18 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

18 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

£ Sayfa SON POSTA Eylâl 18 Hergün Milletler Cemiyeti Ve günün buhranı Yazan: Muhittin Birgen ekoslovakyada hâlâ tektük kan dökülüyor. Avrupanın birinci derecedeki adamları ve birçok ha- riciyeleri hareket ve faaliyet halinde. Her tarafta, sinirler son gerginlik haddini bulmuş ve herkes soluk almaktan korka- rak Çekoslovakya dramının son perdesi- ni ve son meclisini bekliyor. Bir delinin atacağı bir taşla bütün Avrupanın, hiç değilse dörtte üç Avrupanın bir anda bir- birine girebileceği korkusu, bütün kalb- leri üril tiril titretiyor. «Harb olmıya- cak!» diyoruz; fakat, sulh te şimdi ancak büyük emeklerle kurtarılabilir bir halde bulunuyor! Bugünkü buhran, 919 danberi" Avrupa- nın hiç görmediği derecede şiddetli bir buhran oldu. Onun muhtelif safhaları karşısında dünya titreşirken, evvelki gün de Cenovrede moşhur Milletler Cemiyeti umumi bir içtima akdetti. Koskoca bina, geniş salonlar, yavaş yavaş dolaşan dip- Tomatların günahla ağırlaşmış ayakları altında hiç ses çıkarmıyan koridorlar ge- niş bir hareket ve faaliyetle dolu. Fakat, garib şey, bu heybetli meclisin haşmetlü salonlarında bir şey, bir ruh eksik. Onu mzaktan seyrederken bile bu eksikliği hissediyoruz ve karşımızdaki sahneyi, bütün baş aktörlerinden tecerrüd etmiş bir çıplaklık içinde görüyaruz! Bununla beraber, Cemiyet umum!? içti- mammnı akdetmiş, her biri bir milletin mü- messili olan baş azalar konuşuyorlar; fa- kat, neden bahsediyorlar? Harbden ve sulhten mi? Çekoslovakya derdine deva olacak siyaset Hlâçlarından mı? Hayır, ellerine, Cemiyetin statüsünden bir mad- de almışlar, bu madde üzerinde akade- mik bir münakaşa yapmakla meşguldür- ler. Söyledikleri sözlerin her kelimesi milletlerin büdeclerine kim bilir kaç bin Hiraya malolan bu diplomatların temin ettikleri yegüne menfaat, Cenevre otelle- rinin kasalarına giren paralardır. Üst ta- rafı havat * Asıl aktörler öte tarafta: Tayyare, tren, etomobil, hareket... Fakat, onlar hiç söy- lemiyorlar; İngiliz başvekilinin ağzından çıkan kelimeler, birbirini yeni tanıyan her insanın hemen hergün söylediği söz- Jlerden ibaret: «— Tanışmaktan çok memnun oldum!» Diyor ve konuşmak lâzım geldiği za- man iki taraftan maroken kaplanmış ka- pıları sımsıkı kapayıp ağzını ondan sonra | açıyor. Bu kapıların öte taraflarında, hat- 14 merdivenlerden aşağıda, ellerinde ka- lem gazeteciler, bekleşip duruyorlar ve bütün gayretlerine rağmen hiçbir — şey| öğrenemiyerek dönüyorlar. Yegâne mu- | vaffakiyet fotograf makinelerinde. Hiç olmazsa bu makinelerin birkaç hareketi | bize görülmeğe değer levhalar veriyor: Çatık kaşlı, derin düşünceli, sırtlarındaki | yükün ağırlığı alınlarındaki çizgilerden | belli devlet adamları... Milletler Cemiyeti Cenevredo 11 inci| madde üzerinde bol bol konuşurken öte | tarafta milletlerin hayatları, insanların | saadet veya felâketleri, iki, üç veyahud | dört adamın kafalarındaki kâararlara !ııg—ı Tanmış bulunuyor ve onlar da hiçbir şey söylemiyorlar. Biz, insanlar da, ötede merak ile bekliyoruz: Canlı neticeyi, ha- yatımızı şu veya bu şekle sokacak olan kararları, 11 inci madde üzerindeki mü- nakaşa, bizim için sivrisinek vızıltısı bi- le değildir! * Bu esnada Cenevrede bir ses duyuyo- Tuz. İngiliz murahhası diyor ki: e— Yaşamakta olduğumuz günler bü- tün insanlık için çok karanlık olan gün- | Tordir; neslimize terettüb eden vazife, ha- yatı yaşanılmaya lâyık bir hale getirme- ğe çalışmak ve bu maksadla etrafa ümid ve iman vermektir!» Elli millet murahhasının kar$şısında söylenen bu sözler, bugünkü dünyanın ümidsiz halini tasvir etmek için en bü- yük feylezofların cildleri dolduracak sözlerinin yerini tutabilir. İnsanlık çok karanlık günler yaşamakta değildir; bü- tün Avrupa yirmi senedenberi dalma ka- ranlık içinde yaşadı ve henüz ortada ay- dinlik günlerinin gelmekte olduğuna de- lâlet eden alâmetler görmüyoruz! Millet- ler CÇemiveti. iki cümle icinde hütün hir Resimli Makale ; Umumiyet itibarile insan hakikati çevmez. Hakikate bak- Mmaya cesarot etmez. Kendi istediğine inanmayı tercih eder ve gözü görmediği için önüne çıkan ilk çukura düşer.. e Acı ilâç — Hakikat ne kadar acı olursa olsun ona bakmaktan çekin- meyiniz. İlk zamanlarda duyacağınız his acısı hastaya gifa veren acı bir ilâç kabilindendir. İyi olmak istediğiniz tak- dirde bu ilâecı içeceksiniz. SÖZ ARASINDA Üzüm kraliçesi Amerikada Kaliforniyada yapılan bir üzüm festivalinde bu güzel kız, üzüm kraliçeliğine seçilmiştir. Genç kızı soya- rak, muazzam bir üzüm yığınının içine | söyledi. Ben de takımlarımı aldım. oturtmuşlardır. İsviçre bankaları altınlarını saklıyorlar İsviçre milli bankasının altın ihtiyat akçeleri Alp istihkâmlarında husust su- rette yapılmış olan gizli kasalara taşın- mıştır. Zurichteki bankalardan biri de, müsel- Jüh kuvvetlerle, Cenevredeki mahzenine 300 milyon Türk lirası değerindeki altın Ve diğer tevdiatı yollamıştır. ——— felsefenin ifade edildiği bir akademi ha- Hinde kaldıkça ne gözlerimizin aydınlığa kavuşabileceğini ümid edebiliriz, ne de yaşadığımız.hayatın yaşanılmaya lâyık bir ömür olacağına inanırız! Dünyaya hocalık ve bâbalık vazifesini güren İngil- tere de dahil olmak üzere, bütün memle- ketler bu ümide ve bu imana çok mubtaç oldukları halde hiç kimsenin kalbinde ümid etmek ve inanmak kuvveti kalma- mış olduğu muhakkaktır. Hattâ, hakikati daha açık ifade etmek lâzım gelirse diye- biliriz ki insanları bu ümidsizliğe ve bu imansızlığa sevkeden Milletler Cemiyeti denilen müessesenin tâ kendisidir. Orta- da bu cemiyet olmasaydı, hiç değilse ha- yalimizde onu yaratmaya çalışır ve ümid ederdik. Koskoca ismi ve heybetli bina- İSTER İstanbul hapishanesi binasının yıkilıp da çıkan ihtilâfın yeni bir safhaya girdiğini işitiyoruz: Bina- nın yıkılmasında mahzur olup olmadığını tedkike memur ko- misyon ekseriyetle yıkılması icab edeceği neticesine varmış, kararını da Adliye Vekâletine bildirmişti, Adliye Vekâleti ise yıkılmamasını iltizam eden ekalliyetin munun da bulunduğunu görerek Kültür Bakanlığının fikri- ni almaya lüzum görmüştü. Şimdi bütün bu müzakere, mü- nakaşa ve tedkiklerin vardığı netice şudur: — Tarihi kıymeti haiz olduğu söylenen koğuşların önün- de, arkasında, sağında, solunda bazı binalar vardır ki, bun- İSTER beraraed eee e ree e en ae n beke e kdencanarenAman a| Hergün bir fıkra Traş etmiye gidiyorum Bir Marsilyalı berber, bir ınbah, dükkânıma açarken dükkân komşusu ; bakkala: $ — Haberin var mui, demişti, bugün ! Hmanın ağzına bir balina balığı gel- miş; jakat liman onun cüssesine göre ! çok dar olduğu için içeri girememiş. Onun bu yalanı, öğle vaktine kadar ağızdan ağıza dolaşmıştı. Öğle vakti — Nereye gidiyorsrun? Dediler. Berber cevab verdi: — Rani lmana bir balina Batığı ? gelmiş ya. komşum bakkal, onun : traş olmak için bir berber aradığını Yere uzanma grevi M söyliyen berber, kendi söyle- Kalkütada Kısavye koleji talebesi, üzerinde — (Hürriyet, Sulh, Terakki) diye yazılı bir bayrağı ellerinde tuta- rak (Yere uzanma grevi) ilân etmiş - ler, mekteb kapısının önüne yatarak, başkalarının içeri girmesine manl ol - muşlardır. Tını çantasına doldurdu. Dükköntn- dan çıktı. Görenler: | î î | İ | İşitilmemiş bir boşanma j sebebi Fransada (Nansi) şehri hâkimlerini dü- şünceye sevkeden bir boşanma davası gö- rülmektedir. Yedi senedenberi kocasile mes'ud bir hayat sürmekte olan Andrde adındaki genç bir kadın kocasını kayın - biraderinden bir türlü tefrik edemedi - ğginden dolayı boşanmağı kararlaştırmış ve bu yüzden mahkemeye müracaat ey - lemiştir. Gazeteler bu hususta şu tafsi » lâtı vermektedirler: «Andrde evlenmeden evvel kocasının bir kardeşi olduğundan haberdar idi, Bu Iki kardeşin birbirlerine çok, hem pek çok benzediklerini, herkesin onları tef- rik edemediklerini pek iyi biliyordu. Fa- kat bu benzeyişin aile hayatına tesir c- deceğini ummuyordu... İki kardeş ayni ticarethaneyi idare ey- a Jemekle kalmıyarak, ayni evde oturur - Siz de bu genç kızın aynaya bakarak |lar, ayni şekilde giyinirlerdi.. —Anrirde makyaj yaptiğini sandınız, değil mi?.. bazı k_ere kocası yerine kayınbiraderine Haklısınız.. fakat hemen haber verelim | tebessüm ederdi.. Her gün ayni saatte apartımandan çı - karşı karşıya dudüklarını boyayanlar Ce-| , e D avdet eden iki kardeşi nubi İngiltere sakinlerinden 19 yaşların-| Andrğe artık ayırd edemez oldu, kendi - da bulunan ikiz kız kardeştirler. DÖĞ Ükedi: KUCONA ÖRÜCENMİ sile, sanki büyük bir turizm komisyon- | Şinden ayrılması teklifinde bulunur. Ko- cusu gibi, Cenevre otellerine müşteri| caşı, kardeşinden ayrılmaktansa kendi - celbeden bu müessese, bugünkü insanlık| çinden ayrılmağı tercih eylediğini söy - nesli için, muazzam bir ümidsizlik, riya-| yedı, kârlık ve imansızlık timsali oldu. Hiç ol-| - Kadın nihayet mahkemeye müracaat mazsa onu ortadan kaldırmalı! etti. Bakalım Naney hâkimleri neye ka- Traş etmeye gidiyorum. Bu resimde kaç tane kız var? Muhittin Birgen İrar verecekler?.» İSTER İNANMA! ların sonradan yapıldıkları için kiçbir kıymeti haiz olma- dıkları üzerinde ittifak edilmiştir. Evvelâ bunlar tamamen yıkılarak kıymetli denilen koğuşlar meydana çıkarılıp her- kesin gözü önüne konulacaklardır. Bunların da yıkılıp yı- kılmıyacaklarına çıplak hakikat meydana çıktıktan sonra karar verilecektir. Bir arkadaşımıza bakılırsa bu karar, mesele üzerinde veri- lebilecek kararların en münasibidir. Filhakika biz de bu fi- kirdeyiz ve bir defa sonradan yapılan binalar yıkılınca, or- tada «tarihf» denilebilecek hiçbir şey kalmıyacağına inanı- yoruz, fakat ey okuyucu sen; t İSTER İNANMA! İNAN, yıkılmaması etrafın- içinde Tarih Kuru- İNAN, dnlikihoahbirhdmnnnmlebqrı ederek karde -|i Sözün Kisasi Tufan İ E Talu / enimahalle'den — kalkıp, yolun asfalt olmasına rağmen, sarsıla sarsıla bizi İstanbula, Taksime ileten ga- bah otobüsünde hergün rastlaşa rastlaşa aramızda üşinalık peyda olan bu adamın çehresi, dün, fena halde asıktı. Başka vakitler onun tatlı ve neş'eli ge« vezeliği, bize bu kapalı, havasız kümesin içinde, yolculuğun meşakkatini unuttu« Tuyordu. Bu sebeble, bütün yaz müddztince onu ilk defa böyle somurtkan görmek, mera« kımızı mucib oldu. — Ne 0? Bugün yataktan ters kalktın galiba? dedik. ' Bam teline dokunmuşuz., elile, otobü- sün camların: kamçılaya kamçılaya ya« ğan yağmuru göstererek, çenesini açtı! — Yataktan ters kalkan ben değilim, gökyüzünün musluklar kâhyası. Müba- rek, hepsini açık bırakıp piyasaya mı çık« tı, nedir? Bıktık, usandık gayri Eskiden poyraz yağmur getirir, hava lodoslayın- €a açardı. Yahud kâi Jodosla gelen yağmu- rTu poyraz dağıtırdı. Şimdi, günde dört Jefa hava değişiyor, yağmura tesiri yok. Coğma büyüme İstanbulluyum. Otuz se- nedir de Boğazda otufurum; bu mevsim: Ge böyle devamlı, acaib yağmur görme-« mişim. Evde hepimiz de sinirliyiz. Hava bulutlanınca insanı dalamıya başlıyan si< nekler gibi, sebebsiz, biribirimizi yiyoruz, Bakıyorum: Durup dürürken çocukların biri ağlıyor. Bayağı vakit evlâdlarını in- cinmesinler diye öpmeğe kıyamıyan bi- zim karı, ters elile bir tokat yapıştırmış. — Neye dövdün bu çocuğu? Cevab yok. Azıcık ısrar etscem maraza hazır. Kırk yıllık dirlikli yuvam, köhnt ahşab evler gibi, çatır çatır bel veriyor. Bu evdeki.. bir fasıl da yazıhanede var. Evvelisi gün, dört senedir yatımda çalı- şan âkıllı uslu kâtibimi kovdum; kalbin! kırdım. Telefonda benimle iş görüşen müşteriyi tersledim. Sebebi. hep bu yağ* mur., bitmek, dinmek bilmeyen bu mü- barek! Bir de bunun adına rahmet derler. Ne- resi rahmet? Belki de, temmuz ortaların da, şöyle, bir iki saat iri ve muntazam ta- nelerile ortalığa serinlik saçan, mis gi- bi taze toprak kokusu ile dımağınıza fe* râhliık veren yaz yağmuru rahmet ola» bilir. Lâkin bu, sulu Insanları, cıvık fşık- ları, şirret karıları, arsız çocukları hatır- latan müz'iç, isyan ettirici, sinir yıpranm- dirict nesneye ben nasıl rahmet derim? Dün gece kendi kendime, yatağın için- de, dışarıdan akseden şarıltıya ister iste- mez kulak verirken düşündüm: Kısasi Enbiya'daki tufan efsanesi ötedenberi bas na gülünç gelirdi. Yağmurun insanlat hakkında ciddi ve müessir bir ceza © labileceğine ihtimal vermezdim. Halbu ki şimdi kanaatim değişti. Biz, bir haf talığa zor dayanıyoruz.. Nuh peygambe — Tin çoluğu çocuğu bunun kırk gün devari edenine, deli olmadan nasıl dayanabilmiğ ler?. Ve bu sabah kalkınca, katıla katıla gü* Terekten bizimkinin yanına gittim.. (Devamı 6 ncı sayfada) z ; Büyük müsabaka &.I Yalnız çocuklar için ) 25 lira, 15 lira, 10 lira ve 100 kişiye de muhtelif hediyeler vereceğiz Bu sütunda her gün muntazamali çıkacak birden on sekize kadar numa”

Bu sayıdan diğer sayfalar: