ğ 1 2 Sayfa Hergün Milletler Cemiyeti Ve günün buhranı Yazan: Muhittin Birget ekoslovakyada hâlâ tektük kan dökülüyor. —Avrupanın birinci derecedeki adamları ve birçok ha- riciyeleri hareket ve faaliyet halinde. Her tarafta, sinirler son gerginlik haddini bulmuş ve herkes soluk almaktan korka- rak Çekoslovakya dramının son perdesi- ni ve son meclisini bekliyor. Bir delinin atacağı bir taşla bütün Avrupanın, hiç değilse dörtte üç Avrupanın bir anda bir- birine girebileceği korkusu, bütün kalb- leri tiril tiril titretiyor. «Harb olmıya- cak!» diyoruz; fakat, sulh te şimdi ancak büyük emeklerle kurtarılabilir bir halde bulunuyor! Bugünkü buhran, 919 danberi* Avrupa- nın hiç görmediği derecede şiddetli bir buhran oldu. Onun muhtelif safhaları karşısında dünya titreşirken, evvelki gün de Cenevrede meşhur Milletler Cemiyeti umumi bir içtima akdetti. Koskoca bina, geniş salonlar, yavaş yavaş dolaşan dip- lomatların günahla ağırlaşmış ayakları altında hiç ses çıkarmıyan koridorlar ge- niş bir hareket ve faaliyetle dolu. Fakat, garib şey, bu heybetli meclisin haşmetlü salonlarında bir şey, bir rüh eksik. Onu uzaktan seyrederken bile bu eksikliği hissediyoruz ve karşımızdaki sahneyi, bütün baş aktörlerinden tecerrüd etmiş bir çıplaklık içinde görüyoruz! Bununla beraber, Cemiyet umumi içti- maını akdetmiş, her biri bir milletin mü- messili olan baş azalar konuşuyorlar; fa- kat, neden bahsediyorlar? Harbden ve sulhten mi? Çekoslovakya derdine deva olacak siyaset ilâçlarından mı? Hayır, ellerine, Cemiyetin statüsünden bir mad- de almışlar, bu madde üzerinde akade- mik bir münakaşa yapmakla meşguldür- ler. Söyledikleri sözlerin her kelimesi milletlerin büdcelerine kim bilir kaç bin Hraya malolan bu diplomatların temin ettikleri yegğâne menfaat, Cenevre otelle- rinin kasalarına giren paralardır. Üst ta- rafı hava! : * Asıl aktörler öte tarafta: Tayyare, tren, otomobil, hareket... Fakat, onlar hiç söy- lemiyorlar; İngiliz başvekilinin ağzından çıkan kelimeler, birbirini yeni tanıyan her insanın hemen hergün söylediği söz- lerden ibaret: «— Tanışmaktan çok memnun oldum!'> Diyor ve konuşmak lâzım geldiği za- man iki taraftan maroken kaplanmış ka- pıları sımsıkı kapayıp ağzını ondan sonra açıyor. Bu kapıların öte taraflarında, hat- tâ merdivenlerden aşağıda, ellerinde ka- lem gazeteciler, bekleşip duruyorlar ve| bütün gayretlerine rağmen hiçbir şey öğrenemiyerek dönüyorlar. Yegâne mu- vaffakiyet fotograf makinelerinde, Hiç olmazsa bu makinelerin birkaç hareketi bize görülmeğe değer levhalar veriyor: Çatık kaşlı, derin düşünceli, sırtlarındaki yükün ağırlığı alınlarındaki çizgilerden belli devlet adamları... Milletler Cemiyeti Cenevrede ll inci madde üzerinde bol bol konuşurken öte tarafta milletlerin hayatları, insanların saadet veya felâketleri, iki, üç veyahud dört adamın kafalarındaki kararlara bağ- lanmış bulunuyor ve onlar da hiçbir şey söylemiyorlar. Biz, insanlar da, ötede merak ile bekliyoruz: Canlı neticeyi, ha- yatımızı şu veya bu şekle sokacak olan kararları, l11 inci madde üzerindeki mü- nakaşa, bizim için sivrisinek vızıltısı bi- le değildir! * Bu esnada Cenevrede bir ses duyuyo- ruz. İngiliz murahhası diyor ki: — Yaşamakta olduğumuz günler bü- tün insanlık için çok karanlık olan gün- lerdir; neslimize terettüb eden vazife, ha- yatı yaşanılmaya lâyık bir hale getirme- ğe çalışmak ve bu maksadla etrafa ümid ve iman vermektir!» Elli millet murahhasımın karğısında söylenen bu sözler, bugünkü dünyanın ümidsiz halini tasvir etmek için en bü- yük feylezofların cildleri dolduracak sözlerinin yerini tutabilir. İnsanlık çok karanlık günler yaşamakta değildir; bü- tün Âvrupa yirmi senedenberi daima ka- ranlık içinde yaşadı ve henüz ortada ay- dınlık günlerinin gelmekte olduğuna de- lâlet eden alâmetler görmüyoruz! Millet- ler Cemiyveti. iki cümle icinde hütün hir SON POSTA Resimli Makale ; — Acı ilâç — Umumiyet itibarile insan hakikati sevmez. Hakikate bak- maya cesaret etmez. Kendi istediğine inanmayı tercih eder ve gözü görmediği için önüne çıkan ilk çukura düşer.. veren acı bir İlâç Hakikat ne kadar acı olursa olsun ona bakmaktan çekin- meyiniz. İlk zamanlarda duyacağınız his acısı hastaya şifa kabilindendir. İyi olmak istediğiniz tak- dirde bu ilâcı içeceksiniz. Üzüm kraliçesi gee Amerikada Kaliforniyada yapılan bir üzüm festivalinde bu güzel kız, Üüzüm kraliçeliğine seçilmiştir. Genç kızı soya- rak, muazzam bir üzüm yığınının içine oturtmuşlardır. İsviçre bankaları altınlarını saklıyorlar İsviçre milli bankasının altın ihtiyat akçeleri Alp istihkâmlarında husust su- rette yapılmış olan gizli kasalâra taşın- mıştır. Zurichteki bankalardan biri de, müsel- lâh kuvvetlerle, Cenevredeki mahzenine 300 milyon Türk lirası değerindeki altın ve diğer tevdiatı yollamıştır. felsefenin ifade edildiği bir akademi ha- linde kaldıkça ne gözlerimizin aydınlığa kavuşabileceğini ümid edebiliriz, ne de yaşadığımız hayatın yaşanılmaya lâyık bir ömür olacağına iİnanırız! Dünyaya hocalık ve babalık vazifesini gören İngil- tere de dahil olmak üzere, bütün memle- ketler bu ümide ve bü imana çok muhtaç oldukları halde hiç kimsenin kalbinde ümid etmek ve inanmak kuvveti kalma- mış olduğu muhakkaktır. Hattâ, hakikati daha açık ifade etmek lâzım gelirse dıye- biliriz ki insanları bu ümidsizliğe ve bu imansızlığa sevkeden Milletler Cemiyeti denilen müessesenin tâ kendisidir. Orta- da bu cemiyet olmasaydı, hiç değilse ha- yalimizde onu yaratmaya çalışır ve ümid ederdik. Koskoca ismi ve heybetli bina- yıkılmamasını iltizam eden ekalliyetin İSTER İ İstanbul hapishanesi binasının yıkiılıp yıkılmaması etrafın- da çıkan ihtilâfın yeni bir safhaya girdiğini işitiyoruz: Bina- nın yıkılmasında mahzur olup olmadığını tedkike memur ko- misyon ekseriyetle yıkılması icab edeceği neticesine varmış, kararinı da Adliye Vekâletine bildirmişti, Adliye Vekâleti ise munun da bulunduğunu görerek Kültür Bakanlığının fikri- ni almaya lüzum görmüştü. Şimdi bütün bu müzakere, mü- nakaşa ve tedkiklerin vardığı netice şudur: — Tarihi kıymeti haiz olduğu söylenen koğuşların önün- de, arkasında, sağında, solunda bazı binalar vardır ki, bun- Ç S « Hergün Efıkra Traş etmiye gidiyorum Bir Marsilyalı berber, bir sabah dükkânını açarken dükkân komşusu — Haberin var mı, demişti, bugün Hmanın ağzına bir balina balığı gel- miş; fakat liman onun cüssesine göre çok dar olduğu için içeri girememiş. Onun bu yalanı, öğle vaktine kadar ağızdan ağıza dolaşmıştı. Öğle vakti yalanı söyliyen berber, kendi söyle- diği yalana kendi inanmıştı. Usturalarını, makaslarını, tarakla- rını çantasına doldurdu. Dükkânın- dan çıkti. Görenler: — Nereye gidiyorsun? Dediler, Berber cevab verdi: — Hani tmana bir balina batığı gelmiş ya.. komşum bakkal, onun : traş olmak için bir berber aradığını söyledi. Ben de takımlarımı üldım. bakkala: . Kalkütada Kısavye koleji talebesi, üzerinde — (Hürriyet, Sulh, Terakki) diye yazılı bir bayrağı ellerinde tuta- rak (Yere uzanma grevi) ilân etmiş - ler, mekteb kapısının önüne yatarak, başkalarının içeri girmesine mani ol - muşlardır. İşitilmemiş bir boşanma sebebi Traş etmeye gidiyorum. N B Bu resimde kaç tane kız var? Siz de bu genç kızın aynaya bakarak makyaj yaptiğinı sandınız, değil mi?.. Haklısınız.. fakat hemen haber verelim karşı karşıya dudâklarını boyayanlar Ce- nubi İngiltere sakinlerinden 19 yaşların- da bulunan ikiz kız kardeştirler. ——— — ——— e İ sile, sanki büyük bir turizm komisyon- cusu gibi, Cenevre otellerine müşteri celbeden bu müessese, bugünkü insanlık nesli için, muazzam bir ümidsizlik, riya- kârlık ve imansızlık timsali oldu. Hiç ol- mazsa onu ortadan kaldırmalı! İSTER İNAN, İSTER İNANMA! ların sonradan yapıldıkları için hiçbir kıymeti haiz olma- dıkları üzerinde ittifak edilmiştir. Evvelâ bunlar tamamen yıkılarak kıymetli içinde Tarih Kurü- | karar verilecektir. İNAN, İSTER kesin gözü önüne konulacaklardır. Bunların da yıkılıp yı- kılmıyacaklarına çıplak hakikat meydana çıktıktan sonra Bir arkadaşımıza bakılırsa bu karar, mesele üzerinde veri- lebilecek kararların en münasibidir. Filhakika biz de bu fi- kirdeyiz ve bir defa sonradan yapılan binalar yıkılınca, or- tada «tarihi» denilebilecek hiçbir şey kalmıyacağına inanı- yoruz, fakat ey okuyucu sen; | t Fransada (Nansi) şehri hâkimlerini dü- şünceye sevkeden bir boşanma davası gö- rülmektedir. Yedi senedenberi kocasile mes'ud bir hayat sürmekte olan Andrâe adındaki genç bir kadın kocasını kayın - biraderinden bir türlü tefrik edemedi - ğinden dolayı boşanmağı kararlaştırmış ve bu yüzden mahkemeye müracaat ey - lemiştir. Gazeteler bu hususta şu tafsi - lâtı vermektedirler: «Andrde evlenmeden evvel kaocasının bir kardeşi olduğundan haberdar idi, Bu iki kardeşin birbirlerine çok, hem pek çok benzediklerini, herkesin onları tef- rik edemediklerini pek iyi biliyordu. Fa- kat bu benzeyişin aile hayatına tesir e- deceğini ummuyordu... İki kardeş ayni ticarethaneyi idare ey- lemekle kalmıyarak, ayni evde oturur - bazı kere kocası yerine kayınbiraderine tebessüm ederdi... Her gün ayni saatte apartımandan çı - kan, ayni saatte avdet eden iki kardeşi Andrâce artık ayırd edemez oldu, kendi - sini iki kocalı bir kadın zannetmeğe baş- ladı. Kocasına müracaat ederek karde - şinden ayrılması teklifinde bulunur. Ko- cası, kardeşinden ayrılmaktansa kendi - sinden ayrılmağı tercih eylediğini söy - ledi. Kadın nihayet mahkemeye müracaat etti. Bakalım Nancy hâkimleri neye ka- rar verecekler?..» denilen koğuşlar meydana çıkarılıp her- İNANMA! lar, ayni şekilde giyinirlerdi... Andr&e| Sözün Kisa Tufan SI E. Tau —4 enimahalle'den kalkıp, yolhm asfalt olmasına rağmen, sarsılâ sarsıla bizi İstanbula, Taksime ileten sa- bah otobüsünde hergün rastlaşa rastlaşa aramızda âşinalık peyda olan bu adamın çehresi, dün, fena halde asıktı. Başka vakitler onun tatlı ve neş'eli ge- vezeliği, bize bu kapalı, havasız kümesin içinde, yolculuğun meşakkatini unuttu- ruyordu. İ Bu sebeble, bütün yaz müddetince onu ilk defa böyle somurtkan görmek, mera- kımızı mucib oldu. — Ne 0? Bugün yataktan ters kalktın galiba? dedik. l Bam teline dokunmuşuz., elile, otobü- sün camlarını kamçılaya kamçılaya ya- ğan yağmuru göstererek, çenesini açtı! — Yataktan ters kalkan ben değilim, gökyüzünün musluklar kâhyası. Müba- rek, hepsini açık bırakıp piyasaya mı çık- tı, nedir? Bıktık, usandik gayri! Eskiden poyraz yağmur getirir, hava lodoslayın- ca açardı. Yahud ki lodosla gelen yağmu- ru poyraz dağıtırdı. Şimdi, günde dört defa hava değişiyor, yağmura tesiri yok, Doğma büyüme İstanbulluyum. Otuz se- nedir de Boğazda otururum; bu mevsim- de Böyle devamlı, acaib yağmur görme- mişim. Evde hepimiz de sinirliyiz. Hava bulutlanınca insanı dalamıya başlıyan si- nekler gibi, sebebsiz, biribirimizi yiyoruz. Bakıyorum: Durup dururken çocukların biri ağlıyor. Bayağı vakit evlâdlarını in- cinmesinler diye öpmeğe kıyamıyan bi- zim karı, ters elile bir tokat yapıştırmış. — Neye dövdün bu çocuğu? Cevab yok. Azıcık ısrar etcem marazâ hazır. Kırk yıllık dirlikli yuvam, köhnâ bahşab evler gibi, çatır çatır bel veriyor. Bu evdeki.. bir fasıl da yazıhanede var. Bivvelisi gün, dört senedir yauımda çalı- şan akıllı uslu kâtibimi kovdum; kalbini kırdım. Telefonda benimle iş görüşen müşteriyi tersledim, Sebebi. hep bu yağ* mur.. bitmek, dinmek bilmsyen bu mü- barek! Bir de bunun adına rahmet derler. Ne- resi rahmet? Belki de, temmuz ortaların- da, şöyle, bir iki saat iri ve muntazam tâ- nelerile ortalığa serinlik saçan, mis gi- bi taze toprak kokusu ile dımağınıza fe* rahlık veren yaz yağmuru rahmet ola- bilir. Lâkin bu, sulu insanları, cıvık âşık- ları, şirret karıları, arsız çocukları hatır- latan müz'iç, isyan ettirici, sinir yıpran- dırıcı nesneye ben nasıl rahmet derim? Dün gece kendi kendime, yatağın için- de, dişarıdan akseden şarıltıya ister iste- mez kulak verirken düşündüm: Kısasi Enbiya'daki tufan efsanesi ötedenberi ba* na gülünç gelirdi. Yağmurun insanla? hakkında ciddi ve müessir bir ceza 0 labileceğine ihtimal vermezdim. Halbu ki şimdi kanaatim değişti. Biz, bir haf talığa zor dayanıyoruz.. Nuh peygambe — rin çoluğu çocuğu bunun kırk gün devari edenine, deli olmadan nasıl dayanabilmişı ler?. Ve bu sabah kalkınca, katıla katıla gü“ lerekten bizimkinin yanına gittim.. (Devamı 6 nc1 sayfada) Büyük müsabaka —7 Yalnız çocuklar için )- 25 lira, 15 lira, T0 lira ve İ00 kişiye de muhtelif hediyeler vereceğiz D ııı.ııııııa Bu sütunda her gün muntazamali çıkacak birden on sekize kadar numâ" ralı resimleri kesip saklayınız. Müsâ" baka faydalı, eğlenceli, — ve kolaydı Hal şeklini son resim çıktığı gün ilâni edeceğiz.