2 Şubat 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10

2 Şubat 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 31 | Kuşdilinden Acıbadem LTE Yolile Selâmi Babaya Bir binlik rakı.. Bir kese kâğıdı dolusu nevale mevale.. Hepsi ta- mam olduktan sonra... sessiz dostla- Ta, riyasız gönüllere doğru y landım. Mezarlığa gidiyordum. Orada kaşar peynirimin kenarı- nı, artık ekmeğime sürüp lezeztli- ce bir azık yaparak kimsesiz kö peklere, atılmış sıska kedilere ik- ram edecektim. Kuşlarla oyalanacaktım. Sonba- harda yuvalarının deliklerini tek- rar açıp kışlık nevale toplıyan ka" rıncalara ekmek kırıntılarımı ser- Pip eğlenecek, vakit geçirecektim. llan- Elbisemin satımından edindi. ğim para bu başıboşluğa ancak bir kaç gün yeterdi. Hiç kimseleri görmiyecek, derdi mi söylemiyecek, yardım istemiye cek, param tükendikten sonra ben de ölecektim. Ya bir çukurun ke narında, ya bir servinin dibinde, ya bir eğri taşın altında. akat her felâkete karşıko- yarlığını tecrübe ettiğim vücudüm, değme patırtılarla gö- çüp gitmezdi. Ben ne ölümlerden ölüm beğendim de vücudüm be- ğenmedi. Adi gördü. Ona beğene- bileceği bir yol bulmalıydım. Yıp- Tanmış, demokrat görünen vücu- düm bu işte pek kibar davranıyor du. Düşündüğüm en ıstırapsız şe kil veronal almak, hissi iptal eden bir madde ile adududu açmaktı. Lâzmgelenleri temin ettim. Bugün ve yarın için fazlasile harcayacak param vardı. Bu işi, ikametgâhim olan mezar bıkların hangisinde görmeli. İstanbulun mevsimleri içinde en emsalsizi, güzeli sonbahardır.-Bu sonbaharın çok”ılık, çok güzel bir günüydü. Kuşdilinden Acıbadem yoliyle Selâmi Ali Babaya çıkıyorum. Yol lar ne güzel! Bıkmış âşıklar gibi dalların vefasızlığına uğrayan yap raklar, ne hazin, ne yaprakça inli- yorlar. Birkaç yüz metrede bir, seç tiğimi bir ağacm altına oturuyor” rum, Melâl ile dolu, maceralı öm- rümün hâfızamda teda eden sine- masını seyrediyorum. Oh! Artık bu kirli ömür son bulacak, belki yar, belki yarındanda yakın. En yakın yer olmak itibarile Kı- sıklı camiinin teneşirliğinde kay- nar sularla yıkanmak için hissiz, Cansız uzanmış olacaktım. K ısıklıya vardım. Kana ka- na bir su içtim. Bir şişeye de doldurup yanıma aldım. Eksi- len demi ekledim. Keyif anlarında ortaklığını pek sevdiğim kâşar peyniri ve kavunu da unutmadım. Selâmi Ali Babaya çıkan yokuşu yarı dermansız çıkarken: Bir da- ha uyağımla inecek değilim ya! diyordum. Güstav Löbonun kıymetli bir ö- Tü huzurunda duyulan mânevi mü gafehe için pek hakir dediklerini ben, Selmi Ali Babanm parmaklık ları önünde hissediyordum. Bu. sessiz taşlar, demirler bana neler ilham etmiyor, sülfato acılığındaki yoksul ömrümün zehirlerini nasıl duymamazlığı indiriyordu. Seccade hasırını alta, namaz pös tekisini üste yaydım. Belimi (kay- gusuz servi) ye dayayıp demlen- miye başladım. Arâ sıra elimi Ve- ronale, niştere filân götürüyorum. Aklımsıra kurtulacağımı sanıyo. rum, Aklımsıra diyorum, çünkü bü tabir o sırada hiç aklı olmıyan- lar için kullanılır. Aklım olsa hiç böyle saçma işe girişmek ister miydim? Bir cana kıymanın nede | mek olduğunu, hele nefse kıyma- nın ne idüğünü bilmiyenlerden de #ildim. Fakat dedim ya, aklı ba- şında olanın işi değil bunlar. Dinle! Bu yerlerde ikindi, ne manzaralar halkeder bilir misin? Halicin bulanıklığına meyleden gü neş, gölgeleri uzatır. Otlara, ağaç- lara, çiçeklere küskün bir durgun luk verir. Yamaçlarda meliyen kuzular, koyunlar hüznünüzü ar- tırmıya yardım eder. Düşünmek in tersin de endişeden, bıkkınlık” tan başka bir şey hatıra gelmez. Için için ağlarsın. Bakışı melâl li ve münasız gözlerle etrafı süzer durursun. Hele içiyorsan oftan başka ağzından çıkan, düşü celerine ortaklık eden bulunmaz. Türbenin namaz mihrabın gös teren taşma asılmış tesbih elimde. Derin bir düşünceye dalmıştım. | Bu aralık türbenin sofa hizme tini gören ufak kapıdan üç kadının girdiğini gördüm. D erin bir sessizlik, bir huzu ve huşu ile Selâmi Ali Ba- banın parmaklığı etrafını üç defa dolandılar. Ben rakı şişesini he- men örtbas ettim de'bu tavaf: hey retle seyretmiye başladım. Tavafları bitlikten “sonra na- maz kıldılar, Ben sigara bile iç- mekten çekindim. Onların her ya tıp kalkışlarında mâneviyetimi tes limiyetlerine terfik ederek dura- kaldım. Namazları bitti. Dualarını ettiler, Kalkıp pöstekileri yerleri- ne koyduktan sonra yanıma gel- diler. Biri kırk, kırk boş yaşlarında te- miz bir aile bayanı, İkincisi on al. tı on yedi çağlarında mektepli bir kız. Üçüncüsü de yirmi yirmi iki Sularında yüzü çok güzel, gebeliği pek ilerlemiş teze bir gelindi. Yaşlı bayan bana! — Dede Efendi! Kusura bakma! Diyerek pöstekinin altına para bıraktı. Ben hemen doğruldum: — Bayan! Bayanefendi! Ben bu tada dilenmek için oturmadım! Kaydım, düşüncem çok başka... Hem ben dede mede değilim! Demek üzere iken gebelik yor- gunluğu üstüne bir de namaz ya. tıp kalkması yanaklarına kudret allıkları sürmüş genç gelin birden- bire; — Dede Efendi! Kolay kurtul- mama (yani doğurmama) duanı- 3 esirgemezsiniz değil mi!!? Demez mi! Apışakaldım. Tasar. ladığım lâflarda boğazımda tıkıla kaldı! Beş yaşında ölen ve bana aylarca gözyaşı döktüren kızım Selma dirilmişte bu ricayı © edi- yor sandım! (Arkası var) abhtan | (MİKÂYEDEN MABAT) LÜNATİK (Başı 6 mehda) birkaç defa dama çıktı.. Bir defa- sında evin içinde büyücek bir de Ye zalet koptu. “Ev müdürü,, karısile beraber misafirlikten eve dönüyor muş.. Saat gece yarısını geçiyo muş; bir suları imiş. Ortalıkta da nefis bir ay ışığı varmış. Stupin mehtabın tesiri altında, âdeta kö. şe başmdaki bakkaldan sigara ak ruya gider gibi, büyük bir sükö- neile dama çıkmız. Herif yataktan kalktığı için üstünde beyaz bir ge- celik varmış: yani adamcağız ya tak balile dama fırlamış. “Bv müdürü,, avluya girip te Stupini damda görünce fena halde içerlemiş.. Fakat pek bağırıp çağı- ramamış.. Çünkü malüm ya: kiracı ların hepsi Lünatik olmadıkları £- gin tabil derin uykuda imişler.. Ko paracağı gürültü ile kiracıları u- yandırmak ev müdürünün de işine | gelmemiş. Yalnız Stupini yumru- Bile tehdit etmekle iktifa etmiş.. Bi raz sonra da kapıcıyı çağırarak dikkatsizlikten ötürü onu bir hay li azarlamış... rtesi gün “ev müdürü, azar lamış olduğu kapıcıyı Stu- pine gönderir ve onu çağırtır.. Za- vallı Stupin süklüm püklüm ev mü dürünün huzuruna çıkar. Müdür kaşlarını çatar: “— Yine mi? Yine mi eski âde- tine başladın?. Ben dün gece geç vakit karımla gezmeden dönüyor dum. Halbuki sen hiç sıkılmadan gecelik entarinle mart kedileri gi- bi damlarda dolaşıyordun?.., Zavallı Stupin itizar eder: “— Ne yapayım müdür yoldaş, der, ben o dakikalarımda kendi- me malik değildim.,, “— Ben sizden kendinize malik olmanızı istemiyorum. Fakat oda- nızdan dışarı çıktığınıza göre a- yağınıza bir.pantalon, sırtınıza da bir caket giymenizi istiyorum. “.- Fakat müdür yoldaş, ben ne zaman dama çıkacağımı bilir mi- yim?., “.— Madem ki, koyduğumuz e s ra ri t etmiyorsunuz o tak dirde elbiseyle yatımz!. Ve yahut damda ihtiyat bir elbise bulundu- runuz! Gündüzden damın bir ke narına pantalon, caket ve saire ko yunuz; gece olunca da bunları gi- yer istediğiniz kadar Lünatiklik ir yoldaş ben bu dedi- »tım.. Damın kenarına bir elbise pakştleyip bıraktım... “.- Şu halde niye giymediniz?.,, «— Çaldılar..., .— Bu bana ait bir mesele de- havale ederim, orası da dilediği ka rarı versin! “Ev müdürü,, dediğini yaptı. İşi yoldaş mahkemesine havale etti. Fakat yoldaş mahkemesi de işin 4- çinden çıkamadı. Üstelik Stupine RESİMLİ ZABITA ROMANI: KAPIYI HEMEN KAPA TAKiP EDİLİYO. *sokıpa dijpi 6 *X N APDULE 44 DİNLE İÇERİYE GİREN OLURSA Ampul üzerindeki marka, ziya kudretini ve istihlâk edilen vat mıktarını garanti eder. Her vata mukabil da- ha ziyadar bir ışık veren Osram fi ampullerini alır. sanız daha ucuz bir ışık elde edersiniz. OSRAM-D Dekalümen lâmbası asgari bir istihlâk temin eder. bir de ihtar verildi i u hâdisenin üzerinden çok geçmeden arkadaşım olan , ev müdürünün zararını mücip © lan facia vukua geldi. Mevsim sonbahardı. Ev müdürü | evi yeni tamir ettirmiş ve badana. Tatımıştı.. Kontrol komisyonunun gelmesini bekliyordu, Gece saat ön ikiye doğru Stupin her zamanki nti yerine - yani dama - çıkar. Tabii biz kiracıların bundan habe- rimiz yoktu. Her birimiz kendi da- iremizde oturuyor bir şeyle meş- gal olüjördül& Kimimiz kitap © kuyüp Kimimiz oyun oynuyor, ki- mimiz de uyuyorduk. “Birdenbire avludan müthiş ve korkunç bir feryat yükseldi. Bir çoğumuz Stu- pinin damdan diştüğüne hükmet. tik. İki dakika geçmeden bütün ev halkı avluya toplanmış bulunu - yordu. Ğ Hakikaten feryat eden Stupindi. Stupin, her vakitki gibi bir müd- det sessizce damda yürüdükten sonra birdenbire ayağı altındaki dam çöker. Adamcağız yarı be. İine kadar çatının içine gömülür ve tabiatile uykusundan uyanır, feryada başlar. Biz avluya indiği- miz zaman o hâlâ feryat etmekte idi. Aşağı yukarı şunları söylüyor- dut “.- Edepsizlik.. rezalet. .Böyle dam mı olur. Böyle çürük tamirat mı olur. Demek bizim verdiğimiz paralar böyle sulistimal ediliyor. Lünatiklerin hayatı hiç düşünül | müyor!. Hey “Ev müdürü!,, bana, buraya şikâyet defterini gönderi- niz!. Sizden şikâyetçiyim.. Herif Lünatik, lünatik amma ne söylediğini mükemmelen biliyor- du. Ertesi gün kontrol komisyonu geldi; Lünatikten manda diğer ki- racıları dinledikten sonra: Dik - katsizliğinden, ihmalciliğinden, iş bilmerbesinden ötürü ev müdürü- | nü azletmiye karar verdi. İşte bu suretle herif mehtap yü- zünden zarar görmüş oldu.. — Evat, sahiden öyle! - - .. : Muktedir Bir Mütercim Aranıyor İstanbulda çalışan mühim bir şirket, Türkçeden Fransız- caya ve Fransızcadan Türkçeye pek iyi tercüme yapmağa muktedir bir memur arıyor. Yüksek maaş verilecektir. Kendilerinde iktidar görenlerin, istidalarını ve ehliyet ve- sikaları suretlerini “Urmum Yazı İşleri Müdürü - Posta kutusu Beyoğlu 2248,, adresine yollamaları temenni olunur. Talipler kırk yaşını tecavüz etmemiş ve hiç olmazsa Lise tahsilini ikmal etmiş olmalıdırlar. İcabeden vasıfları haiz olmayanların lüzumsuz yere'müra- caat etmemeleri bilhassa rica edilmektedir. ÇönküTASPİRİN senelöri denberi “hertürlü? soğukal, gınlıklarına”ve Gâörılara” karş tesiri”şaşmaz birsilâç olduğunu sisbal”elmiştiri. A Ss P.İ Rİ Ni fesirinden” in olmak İçinilöllen (ie) markaş Ma an 9) arkas, sına dikkat. edini

Bu sayıdan diğer sayfalar: