2 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

2 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Eylül SÖON POSTA samır CASUSLUK —« nnn Tarihinden Birkaç Yaprak aZ Alman ihtiyat zabiti Lody, kurşuna dizileceği sırada İngiliz merkez kumandanına: “Bilmem, bir casusun elini sıkar mısınız? , diye sormuş ve şu cevabı almıştı: “Sana bir casusa değil, bir kahramana el verir gibi el veririm!,, Kalser Vilbelm, Sir (Jhon French) ın idaresindeki İngiliz kuvvetlerinin, Al - manların hiç haberi olmadan, cepheye yetiştiğini ve Alman çemberindeki İn - giliz - Fransız kuvvetlerini kurtardığını haber alınca: — Etrafımda hiç mi akıllı yok? Neden kimse şimdiye kadar bana İngilterede ca- susumuz olmadığını söylemedi? Diye güğremişti. Ve derhal İngiltere- ye birinci sınıf casuslardan birinin yol - lanmasını, bu casusun her şeyden evvel milli duygularına güvenilir bir ınsan ol- masını emretmişti. a Almanya da o sırada İngiliz kara kuv- vetlerine pek ehemmiyet verilmiyordu. Bütün dikkat İngiltere dananması üzeri- | ne toplanmıştı. Binaenaleyh yollanacak casusun bir denizci olması lâzım geli - yordu. Alman deniz - istihbaratçılığının eli altında birinci sınıf bir c yoktu, Bu vazifeye alelâcele Carl Hans Lody a- dında bir ihtiyat zabiti tayin edildi. Genç yüzbaşı işin tamamen yabancısı Idi am- ma vatan uğrunda tehlikeyi seve seve üs- tüne aldığı için tecrübesizliğine gö mmuldu. Hans Lody vaktile Amerika - Hamburg postalarında seyyah rehberliği etmişti. İngiltereyi karış karış biliyordu. İngiliz- €eyi Amerikan aksanile fevkalâde iyi Bonuşuyordu. Bu aksan Lody için ara - Bılıp bulunamıyacak bir fırsattı. Ken - dilerine Amerikalı süsü vererek İngil - terede gizli işler görmesi istenilen hiç bir Alman casusu ingilizceyi tam bir Ame - rikalı şivesile konuşmak muvaffakiyetine erememişti. 1914 eylülünde Lody'ye İnglis adında bir Amrerikalının pasaportu verildi. Bu Amerikalı seyyah o siralarda * Berline gelmiş, vize için sefarethaneye müracaat etr © neticeyi bekliyedürsun, pasa- portun üstündeki fotoğrafı çıkartıldı. Ye- rTine Lody'nin resmi konuldu. Genç 'de - nizci sübay bu sahte pasapoörtla İngiltere hududunu geçti. Hakiki Mister İnglis'se Almanyaya A- merika sefarethanesi vasıtasile ikinci bir müracsatte bülündu. Yeni bir pasaporta kâvüştü. Ve bir yanlışlık yü: inden bek- letildiği için kendisinden özür dilendi. Bu şırada Loğöy İngiltereye — varmış, Stokhölm'deki — (ajan) a ilk telgrafını yollamıştı. Ve hemen o gün indiği otel - den gizlice tenha bir eve taşınmış, © - varda araştırmalara başlamıştı. Almanların, birinci sınıf bir casusu sı- Tatile İngiltereye yolladıkları bu genç za- bit casusluğun bütün manasile bir ace - misi idi. Gezip yürüdüğü yerlerde lüzu- mundan fazla mütecessis davranıyordu. Tzini gizlemeyi bilmiyardu. Göze Çar - pacak kadar çok şey soruyordu. Bınınn';ı deniz donanmaya hiç bir seyyah gö- rülmiyecek bir alâka gösteriyordu. Bü ? tün bunlar çok geçmeden İngiliz mukabil casusluğunun şüphesini uyandırdı. (Stok- holm) e çektiği telgraf, İngiliz istihba - râtının eşüpheliler listesis ne dahil bir ecnebiye yollanmadığı halde nazarı dik- Kati celbetti. Çünkü: Lody bu telgrafın- da güya ateşli bir Alman aleyhdarı sı - fatile Alman hezimetini arkadaşına müj- geliyor görünüyordu. Halbuki büyük harb başlangıcında bitaraf bir Ameri - Kkalının kendi gibi bitaraf bir memleket- ten olan dostuna Alman felâketini tel - grafla müjdelemek istemesi garib — bir şeydi. Sansör o zamanlar bile bu kadar açık bir garabeti farkedemiyecek derc- cede bön değildi. Bunun üstüne Lody'nin bütün muha - berelerine gizliden gizliye el konuldu. Ca- suslara mahsus mürekkeb kullanıp kul - danılmadığını anlamak için gelen ve gi - den bütün mektubları İngiliz istihbarat «büro» larında açılmıya başlandı. Lody Stokholme arka arkaya beş mek- tub yazmıştı. Bunlardan dördü alakondu.. yalnız birisinin Stokholme gitmesine mü- sade edikli. Çünkü: Genç yüzbaşı bu mektubunda mühim bir Rus yardımcı kuvvetinin İngiltereye, oradan da Fran- saya geçtiğini bildiriyordu. Bu haber ta- mamen asılsızdı. Almanların böyle yan- hş bir haberi kendi casuslarından duy - maları İngilizler için bir nimetti. Lody'nın bir uydurma rivayete inanıp Bu resim büyük harbde casusların mü- racaat ettikleri bir hileyi gösteriyor: | Zarfın kenarına görünmez mürekkeble | | öğrenilmesi tayyare tipinin Ürermi çizilmiş, resmin üzerine zarfın pulu yapıştırılmaştır. Zarf bu suretle postaya verilmiştir istenilen memlekete kadar yazmakta hakkı vardı. O sırada bütün asker! münekkid ve muh- birler İngiltereye yollanan bir Rus kuv-| vetinden bahsedip duruyorlardı. Hattâ Alman genel kurmayı buna o kadar inan- | mıştı ki bir ara orada <İngilizler Belçika | hududuna taze kuvvetler yığıyorlar. Rus- yadan da yardım geliyor, vaziyet val im, çekilmekten başka çare yok» diyenler bi- le olmuştu. 'Yoksa Lody, memleketine çılgın — bir aşkla bağlı idi. Korku bilmezdi. Eşsiz de- necek bir kahramandı. İngiltereye - ca- susluğun gizli mürekkeb, gizli işa- ret gibi en lüzumlu esaslarını bile öğ meden - alelâcele yollanmasa da gizli is- tihbarat üzerinde biraz hazırlanmış olsa fevkalâde bir unsur olabilir. pek büyük işler başarabilirdi. Carl Lody gerek bu tecrübesizliği, bil- gisizliği, gerek harikulâde cesareti — ve vatanseverliği bakımından Amerikalıla- rın Nathal Hale'ine pek benzer. Hattâ ona «Almanların Nathele'i» demek daha doğru olur. Nathal Hale Amerika ihtilâlinde, tec. rübesizliğine aldırmadan, kendini bin teh- Hikenin kucağına atmış, casus - olmuştu. Bu cesareti, bugün hâlâ her Amerikan gencinin ve bütün Amerika tarihinin kal- binde onu gizli bir kahraman derecesine çıkarmıştı. Lody da tıpkı onun gibi düşman top - rağında gizli işler görmiye gönüllü ola » rak giderken elinde ne bilgi, ne tecrübe denen silâhı yoktu. Bütün kuvveti va - tanına olan sonsuz sevgisinden ve eşine az raştlanır cür'etinden ibaretti, Nathal Hale daha işin başlangıcında, üstünde mühim vesikalarla yakalandı, a- sıldı. Ölürken, uğruna canını verdiği ge- yeye hiç bir hizmet edemediğini samı « yordu. Halbuki bıraktığı acı, onun yo - Junda yürüyenlere kuvvet oldu Nathalin yarıda bıraktığını onlar tamamladılar ve onun adını bir «pir ve büyük» diye tari- he malettiler. Lody da Natbal gibi gizli teşebbüsle- rinde çok kalamadı. (Stokholm) e yolla- dığı sanuncu mektub, aleyhindeki şüphe- leri isbata yetecek bir delil mahiyetinde idi, Skotland Yard onun derhal tevkifini istedi, ve yakalattı. Bir casusla el sıkar mısınız? Lody ele geçince Almanyada günlerle aleyhine atılıp tutuldu. Beceriksizlik et- miş, yakalanmıştı. Başka casusların da yakalanmasına sebeb olmüştu. Bir yığın dediködu... Halbuki Carlın hiç bir hare- keti şahsi teşebbüs ve cesaretinin noksa- nana alâmet diye gösterilemezdi. Bu nok- san doğrudan doğruya, onu casusluğun en basit esaslarını öğretmeden düşman kucağına atan, Alman gizli teşkilâtının- dı. Genç yüzbaşı birinciteşrinin 30 unda divanıiharbe sevkedildi. Müdafaası — için meşhur İngiliz avukatlarından biri tu - tulmuştu. Aleyhine şu deliller ileri sürüldü: ». 27 ve 80 eylülde Berline yolladığı iki | dafaa etti. Vatan borcunu yapmış mektubda İngilterenin askeri hazırlık - larına ve müdafaa plânlarına aid ha - berler vermişti. b. Not defterinde İngiliz donanmasına dair gizli kayıdlara rastlanmıştı. e. Berlin, Hamburg ve Stokholmde şüpheli adreslere mektub yolladığı an - laşılmıştı. d. Bu adreslere yolladığı telgraf — ve mektubların kopyası üstünden çıkmıştı. Alman deniz «sübay »1 İngilterede res- mi üniformasile dolaşsa İngiltereye kar- gt olan düşmanlığını bundan daha açıkça ün bu ithamları sükünla din- ledi. Ne itiraz, ne de hatlâ kendini mü - bir kahraman gibi başı eğilmedi, korku gös- termedi, Avükatı, Lody'nin büyük babasının vaktile Napolyona karşı bir kale mü - dafaa etmiş büyük bir kahraman oldu - ğunu, torununun da ayni yolda yürü - mek emelile büyüdüğünü, harb ilân etil- diği sırada Berlinde bulunduğu için ihti- yat zabiti olarak denizciliğe ayrıldığını, sıhhi vaziyeti donanmada bilfiil çalışma- sına mâni olduğundan istihbarata geç - mek mecburiyetinde kaldığını anlattı ve sözlerini şöyle bitirdi: «— Müekkilim yaptığına pişman de- Bildir. Şu dakikada kim bilir kaç İngili- zin İngiltere uğrunda seve seve yapmıya hazır olduğu ve yapmakta olduğu bir hiz- meti kendi vatanı için yaptığından do - layı af istemiyor. Kararınız ne olursa ol- sun metanetle tahammül edecektir.» Mahkeme, Lody'nın bu kahraman tav- rından fevkalâde mütehassis Beraetine karar vermeyi bile olmuştu. düşündü Fakat böyle nazik bir zamanda cürmü meşhud halinde yakalanmış bir casusu affetmek, İngiltere toprağında düşman casuslarına kucak açmak demek olurdu. İster istemez kurşuna dizilmesine karar verildi. Genç denizci ölüm kararını büyük bir metanetle karşıladı. Ve en son dakikaya kadar sükünunu kaybetmedi. Onun bu asil hali arkasından düşmanlarını — bile kendinden -bir kahramandan bahseder Bibi bahsetmiye mecbur bıraktı. Lody kurşuna dizileceği sırada İngi - liz merkez kumandanıma: — Bilmem bir casusla el sıkmakta beis görür müsünüz? diye el uzatmış, mer - kez kumandanı Lord Athlumney de: — Sana, bir casusa değil, bir kahrama- na el verir gibi gururla el veririm. Demişti. Meş'um elmas Fransa kraliçesi Mari Antuvanetin tak- miş olduğu ve şeametile şöhret bulmuş olan (Ümid) elmasmın son sahibi, bun- dan yarım asır evvel Amerikari ve İngi- liz sahnelerinin en güzel yıldızı olan May Yohe Amerikada fakrü zaruret için- de ölmüştür. Bu süretle elmasın, bu ka- dına da yaramadığı, felâket getirdiği ka- naati bir kat daha kökleşmiş bulunmak- tadır. Resmirniz san'atkârı gösteriyor. ÇA canavarın anasınıda öldürm — Hani bazı piyesler vardır. Tiyatro içinde tiyatro olur. İşte, size, böyle bir vak'ayı, cinayet içinde gizlenen bir ci - nayeti anlatacağım. Eski polis ümirlerinden Bay Şevkiyi dikkatle dinlemeğe başladım: — Hidişe Kayseride olmuştur. Fakat aradan seneler geçtiği halde, kimse far- kına varmamış... Zabıta, diğer bir cina- yetin tahkikatı ile meşgulken, elde ettiği bir ipucundan bunu da meydana çıkardı! — Şu ipucunu merak ettim! — Gayet ehemmiyetsiz, iki kelimeden ibaret bir göz... Maznunları isticvab eder- ken, müvacehe yaptırıyorduk. Bir tanesi, Vâf arasında, ağzından: — Evvelki gibi, kelimelerini kaçırıver- di! Tahkikat esnasında kimsenin gözüne | |çarpmıyan bu sevvelki gibi> ye balmu - munu yapıştırdım! Suçluların — mazisini — araştırmaya başladım. Uğraşa uğraşa şu tuhaf netice- ye vardım: Maznunlardan birisinin an - nesi kayıplara karışmıştı! Şimdi, başka bâr cinayetin faili olarak karşımıza ge - tirilen bu adama sordum: — Böylesene bakayım, anan nerelerde senin? Herif, birden şaşslar gibi oldu. Fakat çabucak kendini topladı: — Öldü, dedi! — Ya! Nereye gömdünüz — Bilmiyorum! — Nasıl, bilmiyor musun? — Evet! Çünkü, ben o zaman burada değildim? — Nerede idin? — Ankarada! Anamın öldüğünü am - cam haber verdi! — Kaç sene evvel? — Beş, altı yıl var işte... — Âlâ! Demek sen de Ankaradan bu - a ııudin. mirasa kondun, öyle mi? Berifi, yerine iade ederken: — Peki, bugünlük bu kadar... — İşler, şimdilik, söylediğin gibi olsun, dedim! Korku ile yüzüme baktı. Bu, gözüm - den kaçmamıştı! Düşünüyordum. Herifin: «Anam öleli beş altı sene var. Nereye gömüldüğünü bilmiyorum. Bana amcam haber verdi.» demesi zihnimi kurcalayıp duruyordu. Nihayet amcayı da karşıma getirttim. — Otur bakalım baba, dedim, sorguya başladım. i Türk detektifleri “Son Posta, maceralarını anlatıyorlar : 19 — Ne oldu ki? — Öldü! — Peki yengen? — O da... Sizlere ömür! (Herif bunu söylerken hafifçe titriyordu!) — Yal! Na kadar var öleli? — 7-8 sene iştel! (Sene farkına dikkat ediniz. Kadının oğlu 5-6 yıl diyordu!) — Nereye gömülü bu kadıncağız? — Bilmiyorum! — Çok güzel amma, acaba kim bilir dersin? Meselâ oğlu! — Ona bir sorun, bakalım? — Sordum! Herit âdeta yerinden fırladı, Gözleri büyümüş, yüzü sapsarı olmuştu: — Ne dedi? Sayfa 9 Ü Cinayet içinde cinayet Bir katil isticvab edilirken “Evvelki gibi,, diye iki kelime sarfetmiş, bunların üzerinde durulunca üş olduğu meydana çıkmıştı «Korkuyorum bu iskeletten, beni buradan çıkarın, asın.. asın'» — Ne diyecek? Senin bildiğini söyledi! — Hatırlamıyorum! — Öyle olsun! Yalnız kardeşinin sağ « lığında oturduğu evi bana tarif etsene? Adresi not ettim. Pek yakında, bilek « lerine kelepçeyi takacağım için, amcayı, serbest bırakmadım, Bu adamın verdiği adres, kardeşi öl- dükten sonra, yengesinin son oturduğu evin adresi değildi. Kadın, vâk1â orada da oturmuştu. Fakat buradan çıkıp baş- ka bir yere taşındıktan sonra, kayıplara karışmıştı. Amcayı müteferrikaya yolladıktan son- râ, yeğenini tekrar getirttim. — Bak, amcan, bu işleri senin de bil- diğini söylüyor. dedim. Lâfı ağzında ge- veleme! Sır saklamasını pek güzel bece « riyorsun amma, amcan daha bu usullerin | cahili! — Benim bir şeyden haberim yok! O bana mektub yazdı, Ankaradan geldim, — Mahkemeden veraset tlâmını aldın vesaire... Bunları biliyorum. Şimdi söyle bakayım, bu kârdan âmcanın hissesine ne düştü? — Hangi kârdan? — Hangi kârdan olacak? Ananım, elin ile öldürdüğün ananın mirasından! — Yaulan! — Ya amcan itiraf ettiyse? — Yalan! Anamı ben öldürmedim! O.. Herif, yutkundu, ayağa kalktı. Gözleri kançanağına dönmüştü. Kelepçeli elleri ni havada sallıya sallıya haykırdı: — Yalan! Yalan! Ben katil değilim! O öldürdü, anamı o öldürdü! Sonra, yığılır gibi sandalyeye oturdu. Hıçkıra hıçkıra ağlamağa başladı... Sordum: — Cesed nerede? —. — Söyle, ananı nereye gümdünüz? — Bilmiyorum! Katil cevab vermiyordu! Amcasile yüz- leştirdim. Birbirlerine girdiler, fakat za« vallı kadının cesedini ne yaptıklarını ge- ne anlatmadılar! Cinayetin, kadının en son oturduğu ev« de işlendiği muhakkaktı. Oraya gittik. Evvelâ bahçeyi kazdır « dım, lâkin ümidimiz boşa çıktı. Sıra, evin içine gelmişti. Zemin katını muayene et- tim. Ekseri taşra evlerinde olduğu gibi, burada da büyük bir yüklük vardı, Ye. re tahta döşenmemiş, toprak olduğu gibi bırakılmıştı. Her iki katil yanımda idi Onlara: — Burayı kazacaksınız, dedim! Kadının oğlu, şiddetle: — Bayır, cevabını verdi! Amcasına döndüm: — Sen! — Ben de yapamam! Boynumu ipe ve- rin, razıyım. Burayı kazdırmayın yalnız! — Kadını buraya gömdünüz değil mi? Her ikisi de inler gibi cevab verdiler; — Eveti! Amele kazmalara küreklere yapıştı, 'Toprak bir metre kadar kazıldıktan sonra iskelet meydana çıktı! Aradan, senelerin geçmiş olmasından dolayı, cesed çürü « müş, yalnız kemikler kalmıştı! Katiller, cinayetlerile yüzyüze gelince, âdeta şuure larını kaybettiler. Kadının oğlu, cinaye- (Devama 10 ncu sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: