26 Eylül 1954 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

26 Eylül 1954 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

de buna ihtimal veremiyorlardı. Âçık- hava tiyatrosunda sünnet düğünü olur mu? Olur ya. Som! lar ve yataklar dış kapıdan girilince karşıya gelen — sütunların al- tına bir boydan otekıne kuruldu. Bu- raya — seyirci alınamazdı ya... Seyirci- lere ayrılan yerler ise, çoktan satılmış- tı. Hem de gayet parlak fiyatlara. Za- ten bu sünnet denilen şey, bir garip merasımdır Çocukların cam yanar, bü- keyif eder, sonra da eğlencenin adı <<çocugun sünnet düğünü» olur. Yatakların sıralandığı yerden sah- neyi görmek kolay da olmuyordu. Ço- cuklar pek — kumıldanamadıkları — için, caklardı ziyanı yok, ötekiler eğlensin ya.. Program zengindi. —Akla gelebile- cek - Bilhassa alaturka fasilesinden - her şey vardı. Üstelik gürbüz çocuk ve saire müsabakası da tertıplenmıştı Ta- bii şarkılar, skeçler.. Vakit gecikince, bır yandan can- lan yanan çocuklar diğer taraftan da uyuklamaya başladılar. - Buna rağmen, gürültü devam edip gidiyordu. Ee, bir sünnet düğünü kolay biter mi? çıkhava tiyatroları binlerce sene- n beri mevcuttur. Bir büyük - hatta orta - şehır için zaruret teşkil et- tiğini de biç kimse inkâr edemez. İşte Ankara! Böyle bir tiyatrosu mevcut ol- madıgından dolayı pek çok sanat hare- ketinden mahrum kalıyor. Meselâ Mil- H Oyunlar festıvalı başkentte alaka uyandırmaz mıydı? Elbette ki uyanı rırdı. Ancak, geliniz görünüz ki boyle bir gösteri için yer yoktur. Bu bakım- dan lstanbulun talihine hiç kimse bir şey söyleyi yarabbı bu tiyatrolar sün- bu ne garip zihniyet- tir. Tıyatroya yataklar kumlup, bir ta- ım ince. ameliyatlar olur Bir ecnebiye Açıkhava tıyatrosun— da sünnet düğünü tertiplendiğini söyle- yiniz, sizlere katıla — katıla gülecektir. Hatta ecnebi degıl kabıl olsa da bun— dan yüzlerce, binlerce sene şu- rada veya buradaki açıkhava tıyatrola— rında sanat zevklerini tatmin eden geç- miş zaman adamlarının ruhlarına bu- nu haber verseniz hayret ve şaşkınlık- tan belki de hortlayıverırler Hortlar- lar ve sanat mabedi sayılması gereken yerleri sünnet düğünlerine tahsis eden- lerin başına belâ kesilirler. Kendilerini müdafaa — etmek iste- yecek kımselerın seslerini duyar gibi oluyoruz. "Ne, diyeceklerdir, dinimizin emrettiği bir vecibeyi yerine getirecek olanlara Belediyenin — tiyatrosu — tahsis Böyle hayırlı ve in şehrin meydanları- eski d k nı bile veririz.. So nra, artık o vir geçti. Şimdi demokrasi v Her yimiz, sevgili halkımızın, hayatlarının bahtıyar yıllarını yaşayan aziz hem- şeh rilerimizdir. Guler misiniz, ağlar mısınız? SPOR Futbol Milli vazifede lâkaydi Ö- müzdeki ayın ortalarında, 17 Ekım tarihinde Yugoslavyanın Sa- rejevo şehrinde yapılacak Türkiye - Yu- goslavya milli maçında Ay-Yıldızlı for- mayı giymeye namzet futbolcularımı- zın bir antrenmana karşı gösterdikleri lâkaydinin teessür ve tepkisi el'an de- vam etmektedir. Mevsim başında olunması itibarile esasen oyuncularımızın istenilen form- da bulunmadıkları ir beraber- lik oyunu olan futbolda muvaffakiye- tin başlıca şartı sayılan takım ruhu ve azminden de mahrum olduklarını gör- mek tabit olarak efkârı umumiyede bir endişe yaratmaya kâfi gelmiştir. Halihazırda memlekette bu şerefli Kaleci Turgay Antrenmana gelmedi vazifeyi yapmaya namzet — hiç değilse 50 - 60 futbolcu varken çalışmalara da- vet edilmek suretiyle bunların en 1y1— leri olarak kabul edilen 23 gencimizin üzerlerine — aldıkları vazifenin şeref ve mesulıyetınden bihaber — görünmeleri cidden acıdır. Bunlar 1çınde milli takı- mın mesulıyetını omuzlarına almış bir sporcumuzun da bulunması üzüntümü- zü bir kat daha arttırmıştır. Bu çocuk- ların vazifelerini müdrik olmadıklarını iddia edemeyiz; şu halde yapılan hare ket doğrudan doğruya lâkaydiden ılerı gelmektedir.. Yugoslav futbolunun bugünkü kıy- met ve klâsı malümdur. Daha bir ay önce İsviçrede yapılan dünya futbol şampiyonasında kuvvetini bir kere da- ha isbat etmek fırsatını elde eden Yu- goslavlar Milli takımımızla en son yap- tıkları 2 - 2 lik maçın revanşını almak için bundan daha çok önce çalışmalara başlamışlardır. Istanbuldakı maçta bir goslavlar Sarejevo şehirlerindeki revanş karşılaşması için genç bir kadro tecrü- be edeceklerini bildirmelerine rağmen bugün Avrupa futbolunun — Çaykoviski, Horvat Beara, Mitic, gibi şöhretlerinin yerlerını alacak olanların da değerleri gözönüne getirilirse rakibimizin kıyme- ti kolayca ortaya çıkmış olur. Hiç zannetmiyoruz ki Milli takı- mımızın namzet futbolcuları rakıplerını küçümsemek gıbı bir hataya düşmüş ol- sunlar. İçleri rmllı maçların kendi- sine mahsus ilk defa duy- makta olan bınsı bulunmadıgına göre her birinin tecrübe ve olgunluğuna iti- mat edebiliriz. Fakat ne yazık ki, bü- tün bunlara Trağmen — futbolcularımız Mithatpaşa stadında yapılmakta olan antrenmanlara gereken alâkayı göster- memişler ve federasyonun yerinde ted- birler almasına lüzum hasıl etmişlerdir. Milli Takım Antrenörlüğü S anki adetmiş gibi bugüne kadar Milt Takımı çalıştırmak vazifesinin daima bir ecnebiye verildiği bir haki- kattir. Hangi federasyon iş başına gel- mişse İlk icraat ol toplama takımı çalıştırmak üzere O sezon İstanbul liki- nin en formda takımının antrenörünü" angaje etmek suretiyle mesuliyetini bir ecnebi ile paylaşmak yolunu tercih et- mekte idi. —Yugoslavya ile — yapılacak millt maçın — hazırlıklarına başlanırken zihinlerimizde malüm istifham yine çö- reklenmişti ki, bu defa her seferin ak- sine olarak yerli bir hocanın iş başına getirildiğini gördük. Bu mevzuda uzun zamandan beri müdafaasını yaptığımız yerli antrenör dâvasının — federasyonca benimsenmesini bu itibarla tasvip ve memnuniyetle — karşılamış bulunuyoruz. 17 Ekimde Sarepevo'da yapılacak maça futbolcularımızı hazırlıyacak olan hoca Türk futbolunun mümtaz bir siması ol- duğu kadar kısa hocalık hayatında da 31

Bu sayıdan diğer sayfalar: