25 Ocak 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yakııı tarımm;zden şereflı hır yaprak IOH PDS'İA Edıme iki hudud şehri- istilâlara maruz kal- ve Edirne hlrb farihinde en büyük 2 sahne olmuş beldeleri- ifçok kanlı çarpış- Yaşar baba da birine iştirak et- hı ba 1 allik çe Yaşındadır. Şimdi çar- Oğlün Piyor, Oğlunu kaybet- huminomâ:lketegı (karısı) ile im Ektebge, oo © bakıyormuş, yav- Hktq m““lm Okutacak. <Artık 'l'hk vu-, dîym- Fakat ney- “l!n n Bibi kazanamıyor. 100 M!r dinç olursa ol- İ%rl eıkı:h Yükleri kaldıramı- Bibi karanlığı dele- küfesi. — Ama biz bu satırları ka- Tumun değerli ve B Haşim İşcan bu !ştü—nk â:“nkü kahramanlık $ bağı € Meşgul N iki kadın, Nene ve müttı_ Oldu ve onlara birer "mmh malül gazile- 'll şiı :'i Nene ve Name ltı €çide iştirak — etmiş- %Nt Name de ellerinde biırer '!a!' baba önlerin- uhîtır k üh önünden geçer- fakat v optu. Onlar tebessüm lli İli ai ki, el çırpıntısı atsiz Minnettarlık hisleri, M h'î-tılı,. &diyordu. YVazifelerini h'b%h* İş vö hiçin taltife uğrasınlar? Tüüp, a işler ki: Vatanın ançerini dayadığı za- Vazifeye koşmuşlar, kim İSİ yapacaktı. N%Ut m“hl'i hatırladıkça he- # | !fq. İşi ; k:hl' Sindan anlatayım begüm kıtlam ık quîî" atarak mı'.Ğ;:İ z '“ıuf% OVasında Toparlak kö- k ar rla harbe tu- Onlar "Mouy bizden çok kalabalık m % Yarmadan halkı da kırıp wîfî_î harbe tutuştuk. Biz lerle dövüşürken ön- )?T“lnı bir gy&y lım âteşi yapıyor- Nihakqh&_ rmehfdm Bey.. ka- ” ePEı hırbırıne karışmış- î’““ '“lm ae Ş Şladık Yağmur bar- hıd&'üqu_ Eı- hnge n.ı dükuluyordu Üç da ve çamurun İçin- ün Kars kapısına n Belen b hğldı Ka Bildi Kars kapısi- h&n 'sS kapısına.. bir ta- :;: l'ulıtb,,l'rde bozğ;lenm" Çevirmiş- n m""ğ 0 kıdan kimsenin ha- " hati Eîrm kumandan! İ j düşuh::ı:ı hır muna_“bqgî;ı;;mîş_ ZŞIEr te!âsa veririz diye | ar ordularile çarpışan Türk kadınları ._ız_“" yerden buyuk bir taş kaldırdı, topal bacağile €rin üzerine basa basa Moskof kumandanına : hücum etti ve herifin başını parçaladı tabyası kahramanlarmdan sağ kalan Erzurumlu ihtiyar hatıralarını anlatı;or ) Azıziye kahramanlarından Yüaşar baba lar bakmışlar olacak gibi değil, bizi al- dılar içeriye... Ilıcada mevzi tutacağız Biz doğru gittik kaptam paşaya ©), «Bizi ne edersen et'» dedik. Asker Erzurumdan çekiliyor. da (**) mevzi tutmağa gidiyordu. Kaptan paşa dedi ki: — İstiyen Ilıcaya gitsin, istiyen de şe- hirde kalsın, memleketi müdafaa etsin. Zaten bir kısım askerlerimiz Âziziye tabyasında düşmanı karşılamak için bek- liyorlar, ben de Aziziye tabyasının bi- risinde Topdağında duracağım. — Beg dedim a... Tüfek yok, kurşunu arıyoruh, barutu bulamıyoruh, barut bu- luyoruh, kurşun arıyoruh... Yaşar baba yaşından hiç beklenmiye- cek kadar heyecanlanmıştı, belli ki o günleri gözünün önünde canlandırıyor- du. İçini çekti: — Allah millete, devlete zeval verme- sin, dedi. Bir o günleri düşünüyorum, bir de bugünlerde bakıyorum. Aliah Atatür- ke uzun ömürler versin. İçinden gelen bu istitraddan sonra ge- ne devama başladı: — Elimizde kapsullu Mancister tüfek- leri kurşun yerin taş koyuyoruz. Ü sıra- da şehirde dellâl dolaştı: Düşman Aziziye tabyasının önünde — Allahını, memleketini seven, silâ- hmı alıp gitsin! Düşman Aziziye tabya- sının önünde toplandı. Artık hava iyice kararmıştı. Göz gözü görmüyordu. Âziziye tabyasında kalenin içinde askerlerimiz ellerinde tüfek düş- man hücumunu bekliyorlardı. -O sırada biz bilmiyoruz, sonradan öğ- rendik. Köse Mehmed köyünden Müdür- geden, Tasmasordan, Tuvançtan Erme- .biler hepbir olmuşlar, 40 tane merdiven tedarik etmişler, ve kalenin arka tara- fından içeri girerek bizim askerleri sün- gülemişler. Kadınlar Topdağının eteğinde toplanıyorlar Kadınlarimiz Aziziye tabyasının etek- lerinde Topdağında toplanmışlardı. As- kere yardım için yanlarına kovalarla su almışlar, koltuklarına ekmekler sıkıştır- mışlardı, bir çoklarında da baltalar, hı- çaklar vardı. Biz oraya vardığımızda hepsi namah- remi kaldırmışlar, saçları, başları açı!- mış, bize yalvarıyorlardı: — Babalar, hadi gidip beraber dövüşe- Dlicas (*) Yasar baba kumandanını Kaptan paşa diye biliyor, asıl ismini hatirlamıyor, biz de onun tahkilyesine udık kalıyorurz. (**) Thea Erzurumun Trabzon cihetinde Ü” ya ğıy Ordu, kumandan- BÜNeL e: g di Badlk " Ka ..ı.-ııı!hııh 'la idi. Kapının kol demirini eğrilttik ve |lim, biz ölüme razıyız, sizinle beraber şehid olacağız. Bizi düşmana teslim ecip bizi ırzımızdan, namusumuzdan etmeyin! Düşman tabyaya girmiş Artık sabah oluyordu., Bize ateş etme- | ğe başladılar. Tabyadaki yiğ tlerimizin ? şehid edildiğini ve tabyayı düşmanın iş- gal ettiğini bilmiyorduk. Hepimiz hayret | içinde idik, bu kurşunları düşman bize nereden atıyordu diye... O sırada kaptan paşa bir yağlı paçavra attırdı da ortalık aydınlandı. Tam onu-i müzde düşman vardı. Kaleyi zaptetmişti. | O sırada kadınların vaveylâsını gör- meliydin: | — Erler size ayıb be... Moskofa bizi nasıl teslim edeceksiniz? diye bağırıyor- lar saçlarını, başlarını yoluyorlardı. | Artık hücum edeceğiz Ruslar kalenin içinde idiler, biz şehid verdiğimiz halde dağılmıyorduk. O sıra- da kaptan paşa bir boru çaldırdı. Arka- sından da şu kumandayı verdi: — Hepiniz harbe girmiş erlersiniz, bir kısmınız sağ cenaha, bir kısmınız sol ce- naha ayrılınız... Biz öyle yaptık, ben sol cenahta idim. Kadınların da bir kısmı bizimle, bir kıs- mı sağ cenahla oldular. Kaptan pasa da aramızda idi, çizmeleri çamura batmış, | | üzeri yırtılmıştı, boyuna: — Allah Allah! deyin babalar, hücum eden aslanlar... Bugün kazanacaksınız, diyordu. Biz de kurşun yağmuruna rağmen ka- leye doğru tırmanıyorduk. Gözümüz hiç bir şey görmüyordu. — Allah Allah! sesleri her ağızdan bir- den çıkıyor, ayni safta bizimle omuz 0- muza dövüşen kadınlar da boyuna:!: — Moskofu püskürtmezseniz hakkımı- zı helâl etmeyiz, diyorlardı. .Beg o ne ana baba günü idi o Dö - vüştük, kalenin kapısına kadar geldik. Kapı kapalı idi, hücum ettik, arka ver- dik, işte Allahtan olacak kuvvetimiz faz- kırdık. Artık kale açılmıştı. Fakat içeriye girdiğimiz zaman göz- lerimiz dehşetten büyüdü... Vay anam vay, bizim zavallı neferle- rimiz kahbece vurularak ne hale gelmiş- lerdi? Kimisinin süngü arkasından gir- miş, önünden çıkmıştı. Kimisinin balta ile kafatası patlatılmıştı. Hepsi de arka— sından vurulmuştu. Biz artık olan oldu dedik, Şimdi sıra intikam almakta idi. Kaptan paşa boyuna bize kuvvet veri- yordu, Rus paşası da elinde kamçı etra- fa bir sürü emirler yağdırıyordu. Bizim aramızda aslan gibi bir kadın vardı, ismine Topal Gülizar derdik, Rus kumandanı öldürülüyor O da mütemadiyen hücum ediyordu. Nihayet —Rus — kumandanının sesi düyüldü. — Biz — rusça bilmiyoruz, ne dediğini anlamadık —ama, o kadını — gösterdi, © sırada yerde yatan ölü ve şehidlerin üzerinden topal bacağile yürüyen Gülizar yerden büyük bir taşı kaldırdı, onu, o ağır taşı gayretle ömuzladı ve doğru kumandanın kafasına çaldı. Wanlı Fati, Kara Güli, Ayşe burada erkekler gibi dövüştüler, Ruslar da, Er- meniler de kaçıyorlardı. Gün ağarmağa başladığı zaman orta- lıkta bizim şehidlerimîzle onların ölüle- rinden başka kimse kalmamıştı. Aziziye tabyasının ilerisinde mezarlıklar açtık: Bizim şehidleri, altışar, yedişer ve doku- zar. kireçliyerek çukurlara koyduk. Allah o günleri kimseye vermesin be- güm, fakat bir daha verirde bu yaşımda bile dövüşmeğe hazırım. Vatanım, mille- isıcak sularile ıııeçhur güzel bir nnhiruldıı.v nÖi ü a ralülir d tim sağ olsun. ——— Mustafa Fuad 4J v | o Ben bır tımarhane kaçkmıyım Ki Tımarhanede muayene Kapı önünde bekleyen kadınlardan altmışlık bir ihtiyar mütemadiyen söyleniyor: “Ben Ermeniyim, yaşım otuz. 200,000 lira drahomam varl,, Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur) — 93 — Doktor koğuştan çıktı. İzzet bağırıyor: — Hastalar; haydi balkana. Ruski, Salamon, gardiyan Ali siz de yatakları düzeltin. Nerede ise «bey» gelir.. hay- di haydi dışarı. Hastalar kerhan tav'an emre itaat (ediyorlar, Tabit ben de beraber... Koridorda Halil İbrahim: — Haydi Faruk. Doktora... Bizim koğuşum karşısındaki kapalı lduran kapıyı açıyor. Başka bir koğuşa | giriyoruz, Burası bizimkinden bir numara daha iüks, daha temiz bir yer. Hastalar da 'daha derli toplu... Sırtlarında husust pn:ımaîar var, Saçları da kesik değil.. Ha'il İbrahim önde, ben arkada ko- ğuşu geçiyoruz. Bizimkine müşabih bir koridora geliyoruz. Duvar kenarların- da uzun sıralar, sağ tarafında da kapı-| lar var. Son kapının önünde bir tek is- kemle. Doktor bu odada... Doktoru bekliyen benimle beraber & kişi, 4 ü erkek, ikisi kadın.. Burada da bizim taraf gıbı bir temiz- liktir gidivor. Koridorda da bir sürü hasta bakıcı var.. Mübarek çenem durmaz, soruyorum: — Doktorun yanında hasta var mı? — Yok... — Muayene için ne bekliyor? — Ne bileyim ben... Sıra bekliyen kadınlardan biri ih- tiyar, diğeri genç.. ihtiyar olan aksaçlı, çiçek bozuğu, koca hburunlu, ferah fe- rah altmışlık bir kadın.. mübarekte bir cene var ki medet Allah, durmadan söy- leniyor: — Ben Ermeniyim, yaşım otuz. 200 bin lira drahamam var. Ne için beni Hamparsunla evlendirmek istemiyor - lar? Ben Ermeniyim, yaşım 30, iki yüz bin lira drahamam var. Hamporsunla evlenmezsem ölürüm. Ben raziyim. Yanında duran güzel, genç, minyon hasta bakıcı bile tahammül edemiyor: — Sus! Sana söylüyorum.. haydi sus, diyor. Kocakarı susar mı? Doktora çıkacak hastalardan birisi de Raşid baba.. Onun ne söylediğini tekrara hacet var mı?, — Bütün herkes zavallının damadı. Gri elbiseli hasta hâlâ nerede oldu- ğunun farkında değil, soruyor: — Ben neredeyim? Doktorun odasının kapısı açıldı. Nef- ti elbiseli gardiyan Yusuf çıkt. Baka- yım piyango kime çarpıyor. İktamiye Raşid babaya isabet etti: — Ah damadım mı beni çağırıyor? Göreyim, şunu... Ne vakittenberi gö - rüşememiştik.. diye içeri girdi. Bir zil sesi, telefon. Kısa boylu bir|- gardiyan telefona koşuyor. — Alo, Başüstüne... Emredersiniz e- fendim.. evrakları gönderdiniz. mi?, Cahid beye söylerim, Gardiyan doktorun odasına giriyor. Biraz sonra suratı bir karış çıkıyor. Âr- kadan doktor Cahid de kapıdan gözü - 'küyor. Odada hiddetli: — Telefonla olmaz.. tahriri.. olacak.. size kaç defa söyledim. Sıhhiye Vekili bile sifahen bir şey söylese yapamam... LAl sötür hastayı, fakat tahriri emir is- —- “rEr raee— —- —— tedıeımî sovle anlıyor musun" Tımarhane merkerz binası Başını iki tarafa sallıya sallıya içeri giriyor. Gürülttüyü duyan Halil İbrahim meydana çıkarak soruyor: — Ne o, bay Cahid gene öfkeli.. — Nedim bey telefon etti. Gri ek biseli hasta ailesine teslim ediliyormuş. |Bizinikinij bilmez misin? Telefon falan dinlemem, diye önce bir parladı. Son- rta alın götürün ama tahriri emir geti- rin, dedi. İbrahimciğim sen bunu gö - tür. — Benim işim var, sen götür. — Nasıl götürürüm? Saat 10 oluyor, nerede ise bey koğuşları gezmeğe gelir.. ben telefondan ayrılamam.. — Ben telefona adam korum. Göütür çabuk gel.. — Kimi koyacaksın? — Faruk, bu işi becerir.. — Faruk da kim? Beni göstererek: — İşbe... — Yahu onun daha müşahedesi alın- madı.. — Biliyorum ama.. öyle şeyler bece- — Ne iş yaparmış? — Kendisi köfteciyim diyor ama ya- lan.. Arman yarabbi, dalaverem meydana çıktı. İçime tuhaf bir korku girdi. Ya- bancı gardiyan gri elbiseli hastanın ya- nına sokuldu: — Haydi bakayım.. — Nereye? Ne oluyor, ben nerede - yim? — Yürü, şimdi nerede olduğunu gö- Onlar gittiler. Demek bizim gri elbi- seliyi ailesi burada bırakmıyacak. Halil İbrahim bana yaklaştı: — Hey, Faruk.. neye bana seyyar köfteciyim dedin? — Ya ne söyliyecektim? — Sen vaktile matbaalarda çalış - mışsın.. ! — Çalışmadım.. — Seni tanıyan var. — Kim? Sesleniyor: — İzzet bey, İzzet bey. Uzun boylu, zayif, kumral saçlı, biri- si geliyor, dikkatle bakıyorum.. — AÂrkası var — Okuyucularımızın Sorgularına Cevablarımız Ayvalıkta Çarşıda M. Tezcana: lerinizi bildirebilirsiniz. aPT 5e Ü a HSA Ai Ce A - e< a D — Mevzuubahsettiğiniz eşhas üzerinde- ki kanaatlerinizin ne derecede doğru ol- duğunu kestiremeyiz. Ancak iddialarınız bu kadar kat'i ise bir istida ile ve müsbit delâil ile bulunduğunuz yerin en büyük resmi makamına müracaat edip şikâyet- Ankarada C. Ö.ye: — Eserinizi evvelâ Kültür Bakanlığına, sonra da Halkevine gönderiniz. Tedkikin- den sonra müsbet veya menfi bir cevüb alacağınızı ümid ederiz. * Beypazarı Beşören köyü muhtarı Ham- di Atak'a: — Kanun vaziyeti madem ki bu şekil - de tasrih etmiştir. bunun önüne geçmeğe iİmkân yoktur. Ancak bir suitefehhilim iİh- timali olabilir ki, bunu da avuka!lardan biri ile görüserek ve vaziyeti izah ederek 5 Pai

Bu sayıdan diğer sayfalar: