18 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

18 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

; Radyo dinleyicileri yeni Mari Valevska /%// istasyondan ne istiyorlar ? K ” | (Baş tarafı 7 inci sayfada) le ile İstanbul radyosuna benzememesini meselâ bir Şopen, bir Bah, bir Bethoveni | programlarını bir Rahmaninofu bir arada vermek|tanbul radyosu - doğru değildir. Her hafta muayyen bk!nunmmlınm günde bize bir tek bestekâr dinletilmeli | benzetmemesini te ve acemi kulaklar cümle, cümle bir esere | menni ediyorum, alışmalı. Ve bir kere dinletilmiş eserler| Meselâ ismi cis- sık, sık tekrarlanmak suretile dinleyici -|mi meçhul tiyatro yonun aşk romanı Romana benzeyen ömür GŞT ç cemne TZARR AAT GAMELE TÜ LAŞT TÇT DA DAĞ GŞ ANLEN A 5 Düto ya orada ayrılıyor, yahud da şayed Napolyon yatmağa, saraya dö- necekse, arabaya girip bekliyordu. Madam Valevskanın konağı, Fuşenin dediği gibi oldukça büyük bir avlunun ortasında idi. Yan tarafta uşak dairele- ri, ahırlar, bir de İngiliz usulü düzel - tilmiş a lı bahçesi vardı. Bina e, fakat güzel taksim edil- mişti. Yer katında geniş bir holden o zamanlar çok moda olan Pompei zevki İle süslenilmiş iki salona ve geniş bir yemek odasına geçiliyordu. Birinci katta bir kütüphane, iki bü- yük oda ve bir de duvarlarına siyah desenli beyaz kaşmirler kaplanmış, çu- ha, cana yakın görünüşlü bir oda daha yardı. Burasının başlıca eşyasını yer yer alaturka sedirlerle bir klavsen, bir yazı masası bir de resim sehpası teşkil edi- yordu. Yeri, tüylü halılar” tamamen örtmüştü. İşte Mari daima burada otu- ruyordu. Pencereden baktığı zaman gözleri yazın yeşile boyanan açıklık - lara dalardı. Burada okur, resim yapar, bilgiden ziyade hisle, İtalyan, Fransız operalarını, Glükün bazı parçalarını ve bilhassa bütün musiki büyüklerin- den fazla sevdiği Mozart'ın eserlerini çalardı. İşte böylece, lamamen asude bir şe- kilde yaşıyor, dadısı Daşadan ve o sıra- larda Parisi görmeğe gelmiş olan acaip tabiatli titiz görümcesi prenses Joblo- novska ile, yeni üniformasının zevkin- den başka bir şey düşünmeğe pek aklı ermiyen kardeşi Teodor Laczinskeden başka kimse ile görüşmüyordu. Tamamen sıhhat| yerinde olmasına rağmen, her hafta Napolyonun emrile hekimbaşı Korvisar geliyor ve onu yokluyordu. e Sık sık da ya Düro'ya Ornano ya da Filip dö Segür imparatordan mektub taşıyor ve bir emri olup olmadığını so- rarak şayed bir arzusunu görürlerse bunu hemen yerine getiriyorlardı. Ama onun,Napolyonu görmek, onun gelmesini dilemekten başka söylenecek bir isteği yoktu. Gelen hediyeleri, pa- rayı, tahvilâtı, her şeyi reddediyordu. Ne süs, ne de israf düşkünü idi. İleriki günleri hiç umursamıyor, aklını sev- diği erkeğin düşüncesinden öteye gö- türmüyordu. ©O yanımda olsun! İşte bu yetiyordu. O vakit, nefes alışı bile sanki değişi - yordu. Onun ateşli ateşli konuşması, kuv - vetli iradesi, gördüğü işler, etrafında - kiler üstündeki tahakkümü, benliğin - den fışkıran bütün o eşsiz kudret hava- sı Mariyi âdeta coşturuyordu. Artık yabancıların zenhettiği gibi, silik, mü* tevazı bir kadın değildi o. Konuşuyor, münakaşa ediyor, bazı fikirlerden, hâdiselerden, hattâ bazı erkeklerden bahsederken ateşleniyor- du. Kimi zaman imparatora karşı inad ediyor, kendi fikrinden vaz geçni'yor, hüsnü niyeti, sebatile de onu kendi sö- züne getiriyordu. 'Napolyon ona bazan, en çok sevdiği şairlerden Ossian'ın mısralarını garib ve boğuk bir sesle okurdu. Fakat Mari bu şairin destanını fazla şişirilmiş ve yapmacıklı bulur, ona çok iyi bildiği Virjil ve Homerle mukabele ederdi. Uzun zaman tatlı tatlı bunun müna- kaşasını yaparlardı. Sonra birden su- sar, klavsenine gider, küçük bir parça çalıverirdi. Genç kadın pek nadiren politika lâfı ederdi. Fakat susuşuna raömen, ateşli zekâsının bütün kudretile bu bahisle alâkadar olur ve Napolyonun -İngiltere müstesna- koca bir Avrupaya olmak emelini, kurduğu cidal ve itti- fak mekanizmasını, ordularının kudre- tini uzun uzun söylemesini bütün ca- nile dinlerdi Yalnız onun, Mariden tediği bir tek mevzu vardı dın da bunu zaten anlatmakla âoya - mazdı: Vatanı, Lehistam! 'Tatlı bir sesle milletinin tarihini, geçmiş yıllarda yapmış olduğu harb- lerin şanlı hatıralarını Napolyonun karşısında canlandırırdı. Z Sonra da lâkırdıyı döndürerek, Le- histanın Fransızlarla daima nasıl dost geçinmiş olduklarına getirir, Habs- burglar aleyhine kurulmuş ve ne iyi neticeler vermiş eski #ttifakları, iki devlet arasında birbirlerine karşı öte- denberi yapılmış hizmetleri, en sonra da Fransa kendi büyük ihtilâline dal- mişken içeriden gelme anlaşmamazlık- larla zâfa uğrayan milletine Prusyalı- ların, Rusların ve Avusturyalıların birden hücum.ederek, kasab eline düş- müş kurbanlık bir koyun gibi onu na- sıl paramparça ettiklerini anlatırdı. Sözünü hep şöyle bitirirdi: «Böyle fedakâr, kahraman bir millet, bütün Alman gazetelerinin (Baştarafı 1 inci sayfada) tahkiramiz bir lisan kullanmaktadır - lar. Volkischer Beobachter gazetesi, Be- neş'in Avrupa sahnesinden çekilmesi vaktinin geldiğini ve başında hbulun - duğu devletin de Avrupa haritasından silinmesi lâzım geldiğini yazmaktadır. Diğer cihetten hücum — kıt'alarının milislerine hitaben neşrettiği bir be - yannamede Göring, bunları —Alman milletinin demir ihtiyacını karşılamak üzere demir parçalarını toplamağa da- vet etmekte ve demiri en kıymetli mad de olarak tavsif eylemektedir. (AA) gazetelerinin mütaleaları Londra 17 (A.A.) — Bütün gazete- ler, kuvvet Istimali suretile meselenin halline teşebbüs edildiği takdirde bir harb patlıyacağını ve İngilterenin de bu harbe sürükleneceğini tahmin et - mekte müttefiktirler. Manchester Guardian, — plebisitin Çekoslovakyanın mahvolması demek olduğunu ve Çeklerin kendilerini mü- dafaa etmeden topraklarının ellerin - den gitmesine hiç bir zaman razı ola - mıiyacaklarını yazıyor. Dally Telegraph diyor ki: «Hitler, taleblerini — tefsire mahal kalmıyacak bir şekilde ve müddet ta- yin ederek bildirmiştir. Alman mah - felleri Çemberlayn'in de hiç şüphe bı- rakmıyacak bir lisanla Hitlere m lenin halli için kuvvet istimal edildiğ akdirde İngilterenin de kuvvet isti - mal ederek mukabele edeceğini tasrih ettiğini itiraf etmektedirler.» Bir gazeteye göre Hitlerin teklifleri Daily Experss — gazetesinin siyasi garba imparatorluk eden Napolyonun elile bizzat Fransanın da menfaati ica- bı kurtarılmağa lâyık değil mi idi he- let» ©O zaman Napolyon gülümserdi. Sade sevdiği adamın ve onun milletinin za- ferini düşünüyor, istiyor sandığı kadı- fun el'an vatanına ne kadar bağlı kal- mış olduğunu anlardı. — Sabretmek lâzım, derdi. Bir kere söz verdim mi tutarım ben, Yalnız bu bir günlük iş değil. Henüz birinci base- maktayız. Ötekileri de sırasile çıkaca- ğız. Bilirsin ben yapacağım şeyleri ne kadar evvelinden tasarlarım. Bir yıl, iki yıl önceden, görülecek bir işin ka- rarını verir, hal içinde değil istikbalde yaşurım. Bu sabah, gelecek yaza yapa> cağım bir şeyi tesbit”etlim Mari. Gel sana bu sırrımı açayım: 1809 temmu- zunda Viyanada olacağım ben... VArILA vÜr şidde_tli hücumları muharriri yazıyor: Berchtesgaden görüşmeleri esna - sında tesbit ve Hitler tarafından tasvib edilen plân, söylendiğine göre, şu nok- taları ihtiva etmektedir: | — Nüfusunun yüzde ellisi ve da- ha yukarısı Alman olan Südet mıntı- kalarını Çekoslovakya Almanyaya ter- kedecektir. 2 — Nüfusu mühim bir ekalliyetini | ihliva eden fakat yüzde — elli nisbeti| bulmıyan mıntakalarda bir muhtar | kantonlar sistemi ihdas edileeckti; | 3 — Yeni Çekoslavak hududları Al- manya, Macarislan, Romanya, Yugos- lavya ve Polonya tarafından zıman âl- tına. alınacaktır. 4 — Bu hududların emniyeti ayni zamanda İngiltere, Fransa ve İtsiya ta- rafından da temin edilecektir, Hitlerin projesi Paris 17 (A.A.) — Petit — Paristen gazetesi, Romadan ve Berchtesgaden - den aldığı malfımata istinad ederek Hit lerin; Çekoslovakya hakkındaki proje- sini üç noktaya dayanarak izah etti - ğini tahmin etmektedir: | — Almanların ekseriyette bulun- duğu mıntakaların, plebisiti müteaki -| ben Südet belediye reislerinin kontro- | lü altında «serbest hükümlere» tabi tu- tulması. 2 — Südetlerle Çeklerin karışık bu- lundukları muhtelif kantonlarda Çekns lovak Cumhuri in çerçevesi içinde federatif bir sistem ihdası. 3 — Bir komisyon tarafından tah- did edilecek olan yeni Çekoslovak hu- dudlarının Almanya da dahil olmak ü- zere beş büyük devlet tarafından zı - man atına alınmasıe, ler onları anlamalıdır. Musiki ile uzun sencler meşgul olmuş bir insan salâhiye- tile şunu söylerim ki.. büyük icrakârlar geldiği zaman konser salanlarını doldu - ran halkın yüzde doksanı dinlediği ha - vadan hiç bir şey anlamaz, oraya züppe- lik diye gider... Musiki doğrudan, doğ - ruya hisse hitab eden bir san'attır. Ze - kâya değil.. anlaşılması için evvelâ mu- niş blması lâzımdır. Herkes köyünün şar- kısını bunun için en çok sever, Halkı garb musikisine alıştırmak istiyorsak radyo jle sistematik bir metodla bunu yapmak mümkün olur. Beynelmilel piyeslerden radyo için hazırlanmış kısa temsilleri se- si radyoya uyan kuvvetli artistlerle oy- natmak ta iyi olur. Radyonun sabah neş- riyatı olması iyidir. Öğle neşriyatı da on ikide başlamalıdır. Akşam neşriyatı da beş buçukta. Beş buçukta dans musikisi pek uygundur. Radyoda işitmek iste - mediğim şeyler: 1 — Saz heyetinin mikrofon karşısın - da akord yapması.. akord yapılırken mik- rofonu kapatmak külfeti pek ağır olma- s&a gerek... Akord edilen musiki &letleri- ni duyduğum zaman utanıyorum. Çünkü bu bir şark lâübaliliğidir. Hiç bir Av « rupa istasyonunda böyle bir şey duyula- maz. 2 — Şarkı söyliyen muganni veya mu- ganniyenin, yahud bir konferansçının şarkıya veya konferansa başlamadan ev- vel öksürmesi ne kadar çirkindir. Bu fe- ha İtiyaddan vazgeçemezler mi?. 3 — Spiker bayanların tiyatro oynar veya şiir okur gibi diş patı veya tırnak eilâsı ilânı yapmaları ve ajans hava - dislerini, bir neşidei aşk okur gibi oku- malarına bir nihayet vermek mümkün değil midir? Bunlar olmasın ve bir de Mos'ud Ce- mil spikerlik yapmasın. İşte radyoda duy- mak istemediğim şeyler bunlardır. * Orhan Ural (Karikatürist): — Yeni radyo istasyonunun bir cüm- müelliflerinin yaz. dıkları ismi cismi meçhul amatör ak- törler tarafından oynanan radyo fo- nik temsillere ta- bammülümüz yok. Hele o öksürük seslerle Radyo içinde öksürük sesleri, spikerin & lindeki yazıyı sökemeyip geveler gibi kü* nuşması da radyoda dinlenmek istenilmi* yen şeylerdendir. Hele gazetelere gir * miyecek kadar saçma ajans haberlerini (şitmek, meselâ Meksikanın bilmem N6 köyünde çıkan sari bir hastalıktan bef Meksika vatandaşının öldüğü haberini almak için hiç bir kimse radyosunu aç * maz. Ajans havadisleri iyi tasnif edilif okunmalıdır. Bunun için ufak bir külfet kifayet eder.. Ankara radyosu bunlari yapmasın da nasıl program yaparsa yap” sın!.. Ancak bun's11 yapmadığı — rzamafi mizah muharrirler'ne ve karikatüristle * re mevzu olmaktan kurtulur. Neşriyâf saatleri İstanbulun gibi olmalı. Bu sağt” ler iyidir. * Bay Halil (Maçka Ihlamur yolt 14): Radyoda ancak alaturka ve köy şarki* ları duymak istiyoruz. Şubert, Bethovellk Şuman, Şopen gibi ciddi bestekârlarıl havalarını dinliyecek ve anlıyacak din * leyicilerin sayısı pek azdır... Alafrangir da ancak hafif musiki dinlemek müm * kündür, Zaten İstanbul radyosunun stüd* yo orkestrası başlayınca herkes radyoyt kapıyor. Radyoda lisan dersleri ve bil * hassa beden terbiyesi dersleri dinleyici * lerin kanına dokunan şeylerdir. Amatöf” lere temsil yaptırılmamalı, fakat iyi 1” tistler hiç olmazsa haftada bir kere temi” sil vermelidir, cumartesi, pazar ıi'ıı.ılefl futbol, güreş maçlarının ve bilümum sp0f hareketlerinin muntazam surette veri” mesi muhakkak lâzımdır. Neşriyat dört” ten itibaren başlamalı, öğle neşriyatı yö” pılmıyabilir. H. H. $ ingilterede kabine nasıl toplanır. bilir misiniz ? (Baş tarafı 7 inci sayjada) mının adile çağırır, Başvekil, reislik ma- kamının. verdiği bütün imtiyazları, salâ- hiyetleri istediği gibi kullanır. Başvekil nazırlarla dilerse, küçük ismi, hattâ lâ- kabı ile bile hitab edebilir. Dışarıda nazırların girdiği kapıda bir uşak bekler. Bir kaç oda ötede kâtiblerin odası bulunur. İçtima esnasında, telgraf, müstacel bir telefon veya herhangi mü- him bir evrak gelirse, şayanı itimad bir kâtib bunları kabine odasına götürür, ve kapılar ardından kapanıncıya kadar mü- nakaşalar, müzakereler bir kaç dakika için tatil edilir. Kabineye ajanlardan, muhtelif nezaret şubelerinden raporlar gelir. Fevkalâde ve istisnai hallerde, kâabine | ! içtimalarına, nazırlardan başkaları da iş- tirak edebilir. İşte bu istisnalardan biri de son günlerde Londraya dönen İngiltere- nin Berlin sefiri Sir Nevile Henderson- dur. Sefir, başka birisinih getiremiyeceği mühim haberlerle Londraya gelmiş, ve kabine toplantısına iştirak ederek, ma - lâmatını nazırlara bildirmiştir. İçtimada bir çok nazırların sigara iç- tiklerini hatırlıyorum. Kabine, resmen teşettütü efkâra düş - mez, Zira fikir ayrılıkları olunca, kabi - nenin sükutu lâzım gelir. Bu düşüncede olan bir nazır, istifa etmekle iş biter. Fa- kat istifa eden nazırın, neden istifa etti- Bi asla belli olmaz. Zira evrakları mü - hürlenmiştir. Bu hususta ağzından tek bir kelime bile çıkmaz. Mevzuu bahsedilen mesele hakkında nazırların hususft malüimatları varsa ve- ya bü mesele mes'uliyetlerini âmır ise u- mumt fikirlerini söyletler, ondan sonra umuml münakaşa açılır. İçtimada hazır bulunanlar buhranı karşılamak için âcil Ve rey toplama pek nadir keyfiyettifr Kâğıda hiç bir sır tevdi edilmez. Hakl rey vermek mevzuu bahsolamaz. Ekserif ya nazırların fikirleri alınır, veyahud da İş'arı rey, imparatorluğun mukaddara * tını tayin eder. Downing Street 10 numaranın öyle bif havası vardır ki, Avam Kamarasında mü* cadelecilik ile şöhret bulmuş olanlar bü kapıdan içeri girdiler mi, kendilerine çeki düzen verir, ve ülkelerinin selâmeti içili verecekleri kararın ehemmiyetini idraf ederek, konuşurlar, ©O günkü içtimada bir karara varıldık” tan sonra toplantı alâyişsiz Ve şatafatsf bir surette sona erer. Nazırlar ikişer, # çer, başvekâletten ayrılirlar ve nazırlığı! - an'anesi de Downing Street 10 numti” radan çıkar çıkmaz, içeride konuşmalâf ne kadar heyecanlı geçerse geçşin, neş'” yi, şatareti takınmaktır. Ve hiç bir nafif ”> yakinine, karısına, sevdiklerine, 01.p bitenlerden tek bir kelime bile Çi latmaz. Binaenaleyh, nazırların karıları diğer İngilizler gibi, kocalarının nelerl? uğraştıklarını anlamak için ertesi gi birer gazete satın almak mecburiyetin * dedirler. Kabinenin kararlarını krala arzetmet bağvekilin vazifesidir. İcabında majestö yatağından kaldırılır, tatlı uykusundü? uyandırılır ve harb veya tulh tazammı? edecek raporları imza eder. 1914 senesinde Asguith, gece yarısın * dan sonra saraya giderek krala mü’”, olmuş ve Almanların İngiliz ültimatomi” na cevab vermediklerini bildirmiştir. Başvekil de aldığı davetiyede majesii kralın hizmetkârı diye adlanır. Nm"'d zamanlarda, kabine umumiyetle çarşaf” ba günleri toplanır, Zira, Avam kami” rasında, müteakib haftanın progra! bir karar verirlerse, başvokil, rey top -|salı günleri ilân etmek partilerin lanıp toplanmaması hususunda düşünür. | dir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: