18 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 AA S D çe ŞEAZEĞÜN ÇAYT SA Y A İR TireMA çN z Y AdTin L >miz TeT a e K LA RETNaNDA N he AA î_î yazetıer v T tü N Sa KİNY geT ZF DA LO DAT T v AMT GDf AU K aer aa * LA A OA TT LA ASA LAĞ GT PN a— Mari Valevska Nap olu Tercüme eden: Mebrure Sami onun aşk romanı v we — W W7 5 & ; V JA Y Romana benzeyen ömür Dütro ya orada ayrılıyor, yahud da sayed Napolyon yatmağa, saraya dö- necekse, arabaya girip bekliyordu. Madam Valevskanın konağı, Fuşenin dediği gibi oldukça büyük bir avlunun orlasında idi. Yan tarafta uşak dairele- ri, ahırlar, bir de İngiliz usulü düzel - tilmiş ağaçlıklı bahçesi vardı. Bina sade, fakat güzel taksim edil- mişti. Yer katında geniş bir holden © zamanlar çok moda olan Pompei zevki ile süslenilmiş iki salona ve geniş bir yemek odasına geçiliyordu. Birinci katta bir kütüphane, iki bü- yük oda ve bir de duvarlarına siyah desenli beyaz kaşmirler kaplanmış, çu- ha, cana yakın görünüşlü bir oda daha vardı. Burasının başlıca eşyasını yer yer alaturka sedirlerle bir klavsen, bir yazı masası bir de resim sehpası teşkil edi- yordu. Yeri, tüylü halılar” tamamen örtmüştü. İşte Mari daima burada otu- ruyordu. Pencereden baktığı zaman gözleri yazın yeşile boyanan açıklık - lara dalardı. Burada okur, resim yapar, bilgiden ziyade hisle, İtalyan, Fransız' operalarını, Glükün bazı parçalarını, ve bilhassa bütün musiki büyüklerin- den fazla sevdiği Mozart'ın eserlerini çalardı. İşte böylece, tamamen asude bir şe- kilde yaşıyor, dadısı Daşadan ve o sıra- larda Parisi görmeğe gelmiş olan acaip tabiatli titiz görümcesi prenses Joblo- novska ile, yeni üniformasının zevkin- den başka bir şey düşünmeğe pek aklı ermiyen kardeşi Teodor Laczinskeden başka kimse ile görüşmüyordu. Tamamen sıhhati yerinde olmasına rağmen, her hafta Napolyonun emrile hekimbaşı Korvisar geliyor ve onu yokluyordu. H Sık sık da ya Düro'ya Ornano ya da Filip dö Segür imparatordan mektub taşıyor ve bir emri olup olmadığını so- rarak şayed bir arzusunu görürlerse bunu hemen yerine getiriyorlardı. Ama onun,Napolyonu görmek, onun gelmesini dilemekten başka söylenecek bir isteği yoktu. Gelen hediyeleri, pa- rayı, tahvilâtı, her şeyi reddediyordu. Ne süs, ne de israf düşkünü idi. İleriki günleri hiç umursamıyor, aklını sev- diği erkeğin düşüncesinden öteye gö- türmüyordu. O yanında olsun! İşte bu yetiyordu. O vakit, nefes alışı bile sanki değişi - yordu. Onuün ateşli ateşli konuşması, kuv - vetli iradesi, gördüğü işler, etrafında - kiler üstündeki tahakkümü, benliğin - den fışkıran bütün o eşsiz kudret hava- sı Mariyi âdeta coştüruyordu. Artık yabancıların zanhettiği gibi, silik, mü- tevazı bir kadın değildi o. Konuşuyor, münakaşa ediyor, bazı fikirlerden, hâdiselerden, hattâ bazı erkeklerden bahsederken ateşleniyor- du. Kimi zaman imparatora karşı inad ediyor, kendi fikrinden vaz geçmîyO_r. hüsnü niyeti, sebatile de onu kendi sö- züne getiriyordu. Napolyon ona bazan, en çok sevdiği şairlerden Ossian'ın mısralarını garib ve boğuk bir sesle okurdu. Fakat Mari bu şairin destanını fazla şişirilmiş ve yapmacıklı bulur, ona çok iyi bildiği Virjil ve Homerle mukabele ederdi, Uzun zaman tatlı tatlı bunun müna- kaşasını yaparlardı. Sonra birden su- sar, klavsenine gider, küçük bir parça çalıverirdi. “ Genç kadın pek nadiren politika lâfı ederdi. Fakat sususşuna rağmen, ateşli zekâsının bütün kuüdretile bu bahisle alâkadar olur ve Napolyonun -İngiltere müstesna- koca bir Avrupaya hâkim olmak emelini, kurduğu cidal ve itti- fak mekanizmasını, ordularının kudre- tini uzun uzun söylemesini bütün ca- nile dinlerdi. Yalnız. onun Mariden - öğrenmek is- tediği bir tek mevzu vardı ki, genç ka- dın da bunu zaten anlatmakla doya - mazdı: Vatanı, Lehistanı! Tatlı bir sesle milletinin tarihini, geçmiş yıllarda yapmış olduğu harbh- lerin şanlı hatıralarını Napolyonun karşısında canlandırırdı. 5 Sonra da lâkırdıyı döndürerek, Le- histanın Fransızlarla daima nasıl dost geçinmiş olduklarına getirir, Habs- burglar aleyhine kurulmuş ve ne iyi neticeler vermiş eski #ttifakları, iki devlet arasında birbirlerine karşı öte- denberi yapılmış hizmetleri, en sonra da Fransa kendi büyük ihtilâline dal- mışken içeriden gelme anlaşmamazlık- larla zâfa uğrayan milletine Prusyalı- ların, Rusların ve Avusturyalıların birden hücum ederek, kasab eline düş- müş kurbanlık bir koyun gibi onu na- sıl paramparça ettiklerini anlatırdı. Sözünü hep şöyle bitirirdi: «Böyle fedakâr, kahraman bir millet, bütün Alman gazetelerinin «Mari Valevska Filminden> garba imparatorluk eden Napolyonun elile bizzat Fransanın da menfaati ica- bı kurtarılmağa lâyık değil mi idi he- le?» O zaman Napolyon gülümserdi. Sade sevdiği adamın ve onun milletinin za- ferini düşünüyor, istiyor sandığı kadı- nın el'an vatanına ne kadar bağlı kal- mış olduğunu anlardı. — Sabretmek lâzım, derdi. Bir kere söz verdim mi tutarım ben. Yalnız bu bir günlük iş değil, Henüz birinci basa- maktayız. Ötekileri de sırasile çıkaca- ğız. Bilirsin ben yapacağım şeyleri ne kadar evvelinden tasarlarım. Bir yıi, iki yıl önceden, görülecek bir işin ka- rarını verir, hal içinde değil istikbalde yaşarım. Bu sabah, gelecek yaza yapa- cağım bir şeyi tesbit ettim Mari. Gel sana bu sırrımı açayım: 1809 temmu- zunda Viyanada olacağım ben... YArRILA vür şidde_tli hücumları (Baştarafı 1 inci sayfada) tahkiramiz bir lisan kullanmaktadır - lar. Volkischer Beobachter gazetesi, Be- neş'in Avrupa sahnesinden çekilmesi 'vaktinin geldiğini ve başında bulun - duğu devletin de Avrupa haritasından silinmesi lâzım geldiğini yazmaktadır. Diğer cihetten hücum kıt'alarının milislerine hitaben. neşrettiği bir be - yannamede Göring, bunları —Alman milletinin demir ihtiyacını karşılamak üzere demir parçalarını toplamağa da- vet etmekte ve demiri en kıymetli mad de olarak tavsif eylemektedir. (A.A.) İngiliz gazetelerinin mütaleaları Londâra 17 (A.A.) — Bütün gazete- ler, küvvet istimali suretile meselenin halline teşebbüs edildiği takdirde bir harb patlıyacağını ve İngilterenin de bu harbe sürükleneceğini tahmin et - mekte müttefiktirler. Manchester Guardian, — plebisitin Çekoslovakyanın mahvolması demek olduğunu ve Çeklerin kendilerini mü- dafaa etmeden topraklarının ellerin - den gitmesine hiç bir zaman Tazı ola - mıyacaklarını yazıyor. Daily Telegraph diyor ki: «Hitler, taleblerini — tefsire mahal kalmıyacak bir şekilde ve müddet ta- yin ederek bildirmiştir. Alman mah - felleri Çemberlayn'in de hiç şüphe bı- rakmıyacak bir lisanla Hitlere mese - lenin halli için kuvvet istimal edildiği takdirde İngilterenin de kuvvet isti - İmal ederek muükabele edeceğini tasrih ettiğini itiraf etmektedirler.» Bir gaüzeteye göre Hitlerin teklifleri Daily Experss — gazetesinin siyasi muharriri yazıyor: Berchtesgaden görüşmeleri esna - sında tesbit ve Hitler tarafından tasvib edilen plân, söylendiğine göre, şu nok- taları ihtiva etmektedir: | — Nüfusunun yüzde ellisi ve da- ha yukarısı Alman olan Südet mıntı- kalarını Çekoslovakya Almanyaya ter- kedecektir. 2 — Nüfusu mühim bir ekalliyetini ihliva eden fakat yüzde — elli nisbeti bulmıyan mintakalarda — bir muhtar kantonlar sistemi ihdas edileecktir. 3 — Yeni Çekoslovak hududları Al- manya, Macaristan, Romanya, Yugos- lavya ve Polonya tarafından zıman al- tına, alınacaktır. 4 — Bu hududların emniyeti ayni zamanda İngiltere, Fransa ve İtalya ta- rafından da temin edilecektir. Hitlerin projesi Paris 17 (ALA.) — Petit Parisien gazetesi, Romadan ve Berchtesgaden - den aldığı malümata istinad ederek Hit lerin, Çekoslovakya hakkındaki proje- sini üç noktaya dayanarak izah etti - ğini tahmin etmektedir: | — Almanların ekseriyette bulun- duğu mıntakaların, plebisiti müteaki - ben Südet belediye reislerinin kontro- lü altında «serbest hükümlere» tabi tu- tulması. 2. — Südetlerle Çeklerin karışık bu- lundukları muhtelif kantonlarda Çekos lovak Cumhuriyetinin çerçevesi içinde federatif bir sistem ihdası. 3 — Bir komisyon tarafından tah- did edilecek olan yeni Çekoslovak hu- dudlarının Almanya da dahil olmak ü- zere beş büyük devlet tarafından zı - man atına alınması». (Baş tarafı 7 inci sayfada) meselâ bir Şopen, bir Bah, bir Bethoveni bir Rahmaninofu bir arada vermek doğru değildir. Her hafta muayyen bir günde bize bir tek bestekâr dinletilmeli ve acemi kulaklar cümle, cümle bir esere alışmalı. Ve bir kere dinletilmiş eserler sık, sık tekrarlanmak suretile dinleyici - ler onları anlamalıdır. Musiki ile uzun seneler meşgul olmuş bir insan salâhiye- tile şunu söylerim ki.. büyük icrakârlar geldiği zaman konser salonlarını doldu - ran halkın yüzde doksanı dinlediği ha - vadan hiç bir şey anlamaz, oraya züppe- lik diye gider... Musiki doğrudan, doğ - ruya hisse hitab eden bir san'attır. Ze - kâya değil.. anlaşılması için evvelâ mu- nis olması lâzımdır. Herkes köyünün şar- kısını bunun için en çok sever. Halkı garb musikisine alıştırmak istiyorsak radyo ile sistematik bir metodlâa bunu yapmak mümkün olur. Beynelmilel piyeslerden radyo için hazırlanmış kısa temsilleri se- si radyoya uyan kuvvetli artistlerle oy- natmak ta iyi olur. Radyonun sabah neş- riyatı olması iyidir. Öğle neşriyatı da on ikide başlamalıdır. Akşam neşriyatı da beş buçukta. Beş buçukta dans musikisi pek uygundur. Radyoda işitmek iste - mediğim şeyler: 1 — Saz heyetinin mikrofon karşısın - da akord yapması.. akord yapılırken mik- rofonu kapatmak külfeti pek ağır olma- sa gerek... Akord edilen musiki âletleri- ni duyduğum zaman utanıyorum. Çünkü bu bir şark lâübaliliğidir. Hiç bir Av - rupa istasyonunda böyle bir şey duyula- maz. 2 — Şarkı söyliyen muganni veya mu- ganniyenin, yahud bir konferansçının şarkıya veya konferansa başlamadan ev- vel öksürmesi ne kadar çirkindir. Bu fe- na itiyaddan vazgeçemezler mi?,. 3 — Spiker bayanların tiyatro oynar veya şiir okur gibi diş patı veya tırnak eilâsı ilânı yapmaları ve ajans hava - dislerini, bir neşidei aşk okur gibi oku- malarına bir nihayet vermek mümkün değil midir? Bunlar olmasın ve bir de Mes'ud Ce- mil spikerlik yapmasın. İşte radyoda duy- mak istemediğim şeyler bunlardır. * Orhan Ural (Karikatürist): 'benzetmemesini te istasyondan ne istiyorlar ? le ile İstanbul radyosuna benzememesini programlarını İs- tanbul Tadyosu - nun programlarına menni ediyorum, Meselâ ismi cis- mi meçhul tiyatro müelliflerinin yaz- dıkları ismi cismi mMmeçhul amatör ak- törler tarafından oynanan radyo fa- nik temsillere ta- hammülümüz yok. Hele o öksürük seslerle Radyo içinde öksürük sesleri, spikerin &* lindeki yazıyı sökemeyip geveler gibi kü* nuüşması da radyoda dinlenmek istenilmi yen şeylerdendir. Hele gazetelere gir * miyecek kadar saçma ajans haberlerini işitmek, meselâ Meksikanın bilmem N€ köyünde çıkan sari bir hastalıktan beğ Meksika vatandaşının öldüğü haberini almak için hiç bir kimse radyosunu aç * maz. Ajans havadisleri iyi tasnif ediliP okunmalıdır. Bunun için ufak bir külfet kifayet eder.. Ankara radyosu bunlar! yapmasın da nasıl program yaparsa yap* sın!.. Ancak bun'mı yapmadığı zamaf mizah muharrirlerine ve karikatüristle * re mevzu olmaktan kurtulur. Neşriy'âf saatleri İstanbulun gibi olmalı. Bu saât” ler iyidir. * Bay Halil (Maçka Ihlamur yolü 14): Radyoda ancak alaturka ve köy şarkı” ları duymak istiyoruz. Şubert, Bethovellı Şuman, Şopen gibi ciddi bestekârlarıl havalarını dinliyecek ve anlıyacak din * leyicilerin sayısı pek azdır... Alafrangö* da ancak hafif musiki dinlemek müm * kündür. Zaten İstanbul radyosunun stüd* yo orkestrası başlayınca herkes radyoyt kapıyor. Radyoda lisan dersleri ve bil * hassa beden terbiyesi dersleri dinleyici * lerin kanına'dokunan şeylerdir. Amatöf” lere temsil yaptırılmamalı, fakat iyi af” tistler hiç olmazsa haftada bir kere tem” | sil vermelidir, cumartesi, pazar günleflj, futbol, güreş maçlarının ve bilümum sptf hareketlerinin muntazam surette verir mesi muhakkak lâzımdır. Neşriyat dört ten itibaren başlamalı, öğle neşriyatı yö” pılmıyabilir. | Yeni radyo istasyonunun bir cüm- H.H. Ş M 1 ingilterede kabine nasıl toplanır. bilir misiniz ? | (Baş tarafı 7 inci sayfada) mının adile çağırır, Başvekil, reislik ma- kamının. verdiği bütün imtiyazları, salâ- hiyetleri istediği gibi kullanır. Başvekil nazırlarla dilerse, küçük ismi, hattâ lâ- kabı ile bile hitab edebilir. Dışarıda nazırların girdiği kapıda bir uşak bekler, Bir kaç oda ötede kâtiblerin odası bulunur. İçtima esnasında, telgraf, müstacel bir telefon veya herhangi mü- him bir evrak gelirse, şayanı itimad bir kâtib bunları kabine odasına götürür, ve kapılar ardından kapanıncıya kadar mü- nakaşalar, müzakereler bir kaç dakika için tatil edilir. Kabineye ajanlardan, muhtelif nezaret şubelerinden raporlar gelir. Fevkalâde ve istisnai hallerde, kâabine içtimalarına, nazırlardan başkalari da iş- tirak edebilir. İşte bu istisnalardan biri de son günlerde Londraya dönen İngiltere- nin Berlin sefiri Sir Nevile Henderson- dur. Sefir, başka birisinin getiremiyeceği mühim haberlerle Londraya gelmiş, ve kabine toplantısına iştirak ederek, ma - lümatını nazırlara bildirmiştir. İçtimada bir çok nazırların sigara iç- tiklerini hatırlıyorum. Kabine, resmen teşettütü efkâra düş - mez. Zira fikir ayrılıkları olunca, kabi - nenin sukutu lâzım gelir. Bu düşüncede olan bir nazır, istifa etmekle iş biter. Fa- kat istifa eden nazırın, neden İstifa etti- ği asla belli olmaz. Zira evrakları mü - hürlenmiştir. Bu hususta ağzından tek bir kelime bile çıkmaz. Mevzuu bahsedilen mesele hakkında nazırların husust malümatları varsa ve- ya bü mesele mes'uliyetlerini âmır ise u- mumt fikirlerini söylerler, ondan sonra umumi münakaşa açılır. İçtimada haziır bulunanlar buhranı karşılamak için âcil bir karar verirlerse, başvekil, rey top - lanıp toplanmaması hususunda düşünür. Ve rey toplama pek nadir keyfiyettif: Kâğıda hiç bir sır tevdi edilmez. Hakli rey vermek mevzuu bahsolamaz. Ekseri” ya nazırların fikirleri alınır, veyahud da iş'arı rey, imparatorluğun mukaddera * tını tayin eder. Downing Street 10 numaranın öyle bif havası vardir ki, Avam Kamarasında mü* cadelecilik ile şöhret bulmuş olanlar bi p kapıdan içeri girdiler mi, kendilerine çekî düzen verir, ve ülkelerinin selâmeti içili verecekleri kararin ehemmiyetini idraf ederek, konuşurlar. O günkü içtimada bir karara varıldık” tan sonra toplantı alâyişsiz ve şatafatsl? bir surette sona erer. Nazırlar ikişer, ü çer, başvekâletten ayrılirlar ve nazırlığl ! © an'anesi de Downing Street 10 num?” radan çıkar çıkmaz, içeride koııu.şıı:ull*f ne kadar heyecanlı geçerse geçşin, neş'e” yi, şatareti takınmaktır. Ve hiç bir nazif r> yakinine, karısına, sevdiklerine, oradi ol-p bitenlerden tek bir kelime bile çit” latmaz. Binaenaleyh, nazırların karılar" diğer İngilizler gibi, kocalarının neler)” uğraştıklarını anlamak için ertesi gül birer gazete satın almak mecburiyetin * dedirler. Kabinenin kararlarını krala arzıı!!:meı başvekilin vazifesidir. İcabında majestö' yatağından kaldırılır, tatlı uykusunda? uyandırılır ve harb veya &ulh tazammı? edecek raporları imza eder. 1914 senesinde Asguith, gece yarısın * dan sonra saraya giderek krala mülâld olmuş ve Almanların İngiliz ültimatom!” na cevab vermediklerini bildirmiştir. Başvekil de aldığı davetiyede majest? kralın hizmetkârı diye adlanır. Nofm’] zamanlarda, kabine umumiyetle çarşaf” ba günleri toplanır. Zira, Avam kamt” rasında, müteakib haftanın program salı günleri ilân etmek partilerin âdet” dir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: