B p 'rede çok taammüm / etmişti, W » gl LA «Son Posta» nin zabıta ramanı: 27 M LA Vard Ad Yazan: Sapper SU0N suwwasa Türkceye çeviren: Hasnun Uşaklıgğil Köşkte kopek var mı ? Her ne olursa olsun şef Timp - sonu sıkıştırdı. Talbo adı İngilte- o hal- de neden kendisinin Mmevzuu bahs- olduğuna hükmediliyordu. Ziyaret - Talbo adı ile birlikte albayın oturduğu mahallenin adı olan Örm - Skar ismi de geçtiği için şüpheye ma- “hal'olmadığı cevabını verdi. İki İsviç- relinin hüviyetlerini bilmiyordu, fa - 'kat İngilizleri çok tehlikeli şahıslar olarak biliyordu. Şef devam etti: | — Ben bu hikâyeye herhangi bir za- imanda en küçük bir ehemmiyet bile “vermezdim, fakat Jimminin ölümün - İden sonra olunca polis müdiriyetini “haberdar etmiye lüzum gördüm. Po- Tisin yaptığı tahkikatın neticesi nere- deyse gelecektir. Sizi çağırışımın sebe- bi Timpsonun verdiği ikinci haberdir. Bu haber de Veyto'da « Açık hava » . Kköşkü şeklinde bir adrestir. O zaman Jinger Lavson: — Veyto neresidir? diye sordu. — «Vallahi ben de bumu öğrenmek İistiyorum. Eğer haritaya bakacak olur- sanız İsviçrede Territet sayfiyesi ya - nında olacak. İşte bunun içindir ki ço- cuklar, bu nefis dağlığa giderek mü - kemmel bir tatil zamanı geçireceksi - niz. Şef izahatının bu noktasına geldiği Bırada masanın üzerinde duran telefon çınladı. Şef telin öbür ucundan gelen sesi dinledikten sonra reseptörü yeri- ne koyduğu zaman endişeli görünü - . yordu : — Timpson henüz evine dönmemiş, yatağı da bozulmamış olarak duruyor- muş, anlaşılan kendisine vermiş oldu- ğum- 5 liradan fazlasını almış olacak. Jinster Lavson: — Hesabının görülmüş olmasına mı ihtimal veriyorsunuz? diye sordu. |— Şef cevab verdi: — Apartımanım nezaret bulundurulmuş olacaktır. —Maamafih aldığı parayı harcetmiye gitmiş olması da mümkündür. Fakat.. Omuz şilkişi kâfi derecede beliğ idi. Parmakları ile masanın üzerinde tram- pet çalarak bir kaç saniye süküt içinde kaldı. Nihayet: — Bütün bu hâdiseler hoşuma git - miyor, diye söylendi. Etrafta olup biten bazı şeyler var ki mahiyetlerini anlı - yamıyorum. Her ne ise her ikiniz de Veytoyu ziyaretinizden evvel ve sonra gözünüzü dört açacaksınız. Bu sözler üzerine bize izin verdi. Ögleden sonra şef evine giderken hay” dudlar onu öldürdüler. İşte hikâye. » Drummonda: ; — Ya Timpson, diye sordu. — Benim hareketim zamanına kadar izi bulunmamıştı. Zira şefin ölümü iş- leri değiştirdi, Jinger Lavson Londra- 'da kaldı, ben buraya yalnız geldim. Drummond mübhem bir şekilde: » — Mükemmel, dedi. Ne vakit geldi- niz buraya ? ' — Bu sabah erkenden, Öriant Eks - presile. |- — Bir şey yaptınız mı? — Şiyon şatosuna kadar giderek «Açık hava» köşkünün yerini öğren - — Pekâlâ, ne şekil bir evdir? — Tepenin öteki mailinde, göle ba- kan alelâde bir köşk, bu otelinki gibi, fakat tabif daha küçük camlı bir ve - randası var. — Çevresinde ev yok mu? — Yüz metrelik bir müuhit dahılmde hayır. — Köşke ne kadar yaklaştınız? — Sadece şoseden bakmakla iktifa ettim. — Peki şimdi ne yapmak fikrindesi- niz? Kranmer gülmiye başladı: — Doğrüsunu söylemek lâzım gelir- se onu ben de bilmiyorum. — Bunda şaşilacak bir şey yok. Mu- --. .- —. .:7 5S altında Krümmer birdenbire: «Geldik, sağda — Ben bu köşkün kime aid olduğunu öğrenmek için otelin konsierjinden sormayı düşünüyorum. Drummond başını salladı: — Pek ihtiyatlı bir iş olmaz. Böyle tenha bir muhitte dedikodu çabuk ya- yılır, Eğer iki İngilizin bu köşke alâka- darlık gösterdikleri bilinecek olursa içinde oturanlar da gider. Hayır çocu- ğgum, bilvasita iş görmeliyiz. Köşkün içinde köpek olup olmadığımı anlıya- cak derecede yaklaşmış mı idiniz? — Bilmiyorum, köpek varsa herhal- de köşkün içinde olacaktır. — Mutlaka öyle aolması icap etmez. Günün Bulmacası # A B aa Ğm t0 8 © ©y Dw gŞ v W n l SOLDAN SAĞA: 1 — Adı bir hayvanın kulağıdır ama, seh- ze gibi yenir. 2 — Canı sıkılan — Bir nevi kumaş (at - kımız olur). 3 — Budala - Yere serilen. * — İlâve - Hırsız. 5 — İtiraz eden. P & — İnanmak masdarından nehyi hazır. 7 — Bazı - Küşad etmek. 8 — En büyük kara hayvanı - Ayının yu- vası - Bir vahşi hayvan. 9 — Hatırlar - Muvafık. 10 — Ne mikdarı. YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Darilan - Küçül 2 — Bazı - Müsaade, 3 — Ayıp - İnleyen, 4 — Varmak - Bir nota., 5 — Bir nevi pasta - Öğütülmüş hububat. 6 — Öğütülmüş — hububat - Hububatın sapları. T — Mezadda satılan mal - Ateş, 8 — Deslimal - Anlam. 9 — Kaba - Doğru düzgün. 10 — Az sıcak - Sahil. t 5-30 n00 e ŞAlalaleleli-İeİdİ : ea DA GRRAR SİAİCİEİMİİ | KİAMli s#İHİAİLİEİPİLİ ! ilu sS|A|K İN EROoİDECİ 6|M|E|ç Klalpli (|k zIANTRRŞHİaAİMİS |i 8|İM HİA A İyiLİAlk L9ll<AME o RİE rü AİV |EİR NAİ;L. Evvelki bulmacanın halledilmiş şekli ilerimizdeki ilk köşktür>» dedi, | Köşk sahiplerinin çoğu — evlerinde sadece zincirle bağlı bir köpek bulun- durmakla iktifa ederler. Bu —suretle vergi vermek mecburiyetinden de kur- tulmuş olurlar. Maamafih bir tecrübe edebiliriz. Sizde lâstik tabanlı iskarpin var miı? — Hayır. — Bende de yok. Şimdi Kranmer beni dinleyiniz: İşleri taksim edelim. |Ben şehre inip iki iskarpin alayım, a- yak ölçülerimiz aşağı yukarı müsavi- dir. (Arkası var) Bir doktorun günlük notlarından Dizan teri Nerelerden gelir? Dizanteri kolera gibi, tifo gibi ve diğer barsak hastalıkları gibi sulardan ve çiy yenilen sebzelerden ve meyvalardan ge- çer. Veyahud doğrudan doğruya dizante- rili hastalarla temas edenlerin mikrobu kapmasile bir şahistan diğer şahsa geçer. O halde bu mevsimde barsak hastalık- larından ve dizanterilerden sakınmak İs- tiyorsak su meselesine ve bu meyanda buz meslesine son derece dikkat etmek, temiz su ile yapılmamış buzları aslâ kul lanmamak lâzımdır. Ayni zamanda ye- diğimiz meyvaları çok çok ve bol su ile İyice yıkamadan yemek caiz değildir. Son günler zarfında fazla soğuk su ve dondurma yiyenlerde karatiğerin tahar- rüşü ve husule gelen ihtikan dolayışile birdenbire gasyan, kay ve ishalle müte- rafık hâd barsak bozukluklarına sık sık tesadüf etmekteyiz Böyle vak'alarda ilk tedbir hiç “olmazsa on iki saatlik açlıktır, perhiedir. Yirmi dört saat kadar yalnız hafif çay almalıdır. Ondan sonra biraz hoşaf, pirinç suyu, pelte, lâpa ile perhizi bozmalıdır. Cevab İsteven okuyucularımızın — posta pulu yoliamalarını rica ederiz. Aksi tak- dirde istekleri mukabelesiz kalabilir. Nöbetci eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şun - lardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Pertev), Alemdarda: (Eş- ref Neş'et), Beyazıdda: (Asador), Samat- yada: (Rıdvan), Eminönünde: (Bensa- son), Eyübde: (Hikmet Atlamaşy), Fe- nerde: (Emilyadi), Şehremininde: (Ham- di), Şehzadebaşında: (İ. Hakkı), Kara- gümrükte: (Fuad), Küçükpazarc_la: (Ne- cati Ahmed), Bakırköyünde: (İstepan). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Dellasuda), Ga- latada: (Hüseyin Hüsnü), Taksimde: (Limonciyan), Pangaltıda: — (Nargileci - yan), Beşiktaşta: (Nail Halid). Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda: (İtimad), Sarıyerde: (Nu- ri), Kadıköyünde: (Moda, Merkez), Bü-, yükadada: (Şinasi Rıza), Heybelide: (Tanaş). U / Baylar, İstanbul halkını güreşlerden soğutmağa hakkınız yoktur! F b lalalaleke perhiz, bu ne Bir taraftan memlekette güreşi yükseltelim, halkın bu milli sporc alâkasını artıralım diyoruz. Öbür taraftan halkın güreş müsabakala- rına gelmemesi için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bu ne Va ganaasanşanaasasanık! lâhana turşusu? " . Aıllll.lll.ll...lllll.ıl Pazar günü Taksim stadyomuna giden güreş seyircileri, kapıdaki koskocaman siyah tahtada tebeşirle yazılmış olan şu yazıları hayretle okudular: «Bugünkü güreşler, Veliefendi at yarışlarının ilk haftası münasebetile gelecek haftaya te- hir edilmiştir.» Bu garib karar, bunaltıcı bir sıcak al- tında şehrin en uzak köşelerinden gelen | halk arasında haklı bir teessür va asabi- yet'uyandırdı. Öyle ya güreş organıza- |törleri bir aydanberi bu pazar günü ya- pılacağı ilân edilen at yarışlarını cumar- tesi akşamı saat (24) de mi öğrenmişler ve bu yarışların kendi keseleri için za- rarlı olabileceğini o gece mi düşünmüş- lerdi? İşin tuhaflığı bu kadarla kalsa ge- ne iyi... Yukarıda anlattığım mazeret ge- ri bırakılan güreşlerin stadyomun kapı- sına yapılan bir numaralısıdır. Bunların bir ıkmcısı ve bir de üçüncüsü var. Hepsi de kabahatten daha büyük — özürleri... Nakle devam edelim: Pazar günü intişar eden sabah gazete- lerinin yalnız ikisinde, küçük harflerle dizilmiş, (Türk Hava Kurumu Eyüb ilçe- sinden) 'başlıklı bir ilân var ki, aşağı yu- karı şunları bildiriyor: «İlçemizin Eyübde tertib ettiği yağlı güreşler münasebetile bugün Taksim stadyomunda evvelce yapılacağı ilân edi- len profesyonel serbest güreşler geri bı- rakılmıştır.» İşte bir garabet daha: Eyübde yağlı güreşler yapılacağını bir hafta evvel, yani Taksimdeki güreşler ilân edilmeden önce, duvarlara yapıştırı- lan renkli afişlerle bildirilmişti. Taksim güreşlerinin Eyüb güreşlerine mâni ola- cağını anlamak için cumartesi akşamını beklemek saçma değil mi? Gelelim üçüncü mazerete: Güreşleri halka ilân eden duvar afiş- lerinin üzerinde iri yazılarla, bu güreşle- rin Eminönü Halkevi himayesinde yapı- lacağı bildiriliyordu. Fakat dünkü Son Postada, Eminönü Halkevinin bir tekzi- bi, bu güreşlerle alâkası olmadığını ha- ber veriyordu, Bir sabah gazetesi, güreş- lerin yapılamamasına bunu sebeb göste- riyor. Bize göre bu tekzib işin daha baş- langıcında bozuk başladığını isbat ediyor. Soruyoruz: Bu kör dövüşü nedir? Bir taraftan memlekette güreşi yükseltlelim, halkın bu milli spora alâkasını artıralım diyoruz, öbür taraftan halkın güreş mü- sabakalarına gelmemesi için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz, bu ne perhiz, bu ne lâhana turşusu? — Hayrettin Başkut Yeni mevsim futbol müsabakalarının tertibi telgrafla menedildi Geçen hafta İstanbul bölgesi gazetede yaptığı bir tebliğ ile yeni mevsim futbol faaliyet programını tanzim için dün ak- şam birinci lige dahil klüp murahhasla- rını bir toplantıya davet etmişti. Beden terbiyesi umum müdürlüğün'in «Türk Spor Kurumunu» tarihe karıştıran yeni şekli bir kanun halinde çıktıktan sonra, maziye karışan bir teşkilâtın gös- termek istediği bu faaliyeti biz «fazla gayretkeşlik» addetmiş ve bu hareketi yeni kurulmuş olan beden terbivesi u- mum müdürlüğüne karşı yolsuz ve usul- süz bulduğumuzu açık bir surette izah etmiştik. Kanunen ortada olmıyan bir teşekkü- lün klüpleri toplıyarak uzun bir faaliyet programı tesbit ve tanzim etmesinin ha- kikaten yolsuz bir iş olacağını gene tari- he karışmış olan futbol federasyonu da takdir etmiş ve eski İstanbul bölgesine bir telgraf çekerek yeni mevsim için fikstür tanzim edilmemesini bildirmiştir. İstanbul bölgesinin yapmış olduğu ilâ- nın resmi bir mahiyeti olmadıfını bilen Llfimlar nihawvat anlrtai naraslarımı tanlır | de sizinle beraber yeni kurulacak teşki- | samimiyeti pek yüksek buldum., bir surette müdafaa etmeğe karar ver mişlerdi. Eski futbol ajanı bu toplantıda yehi mevsim faaliyeti * - olan düşüncelerini anlattı. İ We ezcümle dedi ki: «Ben yeni beden terbiyesi teşkilâtında vazife almıyacağı- tebligat yapılıncıya kadar herkesin vazi- fesi başında kalmasını söyledi. * Bu maksadla yeni gelecek heyetlere bir kolaylık maksadile sizleri toplıyarak fikstür tanzim edecektir, Şimdi Ankaradan gelen bir telgraf ü- zerine yeni mevsim faaliyet programını — tanzim etmeğe lüzum kalmamıştır. Ben lâtı bekliyeceğim» demiştir. Eski İstanbul bölgesinin klüpleri boşu boşuna yormamış olması noktai nazarı- mızda bizi bir kere daha haklı çıkarmıştır. Ömer Besim (Baştarafı 9 ncu sayfada) mı söylemiştim. R Yalnız İstanbul bölgesi başkanı bize H Hind kadını — —— —— —— örl savi tabakalardan erkeklerle evlendir- mek mecburiyetindedirler, Bu, ilk ba- kışta taassubla dolu bir âdet gibi gö - rülür âamma bu usule riayet edilmedi- ği takdirde Amerika ve Malezyadan gelen ırklarla birleşmenin birkaç nesil sonra, şimdiki güzelliğini ve inceliğini — nasıl bozacağını tahmin etmek zor bir şey değildir. İşte muhtelif — sınıflara mensup halkın kendi — aralarında eş seçmesini Mmazur göstermese bile izah eden sebeblerden biri budur. j Diğer taraftan eskiden müslüman - lar Hindistanın şimalinde — yaptıkları muharebeler neticesindeki zaferlerin “ de bâkire Hindli kızları alıyor, kendi harem dairelerine getiriyorlardı. Hind- liler bundan kurtulmanın biricik ça - resini, gençleri çocuk çağında iken ev” | lendirmekte buldular ve muvaffak ols dular. Müslüman kabileler ondan son- ra ele geçirecek bâkire kızlar bulamı “ yorlardı. Bu eski sebebler ortadan kalk tığı halde onların meydana — koyduğu âdetler hâlâ devam — edegelmektedir. Şimdi Hindistanda yüksek — sinıflara mensup halk Avrupalılar gibi evleni - yorlarsa da âdi sınıflara mensup küt « leler, -dini kanunların bülüğ — yaşıma gelmemiş olan çocukların evlenmesi “ ni menetmesine rağmen- gene — çocuk yaşda evlendiriliyorlar. 1930 da yapı" lan son kanun, kızların ancak 14 yaşırı da evlenmelerine müsaade etmekte * dir. Yüksek tabakaya mensup Hı,ndlıl arasında teaddüdü zevcat ancak kadıill. kısır olduğu zaman caizdir. — Asyadâ mutlaka bir oğlan çocuğu istenir. BU telâkki halkın fikrinde o kadar yer tut” muşdur ki yuvanın noksanını tamam lamak için çok kere ikinci kadını i kadın seçer. Ziyaret ettiğim iki ka Hind ailelerinde gördüğüm — süküt yi katte Hindli ile, Arabı ayıran da budur. Erkek mutlaka çocuk ister, karısı nın, yahud karılarının da istediği & cak bu meşru yavrudur Nüzhet AM Avrupalıdaf KAYIP ARANIYOR: Resmi basılı olan kadın —eşimdir. 13/ temmuz/938 tari « hinde evimizden | ayrılmış ve - bir daha görünmemiş « tir. Âkibetini me - rak etmekteyiz. Res- minden kendisini teşhis — edeceklerin bulunduğu yeri in - saniyet namına a - şağıdaki — adresimle bildirmelerini dilerim * Yalovada Kâzimiye köyünden ve B*İğ T köy Çimento fnbrfhıı W’