Ulus 8 Mayıs 1937 sayfa 9 | Gaste Arşivi

8 Mayıs 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 9

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eli n p w ULUS —— 8-5- 1937 Hikâye B El elden üstündür da geçişini andırır muntazam nalça selerinden beynim delik deşik olunca, tahammülüm de sona erdi, yerimden fırladım: — Beni mazur gör, dostum dedim, bir ahbaba daha söz vermiştim. — İşte allahın günü ve gecesi hep bu işkence içinde yaşıyorum, diyordu, ne zaman şikâyet etsem, inad için iki misli gürültü ettiklerinden artık şikâ- Ü Ekonomik meseleler ) Dünya bir buğday kıtlığı - karşısında mı Nerede rastlasam bir kaç aydanbe- ri hayatının en büyük derdini teşkil e- den halden şikâyeti itiyad edinmişti: “— Ah, azizim, acınacak halime gülüyorsun, kime Aanlatsam gülüyor, Zaten insan başına gelmedikçe başka- larının felâketi hakkında bir fikir edi- nemez ki! “Nerden girdim o apartımana, gi- remez olaydım. Beş aydır, rahat ve hu- hracatını azaltması mal içindedir.,, Acaba gazetelerde çıkan bu kısa l_'ıaıber er- kek ve kadın kaç kişiyi şahsi olarak alâkalandır- mıştır? : Nn ; Fakat tehdit ortadadır ve ku_lagı delik ıns;:l:rr, bir buğday kıtlığı olup olmıyacagını__î;e d ih: Buğday piyasasında fiatların yü € tiyacın çoğalması karşısında hi ramasına lüzum vardır. B Yeni zaman, hayat şart ve şekil- lerini değiştirmiştir; buna şüphe yok. Fakat ilmin ve fennin bütün bu terakkilerine rağmen — In- sanları yaşamak için gene ete Ve buğdaya muhtaç bırakmıyacak bir çare bulamamıştır. Zaman ilerle- miş olmakla beraber, alıcıların u- sulleri pek fazla değişmemiştir. Eğer bir buğday buhranı olacağı bahse mevzu olursa bu yalnız finans ve banka adamlarını alâkalandırmakla kîl- maz. Bu hepimizi alâkalandırır; çünkü bu takdirde ortadaki buğday stoku eksi- lecek demektir. Bundan bir müddet ev- vel şehir gazetelerinde buğday fiatının yükseldiğine dair bir haber çıkmıştı. Ga- zete bu habere şöyle bir mütalea da ilâ- ve ediyordu: '.Bu suretle mayıs sonun - dan evel vaziyetin sıkışık bir hal al- ması ihtimal ve imkân içine girmiştir.» Bu ne demektir? Bunun arkasında ne var? Bu, buğday üretmenlerinin fi - erkesin vaziyeti kav- Deyli Heralddan 7,371,000 çeyrek galona baliğ ?ımuçm_ l Halbuki bir hafta evel bu mikdar an- cak 4.844,000 idi. Bu nasıl izah Gördüğümüze göre buğday ihtiyacı 71,000, londur ki bunun 56.000.000 istemektedir. ; K Üretici memleketler - ki Amerika, Kanada, Arjantin, Ayuüsturalya, Rı:s?'a, Tuna memleketleri ve birkaç ku_çuk memleket bunların arasındadır - 1 ağus- tos 1936 dan 31 temmuz 1937 ye kadar ihraç edebilecekleri buğ çeyrek galon olmak üzeri Aradaki farkın, eğe 6.500.000 olduğu görül- olunabilir? dünyanın asgari 000 çeyrek ga - unu Avrupa dayı 77.500,000 €e tahmin edi- yorlar. r taleb art- mıyacak olursa, mektedir. Halbuki gemiye yüklenen buğday bulunuyor ? farkır yükarda da gösterdiğimiz gibi 250.000 dür. u halde göz önünde bulunduru - lacak iki mühim nokta vardır: bi- rincisi bugünlerde yapılan gemi ile buğday sevkiyatının anormal bir şekil- de olup olmadığı ve bunun temmuza kadar değişip değişmiyeceğidir. Öteki ise İtalya ve Almanyada tem- muzda alınacak olan hasadın düzelip düzelmiyeceğidir. Fena havalar, hem bu memleketler- deki, hem de İngilteredeki hasadlar: tehdid etmektedir . Havalar iyi de gitse gene taleb ta - mamiyle karşılanmayabilir. Uzağı gören milletler, peygamber Yusuf'un şu sözlerini hatırlarla: “Gele- cek iyi yıllarda ele geçireceğiniz bütün yiyecek maddelerini bir yere toplayı - nız, bunları Firavunların idaresine ve - riniz, onlar da bunları şehirlere yiye- cek olarak saklasınlar.., atları yükselteceği, nakliyecilerin de bu pahalr malları taşıyacakları d tir. Aynı zamanda bu, buğday ticareti uğraşanların fazla zengin olacakları ma- nasına da gelir. Bir başka taraftan bu, hayat stan - dardının da yükseleceğini ve bu mad - deleri dışardan getirten memleketlerin ticaret muvazenesindeki açığın da arta- cağını gösterir. gBiı'gsenelik alım ve satım bittikt.en sonra İngilterenin ticaret muvazenesin- deki açık daha büyük olacaktır; çünkü İngiltere buğdaya fazla para yatırmış- tır. yle Buğday mevsimi geçen sene ağusto- sun birinde başlamıştı ve bu sene tem- muzun otuz birinde nihayet bulacaktır. Kanadadaki bahar mahsulü ilk teş - rine kadar alınamaz. Böylece arada kor- kunç bir boşluk kalacaktır. D ünynın bu mevs buğday mikdarı geçe den 3,500,000 çeyrek galon tahmin edilmektedir: 67.500.000 galona karşı 71,000,000 çeyrek galon. Avrupanın bu mevsimdeki talebi ge“ çen mevsim 49.500.000 çeyek galon ol * duğu halde bu mevsimde 56.000.000 ÇEY- rek galondur ki arada 6.500.000 fark ol- duğu görülmektedir. Avrupa dışında buğday ithal edilen memleketler ta - leblerini 3,000,000 çeyrek galon mikda- rında azaltmışlardır. Bu mikdar Ayrü- panın 6.500.000 fazlasiyle karşılaştırı * lacak olursa ortada gene 3,500,000 fark kalıyor demektir. Bu mevsimin otuz iki haftası 47.500.000 çeyrek galon gemiye yüklen- miştir. Bu bu şekilde devam edecek olur Bsa mevsim sonunda 77.250.000 çeyrek galon buğday sevkedilecek, böylece z galtım 22.500.000 çeyrek galon artacak- tır. Arjantin buğday ihracatını de etse gene biz buğday almak riyetinde kalacağız; çünkü elimiz buğday noksandır. imde talebettiği n mev'Sim- daha fazla çeyrek 1 içinde tahdid mecbu- deki Talebin fazlalaşmasının sebebînl anlamak kolaydır. Geçen mevsim- de kehndi yağlariyle kavrulmak kararı- nı veren İtalya ile Almanyada mahsul fena olmuştu, Silâhlanma siyasetini fa- kib eden bu iki memleketin de DU& * daya ihtiyacı vardı. Mahsulün de fena olması gibi bir vaziyet üzerine ihtiyaç- ları 8.000.000 u bulmuş ve açığı kapat - mak için 5.000.000 -çeyrek galona ihti « yaçları olmuştur. / Şimdi İtalya, bir de sömürge ordu- sunu beslemek mecburiyetindedir ; bu se beble buğday ihtiyacı daha ziyade art * miştır. Bir takırm Avrupa devletleri, ecnebi ajanlar vas:tasiyle alış veriş yapıp SON- ra bunlarr memleketlerine getirmek SU- retiyle nelere ihtiyaçları bulunduğunu gizlemektedirler. Son bir hafta için- de gemilerle taşınan buğday ve Un Adrenali koruma yolları Arteriyoskleroz'un husulü için baş- lıca iki büyük sebeb yardır: 1 — Adrc- nallerin fazla çalışması, kan tazyikinin yükselmesine sebeb olür. 2— Dereki guddenin bozulması - normal olduğu zaman kan tqzyikini indirerek birinci sebebi karşılar, Dereki guddesi çıkarılan köpekte avort (kalbten çıkan kırmızı kanın geç- tiği büyük damar) m skleroze olduğu görülür dereki guüddeleri şişmiş - olan insanlar genç yaşlarında arteriyo - sk - leroz arâzı gösterirler. 'Tiroidleri çıka- rrlan keçilerin damarları da katılaşıve- tir. Bir sebebi arteriyosklerozun ihti- yarlıkta çokluğunun tinoidin bozulması ve şimdiye kadar ismi geçen zararlı se- beblerin uzun müddet bir arada tesir etmeleri neticesi olabilir bunu ve erken bastıran ihtiyarlığı menetmek iç_ın tir.o- ide ve adrenallere müessir o?acaguîı bı!- dirdiğimiz sebeblerden çekmn'ıc_mîz lâ- oskleroz tedavisinin en dır. Arteriy :n[::ul esası budur. İhtiyarlıkta adre - naller daima Şiş bülunurlar ki uzun müddet çalışmalan neticesidir. Adrenalin kalb ve damarlara olan te- da diğer bir vazifesi daha var- lerimize lâzım olan ) ciğerlerimizde siri yanın : dır. Bütün nesid müvellidülhumuzayı G . zabtederek kanımıza geçiren bir madde ifraz ederler, Bu sebeble adrenallere gelecek mazarratın kisa ömürle alâkası samimidir. Yüksek tansiyonun her ne kadar ar- teriyoskleroza arkadaşlığı varsa.da şüp- he yoktur ki onun birinci scbePı sayıla- maz. Kan tazyiki yüksek olduğu zaman kırmızı kan damarları fazla ka'n.ıa zor - lanacağı cihetle dam:%rlar gerilir, ge - nişler. Bu genişlemenin devamlı tekra'r- lanması sebebiyle damarların elâstik 1 azalır. hasîîsusiyle ihtiyarlarda damarın e - lâştik lifleri yerine esasen kısmen nes- ci munzamm gelmiş olduğundan bu hal laşır. dahli)îx;îyl::tılagmasmm bir neticesi olarak kanım ince damarlardan ge?me - si güçleşmektedir. Bu zorluk kalbin da- ha çok çalışmasını, fazla kuvvet sarfet- mesini mucib olur. Damarın dıvarl"arı da iyi beslenemez. bu .sebe-blere göre arteriyosklerozun €n iyi korunma çare- si şudur: : 1 — Adrenalin ifratla çalışmasına k şeylerden sakınmak. b olabilece I L Da ddenin faaliyetini artır- y A Dereki gü mak, Her cins gıda için fazla mikdarda Dr. ŞÜKRÜ ŞENOZAN yemekden çekinmek itidali aşmamak lâzımdır; Zira çok yemek karın devera- nının kuüvvetlenmesini icap — eden kan damarlarına çok mikdarda kan hücum eder, et yemekleri fazla yenilirse kan koyulaşır. En iyisi katın akıcı hassası- nı tutmak için nebati yemekler, süd. Az et veya hiç et yememek muvafıktır. Lâkin bir defada fazla mikdar süd almamalıdır. Beden hareketleri ve di - ğer hareketlerin ifratı çok ve süratli merdiven ve yokuş çıkmak tırmanmak adrenalleri tenbih edeceğinden arteri- yosklerozlulara yaramaz. Fazla beden hareketleri yapan ve ifrat üzere yürü- yenlerin, çok çalışan köylülerin kol ve bacak müntehalarında arteriyoskleroz başladığı tesbit olunmuştur. Kanın koyuluk ve yapışkanlığını azaltmak için yalnız nebati rejimde kal- mamalı, İyodlu ilâçlardan da istifade etmeli, iyoddan arteriyosklerozlular se- nelerce istifade ederler. Hastanın hali- ne göre hekimin intihab edeceği diğer * yardımcı ilâçlar hususiyle uzvi iyodu havi olan dereki güdde hulâsası ile bü- yük işler görülür. Anlaşılmıştır ki en büyük - dikkati böbreklere tevcih ederek onun hıfzıs - sıhhasını elde tutmak — mecburiyetin - deyiz. Arteriyosklerozun yüzde 25 i alko- lün tesiriyle husule gelir; alkol de ad- renal gibi ince kan damarlarını büzer, fakat arteriyosklerozun husulüne yar- dım etmekte tütün daha mazarratlıdır. tesiri adrenalin aynıdır. Yani ince da- marları daraltmak sıkıştırmakla mües- sirdir. Arteriyosklerozlularda tütün içenler çok olduğu gibi fazla tiryaki olanların çok ihtiyar oluncaya kadar ya- şadıkları da görülür fakat bunlar pek azdır. Böbrekten sonra bağırsakların hıfzıs- sıhhası ziyade ehemiyetlidir. Bağırsak- larda hasıl olan zehirler arteriyoskle - rozun husulünde en mühim âmildir. Her gün defi tabif lâzımdır. Mide ve bağxrsıklarda gazlar toplanmamalı, Karın ve midede toplanan gaz akciğer- leri yukarı iterek kalb hareketinin ser- bestliğini meneder, deveranın güçleş - zur yüzü gördüğüm yok. Dünya yü- zünde insanların türlüsü bulunduğunu bilirdim ama, bu derece kepazelerine rastlanacağını da hiç hatırımdan ge- çirmezdim. İnsana işkence etmekten zevk duyuyorlar. Apartıman mı tuta- caksın, sana tavsiyem olsun, alt kat kiralama. Yoksa benim gibi senin de başın nara yanar. Ama, yıllardır hep a- partmanda otururum, bu hal ilktir başıma geliyor. Her apartıman bir ol- madığı gibi, her kiracı da bir olmıyor. “Asıl şaştığım nokta şu ki, bizim katın tavanı sanki tavan değil de bir megafon. Âdeta bir muzib ustanın, sırf sesleri büyütsün diye harcımna husu- st bir şey kattığına insanm inanacağı üst katta bir arının yerden geliyor. Monşer, dolaştığını bile oturduğumuz işittiğimizi söylersem, bana inanır mı- sın? Fakat bu hakikat! çok defa, bi- zim çocukların odanın içinde bana söy- ledikleri sözü işitmediğim olur, ama üst kat kiracrlarının muhaverelerinden en küçük bir kelimeyi bile kaçırmaya im- kân yok. Megafon, sesleri bir kaç misline çıkararak alt kata naklediyor. “Bu allahın belâsı tavanın kötülü- ğünü tamamlamak için bir üstümüzde- kiler gibi kiracı eksikti. Şimdi tama- mız. Ah, kardeşim, sabahın saat altısı dedi mi, çoluklu çocuklu hepsi ayak- tadırlar. Ne de kalabalıklar, sürüsüne bereket! paldır küldür, bir gürültüdür. başlar, zelzele mi oluyor diye, dehşet- le yataktan Gdışarı uğrarız. Her sabah bu ayni haldir. Bir gün rahat uyku yüzü- görmedim. Geceleri de birden, ikiden evel yattıkları yok. Kavga mı ister- sin var, gramofon mu var, radyo mu var, yeni keman dersei alan acemi giy- giycılar mı, o da var. Yemin ederim sana ki bir tabur asker, bizim üstü- müzdeki kiracılar kadar gürültü çıka- ramaz. Ne mübarek şeylerdir onlar.” Dostumun, her görüşmemizde tek- rarladığı bu nakarat bende bir merak uyandırmıştı. Bir gece kendisine şöy- le bir uğrayayım, dedim, hem bir şe- kerli kahvesini içerim, hem de dünya- nın sekizinci garibesi gibi ballandıra balandıra anlattığı gürültü hikâyeleri hakkında bir fikir edinirim. Gittim, beni misafir odasına aldı, selâm sabah edip daha oturmamıştık ki, çürük tahta zemin üzerinde dolu bir fıçının yuvar- lanışına benzer dehşetli bir gümbürtüyle gözlerim tavana kalktı. Dostum:; — Dur hele, dedi, sana sefa geldin, diyorlar. Bu sazın akortudur, fasıl şimdi başlar. Ve hakikaten iki dakika geçmeden fasıl başladı. Evvelâ, tuzlu biberli bir karı koca kavgasına şahid olduk ki, i- çinde bir haylı yakası açılmamış naşe- nide küfürler geçiyordu. Dostum; — Çocuklar da çok defa bu muha- verelerin masum dinleyicisi oluyor da yerin dibine geçiyorum, diyordu. Biraz sonra, bozuk bir gramofon plâğında çatlak bir zurna sesi taksinı yaptı. “Zurnada taksim olmaz” mese- lini tekzib eden bu numaradan sonra, bir kaç çocuğun bir ağızdan söyledik- leri ve tahtalarda trampet gibi tempo tuttukları bir marşı dinledik. Sonra, radyo açıldı. Anlamadığım dilde hey- betli bir nutuk söyleniyordu. Hatibin bağırmaktan gözlerinin dişarıya uğra- dığını görür gibi oldum. O devam e- derken, iki kişinin güreşmesine benzer daha baskın bir gürültü başladı. Çıp- lak beton zemin üzerinde gümbür güm- bür bir şeyler yuvarlandı durdu. Arka- sından bir bölük askerin manga kolun- mesine sebeb olur. İşte Hunnakussadır dediğimiz hastalık ilerlemiş bir arteri- yosklerozda böyle ikinci derecede bir hazım ihtilâliyle uyanan bir - ârızadır. Hunnakussadra istidadı olanlar gerek daki halden ve gerek ifrat üzere idman hareketleri ve dağ sporları gibi yürüyüşlerden çekinmelidirler. Bir gün- de içilecek su mikdarı bir buçuk lit - zT aR z SK AAA reyi tecavüz etmemelidir. ——— Havanın (1) Oksijen -« hayat gazı. beşte biri oksijen'dir. Kanı tasfiye, mahrukatın yanmasını temin eden idro- jen'le birleşerek suyu yapan, uzviyatın terkibine giren renksiz, kokusuz havai şekilde bir cisimdir. yetten de korkuyorum. Ev sahibi de al- dırış etmiyor. Apartımannında uğradı- ğım bu akibetimin bana mukaveleyi feshetmek hakkını vermiyeceğini söylü yor. Ne yapacağımı şaşırdım. — Haline allah acısın, dedim, gene görüşürüz, ama burada değil! Bi Aradan bir iki ay geçti. Ona bir gün kahvede rastladım. Bu defa güle- rek yanıma yaklaştı: — Ne o, dedim, yoksa o apartıman- dan çıktın mı? — Hayır, dedi, çıkmadım. Ama, yu- kardakileri adam etmenin yolunü bul. dum. Bu kadar basit bir şeyi bunca za- mandir nasıl akıl edemedim diye ken- di kendime şaşıyorum. — Anlat allahesen, diye atıldım, bana merak veriyorsun! â — Dur, anlatacağım. Buluşumun Kristof Kolombun yumurtası kadar ba« sit olduğunu sen de itiraf edeceksin, Ne yaptım, bilir misin? Hiç tanımadı- ğim üçüncü katın kiracılariyle ahbab oldum. Önce onlara meseleyi açmadım, Ailece sıkı fıkı ahbab olduk. Bize ge« lip gittikçe, onlar da nasıl bir cehen- nemde yaşadığımızı anlayarak üstü- müzdekilere içerlemeye başladılar. Bu hiddetten istifade ettim. Bir plân ter« tib ettik. Bir gece bizim radyoyu, es- kiden kalma bir defi, daha bir kaç gü- rültü çıkaracak öte beriyi alarak, ço- luk çocuk hep birlikte yukarı kata çıktık. Onlar da kalabalıktırlar, ayrı- ca, üç çocuğiyle İstanbuldan yeni bir misafirleri de gelmişlerdi. Radyoyu so- nuna kadar açtık. Odun parçalariyle trampetler hazırladık, bir def, bir ke- man, ve bir sürü gürültücü hep birden başladık. Ben orkestra şefliği ediyor- dum, Ve orkestrayı canlandırmak için dökmediğim ter kalmadı. O gece, geç vakte kadar bu minval üzere devam et- tik, Aşağıdan dayanamayıp şikâyete gönderdikleri hizmetçiyi bir kaç defa paylayarak keyfimize karışamıyacakla- rını söyledik. Bu tecrübeyi bir iki defa tekrarla- dıktan sonra, bizim üst kat kiracıları ğ sulh yapmak için elçi gönderdiler. U- zün boylu müzakerelerden ve çok ağır şartlar koyduktan sonra nihayet akdı sulh ettik. Şimdi sanki hep kulaktan kulağa konuşuyorlar. Tıs yok! Sana tavsiye ederim, başına ayni hal gelirse, tedbir bire birdir, tatbik- te hiç tereddüd etme! HİKÂYECİ Bugünkü konser Cumhur — Başkanlığı filarmonik orkestrası bugün saat 15.30 da halk tem- sillerinden 23 üncüsünü verecektir. Program şudur: Şef; Ernst Praetorius 1 — Karl Höller (1907): “Hymn” ler,, orkestra için, op. 18 a) Tokatta (Allegro) b) Ricercar (Allegretto) €) “Adoration,, (Adagio) ç) Fantaisie (Allegro) 10 dakika dinlenme 2 — J. S. Bachı (1680 - 1750) IIİ. “Brandenburg konseri, sol ma- jör yaylı sazlar için. 38 — J. S. Bach: Paskâlya, org için, (A. Goedicke tarafından büyük orkest- raya çevrilmiştir.)) SON Gelecek konser 15-5-937 cumartesi günü saat 15,30 dadır. AA aAaAAA « iOkuyormu sunuz? ; Cevab vermeden önce düşünü- nüz ki sadece okumakla, seç- kin eserleri okumak arasında 4 büyük fark vardır. Seçkin eserlerden en yeni çıkanını size tavsiye edelim: Bilinmeyen İnsan vvve YU YU YYW YEY vevwvwwwww vwvrvwwv

Bu sayıdan diğer sayfalar: