2 Şubat 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

2 Şubat 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | a — 2.2.8 TAN Gündelik Gazete e — TAN'ın hedefli Haberde, Fikirde, her- seyde temiz, dürüst, samimi olmak, kariin © gezetesi olmıya çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr. 1 Sene 2800 Kr. 780» GAy 1500 » 40 » 3» 40 » 180 >» 1 > 300 » Milletlerarası posta ittihadına dahli oi- miyan memleketler için 30, 16, 9, 3,5 - radir. Abone bedeli peşindir. Adres de- Biştirmek 20 kuruştur. Cevap için mek- taplara 10 kuruşluk pul ilüvesi lâzımdır. GÜNÜN MESELELERİ | Bu Kadın Ne Yapsın? (Yazan: M. Zekeriya) Mahkemeye dilencilik eden bir ka- din getiriyorlar. Kadının kucağında sıska, renksiz bir çocuk. Sağında s0-! lunda, hastalıklı ve bakımsız iki yav- ru, Karnında dokuz aylık bir bebek. — Bay hâkim, diyor, en büyüğü dört yaşında, dört çocuğum var. Be- şincisi de karnımda, Dokuz aylık ge- beyim. Kocam askerde. Bir taraftan beş para gelirim yok. Belki de so- kakta doğuracağım. Fakat bu dört çocuğa kim bakacak, Anaları var di- ye Darlilâcezeye almıyorlar. Dilen- miyeyim de ne yapayım? Bir roman mevzuu kadar zengin olduğu halde birkaç cümle içine sı- kıştırılan bu facia birçok bakımdan üzerinde durulmaya değer bir hâdi- sedir: 1 — Yaşıyan insanlara bakmıya çalışıyoruz. Fakat doğum esnasında- ki ölümlerle kâfi derecede kuvvetle mücadele edemiyoruz. Bu kadın bir gün bir sokak köşesinde doğuruve- rirse kendisi ölebilir, doğuracağı ço- &uk ölebilir. İki nüfus birden haya- ta gözlerini kapamıya mecbur olur- lar. İlkönce bu iki nüfusu kurtarmak lâzım. Nasıl? İşte buna verecek ce vap bulamıyoruz. Çünkü bu işle meş- gul içtimai ve sıhhi teşkilâtımız mah duttur. 2 — Kadın doğurduktan sonra sağ kalırsa ona kim bakacak, çocuğu kim süt verecek, kim bakacak? Bu sualin de cevabını vermek müşküldür. Çün- kü bu işle de meşgul müessemiz yok- Çocukları Koruma Cemiyetinin bu kabil vakalarda yardımına güve- nilemez. 3 — Bu kadın doğurduktan sonra geri kalan dört çocuk ne olacak? Bütün bunlar, g Eminin bahsettiği kilâtının lüzum ve ihtiyacını isbat e- der. Sıhhat Vekâleti, şimdiye kadar iç- timai yardım teşkilâtına ehemmi- yet vermemiştir. Evkafın içtimai yardım kısmına ait tesisat ve teşki- lâtını devletleştirerek İçtimai Mus-| venet Vekâletine devretmek ve bu) işin temelini bir an evvel atmak ge- rektir, Çünkü içtimai yardım işi dün- Yanın her tarafında hususi bir yar- dım işi olmaktan çıkmıştır. Her yer- de tedricen bu iş hükümetin eline geçmektedir. Başka memleketlerin işsizler için, kimsesizler için, çocuk- lar için kurduğu teşkilâta benzer teşkilât ile, bu milli facianın önüne geçmeğe çalışmak zamanı gelmiştir. Artık yurttaşlarımızın sefalet içinde ölmesine, çocuklarımızın heder ol. masına, nüfusumuzun bu suretle ek- silmesine göz yummamalıyız. “ 1o,000 Üniversiteli Oksford Üniversitesi, yirmi mem- lekette Üniversite tahsili hakkında Yapılan tetkikata müstenit bir rapor Beşretmiştir. Bu raporada her mem- lekette Üniversite talebesinin artış hisbetini gösteren rakamlar vardır. Romanyada 1913 te Üniversite tale- besi mikdarı 5,950 iken 1932 de 40| bin olmuştur. Yunanistanda 3,343 ten 8,400 e çıkmıştır. Japonyada ta- lebe mikdarı beş misli artmıştır. Bizde 1913 te Darülfünun talebesi- hin mikdarı iki bini bulmazdı. Bugün 10 bin rakamına yaklaşmıştır. Ro- manyadaki fazla artışta, harpten son- ra kazamlan yeni topraklardan gelen talebeyi nazarı dikkate almak lâzim- dır. Halbuki bizde imparatorluk za- manma nisbetle on misli fazlalık gö- rülmektedir. Yani nüfusumuz azaldı- İt halde talebe mikdarı 10 misli art- Mmuştar, Bu artış bizi sevindirecek bir hâ- TAN Wells İngilterenin bugün en maruf mütefekkirlerindendir. Tarihçidir, romancı- Kehanet iddiasında de- Zilim. Fakat herkesin bildiği hakikatlerden birtakım neticeler çıkarıyor ve buna gü venerek istikbal (o hakkında mütalealar yürütüyorum. Bugün ortalığı tehdit eden harp bulutları var ve ben bu tehdidi bir hayli ciddi buluyo- rum. Fakat beşeriyeti, cihan- şümul bir felâketin tehdit et- tiğini zannetmiyorum. Bu böyle olmakla beraber mu- hakkak olan bir nokta; milyonlar. ça insan, felâketli ölümlere uğr- yacak ve beşeriyet böylece bir bü- danma ameliyesi geçirecektir. Bel- ki arada imparatorluklar yıkıla - cak ve ortalık büyük bir hercü merce uğrıyacaktır. İnsanlığın si- yasi tarihi daha samimiyetsiz, da- ha akılsız, daha mütecaviz, daha zalim, daha korkunç bir istikamet alacak, fakat daha sonra insanlıs ğın aklıselimi yeni bir teşekkül kuracaktır. Bununla beraber siya- si ve iktisadi çılgınlıklarımızın u- mumi bir intihara varacağını sans miyorum. Fakat bugünkü hâdiselerin icat ve ihtira kabiliyetini durduracağı- na İnanmıyorum. Bilâkis icat ve ihtira kuvveti beşerin yaşayışını değiştirmiye devam edecektir. Bs mı 1888 adamı- le daha malümat- hı olduktan başka daha iyi besle- niyor, daha iyi giyiniyor, daha iyi 8 daha olgun bir hayat lele Onun “1088 de daha ileri olacağndan şüphe etmi yorlar. Bütün bu işlerde faal olan (o kuvvetleri omazarı dik. kate alalım. İnsan hayatının hiç- bir şubesinde ileri hamleyi temin eden unsurlar ölmemiş bulunuyor, Çünkü bu faaliyet, milyonlarca ka fanın eseridir. Karanlık devirle - rin karanlığı hakkında bir çok şey ler biliyoruz. Fakat bu devirlerin en müthiş karanlıkları arasında bi- le insanların zamanı ölçen, denizde seyrüseferi temin eden kimyevi ve madeni fenleri ileri götüren, iktı- Sadiyatın temellerini atan Faaliye- te giriştiklerini görüyoruz. Bugün her şeyi yollu yolunca yapmak im kânları daha kuvvetlidir. Ne yap- mak isterseniz muayyen çizgiler dairesinde yapıyorsunuz. Bu ba- kımdan dünyanın parıl parıl ışik- lar içinde yaşadığını söyliyebiliriz. Vaktile büyük Petronun herkesten saklıyabildiği her mesele, bugün herkesin maldır ve her yurttaş, is- ter hür yaşasın, ister esir yaşasın haklardan, hürriyetlerden istifade ediyor, şu veya bu şekilde eğleni- yor. Bana öyle geliyor ki, tutulan İstikamet, yavaş yavaş ev mücs9ö- sesini ortadan kaldıracaktır. 868 te insan ev adamı idi. Yahut ev sahibi olmak is- terdi, O devrin adamları evle. nir ve bir ev kurar ve ço- cuk sahibi olurdu, Ev, sm. mak için kendi vasıtalarından istifade eder, temizlik için ayni şe- kilde hareket eder, yemeğini kendi pişirir, hattâ yemeklerden istifade yi düşünmez, hattâ giyeceklerini bile evin içinde istihsale bakardı. LA Elli sene evvel herkes bu şekil de yaşıyordu. Her ev, âdeta bir muhtariyeti haizdi. Çoluk çocuk ey işlerine yardım eder, çocukların tahsili 12, 13 yaşında biter ve ço- cuklar bilgilerinin çoğunu da ev sinde öğrenirlerdi, Böyle bir evi kur mak ve yaşatmak her insanın en büyük emeli idi ve çocuklar yetiş- tikten sonra ayni emeli güderler- di. 1988 de evin içtimat hayatı ve normal yaşayışı çok dardı. Ev mu hitine ancak birkaç dost veya kom gu girebilirdi, Şununla bununla bu- lüşmak istiyenler, arada bir umuz mi yerlere uğrarlardı. Yeni fikir. lerden korkulur ve her yeni dü- şünce şüphe ile karşılanırdı. | > Sela ayni şartları idame etmek, iktisadi bakımdan Adeta imkânsızdır, Bu yüzden bu müessese gözümüzün önünde eri- mektedir. Çocukların sayısı düş müş ve çöcükların eve yardımları kalmamıştır.“ Ev, daha fazla bir apartıman dairesi oldu ve mektep daha geniş, daha sıhhi, daha par- lak bir hayatın kaynağı mahiyeti- ni aldı, Bütün dünyada ev hayatı cemi- yetleşiyor, mekteplerin hacmi ile beraber ehemmiyeti artıyor ve mektep, çocukları eğlendirmeye de imkân buluyor. Gün geçtikçe, âm- me ile beraber yemek yemek âde- ti bollaşıyor. Bu istikametin değişeceğini gös- teren hiç bir alâmet yoktur. Bütün düryada müreffeh sınıf- iktasadi tahdidattan ve zoraki taahhütlerden uzaklaşmak ihtiyacı cemiyet hayatını kuvvetlendirmek tedir, Demek ki 1988 de, bugünkü ha. yattan daha cemiyetli olacak ve mektebe dayanan cemiyet hayatı, ev hayatının yerini tutacak ve o devrin erkek ve kadınları biribi. rile daha fazla kaynaşacak ve in- sanlar arasındaki kıskançlıklar da- ha hafif olacaktır. Herkes bugün- kü nisbetle dahs serbest ve daha se vimli, daha sıhhatli, daha boylu poslu, daha güçlü kuvvetli bir hal- de yaşıyacaktır. KABİLİYETİ i /B müstesna bir sesi vardır. Fakat birçoklarımızın küçük yaşta böyle ve ri di alg md ca iliyetler gösteren çocuklarımız vardır. | ğun resmini göreceksiniz. Bu çocuk çok küçük 5 yaşta hususi ve fevkalâde bir istidat ve kabili- yet gösteren müstesna bir tiptir. Dokuz aylık. E ken yürümüş ve konuşmuş, bir yaşında şarkı söylemiye başlamıştır. Şimdi iki yaşındadır ve dır, Bilhassa içtimai meseleler üzerinde duran, bu meseleleri meraklı bir şe- kilde #ahlil eden bir mütefekkirdir. Oldukça yaşlıdır, fakat durmadan okur ve yazar. Bu yazı, Wells'in en yeni kalem mahsullerinden biridir. 1988 yılında Insanlar nasıl yaşıyacak? / çaren Mİİ) ! Yazan: H.G. Wells ? mmm a İngiliz tarihçisi meşhur Wells Çesanların bu refahı giyiniş- lerinde, evlerinin eşyasın- da, evlerinin inşaatında, şehirleri- nin kuruluşunda kendini göstere- cek ve o zaman insanları biribirin- den saklıyan duvarlar, maninlar, kilitler, kapılar, kafesler ortadan kalkacaktır, Gerçi yakın ilerinin bu hayatı- nı bugünden tssvir etmek kolay değildir. Fakat muhakkak o devir- de bütün yollar, geçtiler, sokak. lar, tarlalar, çayırlar, çimenler, bahçeler, mesireler ve şehirlerin bütün ekinleri her ziyaretçiyi ih- tarlarla değil, fakat merhabalarla karşılayacaktır. Hattâ o zaman sanayi merkez- lerini bile kapamıya lüzum kalmı- yacak ve herkes buraları istediği gibi gezip dolaşacaktır. Hülâsa mimarlığa ve giyinişe hâ kim olacak fikir, müdafaa ve ihti- yat olmıyacak, bilâkis bunlar bu- gün gözlerimizin önünde görmek» te olduğumuz inkılâp neticesinde bambaşka bir mahiyet alacaktır. Bugüne kadar mimarlık tahta, taş, tuğla, ve nihayet demir ve çe- lik gibi birtakım maddelerden is- tifade etmekteydi. Nihayet bünla- ra cam da katıldı. Elbiselerimiz de yün, pamuk, i- pek, deri gibi maddelere münhasır YELE ETETEEE UYE YETER KECE ÇOCUĞUNUZUN HUSUSİ VARSA BİZE BİLDİRİNİZ.. Bi üçüncü sayfamızda iki yaşmda sah- 8 defa evlerimizin duvarları içinde sönüp gider- neye çıkarak şarkı söyliyen bir çocu- İller. Çünkü lâyık oldukları hususi terbiye ve | muameleyi göremezler. Yetişecek muhit ve | imkân bulamazlar. TAN bu küçük dâhileri bulmak istiyor. He. nüz yedi yaşma basmamış olup da musiki, re- sim, yazı veya herhangi bir hususta yaşımdan beklenmiyen istidat sahibi çocuğunuz varsa bize yaptıklarını yazınız ve bir fotoğrafını gönderiniz. Maksadımız bu müstesna kabili. yetler üzerine dikkati çekmek, mümkünse bun z Bu büyük ve müstesna zekâ ve istidatlar çok yların inkişaflarını temin çarelerini aramaktır. PRİMER SA GE RG AMD A dı. Bugün daha sağlam, daha gü zel, maddelerden istifade ediliyor. Daha geçenlerde Fort bana şu söz leri söylemişti: “Otamobillerimin çoğu Soya nohudu hülâsasından yapılacaktır!” imarlar ve terziler bugün ellerine geçtiği meteryal ler karşısında hayret içindedirler. Çünkü milyonlarca kafa gündelik hayatımızı yeniden teçhiz için ça- lışıyor ve böylece gelecek nesille- rin yaşayışını daha iyi bir gözle görmemizi temin ediyorlar. Bunla- rın yeni keşiflerden, yeni mater- yallerden, yeni madenlerden, yeni bir âlem kuracakları şüphe götür- mez. Bu yeni hayat, daha geniş, daha rahat, daha sıhhi, daha uzun, daha cemiyetli olacaktır. O zaman da herkes çalışacak, fa kat mihnet çekerek ve esaret his- sederek değil, seve seve çalişacak- tır. İnsana en fazla zahmet veren işleri makineler yapacak ve istik- balin en geri sınıfına mensup o- lanlar bile bugünün en hünerli sa- nat sahipleri gibi yaşıyacaklardır. Fâkat bütün bunlar insanı tat- min edecek mi? Asla: Çünkü insan daha ileri, da ha mesut, daha müreffeh yaşamak için uğraşacak! © (teksiz makamı dümbeleğe 1 AA ORANIN AAA EAA AA BEAN KURRA Hırçın WWW KOSE Şu Beyoğlundan İllallah ve Resulihiii! (Yazan: Aka Gündüz) Eski, küf tutmuş temeit pilâvı yi- ne çarpık ayaklı saç mangalda ss- tılıp öhümüze konuldu: Beyoğlu so- kağı on metre genişletilecek! Sanki; yedi güzelim tepeli, kırk kubbeli, altın boynuzlu, mozaik bo- gazlı, gümüş Marmaralı, cennet ada- lı İstanbul şu mendeburun mendebü- ru Beyoğlu sokağından ibarettir! İ Altmış tiç yıldanberi de ayni düm. çekerek İ yırlarız (terennüm ederiz): Tamir €- İdilecek veya yeniden yapılacak İnalar şu kadar endaze geriye yapık mak suretile bu iyi parasız beceri vermek kolayın kolayıdır! Altmış üç yılda ya beş bina bu ter» tiple geriye alınabildi ya altı bina, Bir de umumi harbin başlangıcın- İda benim beş liraya yıktırdığım Mes- kof konsülâtosu vardı. Bununla yedi eder. İstimlik parasını filân bir tarafa bırakınız; altmış üç yıldanberi ve altmışbeşyüz yıldan sonra dahi bu iş niçin olamaz? Bunu düşü Olamaz, çünkü Beyoğlu sokağındaki binaların en kötüsü, en az yüz elli se nelik yapılmıştır. Boş arsası yoktur. Kaç yılda kaç yeni bina yapılacak ve ya kaç bina esaslı tamir görecek te Beyoğlu sokağı cadde olacak? Cephe boyasına, pencere pervazının onarıl- masına du ana tamir deyemeyiz ya, İlkmektep çocuğunun bile hesaplıya- cağı bu işi koskoca mühendislerimi- zin niye hesaplıyamadıklarına şaşa kalmak bile az gelir. Hazır milyarımız olsa bile Beyoğ- lu sokağına santim sarfedilemez. Yer sizdir ve günahtır. Kaldı ki bu işe ye- tecek belediye parası yok. Yapıldık- ça geri çekilmesi keşfine () gelince; altmış üç yılda altı tanesi böyle oldu. Hadi diyelim ki biz de bir altmış üç yılda altı yerine altmış yapalım. Ne olacak? Geriye yine beşyüz kırktan çok daha fazla şeddadi bina kalacak. Şimdi biraz doğruca görlinen sokak o zaman karşılıklı şuna dönecek: MVUAWMUUM! Para olup ta genişletilirse kârı ne, böyle kargacık burgacık biçime 60- kulursa kârı ne bu mendebur soka- ğın? Bir türlü anlamadım gitti. Allah aşkına yapmayınız canım ! İstanbul bu sokak bozuntusundan İ- baret değil yahu! Bunun upuzun ve upucuz Tarlabaşısı var, Harabiye yo- lu var, Divanyolu, hele Divanyolu var; Beyazıdı var, Fatihi var, Üskü- darı var. Ne yok ki? Varmış ta gidip gelme zor oluyor. muş. Açılabilirse açalım, hatırlar gö- nüller hoş olsun. Açılaimıyor işte. Öyleyse açılabilen başka yerlere him met edelim. Fakat Aah! İlle Beyoğlu / sokağı da ille Beyoğlu sokağı! Adı bile uydurma. Eskiden Kule- dibi, Mezarlıkalanı, Ağayokuşu, 'To- raziyeri filân derlermiş. Bir Beledi- ye Reisi ile bir tonturakçı mühendis gelmiş, adına Beyoğlu yolu demiş. Ondan sonra gelen beğenmemiş, kü- çümsemiş, o da Beyoğlu caddesi de- miş. Caddeye bak pergere davran ! Daha sonraki gelmiş eadd. mış, Beyoğlu Caddei Kebiri () diye bir de şatafat eklemiş. Nenin caddesi ve neyin kebiri!? Daha sonraki gel miş, gayet hazin bir gafletle Türk İs- tiklâlini daraltıp büzmüş, büzmüş, İstiklâl enddesi demiş! Innallahi ma. İ assabirin! İnsafın o yolda namı yek mu? Beyoğlu - hadi cömert davrana- lum - ancak bir sokaktır. O kadar! Ve koskocaman, canım İstanbul, Bey oğlu sokağından ibaret değildir. dir: Kaç Belediye Reisinin başını ye- miştir, Çünkü gelen oraya saldırmış ve tabii bir aksidarbeye uğramıştır. Biz Beyoğlu sokağına a la Edison ça. reler düşüneceğimize İstanbulun gü- zelliği ve selim zevkimiz namına ve medeniyet namına şu Taksim aptest- ın bakalım. Tahtravanla Beyoğluna itmek sonraya kalsın. AŞKIN TSMİZİ Aka Gündüzün gazetemizde (Adsız Roman) adiyla çıkan son eseri mü sabaka İle (AŞKIN TEMİZİ) adını | almış ve kitap halinde meşredilmistir. | Sonra bu Beyoğlu pek netameli yer hanelerini yıktırabiliyor muyuz? O-.

Bu sayıdan diğer sayfalar: