştir. Hükümet ise mecliste bu hu- susta israr edecektir. Salâhiyetle- rin hiç olmazsa altı ay müddetle verilmesini muhakkak surette is- temekte ve kararnamelerin bir de kanun halinde tasdiki hususunun her halde kaldırılmasını işlerin acele yapılması için zaruri bul- maktadır. - li Vai M b — OŞ L A ŞALAT ŞF N G AA A L ——Ooo<c — —— f | | | | MÜHİM HIRAYE Bu Sütunda Hergün — Fransızcadan çeviren: Hatlice Hatip —— BİR İZ Duraport iyi bir polis memu- riydi. Az zamanda çalışkanlığı yüzünden oldukça terakki etmiş ve iyi bir mevkie gelmişti. Günün en mühim hâdiselerinin takibi ve meydana çıkarılması ekseriya ona tevdi edilen vazifelerdendi. O, bulunduğu mevkiden de daha yükseklere çıkmak hırsında bir insan olduğu için daima ve daima gayret gösterip parlamak isterdi. Ona son- defa tevdi edilmiş olan vazife oldukça iyi bir işti. | Neuilly civarında, zengin bir vil- lâ soyulmuştu. Çalınan malın yine o civarda kurulmuş panayırda, falcılık eden bir çingene karısının ayrıca ev vazifesi gören araba- sında olduğu tahkikat ve takibat neticesi —anlaşılmıştı. - Duraport oraya yaklaşmıştı. Fakat ayni zamanda da y birçok — hâdi- selerle meşguül — olan — zihnini şu anda bir kuyumcu dükkânında işlenmiş cinayet işgal ediyordu. Gündüz ortası, bir kuyumcu dükkânında katledilmiş ve bütün mücevherleri çalınmıştı. Hâdisenin failleri olarak iki kişiden şüphe ediliyordu. Bunların kim olduğu malüm değildi. Yalnız o gün be- raberce dükkâna giren iki kişi görülmüştü. Bunlardan biri gayet temiz ginmiş olan (30-35) yaşla- rında sarışın, tıraşlı bir erkekti. teki ise temiz ginmiş olmasına rağmen çok bayağı görünen kısa boylu, şişman, pos, kara bıyıklı bir adamdı. Cinayetin failleri bunların ol- dukları — zannediliyordu. — Fakat bunlar kimdi? Henüz bilinmiyordu * Bu ar'a falcı kadının arabası- nın tâ önüne gelmiş olan Dura- port birdenbire durakladı. Çünkü gayet l1emiz giyinmiş sarışın — bir mösyö barakaların, arabaların ve çadırların üzerindeki levhaları okuyarak bir şeyler kaydediyordu.. Polis memuru: 30-35 yaşlarında görünen, iyi giyinmiş, sarışın bir mösyö diye düşündü. Ve onu göz ucile kol- lamıya başladı. Adam bir müddet dolaştıktan — sonra — birdenbire bir- meyhanenin içine girdi. Burası “Pehlivanların, meyhanesi idi. Bir masaya yaklaştı. Ve adamlarla ellerile bir takım işaretler yaparak konuşmıya başladı. Polis memuru uzaktan onlara bakıyordu. Bir şey müzakere ve münakaşa edere — benziyorlardı. Nihayet yanında kısa boylu, pos- bıyıklı, şişman bir adam ile çıktı. Bu adamın üzerindeki spor fani- lesi kolundaki adalelerin dehşetini tamamile ortada bırakıyordu. İki adam yürümiye başladılar. Duraport “Bunlar muhakkak katillerdir, belki falcı kadının da şeriki- cürmü —olduğu bir hırsız ve katil kumpanyasının peşindeyim.. Bu, umulmaz bir tesadüftür. Diye düşündüğü için onları takip ediyordu. Tren istasyonuna kadar — gelmişlerdi. — İstasyonun kalabalığından — istifade ederek onlara yaklaşan polis memuru sarışın mösyönün şu sözlerini duydu: — Artık sizlere güveniyorum. Size iyl para da vereceğim. Bu sözlerin üzerine iki erkek biribirlerinden ayrılmışlardı. Dura- port, Peronda bir kanepe üzerine oturan adamın yanına gitti o da oturdu, bir gazete çıkardı. Fakat göz ucile hep ona bakıyordu. O adam cebinden bir mektup çıkar- dı. Yazdı. Sonra bir zarf çıkardı. Zarfın üstüne de bir şeyler yazdı. Polis memuru insan ismini değil fakat iri harflerle yazılmış olan memleket — ismini okuyabildi. (Arcachon) Arkaşon belki daha da okuyabilecekti. Fakat bu ara tren geldi. Sarışın adam kalktı, Fakat mektup yazdığı zaman çı- karmış olduğu kâğıtlardan bir kısmını yere döktü, ve acele top- ladı. Mektubu oradaki: kutuya attı. Yere dökülmüş kâğıtların bir kısmı yerde kalmıştı. — Sarışın mösyö telâşından bunları göreme- mişti. Fakat böyle bir şey İz üze- rinde olan bir polis memurunun hiç güzünden kaçar mı? Dupaport kâğıtları topladı. Saint-Sezar istasyonunda tren- den inen Duraport bir çeyrek son- ra takip ettiği adamın kim oldu- ğunu, onun girdiği evin kapıcı- sından öğrenmişti. Bu, Mösyö Grisolle idi. Ve bu evde kiracı idk : İ Bu malümatı alan Durapor yal- nız kalır kalmaz kâğıtları açtı bunlar hakikaten bir define idi. İçlerinden birinde şu sözler yazılı idi. “Parisi acele ile terketmiye mecbur oldum. Bunun sebebini sen de pek iyi bilirsin. Bana(Arca- chon)ja yaz. Pariste birkaç saat bile kalacak vaziyette değildim. Avdetimde başka tarafa yerleşe- ceğim. İmza: Emile ÂAynı imzayı taşıyan bir mek- tup daha vardı. Onu da okudu. Bu, pek müthişti: “Fotoğrafçı işi beni pek alâ- kadar etmiyor... Beni bunun için rahatsız etme, sen istediğini yap.. Yalnız onun İşini becereceksen de karısına ilişme, çünkü vasiyet- namenin bulunduğu çekmecenin sırrını. bilen insan yalnız odur. O kadının herşeyden evvel ko- nuşması İlâzımdır. Fakat sana tekrarlıyorum: — Plânın fenadır. Başını fena — işlere salıyorsun. Sonra kurtulamıyacaksın. Fakat sana İyi bir şans, birçok cesaret temenni ederim, Emile Ve altında da hamiş olarak şu sözler vardı: Parisi terketmeden evvel saati sat- tım. Üç bin frank aldım. Ne dersin, muvaffakıyet değil mi?.. Hem de on- dan kurtulmak çok müşkül oldu. Bir saat mi?. Artık tereddüde mahal yoktu. İşte kuyumcu me- selesi meydana çıkmış demekti. Fotoğrafçı diye mevzuubahs olan insan kuyumcu idi. Mektup- larda bir ihtiyat olarak ona bu ismi vermişlerdi. Çünkü o adam bir fotoğraf amatörü idi. Evinde yüzlerce fotoğraf camı bulun- muştu. Karısına gelince: kuyum- cunun karısı hâdise günü çok saçma bir bahane ile, telefonla Paris haricine çağırılmıştı. Dura- port muhakkak ki canilerin izini bulmuştu. ( Sonu yarın ) -— TAKVİM —— Gün PAZARTESİ Hızır S1 30 Temmuz 934 86 Arabi Rumi 17 Reb.ahar 1383 | 17 « Temmuz - 1850 Vakit | Ezant |Vasat Vakit |Exani | Vasat Güneş. 925 | 4 53| Akşam (12 — | 19 29 Öğle —| & 51 | 12 20| Yatsı |1 5) | 21 21 ikiadi | 847 | 16 17 || İmsak (|7 10 |2 48

Bu sayıdan diğer sayfalar: