6 Nisan 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

6 Nisan 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

/— SONTELGRAF — 6 Nisan 1938 Singapurda bir sultanın aşk macerası (aenç İngiliz Kızile geçen tatlı Günlerden sonra.. Araya birden bire Anlaşamamazlık girdi.. Singapur'da İngilizler çok mühim|lene 14 bin İngiliz lirası kıymetinde2 bir Mîı:ım yaptılar. Bir iki aylinci gerdanlık pek güzel şeylermiş. levvel bunun açılma merasimi ya -|Fakat kadın bir gün ölürse mü -| pildi. 12 seneden fazla devam eden|cevherat tekrar Sultan İbrahim ta- il milyonlarca İngiliz - lirasına|rafına iade edilecektir. mal olmuştur. Buraları malüm, Singapur'da bulunan bir İngiliz Fakat Singapur civarında — bazı gazetecisi giderek Sultan İbrahim'i 1 j yedli hükümdarlar vardır Bunlar a-|sarayında ziyaret etmiştir. Sulta - bildiğine zengih birer — sultandır.İnın halinde öyle nazarı dikkati cel- | ARTIK ÜMİD Habisburgların tahtı, tacı kalmadı! GENÇ ARŞiDÜK O BiR GÜN AVUSTURYA Hükümdarı olması 15 Nisan günü Almanya'da - A « vusturya da dahil olduğunu söyle « miye lüzüm Var mi? 3 halkın re yine müracaat edilerek artık Al manya ile Avusturya'nın birleşmesi işi tamamlanmiş olacak, Bundan Al matıya'da bir çok nutüklar söylen- mekte, hazırlıklar yapılmakta. Ona göre zemin hazırlanmaktadır. Fa « kat şu son günlerin pek şayanı dik- kat bir dedikodusunu teşki! eden mevzu katolik kilisesinin Avustur « yada almış olduğu vaziyettir. Ka » folik kilisesi İle Almanya'da hü « kümetin araları iyi değildir. Bunu her vakit gazeteler yazıp duruyor, Fakat Avusturya'nın Almanya - ile birleşmesi işi görülürken Katolik ki lisesinin Viyanada'ki ve Avustur - yadaki ileri gelenleri bütün Avus- turya Katoliklerine Almanya — ile|*İY0T. birleşmek için rey vermelerini ten-| Söyiemiye hacet yoktur ki 15 bih ediyorlar. Nisanda toplanacak reylere yalnız Katolik kilisesinin Viyanadaki ba-|aslı netli Alman olanlar iştirâk e- şı olan Kardinal İnnitzer'in bu hu-| decektir. Avusturyadaki Yahudile - sustaki rolü çok şayanı dikkat ol -İrın rey: vermiyecekleri ilân edil - du. Bu bahis daha da süreceğe ben-|mektedir. Rey verecek olanlar bü - * ümidleri Tarihe karıştı! YOK! TTONUN yük ana ve babalarının halis Al rman olduklarını isbat edecekler, on dan sonra rey vermiye kabul edi- leceklerdir. Buraları hep malüm . Şimdi 15 Nisandan sonra ne ola- çak?... Avusturya'da bir çok kim - seler vardır ki Yahudilerle evlen - Inişlerdir. Artık bundan soara bu Bibilerin mahkemelere müracaatla birbirlerinden ayrılacakları anla - Şılmaktadır. Avusturya'dan Avrupa İ gazete muhabirlerinin yazdıkları malümata göre yeni idare şimdi bir| Ççok Avusturyalı işsiz ameleye iş bulmuştur. Bu suretle İş bulan Avusturyalı amele >ikdarı 20 bin| kadar tahmin edilmektedir. Yine Vi yanadan bu muhabirlerin yazdıkla- Tına göre ilk günlerde vaziyetin fey kalâdeliği karşısında az çok şaşır- |maş olan Viyanalıların o gün'erdeki hayreti artık gitmiştir. Bunun yeri- 'ne Viyana'nın yine eski neş'esi gel |miye başlamıştır. Diger taraftan Vi- yanalıların - haleti ruhiyesi pek| İbaşka türlü olduğu da bu vesile i- Ple tekrar nazarı dikkate arzedili - yor, Meselâ Viyanalılar ilk gün - de| 2unlara İngiliz hükümeti bir yar - lum olmak üzere paralar vermişti. bedecek bir düşkünlük görülmüyor, bilâkis kendine tamamile mâlik ol-| lerdeki heyecana kapılmışlar, on Zilhassa Johor sultanından o za « duğu anlaşılıyordu. Fakat teessü - man İngiliz gazeteleri çok bahsedi- rünü saklamıya lüzum görmemiş. sorlardı. |İngiliz kızile başlamış olduğu aşk Fakat Johor'un hükümdarı olan hikâyesinin böyle çok geçmdeen ni- Sultan İbrahim şimdi yine kendi - hayet bulmasına çok teessüf etmiş- »den bahsettiriyor. Londra gaze -|tir. İhtiyar âşık şimdi seyahate çı - Fi için bir dedikodu Sultan İb-|karak Hindistanda dolaşmayı mu- rahim 65 yaşlarındadır. Her halde| Vafık bulmaktadır: imdiyeo kadar bir kaç kere İngilte| — Biz evlendikten sonra seneler. eye gelip gitmiştir. İşte bu seya -İCe mes'ud yaşamıştık!... ç atlerinden birinde genç ve güzel| Sözleri Sultana'dan — ayrıldığına bir İngiliz kızını sevmiştir. Helen|ne kadar acıdığını gösteriyor. Sul- Vilson ismindeki bu kızı almış, o-|/tan İbrahim yazın yine İngiltereye| na «Sultana» ünvanı — verilmiştir.|Bideeğini, 15 gün kadar İngiltere - Fakat mes'ud olmak için milyon -|de kalarak kendisine gelecek — kış larca İngiliz lirası kıymetinde mü-| İÇin elbise ve saire yaplıracağını evharata mâlik olmak da yetişmi- | Söylemiştir. Ç'nrıtıu;' Çünkü Sultan ile Sultana — HŞi Ze ni Paris polisleri e b Şenlik yapıyor Bu suretle Sultana yeniden He|Kırk saatlik mesai preg- len Vilson olmuştur. Fakat 3 ay gamının tatbiki İçin mev-| beklemiş, ondan sonra boşanma işi| cud 14,437 polise ilâ- | amam olmuştur. Johor'un 65 yaşla- veten 1,500 polis ındaki hükümdarı Sultan İbrahim daha alınmış arasında geçimsizlik başlamış, niha| yet Sultan İbrahim bir gün Sulta- Gece..Ehramlar yanında.. Sevgilisini vuran kız Aşk hikâyesinden sonra Patlıyan tabancanın esrarı.. Kahireden bildiriliyor : 22 yaş -|isminde ve Mısır: Nafla Nezaretin - larında genç bir kız. Adı Kâmile 0-'de memur ©lâk delikanlı yaralı o -| mar, Babası Kahire şehrinde — bir'larak verdiği fadesinde evvelâ ken- dükkâncı. Kümile Omar'ı bir za -|disinin yanlişlıkla vurulduğunu söy mandanberi şiddetle seven genç bır'ıcm,w de Bonra Kâmilenin bunun delikanlı vardır. Bu gen hmet'için yaptığını anlatmıştır. Kâmile imemurudur. kisi de birbirlerini se- yerdiği ifade şöyle diyor: viyorlardı. Onun için şimdi bü aşkı — pir yamşu idik. Aylardanberi macerasının vardığı neticeyi duyan) pirbirimizi seviyorduk. Evvelâ ak - lar birbirlerini bu kadar seveni abamız buna razı olmadılar. Fakat nasıl olub da gönül işlerini bu hale ç Kİ vi getirdiklerine şaşıyorlar, Kahire -| "0nrü benim:ona varmamı kabul et- nin civarında yeni yapılan ve ay -|tiler. Vak'a gecesi ehramlara doğru nüşşems denilen yerde Kümile 'İMiz de gezmiye çıktık. Kendisine Omar — sevgilisi — delikanliyle ge- YTİUM: zerlerken — birdenbire deli -| Beni na vakit alacaksın?... kanlıyı -tabanca ile vurmuştur. Se- — Bana verdiği cevab şu oldu. beb? Delikanlı bir zamandanberi, — Ben daha evlenmeyi düşün - le boşadığı kadının vaziyeti İngi- iz gazetelerinde bir çok dedikodu- ara yol açmış, Sultanın eski karı - Paris, (Hususi) — Paris polisleri, yeni kanun mucibince nisanın birin | ci gününden itibaren haftada yalnız| sevdiği Kâmile'yi nikâhla alacağı - nı söylemiş, fakat bu sözünde dur- mamıştir. Bunu gören Kâmile yels miyorum. Bunun üzerine ben kendisini vürdüm . de Sonra onun yaralanarak kanlar 1- üna ne vereceği bahsı uzadıkça u- tamıştır. Fakat şimdi öğreniliyor ki| -Kanuna göre, haftanın ilk üç gü- Sultan İbrahim içi halletmiştir..İmü 22 saat, son üç günü de 18 saati 14962 İngiliz lirası vermeyi kabul| vazife başında bulunacaklardır. ttmek suretile'... Senede beş bin İn Köşe başında gördüğüm bir polise Tiliz lirası vermek ve bir takım mü-| sordum: dim şirketlerin hisse senetlerinden | termek süretile bunu ödeyecektir. kirk saat vazife göreceklerdir. Nasil, memnüri mürsimim? Neden memnun olacağım? ile delikanlıyı vurmuştur. Elmehdi, Şihde kaklığını görünce çok pişman oldum. Onu Gtomobile - bindirdim. En yakın polis merkezine getirdim. — Ha, evet, dedi. Bu gün başlı -| Pelikanlı iyaralı olarak hastaha- e " |neye kaldırılmış, Kâmile de tevkif - Boşzamanlarınızı ne ile geçir -|edilmiştir. Aşk yüzünden çıkan bu nunundan. Güldü. Ve: | Sir çok da mücevherat vardır. He- Canım, şu 40 saatlık 5ı Ka-i hummalı bir öpüş, İlk alevden buse bunun yanında hiç kalır. Meşrü, lezzeti dudaktan kalbe akan, bü- tün vücudü gevşeten, her şeyi unutturan busel... Öğle yemeğini bergber yedik; akşama kadar be« raber oturduk, beraber oturüp, bol bol kanuşuşu- muzdan ne kendisi usanıyor, ne ben bıkıyorüm, İs- tanbuldan, Neziheden, maziden, her şeyden bahset- tik, Biraz bana kırılmış: - Sen, benim aşkımın derinliğine inanmadın. Bütün keramet bu bir liralık altın yüzükte mi?.. mek niyetindesiniz? vak'a Mısırda son günlerde — çok Ailemin yanında... İbahsedlilen bir vak'a olmuştur. lar da hararetli nutukları dinlemiş- ler alkışlamışlardı. Fakat Git gide, ilk heyecanlar geçmiş, Viyanalılar gitgide fevkalâdeliğe alışmış olduk- lar:nı gösterir gibi bir vaziyet ai - maşlardır. Onun için artık hararetli nutuklarla, heyecanlı neştiyat — ile ilk günlerdeki kadar heyecana düş -| müyorlar, Avusturyaya öair malümat veren. yabancı muhabirlerin unutmadıkla- rı diğer bir bahis daha vardır ki © da artık tarihs karışmış — olan müstakil Avusturya'nın eski te - baası olan Yahudilerin vaziyetidir. Yahudilerle evlenmiş oları - koculur karılarını, Yahudiye varmış olan Al marlar da kocalarını bırakacaklar- HİK Artık <0> nu sevmiyorum, Fakat sevmeme rağmen bir türlü içim -| den çıkarıp atamıyorum. Kalbime yerleşmiş ve damarlarıma kök sal- mış. «Ö» nu be şsenedenberi gör- medim. Değil yüzünü görmek, adı- ni bile duymak istemiyorum. - «O» ndan nefret ediyorum. Mümkün ol- (duğu kadar kaçıyorum ve kaçmağa |çalışıyorum. Evet beş senedenberi- gördüğüm yok. Fakat <0» nun aldatıcı, sü - Tükleyici ve meş'um hayali bir tür- lüp eşimi bırakmıyor. Bir gölge gi- bi beni her yerde takip ediyor. Çün. kü o öyle bir mahluktur ki... Gür, devrik ve siyah kirpiklerle| çerçivelenmiş yeşil gözleri umman-| lar kadar derin ve korkunç, kor - kunç olduğu kadar da çekicidir. Bel İki şimdi yine o teshir edici güzel - liğini muhafaza ediyordur. Belki bi raz veyahut büsbütün değişmiştir. «O» nun gözlerinde öyle bir mık-| natısiyet vardır ki, kadınlara karşi pek meclup olmadığım halde, be- ni bile bir bakışta cezbetmişti, «O» ndan niçin soğudum, ondan niçin kaçıyorum, <0 ndan — niçin uzaklaştım???... İşte bu niçin ve istifhamlara, kar şılık bulmak, cevap vermek bir me-, sele,.. Geçen gün, birkaç arkadaş gö - rüşüyorduk. Bilmiyorum nasıl ol - du. «Oe nün adı bulundu çıktı mey- dana. Arkadaşlar «o>nunla eskiden| bir gelmiş geçmişim olduğunu bil - miyorlardı. İsmini kulağım duyun - ca, söğük bir ter boşanır gibi oldu benden, Yi ür sararıp Sararma- dığını görmedim. Onun adını söyliyeceğim, — yerde hep <o0> edatını kullanıyorum. Bu «0» ların yerine bir kadın ismi ko - nulunca matlup hasıl olur. Fakat ben yine adını söylemiyerek yuka - rıda olduğu gibi, sona kadar, o - nun adı geldikçe, yine «o» deyip ge- çeceğim. Bundaki hikmeti belki an- hyamadınız. Adını yazacak olürsam, kurtül - duğumu sandığım o kadın, belki be- dır. Bundan — sonra — Avusturyada mahkemelerde böyle bir çok dava - (Devamı 6 ıncı sahifemizde) BARBARA JOE MA Vi İtarafından Fransızca sözlü olarak nefis bir suret- te yaratıran hissi-müessi!: KADIN Nuazzam filmi takdim edecektir. İAYRICA : Paramount dünya havz>2disleri gezetesii Numoralı koltukların rica olunur. baktım, yüzümde di; — Olmaz... tavırlariyle de: tifeye boğdu: Diyerek kolun BU AKŞAM MELEK Sinemasında Dedi; düdaklarımı ısırdım, yan gözle kendisine ni arar bulur ve tekrar başıma mu- sallat olur. «O» nun hususiyetlerini benden başka kimse bilmez. *O» nunla nereden tanışmıştım? STANWYCK e C CREA r ve fevkal&de heyecanl)| KALBİ erkenden aldırılması Tel. 40868 hi bir tebestüm toplandı, açıl- O öyle bir mahlü Yazan : Tevfik A ŞER F VAŞ Keşke göremez olsaydım. «O* yüzünü göreceğime kara görsem daha iyi olurdu. «Or öyle korkmuşum ki, gördüğül kadını «0> nun gibi zanı Görüşmek şöyle dursun bile bakmağa cesaret edem mekliğim için evinin adresini mesini ve beni beklemesini tim. Biraz tereddüt etti. bul etmiyeceğini sanmış, can kılmıştı. Fakat sonradan bu 3f nımda yanıldığımı anlamıştımı. ni şöyle bir baştan aşağı süzd ve biraz düşündükten sonra: — Sabahtan misafirlerim 8 cek akşam üzeri, şöyle beşte gelde dağ yoluna kadar uzan maz mı?,.. dedi. Müsbet bir netice elde edintt kadar sevindim, ne kadar: Memnuniyetimi izhar eden lerimden ne demek istediğimi lamıştır. Sadı — Muvafık... Evinizin lütfetseniz de... diye kekeledim. — Ha... evet - dedi - adres miştiniz. Fakat adrese lüzum Buradan bir arabaya bineriz. beni götürmüş, hem de evimi öğ miş olursunuz. Konuşurken — yaptığı beni bütün bütün çileden çık! yordu. Karşısında nutkum tu! muştu. Bir şey söyliyemedim. nız titreyen dudaklarımla: - Peki... nasıl isterseniz - bildim « Oradan geçmekte olan bir ti ye işaret ettim, Binmiştik. bir cadde ismi verdi. Otomob biribirimize dargınmış gibi konuşmadık. Nihayet otomobil bir sokağa tı. On beş yirmi metre daha gi kden sanra, ikinci bir sokağın şında durdu. Hemen — otomobi atladım, Ve inmesine yardım eti İnerken elini tuttuğum zaman, nin yumuşaklığı beynime inti ti, kalbim hopladı, hafifçe t Bilmiyorum «O» bu titreyişin fi kına vardı mı? 'Yanyana sekiz on adım Kurşunt boyalı bir kapının ön de durduk, İşte burası dedi ve $ meninden çıkardığı, sarı parlak anahtarla kapıyı açtı. Teşekküf tim, elini sıkdım ve ayrıldım. O gün neş'eme sön yoktu.- F pazarı nasıl getirmeli idi? O gece sinemadan çıktığımda at tam on buçuktu. Eve geldim, yundum filan derken on bir Biraz okumak niyetinde idim. vakıttan — sonra tadı olmiyar kumaktan vaz geçtim. Lümbami dürdüm ve yattım. Fakat bir türlü uyku girmiyordu. Yalf ğın içinde kımıldanıp duruyord Saat 11 buçuk oldü, 12 oldu, y oldu, bir oldu, daha uyuyat tım, Saatler hep, ağır dönmekle: çiyardu. Pazargünü «0» nunla #f receğim, hoş vakitleri düşünütl uykum kaçmıştı. Uyuyamıyacı Dedim. Yarı ciddi, yarı lâtife. O da cevabımı lâ: — Olmaz... Olmaz deme olmaz. nü boynuma doladı, hemen dudak- Diyor, Kendi aklınca geçen hâdiselerin kabaha- Vecdetin bütün zoru derdi saatlerce benimle yal- %Mî.jâlgwlae / | kışkırtan, vücudü alevlendiren sar'alı bir zevki Ola- larını dudaklarıma dokundurdü; alevden sıcak bir. ateş dalgası vücudüme yayıldı; kendimi koyuverdim. Bölki, yarım saat, belki bir saat böylece kaldık. İhti- mal odaya bir başkası felse duymıyacaktık bile!... tini de bana yükliyecek, bu netlceyi tabil göstere- çek, Bilmem... Ben kendimi sıkı tutmasam, hele Ne- zihenin evinde geçen o garib maceradan bir an ev- vel kendimi sokağa atmasaydım, bu netice pek de labil olür muydu?... Hiç zannetmem, O zaman ni- şana, nikâha, düğüne lüzüum bile görülmez, Vecdet bey aramızda başlıyan münasebetin harareti sürüp gidebildiği kadar devamından başka bir şey düşün- mezdi... R nız kalmak, göğsümü göğsünden, dudaklarımı du- daklarından ayırmamak, Öpsün, sevsin, sıkıştırsın! Hepsi bu kadar, Amma, sade şimdi değil Eskiden- beri böyle... Sanki gözünde ne nişanlanmak, ne ev- lenmek ne yuva kurmak, hiç bir şey yok. Dudakları dudaklarında iken güzlerini yumuyor, baygın kendin- den geçiyor, vücudümü gücü yettiği kadar sıkıyor! AÂdeta şüphe ediyorum: beni mi beğeniyor, vü- bilir?... Fakat, bu seferki ne tuhaf oldu?. ferki dememeli de, nişanlandıktan s0, öpüş demeli! İkimiz de odada yan yana oturuyorduk, bana Neziheden bahsediyordu. Anlatırken, anlatırken... Usul usul ellerini ellerime yaklaştırıyor, ilk defa sevdiğine bütün bülün açılmak istiyen bir fşık gibi kıvranıp duruyordu. Sonra, yavaş yavaş elle Buna bu se- ilk selferki — Netedesin seni bekliyorum. beni tebrike, hem da yoksun, Z avüs Akşam yemeği: ma gittik. Selim bey, e Vecdetle beraber kayın baba- Vecdeti görünce sordu: çocuğum?,. Sabahtanberi dairede Herkes küçük bey gelmiş... - diye de seni görmiye geliyor, meydan- umrüdü anka oldun!... Neyse, Artık, bunlar mazi oldu, Düşünmiye bi- le değmez, Tabii, Vecdet geçen hatâları unutturmak cüdümü mü beğeniyor Acaba benimle evlenişi hangisinden?... Yine, akşam üzeri kendini tutamadı, şaka maka cunun içine aldı, biraz durdu, sıktı; yüzüme, gözle- rime baktı; daha sonra, elimi usulcacık aldı, dudak- Bunları söylerken göz üciyle de bana bakıyor, — Yâüni, beraberdiniz... Her şeyi anlıyorum. Al- lah versin... demek istiyordu. Nitekim Vecdet: için böyle söylemeğe ve bahsi' kapatmıya mecbur- dür, 'Vecdet. Nezihenin —memnuniyetini anlata anla- ta bitiremiyor, Doğrusu çok candan, iyiliğimi istiyen dürüst düşünen bir kız, Böyle arkadaşlara insan ca- dudaklarımdan öpmeğe başladı, ta çürütünciye ka- dar. Şimdi bile dudaklarım sızlıyor. Fakat, bu sızı- nın Ve bu uzun öpüşün öyle derin, öyle içten gelen bir lezzeti var ki... Kalbden ve damarlardan ayrı ayrı coşan, dudaklarda birleşon aşk şerbetini doya doya içmek lezzetsiz olursa başka neyin böyle kanı larına götürdü. Elimi çektim, güldüm. Gülmemden — Nişatılımla cesaret buldu: — Sevgilim... Artık sen benimsin... Diye yarıma büsbütün sokuldu; büyülü, ulsım- h gözlerinin delen, aşındıran bütün nüfuzunu gözle- rimde teksifatti; — Ver elini Vicdan.. Deyince: beraberdim bey baba... Şöyle de- | reden tepeden konuştuk... Biz de gülüştük, dadik, ç ei - anlayınca kalktım, lambamı yi dım ve elime geçen bir gazet kumağa başladım. Saat üçü ğu sırada, göz kapaklarım ağı mıştı. Tektar yatmak için kalktım. Yattun ve hemen w? kalmışım. Bugün curmartesi, yarın pa: mek yarın öğleden sonra «0» buluşacağım. Buna hiç inanmif rum. Bu benim için ne bahtiyâf Fakat yarın öğleden sonrayı getirmeli? Aşoğı yukarı yirmi yirmi altı saat var. Vakit d€ türlü iHlerlemek bilmiyor ki Yirmi dörl saat kaldı. Yirmi üç saat kaldı. Y..mi iki'saat kaldı. Yirmi bir saat kaldi. Saatler birer gün kadar uzuf on iki. İkide her halde orada —-. Gençlik, * nişanlılık bu..: Çok — görmem,.. (malı. Dedi, arkasından da neş'eli, gururlu şakrak bir Tam ikiye on kala kapısının kahkaha kopardı. de idim. Balkonda beni bekliyöf

Bu sayıdan diğer sayfalar: