Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Tocai di l L H Cef a)7 B CAİ J İ vi BVX ? — hal anlarlar.. Mister Terner - beni İ L SÜ Lad Mozli'nin alaca kısrağını ben al- mMmadım. Konu komşunun bir kısmı, güya be- nim hırsız olduğumu söylüyormuş.. halbu — ki'biraz olsun beni bilen ve tanıyanlar bu “iftiranın ne kadar saçma olduğunu der- size — pekâlâ tezkiye edebilir. Kaç sene olduğu- İ yor a 4 h e p. İ nu ben de iyice hatırlamıyorum, ama, u- zun yıllardır ben Mister Terner'in ya- — nında çalışıyorum.. diyebilirim ki, çocuk- — luğumdanberi önün yanında çalışıyorum. Mister Con Terner benim bu kisrağı çal- madığımı çok iyi bilir.. Lad Mozli'nin bü- — tün iddialarına rağmen bu kısrağı çal- madığımı sizi kat'iyetle temin edebilirim.. ben at hırsızı olmak için dünyaya gel- — medim. Evvelisi gün Mister Con Terner, kıs- * rağı Betsiyi biraz gezdirmemi emretti.. ben ona, kısrakla bir yere uğramam İ- cab ettiğini söyledim. Mister Terner: | — Peki, dedi, Betsiyi gezdir de nere- ye uğrarsan uğra.. İşte iki sene oluyor ki ben kısrakla her pazar böyle bir gezinti yaparım.. Mister “Terner hayvana Teksas eğerini vurma - — . Mi tavsiye etti. Bense, eğersiz de gidebi- İi e h a AŞ — üeü e MW A « “ Ka J VA d ) leceğimi söyledim. Benim için dizgin ve — gem kâfi idi. Bu şekilde ata binmek hep- — gsinden iyidir. Gideceğim yere eğerle git- mek muvafık değildi.. çünkü eğer gicir- L — dıyordu. Böyle sessiz gitmek isteyişim- — den kuşkulanmayınız. Benim hiç de fena — bir niyetim yoktu.. fakat bu iş münhası- Tan şahsıma aid olduğu için kimseye ce- vab vermek mecburiyetinde değilim.. | Pazar gezintilerimde ben her vakit e- ğerlı kısrakla giderim, Fakat evvelisi gün | perşembe idi. İşte bundan ötürü ben de 3Ğ — Betsiye eğer vurmak istemedim, —-' Mister Con Terner, benim fena bir iş — yapacak kıratta bir adam olmadığımı. si- Ze pek iyi söyliyebilir.. isterseniz Mister Con Terner'e sorunuz!, O beni çocuklu- ğumdanbm bilir.. benim şimdiye kadar. _3. ne Mister Ternere, ne de bir başkâsina l Htiçbir fenalığım dokunmamıştır. e| — O akşam,; akşam yerneğinden - sonra, — Betsiyi ahırdan çıkardığım zaman Mis- — nim başım dönüyor.. .ter Terner avluya gelerek hayvana Tek- — Yok yok! Al, sende dursun Be— ki. Parayı da bu suretle 'bağlayınca, Zor * manın ilk işi, ü - zerinde kalan bu sepetlemenin - Ça- resini — düşün - mek olmuştu, Karşısmdakı şahsı şöyle bir tartmış- tı. Hem sarhoş, hem de pek toydu. Boyle fenlenmemiş insanların kafese irmeleri, mantara bastırılmaları ko - şay olur. Ona: — Sen azıcık burada otur, güzelim! F- Ben -bizi istirahat ettirecek bir yer a- /— rayım. Şimdi dönerim, Bavullar senin — yanında kalsın.. — Üemiş ve biçare kadıncağızı bekleme L ı -— yerinde oturtarak, kendi ufak çantasını | — belli etmeden eline almış, savuşmuş - - tu. İfakat hânım orada saatlerce, usan- _,_ı madan, şüphelenmeden, ümidini kes - meden beklemişti. Ve eğer, karanlık basıp da, istasyon memuru —bekleme , .yermı kapamağa gelmemiş olsaydı da- — ha da bekliyecekti. Memur: — Haydi, madam! Burada ne oturu- — yorsunuz? diye sormuştu. Ve cevab a- Pi y |— lamayınca, karşısındakinin dilsiz ol - duguna hükmederek, onu, işaretlerle f ve yardımla dışarıya çıkarmıştı. Artık ayılmış olan İfakat hanım, bir müddet de, istasyonun kapısı önünde, — kaldırımların üzerinde, ayakta dikil - — Mmiş, durmuştu, En sonunda, B r nerleri yanmıştı. Devriye gezen bir gönlüne |— bambaşka bir endişe âriz olmuştu: — Acaba, delikanlı bir kazaya uğra- mış, bir otomobilin altında kalmış ol - -— masın? “Gece 'olmağa başlamış, elektrık te— polıs memuru, çrşcıktı. bavulunu yere w:-—ııs- —a i'n ı—# Son Posta nn Zavallı sersem gibiyi: ; |. düşürürüm - bel -|- sağlama |: kıymetsiz- .metar H Li sas eğerini vurup vurmıyacağımı bana bir defa daha sordu. Eğersiz gitmek istediğimi ona tekrar- ladım. O da bana, istediğim gibi hareket edebileceğimi, canı acıyacak olanın ken- disi olmıyacağını söyledi.. hayvanı diz- ginlediğim müddetce Betsinin ensesini okşıyarak hep yanımda durdu.. açıktan açığa sual sormamakla beraber, dolam- baçlı yollarla nereye gideceğimi öğren- meğe, çalıştı. maamafih o benim nereye gideceğimi pekâlâ biliyordu.. çünkü ba- na ve hayatıma âaid her şey onca malüm- du.. fakat onun maksadı benimle biraz alay etmekti. Fakat nereye gideceğimi söylemediğim için işe nerden ve nasıl başlıyacağını bilmiyordu.. bunun — için, bana mani olduğu takdirde eğersiz de gi- debileceğimi, imalı bir şekilde soyledı avlunun kapısını açtım ve Bişop dört yol ağzına çıktım. Bu, evvelisi gün, perşembe akşamı ol- muştu.. ben avlüdan çıktığım zaman or- talık henüz kararmıştı. Buna rağmen ben Mister Con Terner'in, avlünüun kapısına dayanarak durduğunu ve ardımdan bak- tığını farkedebiliyordum. O gün ben akşama kadar çapa çapala- mış ve bir köpek gibi yorulmuştum, İşte bunun için, pazar günlerinin aksine ola- rak dört nala gitmiyordum. Hayvanın dizginlerini gevşeterek, ağır ağır gidiyor- dum; esasen acele etmeğe de lüzum yok- tu. İki saatlik vaktim vardı.. halbuki gi- deceğim yol topu topu üç mildi. İşte bu- nun İçin ağır ağır gidiyordum. A BB Lad Mozli'nin küçük kızı Neomi'ye git- tiğimi herkes bilir.. işte o âkşam da onu görmeğe gidiyordum.. fakat oraya dokuz buçuktan evvel gitmek Gdoğru değildi. Lad Mozli ancak haftada bir defa, o da pâzar günleri, kızını görmeme müsaade ederdi. Halbuki evvelisi gün perşembe i- di. Ben Neomiyi bundan önce de birkaç defa daha, böyle kaçamak olarak, perşem- be akşamları ziyaret etmiştim.. tabit Lad Mozli benim bu perşembe ziyaretlerimi bilmiyordu.. pazardan maada perşembe geceleri de kendisini ziyaret etmemi ba- ina tavsiye eden bizzat Neomi idi.. İşte Lad Mozli'nin, haftada bir defa- dan fazla oraya gidişimi menetmesine rağmen bunun için ben oraya gıdıyor- dum. Neomi de babasının bu emirlerina al- dırmıyor, her perşembe gecesi, bahçeye, ağaçların altına beni beklemiye çıkıyor- du.. Ben hayatımda, Lad Mozliye karşı hiç- bir zaman kötü bir niyet beslemedim.. bu sözlerimi Con Terner de teyid edebilir.. maamafih Lad Mozliye hususi bir tevec- cüh veyahud sevgim de yoktu.. bunu biz- zat Lad Mozli de bilirdi.. benim Neomiyi sevdiğim gibi çok sevilen bir kızla haf- tada bir defa görüşmek kâfi mi idi?. Ben Neomiyi çok seviyordum. Fakat onun da-beni ayni derece kuvvetle sevdi- ğini zâannediyorum. Aksi takdirde, baba- isının emirlerine rağmen, benim perşems- be günleri de oraya gelmemi arzulamaz- dı. Lad Mozli, kızile haftada birden faz- la görüştüğümüz takdirde, kızını kaçıra- cağımdan körkuyordu., işte , bunun- için | haftada ancak bir defa, pazar günleri kı- |" zını ziyaret edebileceğimi söylemişti. Şimdi ise Kırlangiç adlı alaca kısrağını çaldığımı iddia etmek suretile beni yir- mi sene kürek cezasına mahküm etmeği düşünüyor.. hakikatte o, kısrağını benim çalmadığımı gayet iyi biliyor. Fakat ben- den kurtulmak ve kızını bir başkasına vermek için bundan iyi bir fırsat olamı- yacağını da çok iyi biliyor. İşte, ben bu işi böyle anlıyorum.. benim at hırsızı öl- madığıma gelince, eminim ki bunu bü- tün bu havali de bilir.. Mister Con Ter- ner de size bunu söyleyebilir.. benim böy- le bir adam olmadığımı Mister Con Ter- ner çok iyi bilir.. onun yanında o kadar çok eskiden hizmet ediyorum ki, son za- manlarda bana karşı bir akrabası gibi davranmak istemişti; fakat ben buna ra- zı olmamıştım. İşte bu suretle ben, perşembe akşamı, eğersiz olarak Betsiye bindim ve evden çıktım. Bir mil kadar yürüdükten sonra, dereve gelince havvanden indim ve bir müddet orada oturdum. Saatimi çıkarıp baktım; tam dokuzdu. Tekrat Betsiye nt- lıyarak Lad Mozlinin çiftliğine yollan- dım: Çiftlik avlusunda kimsecikler yok- tu.. bu saatte evin içinde herkes uyur. Perşembeleri her vakit yaptığım — gibi, dogru avlu kapısmdan ıçerı gîrdım Da- SON EDEP STANIN OM AN l ha avlu kapısından Neominin odasındaki ışığı gördüm.. Noemi, ablası Meri Li ile ayni odada yatardı.. Meri Li bu vakitler- de, ya her hangi bir delikanlı ile gezme- de bulunur, veyahud tam dokuüz buçukta uyumağa yatardı.. : Ben biraz daha yaklaşarak Noeminin penceresinden içeri baktım. Noemi kar- yolanın genişlemesine uzanmıştı; ablası Meri Li ise, onun başı ucunda duruyor, ve kız kardeşine bir şeyler anlatıyordu.. vaziyet kötü idi. Çünkü bazan Meri, No- emiyi kendisinden önce yatmıya icbar e- derdi. Bu vaziyetlerde, bir, hattâ bir bu- çuk saat beklemek icab ederdi.. çünkü bu şeraitte Noemi, benim yanıma gelebilmek için mutlaka ablasının yatıp uyumasını beklemek mecburiyetinde kalırdı.. ablası kar, giyinir, ve karanlıkta bahçeye çıka- irak ağaçların altına, yanıma gelirdi. ö5 Yd On - ön beş dakika kadar Betsiden âşa- Bi inmedim.. Noeminin ablasını nasıl at- Iaia_ca"ğmı' tedkike koyuldum.. bana öyle geliyordu ki biz meseleyi Meri Li'ye aç- saydık, o bunu kimseye söylemiyecekti. Fakat her nedense Noemi buna bir türlü cesaret edemiyordu.. kim bilir, belki de ablasının buna razı olmiyacağını, ve gidip babasına işi açacağını tahmin ediyordu. İşte asıl ikimizin de korktuğumuz bu İdi.. Biraz daha bekledikten sonra, Noemi- nin muvakkaten yatmakta olduğu karyo- ladan kalktığını ve soyunmağa başladı- ğını farkettim. Noeminin bahçeye çıkışı- na kadar, muhakkak bir, belki de bir bu- çuk saat geçecekti.. Ay doğdu, avlu âdeta gündüz gibi ay- dınlandı. Diğer defalar Noemiyi ziyarete geldiğim zaman, Betsiyi, bağlamadan, başıboş avluda bırakırdım.. fakat evveli- si gün bunu yapmağa korktum, Lad Moz- li'nin aklına su içmek, veyahud daha baş- ka bir şey yapmak gelir de avluya çıkar ve atı görürse?, O zaman Mozli bu atı, ya kendi atı zannederek, tavlaya kapar, ve- yahud benim atım olduğunu istidlâl eder- di.. bunların hiçbirisi de benim işime gel- miyordu.. bilhassa ikinci şıkta Mozli mu- hakkak benim orada bulunduğumu anlı- yacaktı.. İşte, bütün bunlara meydan kal- mamak için, tavla kapısını açtim ve Bet- YAZAN: Ercümend Ekrem Taiu birakıp, uzun müd- dettenberidir ay - ni noktada dimdik dikilen bu kadının | _riİdiğini kendisine tefhim eyledikleri sırada, artık tama - ' mile — hazırlanmış kim olduğunu me - Ş bulunuyordu. rak ederek yanına ei Hududda, defter - sokulmuş, sormuş - | | lere bakılınca, haki- tu: D katen, — sabahleyin — Ne bekliyor - (ü K ——0 geçen Viyana tre - sunuz? ( Hi —)i ninde yolculardan ÜĞ ç — birinin ibraz eyle - — Sağır mısınız? ' zT İTE 1 diği pasaportta adı ee Bi — Ve eşkâli yazılı bir İfakat hanım Ş kadının ispatı vü - Türkce cevab ve - a cud eylemediği an- rince, memur sağır- lıkla dilsizliğin bu - rada — mevzuubahs olamıyacağını ve sa- | dece bir yabancı - nın karşısında bu - beklemişti. lunduğunu anlamıştı. Fakat bu ufacık kasabada bir lisan mütehassısı bulmak hayli güç bir me- sele idi. Hususile, kadının konuştuğu dil, çokluk işitilen ve kulakları az çok doldurmuş dillerden değildi. Polis, pa- saportunu da sorup, işaretle, menfi ce- vab alınca, İfakat hanımı doğruca ka - rakola götürmüştü. Orada, bin müşkülât ile, pasaportu- nun Viyanaya giden trendeki kocası- nın yanında bulunduğunu anlatabilen koca karınım nasıl olup da buraya indi- Bi bir muamma halinde kalmıştı. İfakat hanım, Zormanın — tuzağına düştüğünü ve paralarını kaptırdıktan 'sonra da ekildiğini anlamış bulunu - ' yordu, İzzeti nefsi isyan ettiğinden bul « ek İfakat hımın orada saatlerce, usanmadan, şüphelenmeden, ciheti mesküt geçiyor, başına gelen ,hakkında zabıtaya bir ima dahi yapmı- yordu. Karakolda, kendisine gösterilen bir koltuğun üzerine oturmuş, mütevek kilâne beklemeye koyulmuştu. Bu müddet zarfında içini bir kurt kemir - mede idi: Kocasına ne cevab verecek, ötekilerin karşısına ne yüzle çıkacak- tı? Zabıta onun muüukadderatile meşgul ola dursun, o, düşüne düşüne, yukarıki suallerden bir — tanesinin cevabını, - şeytanın yardımı ile - bulmuştu. Bu şuretle Gurabi. efendiyi mat edecek sözleri zihninde tasarladıktan sonra, Torikle Takvora okuyacağı masalı kur- mağa başladı. Ve nihayet, hududa ka- »kcuna geldi, Torik, ahizeyi sle alır al - laşılmış, bu isim ve eşkâl de üygün gö- zükünce, Viyana za- bıtasına — müracaat kesmeden €İmek ve vaziyetini düzeltmek — şartile İfakat hanım serbest birakılmıştı. Böylece, ertesi sabah, Viyana emni- iyet müdürlüğü, Türkiye konsolosha - nesine telefonla, yanında kocasile se - yahat ederken yanlışlıkla yolda inmiş ve treni kaçırmış bir kadının mevcudi- yetini haber verdi. Tesadüfen, Torik Necmi de o sırada orada bulunuyordu. Konsolos, kemeli nezaketle kendisine müjdeyi vermekle eraber, sordu: — Telefona çağırtalım, göruşmek ister misiniz? — İsterim. Emniyet müdüründen müsaade dile- diler; İfakat hanım telefonun öbür u- ümidini uyuyunca, Noemi yavaşca yatağından kal- | ilet! Sen bunu da mı yapacaktın? rTecek mi idin? Yazıklar olsun! "kubıha“t oluyor? at hırsızı Yazan: Erskin Kolduell-Çevirer: H. Alaz siyi karanlıkta, önüme ilk çıkan, tek böl- melerden birine koydum. Pencereden - Lad Mozlinin ışığı görmesi ihtimaline bi- naen kibrit çakmağa korkmuştum.. Betsi- yi ahıra yerleştirdikten sonra kapıyı ka- padım ve Noeminin çıkışını beklemek ü- zere ağaçların altına, bahçeye gittim. Eve dönmeğe davrandığım zaman, sa- at ya yarım veyahud gecenin biri idi.. ay — bulutların ardına saklanmıştı.. tavlada göz gözü görmüyordu. Kendi elimi bur- numun dibine soktuğum halde onu bile â göremiyordum; ortalık o kadar karanlık- — tı. Maamafih buna rağmen kibrit yakmı- ya gene lüzum görmedim, El yordamile bölmeyi bularak, Betsiyi çıkarmak üze- — re oraya girdim. Ortalıkta zifiri bir karanlık vardı. Gene el yordamile Betsinin başını bul- dum.. hayvan gemsizdi. Betsinin gemleri fırlatıp attığına kanaat getirdim. Bekle- mekten usandığı zaman gemleri silkip a- ması, Betsinin eski âdeti idi. Gemsiz ve dizginsiz hayvana binmeğe korktum. Çün —— kü Betsinin her hangi bir şeyden ürkerek — Çifte atmıya başlaması ve Lad Mozliyi uyandırması ihtimali vardı. Belki gemle- | ri bulurum diye elimle yerleri aradım, fa- kat hiçbir şey bulamadım. Bunun üzeri- ne tekrar tavlanın kapısına doğru gide- rek, elimle duvarları yoklamıya başla- dım.. çünkü şaşkınlıkla veyahud dalgın- lıkla gemleri, çıkarıp çiviye asmış olmam ihtimali de vardı.. neyse, çok aramıya lü- zum kalmadan elime dizginler ilişti. Hay- vana taktığım gibi, onu tavladan dışarı çıkardım. Ortalık gene zifiri karanlıktı.. ihtiyatla, gene elimle duvarları yoklıya rak avlu kapisına kadar geldim, Dışari çıktım. Beygirin üzerine atladığım gibi L_: eve yollandım. Fakat henüz bir kaç adım atar atmaz' | hâyvanın yürüyüşünde bir acaiblik sez- :— dim.. hayvan âdeta topallıyor gibi idi., 0-- — nun her adım atışında, ben gâh bir tarafa, gâh diğer tarafa kayıyordum. Eğer ol- madığı için tutunacak bir şey de yoktu.. fakat farkına varılmadan sokağa çıkabil- diğim için memnundum; bunun için de — beygirin topallayışına ehemmiyet vermi- yordum. Neyse, salimen eve geldim. Bet- (Devamı 13 üncü sayfamızda) ğunu unutarak, kalayı bastı: — Seni, dinini, imanını, mezhebini, | geçmişini, geleceğini, soyunu, silsilesi- — ni, kızını, kızanını, ahaâsını, avradını.. bilmem ne ettiğimin gacosu!, Seni kars — taloz şırfıntı, seni! Konsolos müdahale etmek üzere iken, telefon da kapandı. O zaman kendine gelen Torik: — Affedersiniz, kusura bakma, bey ağabey! dedi. Karının böylesi adamı dinden, imandan çıkarır. Ne haltetti « ğimi bilmiyorum. — Fakat rica ederim, şundı kavas gönderip bayanı buraya. getirteceğim.. daha temkinli olun. Ve kendisine, ni- hayet bir kadın olduğunu hatırlaya - rak, hüsnü muamele edin. Söz mu? — Söz! — Haydi, isterseniz şimdi, gidin de, o gelinceye kadar, sizde arkadaşlarını- zı keyfiyetten haberdar edin. Torik temennayı bastı: — Başüstüne ağabeyciğim! Yarım saat sonra, konsoloshanede, hep berâber buluşmuşlardı. Önce Gur Tabi efendi söze başladı: — Yahu! Bu ne kepazelik! Ne reza- Bı yaştan sonra eteğini de mi kirletecek:- tin? Irzıma, namusuma bu lekeyi sü- Hele memlekete dönelim de bunun hesabınt orada görürüz.. kahpe! Bu son kelime, İfakat hanımı çileden çıkardı; huşunetle: — Sus! dedi, İleri gitme, papas he- rif! Dam kedisi. Çöplük horozu!. Senin bana çıkışmağa ne hakkın var? Hangi yüzle bana kahpe diyorsun? Tencere tencereye dibin kara demiş de, 0 da seninki benden kara cevahını vermiş- Bugüne büğgün sen ne isen ben de ©o - yüm, Sen yaptığın 'zaman ayıp, günah değil de, ben yaptığım zaman mt ıw; eZ dadrin Z— AÇT C EE A maz, nerede, kımın yanında bulundu --| - Bf Düi 4 " İ n