22 Temmuz 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

22 Temmuz 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Nakleden : Selâmi izzet , Küçük İhsan, beyaz cibinliği -! Din altında, mışıl mışıl uyuyordu. ı yastığa gömmüş, gözlerini! Yummuş, ağzını biraz açmış, mu- halkak tatlı bir rüya görüyordu. Hilmi Müşfik çocuğun nabzmı tutu; — Biraz harareti var. Odası, çocuğun odasının yanm- daydı. Girdi, masasının yanına ©- turdu, kâh düşünüyor, kâh oku- | Yordu. Zaman geçti. Saatler bt On bir oldu, on iki oldu ve bir- denbire doktor ürperdi. Bir fer- Yat, bir çocuk feryadı çınlamıştı. ! Hilmi Müşfik İhsanın odasına otu, Seslendi: — İhsan, İhsan... Birdenbire eşikte duraladı. İhsan, yarı çıplak, yatağından frlamıştı. Rengi sapsarıydı, göz“ €ri yerinden uğramıştı. Çeneleri biribirine çatpıyordu.. Elini u - Zâtmış, odanın bir köşesinde, Hil- minin göremediği bir şeyi işaret “diyordu, Nihayet kollarını kavuş- turdu. Bir yere sığınmak istiyor Muş gibi durdu. Doktor sordu: — Nen var İhsan?, Çocuk cevap vermedi. Hâlâ tie) tiyordu. Gözleri, biraz evvel isaret etti- Ğ köşeye, Hilmi Müşfiğin göre- Mediği şeye takılmış kalmıştı. Simdi artık hem bakıyor, hem içkırıyordu. Vücüdü, fırtmaya tutulmuş bir dal gibi sallanıyor» a, Hilmi Müşfik çocuğu kucağıma aldr. Fakat güçlükle aldı. Çocuk Sanki olduğu yere mıhlanmıştı.. atağına yatırdı, üstünü örttü. d Çocuk hararet içinde yanıyor- W. Fakat titremesi hararetten de- ildi, Çocuk mali, sar'aya yaka- miştir. “4 Hilmi Müşfik Korktu. Çocuğun! Por biliyordu. Bu mef-| “İC halin, uzun sürmesi muhtemel- ii. versin sürmedi. Yarım! sonra çocuk açıldı. Ağladı, üşfiğe sokuldu. Müşfik sordu: var, Seni kim korkuttu?, o Nen ps Nem mi var?.. Se, Ustu, Doktorun yüzüne baktı. hü gene titriyerek gözlerini min gözlerinden ayırmıya * ap verdi: 5 bamın canını yakıyorlar.. P görüyorum.. Tahtalar görüs Hil Onu öldürecekler, e ini ik soğuk terler dö Yok canım İhsan.. vet evet.. İp var., Kalın tah- Halaç a ın e elek Tefrikası: 56 enin emmi Baba-Oğul hakikati görüyordu. Elini gene o sıya, ya her yönde her işi iyi gör- ate bük | müştür, ya her yönde her işi fena.. — İşte babada görüyorum. *| iyilik “kötülük te yer yüzüne bu Uyuyor.. Ötekiler dişarda bir şeys| görüşlerden doğruşt meçhul noktaya uzallı: ler yapıyorlar.. Görüyorum... Ba- ba, baba, baba.. Hilmi Müşfik bitkin bir haldey- di. — İhsan, İhsan yavrum, sen hiç sehpa gördün mü?. — Ben mi?.. Hayır.. Ama şim İ di görüyorum.. Görüyorum.. Göz- lerimle görüyorum... — Sehpa resmi görmüşsündür elbette. — Hayır, hiç görmedim. Doktor mırıldandı: — Facia! Bir çocuğun yanındaydı ve bu çocuk, manyatizme kuvvetiyle, o- rada olup bitenleri görüyordu. Tekrar etti: — Facia! İhsan, yatağının içinde ayakta duruyor, elini uzatmış, o noktayı gösteriyor, zayıf bacaklarının üs- tünde titriyordu.. Dudakları kuru- muş, dili çatallaşmıştı.. İnliyordu. Boğuk boğuk, güçlükle Konuşu- yordu. — Müşfik amca, rüya görüyo” rum değil mi?, Onu öldürmiye- | öldür- Fena- cekler değil mi?.. Neden sünler?.. Babam ne yaplı?.. İ kk mı yaptı?.. Yalan, yalan! O:fenalık yapmaz. İşte görü » yorum.. Gaibe küçücük parmaklariyle bir ük gönderdi: — Evet, görüyorum.. Kalkıyor. Uyanıyor. Dışardaki o gürültüyü i duyuyor. Dışarsı kalabalık.. Ba- bam hasta mı?., Neye boynu bü - kük duruyor?. Ve çocuk haykirdr: — Müşfik amca?.. Müşfik am: ca?. * — Ne var yavrum?.. Söyle ne istiyorsun! — O mektup nerede?.. Mektu- bu ne yaptınız?. — Hangi mektubu? — Hani bir bey geldi de mü- hürlü bir mektup verdi. O mek: tup nerede?., Hilmi Müşfik ürperdi: — Sen nereden biliyorsun?. — Masanın çekmesine koyar ken gördüm.. İyice gördüm.. Çocuk birdenbire sustu Hilmi sordu: —E, ne olacak?, Çocuk biraz düşündü. Gözleri- ni yumdu ve sanki bir şey okuyor- muş gibi söylendi: LDevamı var) Poli. İğ Eğ Hindistanda veba ve kolera çıktı Hindistanın Bomday ve kalküta li- manlarında son günlerde bir çok veba ve kolera vak'aları çıkdığı baher alındı. ğından bu limanlardan gelen gemilere ve SAT Sergi açtığı daireyi . Orada uk, garip bir vehmi rüyetlerİ tir. yolculara bu hastalıklara karşı yapılma- sı lazım gelen tedbirler tatbik edilecek- İE nin Yerli Mallar sinde mutlaka ziyaret ediniz. faideli yenilikler bulacaksınız. GN, | düzüye isizlik söylerler ve karşı - i DİLİMİZL Akgörürlük Acunda, adam oğlu oldum ola- Acunda iki çeşit insan vardır. Biri baktığıyeri beyaz görür, öte- ki kara görür. Karagörürlük onaysızlıktır. On- Tarla ne konuş, ve alış veriş et, ne de yeyip iğ. Çünkü onlar, bir larındakini donuklarıma yükün - dürmek isterler. Akgörürlük bir bakımdır. Bi- zim için değeri yoktur. Anı o- lan akgörür olur. Bir ince sözlü bakın bu iki çeşit insanı nasıl an- latıyor: “Akgörür, ışık olmıyan yerde Isik gören; karagörür de bu Işi- ğı söndüren alıktır..,, Li Bu yazıda geçen öztürkçe deyinlerin Osmanlıca karşılıkları Akgörürlük — Nikbinlik Acun — Dünya Yön — Tarak Karagörürlük — Bedbinlik Onaysızlık — Muzirlik İsizlik —- Kötülük Donuk — Fikir Yükündürmek — Râmetmek Bakım — Noktai nazar An — Akıl Akgörür — Niklim Karagörür — Bçdhir Yarınki maç azsa vans esse ee SPOR s4. masum 40 ar a vee 0000 ve aneen ren ür ama — m — Istanbul şampiyo- nundan güzel oyun bekliyoruz Viyanalı takım yarın ikinci ve son maçını Fenerbahçe stadında Beşiktaşla yapacak. o Viyanalılar hakkında gördüklerimizi dün yaz- mıştık. Bulitibarla bunları tekrar- lamak istemiyoruz. Yalnız şura- sin: işaret etmeden o geçemiyece- ğiz: Viyanalılar o Fenerbahçeye karşı aldıkları neticeden her halde pek memnun olmasalar gerektir. Bu itibarla yarınki karşılaşmada daha iyi bir netice almak için ne- leri varsa göstereceklerdir. Bunun içindir ki Beşiktaş takımımızın ya» rınki maçta şimdiye kadar geçme- diği bir imtihandan geçeceğini, ras- Jamadığı bir müşküle uğrıyacağını söylemek yanlış olmaz. Bununla beraber şehrimizdeki Viyana takı- mına bizden daha yakın bir sevi- yede bulunan Panatinayikosa kar- $ı iyi bir netice alan Beşiktaşlıla - rin yarmki maçtan da iyi bir netice ile çıkmaları pek âlâ ihtimal dahi- lindedir. Beşiktaşı muvaffak ede- cek şey, Gaatasaray maçında ol- duğu gibi birinci devrede. bütün hünerini ve nefesini o harcedecek bir maç yapmaması, itidal içinde çalışması ve bir adımla görülecek işi on adımla görmekten kaçınma sıdır. Taksim stadyomunda atış müsabakası Avcılık şubesi kuran Galatasa- ray klübü de yarın Taksim stad- yomunda makinelerle kullanılan 8— VAN ISTANBULA GELEN İRAN 24 1BİMNİUZ 1534 — Hükümdarları Yazan: Niyazi Ahmet Muzaffereddin Şah Rus- lardan 5,5milyonlira ald ğ Halk :— Artık Şah bizi düşünecek, diyordu, fakat... Muzatfereddin Şah name, derhal fotoğrafla çoğaltıla Nasırettin Şahtan sonra oğlu) rak bütün İrana dağıtıldı: Muzafferettin Şah tahta geçmişti. İstanbulu ziyaret eden Şahla - rın ikincisi olan oMuzafferettin Şah şahsi zevkleri © karşısında! memleketin derdini dalma ihmal eden bir şahtı. . İlk fırsatta Avru»! pa seferlerine çıkmağı düşündü. Babasınm Avrupa seferlerini bili yordu. Kendisi de tâ (o gençliğin- Sadrazam Eminüssultan Mirza Ali Asgar Han den beri Avrupa seyahatinin ha - yaliyle yaşamıştı. Tahta geçtiği vakit, kırk iki yaşında olmasına rağmen, çılgın arzularının önüne geçemedi, Der- hal Avrupa seferleri hazırlıkları- na başlamak istedi. Tahta geçtiği vakit Sadrazam Eminüddevle, Maliye Nazırı Na - sırülmülktü. Bu kabine, Şahım Av rupa seyahati için istikraz yapıl - masına razı olmadı. İstifa etmek mecburiyetinde kaldı. Muzafferettin Şab Eminüssül- tan'ı sadarele getirdi. Yeni Sad - razam, İran gümrüklerini karşı - lık göstererek Rusyadan 5,5 mil yonluk istikraz oakdetti. o Artık Muzafferettin Şah, İranda dura - mazdı. Vakit geçirmeden seyaha- te hazırlandı ve 316 yılında İstan bula uğrayarak Avrupaya gitti. Muzafferettin Şahın zamanın * da halk idare şeklinden hiç hos- nut değildi. Devamlı ve kanlı mü cadeleler oldu. 1905 Japon har - binden çıkan Rusya 1907 de İra- nı taksim etti. Abdüddevle za - man zaman Rus ve İngiliz taraf - tarı olarak hükümeti ( İzmihlâle sürükledi. Halk, Muzafferettin o Şabı o derece sıkıştırıyordu!, ki bir an on; dan milletin ber türlü menfaatle- rini temin edeceğine dair el yazı- sı ile bir vaatname aldı. Bu vaat- | şebbüsü atıcılık sporunun memle- kette yerleşebilmesi noktai naza- suni güvercinlerle bir atış müsa- bakası tertip etmiştir. Şehrimiz- de ilk defa olarak yapılan bu mü- sabakaya bütün avcılarımızın iştir rakleri temenni ediliyor. rından fevkalâde ehemmiyetlidir. Bizde sırf av sahalarında tüfek at- mağa inhisar eden atıcılığa böyle bir sportif tarz vermek ve onu tat- bik etmek cidden takdire değer — Artık Şah bizi düşünecek, emellerimizi tahakkuk ettirecek... diye haberler çıkarıldı. g Fakat Muzafferettin Şah, halk lehinde propagandalarla hükü « met aleyhtarlığı yapan Akay Se » yit Cemalettin, Şeyh Mehmet, Se yit Abdullah, Seyit Mehmedi hü- kümet merkezinden uzaklaştır « mağa bakıyordu ve bunu yapma ğa muvaffak oldu. 60 1 ayand n olmak üzere 162 kişilik meclisi meb'usan da âz zamanda kapa « tıldı. Halk kendi dertleri ve isti * rapları ile baş başa kaldı. Muzafferettin Şah, 'eceli il öldü. Uzun seyahatler, geçir- diği âlemler vücudunu yıpratmış» tı. gi Muzaffereddin Şahın Istanbulda karşılanması Aç İranın parasmı Avrupa şe hirlerinde zevk ve safa ile bitir « meğe uğraşan Muzafferettin Şah , 1316 hicri yılınm 21 Eylülünde i tanbula geldi. Şahı getiren katar saat beşte a» ğir ağır Makrıköy eya geçti, Sureti mahsusada yapılı olan mevkii mahsusa geldi. da Sadrazam Eminüssultan Mi Ali Asgar Han ile, Şahın maiy bulunmakta idi. Bun başka Belgrada kadar Şahı isti bal için gitmiş olan Hariciye T: rifatçısı Galip B. yaverlerden F rik Ahmet Ali Paşa, Belent komiseri Necip Melhame Bey b lunmakta idiler. Katar, durur durmaz Harici e Nazırı Tevfik Paşa vagona t. “Hoş amedi, o merasiminden sonra Şah, dört atlı bir arabaya (gerdune) ye bindi. Karşısın da Hariciye Nazırı Tevfik Paşa, İri Büyük Elçisi Alâülmülk Mirza Mahmut Han bulunmakta idi. p Arabanın önünde maiyeti seni- ye çavuşları ile bir bölük (süvari, askeri bulunuyordu. İkinci arab da İran Sadrazamı Eminüssultan Ali Asgar Han ile Abdülhamidin. erkânı harbiye müşiri Şakir Paşa bulunuyordu. ç Bundan sonraki arabalarda is- tikbale gelen heyet ve Şahın m iyeti geliyorlardı. Şahın geçtiği yolda beşinci sü vari alayı ile piyade kıtaatı ve b mahane şakirtleri resmi selâmı ii etmekte idiler. İskele Halılar, şallarla dö: mişti. İskelenin deniz kenarınd ki ciheti gayet kıymetli bir ip kumaşla örtülmüştü. İskelenin iki tarafında bir bölük asker, kâl miktarda jandarma ve polis res ii mi selâmı ifa ediyordu. Ni Şah, iskeleye yaklaşırken as « keri muzika, İran marşını çalmı Gi ır

Bu sayıdan diğer sayfalar: