20 Mart 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

20 Mart 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Delhide Hindistan Parlâmento binası BUGÜNKÜ HİNDİSTAN: 2 Hindistanın Kapı Eşiğinde.. B" memleketin adını en evvel YAYLA i t © Yazan: Ç ; ; Halide Edip | çocukluğumda söylenen ma #allarda duydum. Bu hikâyelerin başlarındaki tekerlemelerden bil- bassa ikisi Hindistana çok uyduğu İçin burada tekrar edeceğim. © — “Evvel zaman içinde, âhır za- Man içinde,, bu başlangıç bugünkü Hindistana çok yaraşıyor, çünkü & Şinde “Aynştayn,, in “izafiyet,, na Zariyesini hatırlatan bir şey var. Bir vaka en eski bir devre yahut Yüzlerce sene sonra gelebilecek bir Büne alt olabilir, zaman nisbi ha Kikütlerden biridir. Hindistanda Yİ İsrihten evvelki günlere ait öyle Barip fikirler var ki, onlar ancak inlerce sene sonra İnsaniyete mal ©lâbilir; Hindistanda bugün görü- öyle hayat ve fikir örnekleri Yar ki, onlar ancak insaniyetin ilk Bünlerine ait olabilir. İşte bunun İçin oralarda dolaşın yirminei asır ©vlâdı mütemadiyen evvel zaman Ve'âhir zamanla yüz yüzedir. Bu garip memlekete çok yaraşan inci tekerleme de “bir varmış, İF yokmuş, tur, Bana bu cümle «$ ki “fizik, te “atom, diye anılan, Yeni “fizik, te “neoelektron,, İsmi- Bi olan şeyleri hatırlatır. Vaktile Yar olan atomlar nerede? Onları bu Bün sırf izlerinin ziyalarında his- #diyoruz, Eski Hindistanda filo- ?oflar, evliyalar, hükümderler, i- lar vardı. Bunlar âdem oğlunun Mükadderatına tamamen hâkimdi- » Şimdi onlar nerede? Yalnız, bı- Taktıkları âbideler, âdetler, masal- F ve dinlerin içinde izleri görü- Rüyor, iraz sonra Hindistan: bir İn giliz hocamın vasıtasile ta- idim, Kırk sene evvel Türkiyeye alik yapmak için gelmiş, gör - Müş geçirmiş bir kadındı. Hindis- a bir çay tüccarının karısı o- ak yirmi seneden fazla yaşamış Ni. Aslen İrlindalıydı. Bundan dı Yi her anlattığı vaka gözümüzün inde tiyatro sahnesi gibi cania- İ. Belki onun tarif kudreti, bel İİ Se bizlerin çocuklukmuhuyya: İeniz bize artık masal devrini si- İ Mtmış, fakat hâlâ masala benziyen Hindistan gösterirdi. Onun tarif “tiği yerlerde artık hâkim olan #Y yerli hükümdarlar, ilâhlar de- BİMİ, Hindistan Emperyalist bir illetin oyun meydanı olmuştu. Mecamızın tasvir ettiği memleke- hükim olan İngilizlerin en zaval bile bir Cengiz han kudretile indlatanda hüküm sürüyordu. De İl insanlar, vahşi hayvanlar, hattâ lar bile onların tahakkümü- boyun eğmişlerdi. Bu memleketin yerlileri nerede an, er? Dalma arka safta. Yalnız ların arasından iki kişi muhay- İade hâlâ yaşar! Biri yaz gece- sabaha kadar bir Ingilize yele e Sallıyan (Punkalı - man) yani İpazeci, öteki bir Harican'dır (1) âdamı karnını doyurmak için intülükleri karıştırırken, hay im yerken görürdük. Ve bu- hıçiğu yere birisi gelir gelmez * Bölge gibi arka sokaklara ya- “rmanlara dalardı. şte kırk sene evvelki Hindis tan sahnesinin en önünde dam Hindistanda gafil TAP Hindistanda bir (perde kadını) odasında namaz kılarken İngilizler, en arkasında da Haricah Jar görünürdü. Bu iki saf arasın- da kimler vardı? Küçük küçük gruplara ayrılmış, her grup (Cas- tel (2) denilen hudutlerla bölün - müş acayip bir insaniyet örneği. Bu (Caste) hudutları zindan dıvar- larından daha muhkem, daha ebe- diydi. Bunları aşanlar en korkunç İlhtilâlcilerin Son İleri cezalara mahkümdular. Tabii olarak bizim boca en çok İngilizleri anlatır. Tarifinden bu adamların, arka kemikleri bir şey e eğilmez, iradelerinin gayri tabii denilecek derecede kudretli oldüğu hissediliyordu. Hocam, “yalnız bir defa heyaz a- avlandı, o da “Mutingr,, te derdi. “Muting,, de diği şey 1857 isyaniydi. Bunu an- lâtırken hocamın gözlerinde, Hin- distanda yaşamış İngilizleri ebedi- yen takip edecek bir korku sezdim. Yalnız o isyan zamanı “Caste,, di- varları arkasında oturan insanla- rın tufan gibi her şeyi istilâ etmiş, İngilizleri perişan etmiş olduğunu anlatırdı. Bu isyanın sebebi ne idi? Bunu benim çocuk aklım pek almazdı. Hocama göre. bu, zulme ve esare - te karşı bir galeyan, milli bir istik Jâl davası olmaktan çok uzaktı Bu maksatsız, sırf taassup ve cehaletin doğurduğu bir irticadır, derdi. Bu nun İç yüzünü anlamak bana çok sene sonra nasip oldu. Nasıl basılmıştı? Çok müthiş, çok müthiş bir şekil de, Asileri İngiliz kuvvetleri öyle bir yerin dibine geçirmişlerdi ki, artık onların bayaletlerine bile doğ dukları topraklarda dolaşmak im- kânı kalmamıştı. u kadın gittikten sonra Fin- distanı edebiyatta tanımı. ya başladım. Bana o esrar diya- rını İlk tanıtan tabil olarak (R. Kip ling) in eserleri oldu. Her nedense bu eserlerin insanlardan bahseden İleri ile çok alâkadar olmadım. Bel İŞ ki garp dünyasının şarki görüşün- de daima bir masal üslübu sezebile cek Yaşta olduğum içindi. Fakat “Jungle Book,, denilen Cengelista- nın meskünlerinden bahseden ese- rini okuyunca yepyeni bir dünya görmüş gibi oldum. Hindistan ka- dar hayvanlara hakiki vatan olan bir diyar daha düşünmek hemen hemen mümkün değildir. Bu bü- yük dâhi, hayvanların nasıl yaşa- dıklarını öyle bir anlatıyordu ki, ilk bakışta sırf kulya gibi görünen bu hikâyeleri insan yavaş yavaş çok realist bulmıya başlıyordu. Çocukluğunu Hindistanda o geçi- Ten bu sanatkâr o memlekette öğ- renilen hakikatlerden birini sez - misti, Yer yüzünde konuşan, konuş mıyan bütün canlı mahlükattaki vahdet... Hayatın ezeli birliği! (0) “Harlcan,, Casteler haricindeki si» nıf demektir, Buna mensup olanlar yal niz muayyen İşler görebilir. Ve ayrı bir grup halinde yaşar. Caste dahili Hindu ler için bunlara temas etmek hattâ, göl gelerini bile görmek gusül icap ettire - cek bir günahtır. Bunlara İngilizler “Unlouchables,, yani temas edilemiyen adamlar diyorlar. Bunlar hakkında ile- ride malhmat verilecektir. (2) (Gaste) Hindistanda eski Brah - ün akidesine göre taksim edilen sınıf. lara derler. Yani mübalâgalı bir sınıf melhumudur. lan fertler biribirine mâsavidir. Araların da evlenirler, beraber yaşarlar, Başka “Ceste, e mensup olanlarla evlenemez Ve beraber yemek yiyemozler. Tabii bu, bugün aşağı yukarı nazari bir vaziyet” tir. Vaktile, ruhaniler, askerler, dccar ve çiftçiler, İşçiler ismi altında dört Caste varken bunlardan sonraları bir- çok Caste daha çıkmıştır. Sayıları bin- leri geçer. (Hariğan) lar hiçbir tanınmış (Casto) « mensup olmıyanlardır. Gaste ve Harijan hakkında ilerde tafsilât ve- rilecektir. Hareketi Ne Gibi Ne- ticeler Doğurabilir ? (Başı 5 incide) menle (20 inci kor), her tarafı Fran kistlerle sarılan Teruel cehennemi- nin içinde burasını müdafaa eder- ken, hemen hemen mahvolmuşlar, 39 uncu, 25nci ve 74 üncü tümenler Teruel etrafındaki Oo müsademe- lerde erimişler, (Generalin tü- meni bozulmuş ve dağılmış ve nihayet 70 inci taarruz İle Madrit- ten gelen 47 inci taarruzda çok za- yıf düşmüşlerdi. Hulâsa bütün muharebe şartları hükümetçiler için iyi değildir. Fa- kat her şeye rağmen hükümetçile- rin yapabilecekleri birçok şeyler vardır, Frankistlerin Akdenize in meleri halinde Cümhuriyetçiler i- çin Eberler nehri ile Argon'un ce- nuba; ve Guadalavcar harbi ile de cenubi İspanyayı şimale karşı mü- dafaa ve harbi uzatmak imkânla- rı olduğu gibi şayet düşmanın de- nize doğru ileri harekâtı Caspe - Alcaniz - $, de Gudar - 5. de İğ - valambre umumi hattında durdu- rulabilirse, Cümhuriyetçilerin mü- teakiben Argonda ve yahut Gun - dalajara mıntakalarında toplıyabi- lecekleri büyük bir kuvvetle Man- talban - Alcaniz torbasının içinde- ki Nasyonalistlerin gerilerine bü- yük mikyasta bir taarruz yaparak muharebe vaziyetini lehlerine çe- virmeleri mümkünsüz değildir. Bir (Ceste) e mensup o - Şu Garip Dünya: Batakçıların Cetveli İngilterede Sen Andrüs kasabasın- da bir meyhaneci, veresiye içen müş terilerini borçların ödemiye teşvik etmek için şu vasıtayı bulmuştur: Kırmızı boya ile ve iri harflerle kendisini dolandıran bütün müşteri- lerinin isimlerini yazdığı bir kâğıdı tezgâhının üzerine asmıştır. Bu kâğıdın altında şu cümleler vardır; z “Beni dolandırmak istiyen veya do landıran batakçıların iddia ettikleri- ne göre güya ufak paraları yokmuş. Fakat ben onlara, 1000 sterlinge ka- dar para bozabilirim.,, * Büyük adamların hususiyetleri Maruf Fransız edibi Bayl Stendal, seyrettiği akar suyun şırıltısından il- ham alarak eserlerini yazmıştır. Kardinal Rişliyö, etrafına sırala nan kedilerden çok hoşlanırmış. Riyaziyeci Paskal da daima bir u- çurumun önünde bulunduğunu düşü- nüyormuş. Bosüe, eserlerini yazmak için il- ham almak maksadile serin bir oda- ya giriyor ve orada başını sıcak bez- lerle sarıyormuş. Müzisyen Serti, karanlık odada, di- ğer bestekâr Kimaroza da, eserlerini aydınlık odada yazıyorlarmış. Karakoli ve Napolyon devri mare- şallerinden Ney sıçanlardan korkar- larmış. Ressam Jirode, resimlerini geceleri yapıyor ve giydiği sert bir şapkanın geniş kenarlarına birkaç yanan mum dikerek çalışıyormuş. Maruf fizikçi Amper, gözlerini, se. yircilerinden birinin düğmesine dike. rek derslerini anlatıyormuş. Büyük İngiliz romancısı Valter Skot, ceketinin düğmelerinden birini koparıncaya kadar çekmeden kiç bir şey yapamıyormuş. | Şair Kazimir Delovin, gezerken ül-| ham alarak şiirlerini başkasına yaz- diriyormuş. Üstat Ahmet Avni Öldü Güzide mütefekkirlerimizden üs- tat Ahmet Avniyi dün kaybettik. Bir kaç sene evveline kadar Posta Hu- kuk Müşavirliğini yapsn ve daha sonra Mühendis mektebinde çalışan Ahmet Avni, bayatını, büyük Türk filozofu Mevlâna Celâleddine ve o- nun mesnevisini türkçeye tercüme ve şerhe hasretmiş sayılır. Fakat, Mesnevinin bu son mütercim ve şari- hi, yalnız geniş ve derin bilgisine gü- venerek değil, Mevlânanın yaşayışın dan farksız temiz ve nezih yaşayıs ile de bu ulu Türk dâbisinin kafasına ve kalbine girerek muazzam eserini yazmış ve pek kısa bir zaman önce tamamlamıya muvaffak olmuştu. Si- ra eserin basılmasına gelmişti. Ne ya- zak ki Ahmet Ayni, yorucu ve yıp- Tatıcı uzun senelerin bu güzide veri- mini, irfan kütüpanemize matbu bir şekilde sunamadan vefat etti. Sanki bu eserini tamamlamak onun hayat- taki vazifesini tamamlamıya kâfi gel mişti, Zaten kendisini en son günle- rinde görenler, hayata en derin huzur içinde veda ettiğini ve eserini tamam lamış olmaktan en derin hazzı düydu- ğunu anlatıyorlar. Merhumun, Mesnevi tercüme ve şerhinden başka bir çok eserleri da- ha vardır. Kendisi âlim, mütefekkir, edip, musikişinas, ve çok yüksek ruh- Tu, engin bilgili kâmil bir insandı. Cenazesi, bugün öğle vakti Aksa- raydaki hanesinden kaldırılacaktır. Eserlerile daima yaşıyacak olan mer huma rahmet diler, ailesine ve dost- larına samimi taziyetlerimizi suna - Tiz. MAARİFTE: 19 Mayıs Şenlikleri İçin Hazırlık Bu yıl 19 Mayıs şenlikleri diğer senelerle ölçülemiyecek derecede bü- yük ve fevkalâde eğlenceli olacak- tir. Bunu temin için bu ayın 28 inde vilâyette bir komisyon toplanacak, ve derhal hazırlıklara başlıyacâktır. Na Düyek Sair N. aşit, 35 Yıllık Sahne Hâtıralarını Anlatıyor gen ari TAT 8 . Yazan: Reşat Feyzi Nara anana arana ararararar ararararr r üyük halk sanatkârı Naşit, Turan tiyatrosunun üstün deki apartmanında, beni büyük bir nezaket ve tavazule karşıladı. Onu. hususi hayatında, evinde gör düğüm zaman, birçok defalar sah- nede seyrettiğim Naşidin, bu'oldu una bir türlü inanamıyordum. O, imtihana çekilmiş bir mektep ço- cuğu kadar çekingen ve mahcuptu. Kendisini, uzun yıllar sahnede halk kültürüne yaptığı hizmetten do - layı tebrik ederken, kıpkırmızı ke- İ sildi. Adeta utanıyordu. Boynunu büktü, önüne baktı: — Teveccühünüz, dedi, biz eli - mizden geldiği kadari çalışıyoruz. Takdir edenler sağ olşunlar.. Naşit, bu ayın yirmi ikisinde jü- bilesi yapılacak bir sanatkâr değil de, sanki, tiyatroya yeni başlamış bir müptedi amatördü. O kadar mütehassis olmuştu ki, onun heye- canı her halinden helli idi. Gözü - mün önüne, sahnedeki Naşit geli - yordu... O, bü karşımda oturan in- san mu İdi?. Nese sordum: — Jübile gecesi siz ne oy niyacaksınız?. Naşit, birden yerinden fırladı. Dışardan bir bavul getirdi, açtı. Bembeyaz, henüz terziden gelmiş bir gelin elbisesi çıkardı: — En çok sevdiğim Sürpik Ha - çik piyesimi oyniyacağım, dedi.. Bunu ben de, seyireilerim de çok severiz. Bakınız şu elbiseye. Ar- tık. bu yaştan sonra. gelin olaca- ğım.. Taze bir Ermeni gelini: Sür- pik. Bu elbisemi yeni yaptırdım. Sürpik rolümde giydiğim elbisele- rim Yar. Fakat, jübilem şerefine üzene bezene yeni bir elbise yap- tardım. Naşidin bin bir rolünde giydi- ği elbiselerini toplıyan o gardrobu o kadar zengin ki.. Artistlerin giy- diği elbiseler, aletler, silâhlar, mak yaj edevatı her şey büyük bir sa- lonu bir müze gibi süslüyor. Na - şit, gardrobun her köşesi hakkın- da uzun boylu izahat veriyor. Bura da öyle şeyler var ki, çoğu şehir tiyatrosu gardrobunda bile yok. tuz beş senedenberi sahne - de oyniyan ve halkı güldü- Ten büyük sanatkâr, bugün 50 ya- şına merdiven dayamıştır. Naşit bir Türk ve İstanbul çocuğudur. İyi bir aileden yetişmiştir. Baba- sı merhum miralay Ahmet Beydir. Naşidin silesi arasında asker çok- tur. 1889 yılında Şehzadebaşında Balabanağa mahallesinde doğan Naşit, ilk tahsilini Kuyucu Murat ve Şehzadebaşı mekteplerinde ya- pıp Bayezit rüştiyesine girmiş, da ha mektep sıralarında iken tiyatro ya, taklide, musikiye karşı büyük bir istidat göstermiştir. Naşidin şimdi de, en büyük kabi Miyetini gösterdiği saha muhtelif taklitlerdir. 1316 yılında mabeyin müzika- sına giren Naşit, meşhur komik Abdürrezzak Efendinin orta oyu- nunda küçük taklitli rollerle işe başlamıştır. aşit, yıllardanberi, kurduğu trupla beraber temsiller vermekte- dir, Sahne hayatının 35 inci yıh- nı idrâk eden Naşit bana hatırala - pe —— ma $ Naşit, “Sekizinci, de Habip Neccar rolünde rından bahsederken şöyle diyor © du: i — Çok şükür ki, sanatin, tiyat « rTonun ne olduğunu idrâk eden bir devre yetiştik.. Eğer. yetişmemiş olsaydım. gözüm açık gidecekti. Evvelce biz, birer oyuncu parçası idik.. Hiçbir yerde yerimiz yoktu. Bir polisin yanına gidip iki çift lâ- kırdı edemezdik. Şimdi, vali çağı rıyor, karşısına alıyor, konuşu - yor. Bu, beni çok mütehassis edi- yor. Seyircilerim arasında memle- ketin en münevver insanları yer buluyor. Ankaraya temsil vermiye gittiğim yıl, karşımda, şimdi Baş- vekil olan Bay Celâl Bayarı görün ce, ne yalan söyliyeyim, koltukla - rım kabardı. Ben de coştum.. Salon gülmekten kırılıyordu. Burada da öyle, Üniversite profesörlerinden birçok zevat, doktorlar, hâkimler, memleketin İleri gelen birçok in - sanları sik sık karşımda oturuyon lar, teveccüh gösteriyorlar. Ns 300 den fazla piyesi * mazbut bir hale getirmiş ve Sahnesine adapte etmiştir. Bunlar arasında birçok operetler, şarkilı © yunlar da var.. Ayın yirmi ikisin de Naşit için, Fransız tiyatrosun - da bir jübileden başka, Eminönü Halkevinde de gündüz bir merasim yapılacak.. Naşide. bir sanat şeha- detnamesi verilecek ve başına bir sünat tacı konacaktır. Naşit, bunlardan dolayı, son de- rece mütehassis oluyor: — Takdir, yardım, teşvik gör dükçe daha çok coşarım, diyor, yu murtayı yedim, kokutmadım, akıt” madım., Büyük sahne artisti, hükümetin ve belediyenin kendisi hakkında gösterdiği ve göstereceği yardım ve müzaheretien son derece min nettardır. Bu teşekkürlerini söylerken: — Kuzum, dedi, Eminönü Hal. © kevinde başıma konacak bir ar ku- ronu varmış.. Bunun türkçesini ya zınız rica ederim.. Bilen var, bik. miyen var. Bu yaştan sonra, Na- $idin başıma arı konmuş, diyenler

Bu sayıdan diğer sayfalar: