DU ! 0Ti a: SON POSTA Sayfa 9. TCEDEBİYAT M HİND KADINI # Hindistanda küçü kadınlar neden pek k yaşta evlendirilirler ? Bir delikanlı ve minimini karısı Orta Hindistanda büyük, korkunç ormanlar içinde ka;_;bolan İu- kara köylülerle temasa geldiğim zaman tuhaf tuhaf âdetleğ-rggıiiğğm. R müca Bu köylüler, hergünkü aç? - Gelesinden başka malından bir w da daima temas halinde yaşadığı pars., kaplan, yılan gibi yırtıcı ve vahşi hay vanların tahribatına terketmek mec - buriyetindedir. Dahası var, bı_ılünîiuğç- ları yerlerde dâhiler dedik_lerı küçük İlâhlardan yuvalarının, Ve hayvanla- (A #imin melhuz ve muhtemel şerden ko- runmaları için istimdad ederler. Orada herkes şeytanların çocukları sevdiğine inanır. Bunun için gebe ka- dın doğuracağı sırada hususi bir dik- katle korunur. e AŞ Bir gün köylülerin çok sa—ydıgı bir ebenin idare ettiği bir merasime Tast- ladım. Arkasında garip bir ş_ı_henkle tambur çalan bir müzisyen yüruyorîlu. Kırmizi elbisdler giyinmiş kadınlar hep bir ağizdân yavaş sesle şarkı söy- lüyorlardı. Sabahleyin erken ağır ağır giden bu merasim alayını — görünce hayrette kalmıştım. t Yanımdakilere sordum. Gebe kadın ve şe ı;îş niî;izıîrdıîıîbedeî =lara tapınma- ittiğini söylediler. : yalşâğğğıîiensoçıkıy lmca büyük ne'hı_re Kittiler. Orada bir de günahtan temiz- lenme banyosu yapılırmış. Gebeliğin sekizinci aym_da ebesi, gebe kadının ziyaretine | k doğumu kolaylaştıracak meyvVâ ar Sb : tiriyor. Kırmızılar giymiş olan ge kadın da önü karşılayor, ondan sonra doğacak çocuğun oğlan veya kız olaca- ğmi tayin etmek merasimi başhy_çr. i Bu çok tuhaf merasimi bana sözleri- ne inandığım İngiliz hasta bakıcıları an lattılar. Biraz da sihirbaz_olan, bu pra- tik yetişmiş köy i l yavrîmîışğlan veya kız olacağını na &l bildiklerini gizli tutarlar. Fakat tahminleri ekseriya doğru çıkar. Ya - hıldıkları vakit çocuk da ölü doğar. Ço- cuğun adı ve süsleri, daha dogînadan önce, oğlan veya kız olacağına BOT Bu memlekette sağlık bilgisi nedir bitinmez, İstatistiklere göre çocuk Ve" köyün geliyor, fiyatı doğumun üçte biri nisbetindedir. €udu 350 milyondur. Bir İngiliz binba- Şısı diyor ki: A « Çocuk vefiyatı olmasa Hindistan yaşanılmaz bir hale gelir ve bütün Mmemleketi açlık kaplar. Burada arazi- pin iaşe menabii ile nüfus mikdarı ara” sında derin ve esrarlı bir müvazene vardır. Bu müvazeneyi hayat kanunîş- Tı, yaşıyan ve ölenlerin sayısını birbi- rine uydurarak yapıyor. & Bir çok kadınları hem ev haricinde hem de kendi evlerinde gördüm. Dışa- lardan korun- | y e ha- | rıda sönük ve silik görünen Hindli ka- dın; dünyanın her tarafında olduğu Bgi- bi, evinin hâkimidir. Orada sayılır ve sevilir. Sade ve münevver olan Hındlı kadın ekseriya, ya şâir veya musikişi- nastır. Önun şahsiyetinde toplanan se- vimli neş'e ve itidal, kendine yakınla” şabilenleri cezbeder, Fakat bu çocukca tatlılık ve neş'enin arkasında büyük esrar ve müâmma gizlidi. Hindli ka- dınin gözleri güler, fakat içi bazan vah- gi bir ateşle doludur. Kocasına Allaha tapar gibi tapar, hem de onu ve emva- lini bir kaplan gibi müdafaa eder. Bazan hatırı sayılır derecede fena, za- lim ve soğukkanlıdır. Evindeki kıs * Kançlığı hiç bir vasita ile yatıştırılamaz. Köylerde esrarlı ölüm vak'aları, gad - dar intikamlar, cezasız kalmış zehir- leme hâdiseleri görülür. Hindli kadin dindar ve mistiktir. Evlerinde kapanma ve hariçte taşıdık- ları peçe onlarca bir emniyet vasıtası- dır. Bu âdet onlara müslümanlardan geçmiştir. z Asıl Hindli karısını kapalı tutmayı hiçbir vakit düşünmemniştir. _Şiıpglî Hindistanda — kadınlar kendilerinin egâne silâh ve müdafaa vasıtası olan peçe kullanmak âdetini çok kıymetli sayarak muhafaza ederler. e e İ Evlerinde kapalı kalma âdeti, bir yandan onları, yuvalarında macerape- Yestlerden korur, bir yandap dî müte- mayil oldukları entrikaya imkân ha “- 'zulîl;e, erkekten kaçan Hipd]i kadının hüviyetini gizler. Hoşuna giden c_ıhşr da kendini göstermek isterş'e peçesini hî' fifçe kaldırarak güzel gozlerıî?ı ve gü- len pembe etli dudaklarını gösterme - sine mani yoktur. Bu dalgalı tülün arkasında ismi ve hayatı meçhul kalan hayaletin içtimal Vağiygti bir dramdır. Bu dramın ne ol- duğunu öğrenmeden önce — çocukların evlendirilmesi, ve müstefrişe meselesi- ni anlamak icab eder. Hindlinin hayatının esası erkekle ka- dını birleştiren çözülmez bağın kuvvet ve kudsiyetine, ve doğumun azametine istinad eder. Bu iki şeyi, taşlardan ya- pılmış âbideler, ve kuvvetli hüküm - darların taştan resimlerile sembolleş - tirilmiştir. Bu taş semboller etrafında Hindli kadın ve erkek alaylarının nasıl şarkı söyliyerek döndükleri, onların üstüne çiçek attıkları, mukaddes tereyağı serp tikleri görülecek şeylerdendir. Bütün halk binlerce senedenberi devam ede- gelen bu esrar dolu âyin merasimi hâ- lâ tanıyor ve yapıyorlar. Hindli kadın dünyanın en takdire değer kadını olmakla beraber, üç yüz elli milyonluk bir halk mahşeri ara - sında yüksek tabakaya mensub aileler kızlarını, hiç değilse kendilerile mü - (Devamı 14 ncü sayfada) Muharrir, tabi ve kari Muharrirden neler bekliyoruz? Tabi vazifesini yapıyor mu? Bizde kari kimdir ve ne okur? İnanın sözüme.. en çok kitab okuyan- lar en az okuduğundan bahsedenler ve bilhassa en az gösteriş yapanlardır. Sonra bir şeye daha dikkat edin: her- gün ellerinde yeni bir kitab gördüğünüz kimseler bunların hepsini baştan sonuna kadar okumuş, hattâ okumağa vakit: bul- muş bile olsalar, çok defa, çevirdikleri yüz sayfadan bir sayfalık fikir toplamış değillerdir. Faydalı okuyuş, okuyacağı ve anlıya- bileceği şeyi evvelden tayin etmesini bi- len kişinin harcıdır. Böylesi de, gittikçe nümunesi azalan bir tip halini alıyor. Çünkü vazife için, ders için okuyuşla, hiç mecbur olmadan yalnız zevk için, yalnız ilimde yeni hakikatler ve san'atta yeni güzellikler kavramak için okuyuş arasın- da pek mühim bir fark vardır. İşte gerek muharrir, gerek kitabcı bu ikinci züim- reden okuyucuları nadirat kadrosundan çıkarıp ekseriyet kadrosuna geçirmesini bilmelidir. Maamafih bunda muharrirle- rin, kültürü ve seviyeyi yükseltmekle be- raber, umumi alâkayı da uyandirabilecek eser verebilmeleri davası ayrı ayrı ceb- helerden tedkik olunabilir. Ya muharrir doğrudan doğruya mütearifeleri ortaya koyan, hiçbir yeni fikirle meydana çık- mıyan, fakat eski ve alışılmış fikirleri nis- beten orijinal bir şekilde tekrarlıyan bir bilgi veya san'at adamıdı:, yahud, bu bilgi ve san'at kelimesinin bütün husu- siyetlerini kafasında ve ruhunda en ar- tistik bir kudretle toptamış kimsedir. Böyleleri de ilk zamanlarda en az anla- şılsalar bile, gün geçtikçe (bazan da ma- alesef seneler!) daha fazla rağbet ve tak- dir görenlerdir. Çünkü asil yaşıyacak ve yaşaması lâzım gelecek olan eserleri hiç şübhesiz ki bunlar vermiş!erdir. İşte asıl mesele, asıl güçlük, bu yüksek muharrir- leri alâkasızlık içinde çok fazla bunalt- madan ve hattâ onları sefalete ve bunun neticesinde kendi eserlerini bilte inkâr ve teline sevketmeden mümkün olduğu ka- dar kısa bir zaman içinde tanıyacak, se- vecek ve besliyecek olan muhiti yarata- bilmektir. Bu da, ne yazık k?, bu davanın en az düşünülen ve uğraşilan cebhesidir. Bu noöktayı bütün acılığı ile böylece ortaya vurduktan sonra, kitab ve kitab- cilıkla yakından veya uzaktan alâkası 0- lan bütün güzidelerin kendilerine sora- cakları sual şudur: ataha hissemize dü- şen vazifemizi eksiksiz, tam bır şekilde ifa edebiliyor muyuz? Bunda yalnız iyi eser yazmanın değil, o iyi eseri en cazib bir tarzda ortaya sürmenin ve etrafında en fazla okuyucu alâkası uyandırmanın da ehemmiyeti vardır. Vakıâ itiraf etmek lâzım gelir ki işin bu tarafı bilhassa tabi- | lerin vazifesidir, ancak bizdeki tabilerin zihniyetleri ne olduğu son «muhartrir - tabi» münakaşasile büsbütün anlaşıldığı cihetle, artık, muharrirler.ın kendi arala- rında bir samimiyet; bir toplulukla hare- kete geçmelerinden başka çare kalmıyor demektir. Zaten bu dela - kitahcıların (hem de ne kitabcılar!) fena eser yaz- mak ithamına da uğradıktan sonra Türk muharrirleri için ilk yapılacak iş bu bir- liği, bu kardeşliği, bu gönül ve düşünce kaynaşmasını temin etmektir. Türk mu- harrirleri önce tabilerden bir tek ses ha- linde şunları istemelidir ve şunları iste- mek te memlekete ve kendilerine karşı vazifeleri, haklarıdır: 1 — Kitablarımızı basacaksınız. Fakat bu baskılardan muharririn ziyanma ola- rak yüze karşı beş yüz, hattâ bin kazan- mak iddiasından vazgeçeceksiniz, Kârı- nızın çokluğu, bizim açlığımızdan değil, bilâkis bizim, size fazla eser yazıp bastı- rabilecek vakit ve imkânı bulabilmemiz- den hâsıl olacaktır. 2 — Kitabları kendi kütübhanelerini- zin raflarında pineklemekten Ve came- kânlarınızda sararmaktan kurtaracaksı- nız. Onları yurdun her tarafına yaymak için (icab ederse size bu hususta yardı- mını esirgemiyecek olan Kültür Bakanlı- ğından da himaye görerek) elele verip çalışacaksınız ve bilhassa birbirinizin menfaati aleyhine çalışmaktan vazgoça- rek, bundan böyle muharrirlerle olduğu kadar kendi aranızda da memleke; kül- türünü ön safa geçiren bir bağlılık tesis edeceksiniz. Bu bağlılığın en büyük ese- Yazan: Halid Fahri Ozansoy Tâ ki, en az okumağa heveslilerin bile bunları satın almak ve okumak arzuları uyansın. Fazla satış temin edebilmek için de, ilk zamanları fedakârlığa katla- narak, bu kitablara mümkün olduğu ka- dar ucuz fiatlar koyacaksınız. | 5 — İçerisinde en iyi muharrirlerin hi- kâye, şiir, tedkik ve tenkidlerini toplıyan on beş günlük güzel ve ucuz bir mecmua çıkaracaksınız. Bu mecmua, bütün yeni neşredilen eserler hakkında esaslı ve de- rin fikirler verecektir. Yani bu meemua ile okuyuculara rehber olacaksınız. * Buraya kadar yalnız muharrirlere ve kitabcılara düşen vazifelerden bahsettim, SŞimdi de, kuşbakışı bir nazarla okuyucu- lar zümresini tedkike çalışaceğım. Bunlar başlıca şu gruplardan teşekkül ederler: 1 — Çok yaşlılar. Bu zümre, ekseriyetle, Arab harflerin- ri, kuvvetli bir neşriyat bürosu vücude den gayri eserlere alışık değillerdir. «Ev« getirmektir, 3 — Basacağınız eserleri, kendi yarım takdirinizden ziyade, anlıyan bir züm- reye havale etmelisiniz. Bunun için de, en seçme muharrirlerden, samimiyeti, bi- taraflığı ve bilgisi ile arkadaşlarının da tam hürmet ve itimadını celbedecek olan bir komisyon teşkil edeceksiniz Bu oku- ma koömitesi hangi eseti beğenirse mu- hakkak onu basacaksınız. Maamafih o- nun- beğenmediği eserleri basıp basma- mak- sizin bileceğiniz işdir. O zaman da, bunu, diğerlerinden ayırmak lâzım gelir. O takdirde o eserin, bir muharrir komis- yonunun tasvibinden geçen eserler se- risine konulması başlıca şartlardan bi- risidir. liya Çelebi»: seyahatnamesini en seçme resimlerle de donatarak yeniden bassanız. okumak zahmetine katlanamazlar. 'ÜO halde davanın dışında kalmışlardır. 2 — Orta yaşlılar. Bunlar da dört kısımdır: & - Yüksek kültürü olanlar, b - Ortâ bilgi ve zihniyette olanlar, © « İlkmekteb tahsilinden yukarıya çı- kamıyanlar. d - Az çok bir gündelik gazete okuya- bilecek ve makalelerinden ziyade hava- — dislerini ânlıyabilecek seviyede bulunan- lar: amele, işci ve esnaf zümresi gibi. O- kuma bilen köylüler de bu zümreye gi- rerler. (Şunu da not etmeli: bu son «d> züm- Tesinde gençlerle orta yaşlılar arasında 4 — Kitabları iyi kâğıda iyi mürek-|pek büyük bir fark aranamaz.) keble bastıracaksınız. iyi cildleteceksiniz, iyi ve zarif kapak içerisine koyacaksınız. Hâsılı işte bu dört kısım orta yaşlılar (Devamı 10 ncu sayfadu) Dünya petrol sarfiyatı artıyor 1937 ygılı içinde 57.945.600 varil petrolsarfedildi * Bu mikdarın yüzde itibarila 21 ini İngiltere, 10 unu Amerika, 7 sini Japonya, 6 sını Fransa, 5 ini İtalya, 3 ünü Rusya, 2 sini Almanya, 1 ini İspanya sarfetmiştir. Mütehassısların tahminlerine göre 1938 sarfi- yatı bu mikdarı da geçecek ve her devletin mo- törlü vasıtaları giüttikçe arttığından petrol sarfi- yatı da gittikçe yükselecektir, Bunun içindir ki büyük, küçük her devlet bir harb vukuu ihtima- lini düşünerek bügün petrol stokları yapmakta, bir taraftan da kendi topraklarında petrol ara- maktadır, yahud da Almanyanın isrine uyarak kömürden sun'i petrol çıkarmaktadır * Bu yolda Türkiyenin vaziyeti bütün di ğer devletlerinkinden — farklı değildir. Minnet ve şükran ile kaydedelim ki motörlü vasıtalarımız artmıştır. Bu nisbette petrol sarfiyatımız da muharebeden evvvelki ile mukayese edilemiyecek derece- de artmıştır. Vasıta olduğu gibi vasıtanın muhtaç olduğu petrol de artacaktır. Bugün kullandığımız petrol ve benzinin bir kısmını sömikok fabrikamızda sun'i olarak yapabilecek vaziyetteyiz, fakat azim kısmını gene hariçten getirteceğiz, Bıînun içindir ki memleketimizde yapılmakta olan petrol araştırma teşebbüsleri müsbet bir netice verdiği gün Türkiye için hakiki bir bayram olacaktır. Zira petrol altın demektir,