16 Haziran 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 15

16 Haziran 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Smmeez 16.6.938 ÖZ DNİL TAN AYFASI 7 Havalarımızı kuv- vetlendirmek, ken- dimizi sigorta Etmektir Geçen gün, İstanbulda oturan ir Bulgar yurddaşımız, hava tehlikesini bilen üye olmak için yılda yirmi lira vermeyi üzeri- ne alırken:“Ben bu memlekette Oturuyorum ve bu memlekette Oturacağım. Türkiyenin hava tehlikesinden korunmasında be- him de faydam vardır,, demiş ol- duğunu bir gazetede okumuş- tuk. Ancak hava kurumunun neşrettiği gündelik yardım lis- telerinde Türk olmıyan yurd- daşlarımızın adlarına pek sey- Tek raslamamız, bize bu doğru fikrin onların arasında geniş öl- Çüde yer etmiş olmadığını esef- Je gösteriyor. Hava tehlikesi artık bir ulus Meselesi olmaktan çıkmıştır. Tıpkı kölera, verem — veya yan- Bin tehlikesi gibi, bir memleke- tin bütün çocuklarını birlikte ilgileyen geniş bir sosyal mese- le halini almıştır. Havadan yapılacak bir saldı- tımda, düşman, — bombalarını atarken, öldüreceği kimselerin hangi din ve ulustan oldukları- Nr araştırmıyacağı gibi, bizim, halkımızın yapacağı yardımlar- la meydana getireceğimiz filo - lar da, üzerinde havalanacakla- Ti toprakların, ayrımsız, bütün fertlerini birlikte koruyacaklar- dır. Yangına karşı evini, görün- mez kazalara kar$t hayatını si- gorta eder gibi, bütün Türk yurddaşları, canlarını, malları- Ni ve evlerini, korkuncu, en yıldırıcısı olan ha- MüncöLs Bdiği L VL SŞ İ Nigorta etmek zorundadırlar. Bu memlekette yaşıyan, bu Memlekette kazanan, bu toprak- ların verimiyle geçinen bütün Yurddaşlarım, Türk olsun olma- Sın, bu birge tehlikeye karşı birge tedbir alma yolunda canla başla çalışmaları en büyük bir ödevdir. Çoğu, tecim ve endüstri gibi memleketin en fazla gelirli işle- Tinde çalışan ve gene çoğu pek az Türke nasip olacak kadar genlikli ve zengin bir hayat ge- çiren başka ulustan yurddaşla- Tımızın, ulusçuluğun bütün dün- yada en aşkın ve en amansız bir #ekilde hüküm sürdüğü bu za- manlarda kendilerine karşı hiç- bir zaman dürüstlük ve cömert- | likten ayrılmamış olan bir mem | leketin savgasını kuvvetlendir- Mmeye, bir vicdan borcunu öder felâketlerin en | Hergün 5 Söz 29 UNCU LİSTE 1 — Tamir etmek — Onarmak Tamir — Onarım Örnekler: 1 - İstanbulda bü tün eski eserlerin onarıma ihtiyacı var, 2 - Kırılan kalp onarılmaz. 2 — Tamim — Genelge Örnek:İç Bakanlığı nin göçmenler hakkındaki son genelgesini okudunuz mu? 3 — Timsal — Sembol Örnek: Atatürk, Türk ku- ruluşunun bütün davaları - nım sembolüdür. 4 — Ekseriyet — Çoğunluk Ekalliyet — Azınlık Ekseriya — Çoğun, çokva- kit Örnekler: 1 - Fransada par- lâmento çoğunluğu Flan- din'in önergesini reddetti. 2-Uluslar sosyete- sinde azınlıklar meselesi her vakit ortaya konur, bir türlü kotarılmaz. 5— Takrir — Dilerge Örnek: Kültür Bakanlığı bütçesi hakkında üç diler- ge verilmiştir. | Not: Gazetemize gönderilecek ya- | zrlarda bu kelimelerin osmanlıcaları. nın kullanılmamasını rica ederiz. gibi, canla başla koşmaları lâ- zım değil midir? Hele bu savga işi, yükarda da söylediğimiz gi- bi, bütün — yurddaşlarım şahsiğ güven ve varlıklarını korumak İyie şart plırrsa Kendilerinden istenilen kanu- niğ bir vergi olmadığına göre, yurddaşlarımız bu hususta hiç- bir zor görmiyeceklerine güve- nebilirler. Ancak, Türk ulusu, kendi kucağında barındırdığı, kendi boğazından ayırdığı ile beslediği, kendi çocuklarından asla ayırt etmediği insanların, ona, bir üvey ana gözü ile bak- tıklarını, onun iyiliğini isteme- diklerini, zor- zamanında ona yardıma koşmadıklarını görür- se elbette ki bu nankörlüğe gü- cenecek ve büyük bir hayal kı- rılışma uğrıyacaktır. Yaşar NABİ İlgilemek — alâkadar etmek; ay. rımsiz — farksız, istisnasız; birge— müşterek; tecim — ticaret; endüstri — sanayi; genlik — relah, savga — müdafaa, “Eralp,, yazı evine gelince, geniş masasının başına — geçti. IİTANJIN ÖYKÜSÜ JHİKÂYE| Arkadaşının Karısı |C BuLMAcaA | Armağanlarımızı kazananlar Yedi günlük bulmacamızı doğru çö zenler arasında çektiğimiz kurada ar- mağanlarımız: kazananları aşağıya yazıyoruz: Birinci: Merzifonda topçu müları- mı Neşet Mustafa (gümüş saat), ikin ci: Cerrahpaşa fırmı karşısında Hase- ki kadın sokağı nv 'a (16) Eşref (Maroken cüzdan), üçüncülüğü: Ba- lıkhane sokağı numara 22 de Yanko 'Terfo (bir stilo), dördüncülüğü: Hey beliada ilk mektep öğretmenlerinden Hamdiye Öz (bir senelik abonemiz!), Altı aylık abonemizi kazananlar: Beşinci: Türkiye İş Bankası Rsrsa şubesinde Adnan, altınçı: Izmir Gü- zel Yalı Şeikat sokağı 14 numarada Özdemir Sütekin yedinci: Osmanbey- de Zeki Bey apartmanı numara 1 Me liha, sekizinci: Mersin Defterdarlık varidat kaleminde kâtip Semahat, Do- kuzuncu: Bakırköy Zeytinlik Ömer Naci sokağı numara 1000sman Şemsi Talay, onuncu: Konya Çifte medrese mahallesi Cevat Bey sokağı numara 2 Ihsan kazanmışlardır. v görünce içi sızladı. Bu ne can - | dan, ne içli kadındı. Güzel ha - | | Vuvımı—z;_ödiıllo;t;ı m Elleri arasına başmı dayayarak | zırlanmış sofra başında, iyi pişi- düşünmeye başladı. Gözlerin - rilmiş tadına doyulmaz yemek- | den karısının asık yüzü, kulak - | leri yerken genç kadın anlati - larından mızmız sesi gitmiyor - yordu.! SD du,.. Yazı masasının üstünde, — Evimin bütün ış_ler'ını ben gümüş çerçeve içinde gülen, yu | yapryorum. Bundan bıı)juk bir muşak bakışlı güzel kızla, şim- | zevk duyarak..Kocam bir ara « diki hırçın asık yüzlü kadın ara lık bz_na y_ırdımc'ı bir kzçhn tut sında hiç bir bağ yoktu.. Bütün | mak istedi. Bgn ıı_ıgmedım. Bir günün didinerek çalışmaların - | ev kadınının işlerini başkaları dan sonra, eve gidince karısının | yaptıkça, © evinde yapacak iş Bulmacalarımız öz türkçedir. Şek- limizin boş gözlerine karsılıklarını yer leştiriniz. Yedi gün arka * kaya bul- mcacamızı doğru çözülmüş olarak gön- derenler arasında kurga çekiyoruz. Armağanlar veriyoruz. Bulmacaları- mızı istediğiniz gün çözmeğe başlaya- bilirsiniz elverir ki yedi gün arka ar- kaya çözülmüş olsun. Karşılıkları “ls- tanbul (Tan) bulmaca servisine yol- AAA AAA A ee e gülmeyen yüzünün çizgilerine, biraz olsun yumuşaklık verebil üç yıl olmuştu.. Bu üç yıl için - (türkçedir) iyi bir aşçı tutmuş fi kaçıyordu. İlk defa evlendik- | leri vakit evine dönünce onu gü ler yüzle karşılayan, elile üzene,. bezene Disirdiği yemekleri ovf- raya çıkaran, günün bütün yor- gunluğunu, güler yüzü, tatlı di- | lile alan genç kadın şimdi ne ha le gelmişti... Eralp çaresizlik içinde ne yapacağını düşünür - ken, yazı evinin kapısı açılarak içeri, kaç vakittenberi görmedi- ği bir arkadaşı girdi! Bu ne hal canım... Ne dü - şünüyorsun?.. “Eralp,, karşısında onu görün ce yerinden kalktı. Öbür yanda- ki maroken koltuklara karşılık- h oturdular, şuradan buradan konuşurlarken lâf, evlenme yo - luna döküldü. Eralpa arkadaşı sordu: — Nasıl sen hayatından sızıl- ti (sikâyet) cı mısın?.. Ben çok bahtiyarım doğrusu.. Buraya se ni evime çağırmaya gelmiştim.. Bu öğlen yemeğini beraber yiye lim.. e ««Eralp arkadaşının -karısını mek için — yoruluyordu... Daha öyle sıralı yapıyorum ki; oku - ne kadarlık evliydiler. Henüz | mak, gezmek, sinema için bile de işleri yoluna girmiş, genç ka- | ğumuz o!pm. © vakit iyi dına güzel bir ev, bir hizmetçi, | dı tutacağım, . tu... Bütün bunlara degin genç | karanlıkta bir şimşek- kadınım her gün biraz daha key | tı. Aradığı çareyi bulmuştu... bulamayınca iç sıkıntısı hasta - | lığına tutuluyor.. Ben işlerimi | Üçüncüye: Bir stil>. Dördüncüye: (Tanjın bir senelik abonesi. Beşinciden onuncuya karar: (Tan) m altı aylık abonesi armağan edile- cektir. 1234567 89101f1 çok vaktim kalıyor.. Bir çocu - i bir da Bu sözler, Eralpın içindeki gibi çak - « ha ülüşsüz bir yüzle na başını sallayarak: — îş[er bozuk gitmeğe baş - ladı. Cevabını verdi. Her gün bu - nu tekrarladı. Genç kadın ina - nıyor ve üzülüyordu. Eralp bir gün ona yalvardı: — Karıcığım.. Hizmetçiyi savmak gerek.. Masrafı kısma- İryız.. Sen bir vakit için ev işle - rini yapacaksın.. Genç kadım bir kaç gün zor - lük çekti. Sonra alıştı. Bunu gö rTen kocası ahçıyı da böylece sav dı. Karısını arkadaşı SOLDAN SAĞA 1 — Beyaz perde üzerinde (6), A- za (3). 2 — Öküzün karısı (4), mi (5). * — Yurt (8). $ — Dişi öküz (4), Idamet (2), Umu- ının karısi- Te tanıştırdı. Onlar sıkı fiki dost oldular. Genç kadn her gün eli çenesinde düşünecek vakit bula madığı için iç sıkıntıları yavaş yavaş geçmişti. Yine eskisi gibi güler yüzlü olmuştu. Bir akşam kocası eve gelince: — Karıcığım, dedi, İşler yo- luna giriyor., Bugün toptan epey ce bir para da aldım. Hizmetçi ve ahçı mı istersin.. Yoksa onla rı tutmayalım da, her ay onlara güzel elbiseler yapalım, Eralp bir kaç gün sonra ce - binden bir kutu çıkararak açtı. İçinde iri tek taş bir pırlânta yüzük vardı. Karısma: — Bak dedi. Dört aylık hiz- metçi ve aşçı aylıklarile bunu sana aldım.. İstersen bundan sonra böyle yapalım.. Genç ka « dın yüzüğü parmağına taktı. Ünir (4) Yuvanızı güzelleştirmek için işte size çok ucuza mal olacak iki örnek. Dem (3). 6 — Yama (2), İstilham (2). 7 — Coezayirde bir şehir (3), Hu« dut (5). 8 — Vücut suyu (3). 9 — Nota (2), Trakyada bir ne- 10 — Çist değil (3), Lâz kayığı (4) 11 — Cari (4), Hücum (9): YUKARDAN AŞAĞI 1 — İnce uç (5). Etajer (3). 2 — Ayı yuvası (2), Cet (3). 3 — İstifham (2), Eski Türk har kanı (4), Yama (2), 4 — Nam (5), Lâz kayığı (4) 5 — Rüzgâr (1). 6 — Kapan (2), Söz (7). 7 — İzmire yakın bir barabenin a- di (4), 8 — Şeref, şöhret (2), Bıçak kılı- fi (3), Uzak nidası (2). 9 — Taam (5), Beyaz (2). 10 — Yet (2), Türkiyenin en büyük gazetesi (3). Bir nevi içki (4). 11 — İstilham (2), Dem (3). Evirdi, çevirdi. Sonra kocasının vereceğimiz para ile sana güzel | boynuna sarılarak, öptü! — Ben işe alıştım artık dedi. Paralarımız böylelikle bizde ka- lıyor.. Bir kaç ay sonra bir çift küpe alalım.. »» Eralp, arkadaşımın - karısı yüzünden hem eski güler yüzlü karısını yeniden bulmuş, hem de her ay dünya kadar parasını dışarı vermekten kürtulmuştu. Cahit Uçuk No. 28 YOSMA! Etem İzzet BENİCE — Ya ne ile olur?. — Parrrra ile olur.. — Senin yok mu?. Sevim, dik dik kucağında çev- Tildiği erkeğin gözleri içine baktı, Bu bakış sertlikle, acı ile, | ©ç ile boyun eğikliğinin, sızımın, Yapmacığın biribirine katıldığı bir bakıştı. Tufan hiçbir şey an- amış gibi sözünü tazeledi: — Gerçek, senin paran yok tu?.. Genç kadın, taze kadın ka- hındaki bütün civeleklikle kal- Salarını oynattı, gövdesini sarıl. dığı gövdeye bir kat daha yas- ladı: — Cicim param yok ama, Tu- fan'ım var!. Dedi, Tufan kaba, kalın se- Bile: — Kah.. kah.. kah... I Güldü: w Tufan bütün parasilc, guı lile, varlığile senin olsun Dedi, sözüne ekledi: — Senin de paran, incilerin, cicilerin olur. Yeter ki sen be- nim ol. Taze kadın bakışlarında di- rilttiği bütün çekiciliği ile Tu- fan'ın gözleri içine baktı, sordu: — Ben senin değil miyim?.. Tufan, kolları arasında kanı- nin tükel sıcaklığı ile fıkır fıkır kaynayan taze kadının çıplak kollarını, giyisi dışında kalan omuz, sırt etlerini okşadı okşa dı: — Benimsin canım... Benim, Dedi. O bunu böyle derken ışıklar yine aklandı ve çalgı sus tu. Yerlerine dönüyorlardı. Se- vim sordu: — Ama incilerim bu kadının kinin tıpkısı olacak değil mi?. Tufan, — Tıpkısı olsun şekerim... Dedi. Hemen yol üzerindeki boş bir masaya oturdu: — Garson buraya bir şişe şamparnya getir.. Ve.. Cebinden çek defterini gıkardı... Yazdı: — Getirene bin lira veriniz!. Bu saniyede Sevimin toy, bön bir duruşu, fakat gözlerinde e- nerjisinin bütün çıldırtkanlığı nı derleyen bir bakışı vardı. Tufan, çeki doldurup: — Canım, sen beğendiğin gi bi alırsın... Diye uzatınca Sevim hiç bil - memezlikten geldi, kâadı eline aldı: — Bu ne?. Bu ne?, Diye sordu, üzerindeki para sayısma göz gezdirdi. Tufan: — Sana küçük bir armağan. Beğendiğin inciyi almak için... Dedi. Sevim çek üzerindeki tutarı yeni görmüşçesine dudak larını büktü, yüzünde üzüntülü çizgiler belirdi: — İnhhh... bu kadarla alınmaz ki... Diye mırıldandı. Garson şampanyayı getirmiş ti. Mantarı patlattı. Kadehleri doldurdu. Sevim hemencecik — Demek bu çeki yırtıp ata. caktın? Sevim durgun bir sesle bu sorguyu karşıladı: — Belki yırtıp atmıyacaktım ama, işime yaramıyacağı için bırakabilirdim !., Tufan: Ve.. İçtiler. Sevim: — Birer tane daha... Dedi ve sözünü sürdürdü: — Bu gece öyle tatlı, öyle eğ lenceli ki... Durmadan içmek is- tiyorum. Bilmem bu senin ta - dından mı?.. Tufan: — Senin verdiğin tatlılıktan.. Diye Sevim'in bu sorgusunu | dınsın? karşıladı, sonra yine Sevim'in Dedi, sözünü sürdürdü : demincek çeki verince yüzünde — 1000 lirayı beğenmedin, gerilen üzüntü çizgilerini, sesin- deki; kat paraya ayrıca bir değer ver- — Bu kadarla alınmaz ki... | miyorsun, İşine yaramadığı için Deyişindeki içliliği gözünün | bırakmakla bırakmamağı ayırt- önüne getirdi: sız görüyorsun, — Sevgilim, ne yaptın sana | hiç karşılaşmadım!. verdiğim çeki?. — Ben bana benzerim de Dedi. Sevim, yine birden de- | onun için... ğişen soluk, asık, yapmacıklı| — Gerçekten öyle, Kendi yüzü, buruntulu mırıldanışı ile: | kendine benziyorsun. Bin lira —— İşte... hiçbir şey değil Ama onu at- Dedi, avucunun içinde hemen | mak, varlığile yokluğunu ayırt buruşturduğuçek kâğıdını| etmemek bir şeydir. uzattı. Masanın üzerine bıraktı. | — Öyle düşünenler için öyle- Tufan'ın gözü birden bu kâğıda | dir. Bununla inci alamıyorsun. Fa- kadehini kaldırdı: — İçelim şekerim. . <—— İçelim canım., saplandı ve şaşkın şaşkın baka kaldı. Sonra, dilinin ucuna ge- | çok tok, tartılı idi. len ilk sözleri söyledi;. Tufan; — Birer sampanya daha içe- lim, Dedi, arkasından sözünü yü. rüttü: — Canım Sevim'ciğim, çok ince kadınsın. Seninle karşılaş- mam bana ne kadar gönenç ve- riyor bilmezsin. Hele şu duru- — Sen hiç anlaşılmaz bir ka- | muna bayıldım. Sevim yine bütün yürek gü- cünü gözlerinde toplayan bir Senin gibisile bakışla Tufan'a baktı, baktı: — Bütün bünlar senin iyili- ğinden... Dedi. Şampanyayı içtiler, Tu- fan: — Sevgilim, senin kolay, zor bütün isteklerinin yerine gelme- sini isterim... Diye yine çe' defterini çıkar- dı, yazdı: — Getirene 2,500 lira veriniz.. Eskisini sırttı, bu yenisini Sevim'e uzattı: — Cicim her şey senin, Hele benimle Almanya'ya gidersen, Sevim bu sözünü söylerken | bütün bütün benim olursan bak neler olacak?. S JArkası var|

Bu sayıdan diğer sayfalar: