« DAyYK Hergün Anadoluya muhacir getirmek işini Tacil etmek lâzım Yazan: Muhittin Birgen P ester Lloyd gazetesinde, bu gazetenin İstanbul muhabiri tarafından yazılmış bir mektub okudum. Bu mektubda eski ve yeni Türkiye ara- sında kısa bir mukayese yapılıyor ve bir çok iyi şeyler söyleniyor. Meselâ, iş ka- nunundan bahsedilirken «Bu kanunda mevcud olan içtimai ahkâmı Avrupanın neresinde buluruz?» diyor. Muhabire göre, zaten Türkiyedeki ye- ni zihniyetin bütün hususiyeti de bura- dadır. «Dün imkânsız görülen şeylerin hepsi bugün birer tabii iş haline gelmiş- tir. Türk milleti öyle sür'atli bir tempo ile Avyrupalılaşıyor ki bunun tarihte bir misalini göstermeğe imkân yoktur. En müşkül meseleleri bile halletmek için hayrete lâyık bir enerji ve bir ruh hare- keti gösteriliyor» diyor. Muhabir bu sözlerine delil olmak üze- re birkaç misal veriyor; bir tanesi Ana- dolunun ortasında vücude getirilmiş olan Ankaradır; Ankara, muhabire göre hbir Weltstadt, yani dünya şehri olmuştur. Böyle bir şeye bir vakitler kimse inan- mazdı; bugün bir hakikattir. İkinci bir misal olarak ta Türkiye hu- dudları haricinde kalan Türklerin muha- çir olarak Türkiyeye nakillerini ve iskân- larını gösteriyor. Balkan memleketlerin- de bir milyondan fazla Türk olduğunu söyliyen muhabir, bunların birer birer Türkiyeye nakil ve iskân edildiklerini anlatıyor. «Devlet bunlara toprak veri- yor, ev veriyor, istihsal vasıtaları ve hat- tâ para da veriyor» diyor. Nihayet, mü- habir, bu gidişle Anadoljunun — birçok ümransız yerlerinin bir bahçe haline ge- leceğine de kanaat getiriyor. : * Son zamanlarda Anadolu içinde bu muhacirlere ben de birçok defa rastgel- dim. Rumelinin toprak üstünde tabiatle mücadele bakımından meşhur olan Türk- leri, şimdi kuvvetleri ile Anadolunun topraklarını yoğurmakla meşguldürler. Pester Lloyd'un muhabirinin dediği gi- bi, devlet onlara her şey vermiştir: Top- rak, ev, hayvân, tohum ve hattâ para, Önlar da şükrediyorlar ve çalışıyorlar. Hayatlarından memnundurlar. Soön senelerde bunlardan bir çokları- na, henüz Türkiyeye gelmezden evvel Balkan memleketlerinde de, Türkiyeye gelmek üzere yolda tesadüf ettim. Bir gün Sofya sokaklarında, bir gün Kösten- cede, bir gün vapurda, bunlara nerede rastgeldimse, yaşadıkları yerlerde çok ağır hayat şartları içinde bulunduklarını anlatıyorlardı. İçlerinde bir çoğunu da, hükümetin yardımını beklemeksizin ce- bine koyduğu on beş lira ile yola çıkmış olarak gördüm. «Eskişehire yerleşmiş 0- lan hemşerilerinin yanlarına» gidiyorlar- dı. eNasıl olsa bir iş buluruz, kendi vata- nımızda olalım!» diyorlardı. En iyi hükmü halk verir: Eskişehirde- ki hemşerileri bunlara «iyi bir mektub> göndermiş olmasalardı ceblerinde on beş lira ile kendi başlarına Türkiyeye hicret eden bu Türklere tesadüf etmezdik, De- mek oluyor ki muhacirler Türkiyeye ge- liyorlar ve oradaki hayatı beğeniyorlar. Halbuki, vaktile iş böyle değildi. 1877 den sonra Türkiyeye muhacirler kafile kafile geldiler; bunların çoğu sefil oldu, çoğu işsiz, ekmeksiz kaldı; ya ekmeksiz- likten, ya hastalıktan öldüler, harab ol- dular: Bugün öyle değil, Türkiyede dev- let var, iş var ekmek var ve nihayet teş- kilât var. * Geçende Celâl Bayar söylüyordu: Hü- kümetin hesablarına göre bir muhacir nüfusu, yerine yerleşip rahat rahat çalı-' şabilir bir hale gelintiye kadar devlete bin liraya maloluyormuş. Belki bizim ha- zinemize göre bin lira mühim bir para- dır; fakat Türkiyeye çalışır bir nüfüsun | bin liraya maloluşu pahalı değildir. Dey- letin verdiği bu bin lira, nihayet bir a- vans, bir borçtur; çünkü bunu alan nü- fus, her sene göze görünen ve görünmi- yen vergilerle onu devlete lade edecek- tir. Beş sene sonra devlete borcunu öder de belki alacaklı olmıya bile başlar. Şu halde iş, dişimizi sıkıp kesemizi aç- mıya ve şimdiye kadar elde ettiğimiz tec- rübelere istinaden iskân işlerimizi ıslah ederek, kabil olduğu kadar fazla muha- cir getirmeğe çalışmalıyız. Pester Llyod O UN K UuUYgAZLZ Resimli Makale: E İnanma ve dayanma kuvveti.. — . muvaffakiyetlerinin sırrını anlatmıştı: Vindsor Dükü Gulzar yatile Seyahate çıktı Gulzar yatile, yaz seyahatine çık - mış olan Vindsor Dükü, Napolide, sıkı bir kürek idmanından sonra, dinleni « yor. Her yıl dünyada 16 milyon bora oluyormuş! Maruf İngiliz ve Alman heyetşinasla - rına göre yıldırım ziraate pek faydalı - dır, Her bora esnasında yıldırım vasıta- sile havadan toprağa büyük miktarda a- zot girer, bu azot ta en mükemmel bir gübre vazifesini görür. Yapılan bir hesa- ba göre bütün dünyada her gün 45,000 bora zuhur etmekte bu miktar senede 16 milyonu bulmaktadır. Yıldırımdan top- rağa düşen azot mikdarı yüz milyon ton- dan aşağı değildir. Arıların nankörlüğü İngilterede Suffalk'ta arıları çok seven ve hergün kovanlarını temizlemeden du- ramıyan bir kadın, ensesini sokan bir a- rınin iğnesine kurban gitmiş ve bir kalb sektesi neticesinde ölmüştür. ——— muhabirinin haklı olarak dediği gibi, A- nadoluyu mamur bir bahçe haline getir- mekte mühim bir rol oynıyacağı muhak- kak bulunan bu Rümeli Türklerini ne kadar az zaman zarfında Türkiyeye nak- ledersek hem onları bir an evvel bugünkü | müşkül hayat vaziyetlerinden kurtarmış, hem de Anadolunun mukadder ve mu- hakkak olan ümranını tacil etmiş bulu- nuruz. Bu davaya yalnız «iş» itibarile baksak varacağımız netite gene şudur: Türk milleti için sermaye konacak en güzel saha büu <«iş» dir. Neticeden korkmadan her sene bu işe birkaç milyon yatırabi- liriz. Muhittin Birgen Telsiz mucidi Markoni ölümünden az evvel bir gazeteciye — Elektrik kuvvetinin esirde dalga yaptığını anlamıştım, Bu müşahede bana dalga yapacak ve dalgadan mütğessir o- lacak iki cihazla iki kişinin tefe müracaat etmeden konuşa- bilecekleri inancını verdi. İnandım ve sebat ettim, diyordu. İnanç ve sebat birleşince insanda yenilmez bir kuvvet do- ğurur fakat bu kuvvetin insanı muvaffakiyet yerine hüsra- yoktur. ; Hergün bir fıkra Çıngırağınız yoksa Seyyar satıcı bir yazıhaneye gir- — İğne satıyorum. — İstemem! — Gayet iyi traş bıçaklarım var. SOLLALILELILILILLLLL L LILL — İstemem! — Hiç bozulmıyan çakı diş fırçası vereyim. — İstemem. Hem fazla konuşma şimdi odacıyı çağırır, seni kapı dışarı attırırım. — Odacıyı çağıracak. çıngırağınız yoksa, iyi çıngıraklarım var. Bir ta- ne alınız. ai vereyim, !llülllllı Çurçıl ve oglu Yukarıya koyduğumuz resme bakınız, ne olabileceğini düşününüz, hatırınıza gelebilecek ihtimallerin hiçbiri doğru de- ğildir, bahse girişiriz, Şu halde biz söyli- yelim: Melon şapkalı, siyah pardösülü zat İn- gilterenin birçok defalar nezaret maka- mına geçmiş olan sayılı devlet adamla- rından Vinston Çurehil'dir. Yanındaki ;se çocuğudur. Baba.. şiddetli bir maçın s0o- nunda nefes nefese çamur içinde ve yır- tık elbiselere sarılı oğlunu almaya gel- miştir ve... neş'esi siyasi bir zaferin ve- rebileceği neş'eden de fazladır: Oğlu ile iftihar ediyor. na götürmemesi için inanılan şeyin doğru, esaslı ve sağlam olması lâzımdır. İşe başlarken evvelâ bu noktaları tedkik ediniz, sonra inanınız, mutlak kanaat sahibi olduktan sonra da sarıldığınız işde sebat gösteriniz. Sizi yıkacak kuvvet Yanlışlıkla Okyanusu Geçen tayyareci Zengin olacak Eski püskü bir tayyare ile, Los An- celosa gideceği yerde yanlışlıkla Ok - yanusu geçerek, Dublin'de yere inen Amerikalı tayyareci Corrighan, bir çok yerlerden teklifler almaktadır. Cebinde topu topu 15 doları kalan reddetmiştir. Amerikan Vodvil kınnpanyalam - dan biri 4 bin İngiliz lirası mukabilin- de birkaç defa sahneye çıkmasını is “ |temiş, Amerikan mecmualarından biri beş yüz kelimelik, ve «gençler neden uçmalıdırlar» mevzulu bir makale yaz- dığı takdirde 3 bin İngiliz lirası vadet- miş, meşhur milyoner sinema rejisörü Lanuk da, senede üç film — çevirmek ve beş senelik bir konturat yapmak şar tile senede 20 bin İngiliz lirası teklif | etmiştir. Delikanlı bu sonuncu teklife: — Sizi Amerikada ziyaret edeceğim.. şeklinde cevab vermiştir. Sovyet - Alman siyasi münasebatı bozuldukca ticari münasebat iyileşiyor Sovyet Rusya ile Almanya arasında si- yasi gerginlik olmasına rağmen, ticari münasebetler gün geçtikçe attmaktadır. Son aylarda Sovyetler Alnfıanyaya 200 bin metre mikâb kereste satmışlardır. ——— ——— ” n İSTER Bir arkadaşımız anlattı: binin kim olduğunu sordum, verdiler. İSTER İNAN, — Geçenlerde bir apartıman tutmıya teşebbüs etmişfim. Binayı gezdim, hoşuma gitti, Fiatını konuşmak üzere sahi- bir çikolâtacının adresini Fakat o gece kendi apartımanımın sahibi istediğim ten- zilâtı yapmıya razı olunca değiştirmekten vazgeçtim. Ertesi giân pazardı, bir gaileden kurtulmuş olmanın verdiği se - İNAN, |STER vinçle karı koca bir köye gittik. Orada dolaşırken zarif ve muhteşem bir köşk dikkat gözümü çekti, merak edvrek sahibinin kim olduğunu sordum. Bu defa bir başka çikolâ - tacının adını söylediler. Akşam geç vakit vapurun gelmesini bekliyerek deniz ke- narı bir gazinoda dinleniyorduk. Bir gazete aldım, gözüme ilişen ilk fıkrada bilmem ne vergisi münasebetile çikolâ- * tacıların ziyan ettikleri yazılıyordu.» İSTER İNANMA! İNANMA! ” delikanlı tayyareci, bütün bu teklifleri | Sözün Kısası ö İstanbulun Eğlence yerleri! E. Talu glence yerlerinde ucuzluk te- mini için son zamanlarda te - şebbüs edilen icraata dair havadisleri gazetelerde okurken gözüme ilişti: Şimdiye kadar listelerini tasdik etti - ren eğlence yerlerinin sayısı bini bul- muşi!, ğ Akşamları, işden çıktıktan — sonra, şöyle bir iki saat yorgunluk ve temiz hava alacak bir yer bulmak için melül melül etrâfiıma — bakınarak aradığımı bulamadan eve dönüp kapanmağa a - lışmış bir İstanbullu sıfatile bu hava - dis karşısında şaşakaldım. Bin tane eğlence yeri!., Şaka değil. İstanbulda neler varmış da bizim ha- lar? Biz, çocuğumuza toz yütturmadan, onun nazik tenini kara ve sivri sinek- lere yem etmeden, oynatacak, gezdire- yısı binlere varan eğlence yerleri bü- lunduğundan haberdar olamıyacak ka- dar sersem imişiz! Bin tane eğlence yeri!,! — Şüphesiz, böyle azametli bir yekünun içerisinde birkaç tane tiyatro, revü, yirmi, otuz, kırk kafeşantan, müteaddid Lünapark- lar, pisinler, sirkler, varyete yerleri de olacak.. ama, nerede? İşte, zahir, ba - siretimiz bağlı da göremiyoruz. Yoksa, bakın, nah! Listelerini bile tasdik et- tirmişler. Yalan değil: Gazeteler ya - ZIyOT,, Ama, diyeceksiniz ki, her'kelimeyi her yerde asıl mânasile almak — doğru değildir. Öyle bir muhitteyiz ki, kabak çekirdeğini esnaf: — Eğlencelik! diye satar, Siz de haklısınız! SUVUNGURUNANUNUNUNURAR KA K NUK G GN ARERRENGRER GNUK ERGEGENNE Hayat pahalılığı tedkikleri devam ediyor | İktısad Vekâleti tarafından pahalılık hakkında tedkikler yapmak üzere mem- leketimize getirilen Kembriç Üniversite- si iktısad profesörü Mister Benhan, Zon-« guldaki tedkiklerini bitirmiş, İstanbula dönmüştü. Mütehassıs dün akşam Trab- zona hareket etmiştir. Mister Benhan İstanbulda kaldığı bir kaç gün zarfında Belediye İktısad Müdü- rü ÂAsım Süreyya ile temas etmiş, hayat pahalılığı etrafında kendisinden izahat almıştır. Asım Süreyya ile mütehassısın görüşmesi bilümum yiyecek, içeceklerin, toptan ve perakende satışları esnasında yapılan muamelelerin tedkikine inhisar etmektedir. Belediye iktısad müdürü, mütehassısa Belediyenin bu hususta ev- velce hazırlamış olduğu raporları da gös- termiştir. Mütehassıs Trabzondan Karsa geçecek ve iç Anadoluyu da dalaştıktan sonra iki hafta sonra tekrar İstanbula dönecektir. Asım Süreyya ile Mister Benhan iki hafta sonraki son temasları: pahalılığı hakkında mufassal bir rapor verilecektir. Bir müddet evvel hayat pahalılığını tedkik etmek üzere Türkiyeye getirilen İsviçreli mütehassıs Borenç te, bu husus- verecektir. - TAKViM TEMMUZ Rumi sene Arabi sena TG;:“İ Resmi sene ei 18 193B 82 SALI 3ÜN İMSAK l Ç Eövel ... D S ID 4 | 48 2 | 45 9 |.15 28 2l0izi — Öğle İkindi | Akşam | Yatsı S İ DeİS. (D.VS. (D. (S | D BAA el siskbual . isi Z. | 12 | 20016 (17 ( 19 | 82 İ zi (24 | berimiz yok. Nerede imiş acaba bun -: cek yer bulamıyoruz diye boyuna şi -: kâyet ederken, meğer bu şehirde sa * nı müteakip, İktısad Vekâletine hayat | taki raporunu eylülde İktısad Vekâletine — Üüti ni ee —