16 Ekim 1954 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 21

16 Ekim 1954 tarihli Akis Dergisi Sayfa 21
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DB A ndre Soubiran'ın «Les homme sen blanc» adlı üç ciltlik kitabı Na- tarafından kısaltılarak adıyle dilimize çevrildi. ünde üstad, daha çok suhi Baydar «Hekimler» Kitabın Sn söz hekimleri babına bırakılmış olsaydı bilmem bu bir kaç eserin tercümesi şimdiye ka- dar intişar etmiş olur mıydı?» şeklin- bir cümle ile meslektaşlarımızın burnuna bir fisk Birkaç doktor Benassis'imiz olsaydı» sızladıgını söylemekte r çoğunun hâlâ beklediğinden hekimim. — Fakat ben maalesef kendilerini haldi görmüyo- m ve yurdumuzda pek çok dok- tor Benassis'lerin yaşamakta olduğu- na inanmış bulunuyorum. Bunda sekiz yıl kadar önce sisli ve soğuk bir Eylül günü Erzu- rum istasyonunda renden indim. n sakin, Yerden tarih ve insan eti tüt Kara toprağı ellerken insan sevgili ürperiyor- bir vücudu okşamış gibi du. İzinler kısılmış, tayinler dur- muştu. Birliklerin yelleri değiştirili- ordu. Hastahane de çok kalabalık- taşmıştı. İklim /sert, kş âm ansızdı. k İçımd tuhaf bır istek belirdi: Bu er- lerin gömü rlığı görmek astahanenm ımamıyle beraber, iki o dum. Arkadaki sutlarda bir şehıtlık vardı. Başhekim tecrübeli bir adam dı. Kışın, karların altında toprağın donacağını önceden hesaplamış, da- ha yazdan ekipler göndererek 300 - 400 kadar mezar kazdırmıştı. Meç- hul sahiplerini yutmağa hazırlanmış bu beyaz çukurlar, hiç bir filozofun yazamıyacağı kadar korkunç mâna- AKİS. 16 EKİM 1954 SAHASINDA Hekimler'i Okurken lar taşıyan birer kitap — sahifesine benziyordu. Baş hekimin odasında kalın bir defter gormuşl Bu defterin her önümüzdeki çevırdıkçe koğuşta ağırlaşan hastalara utanarak ve içim sızlayarak bakardım. Bun- lardan her birinin bu defterde bir numarası ve şimdi önümde uzanan bu çukurlardan birinde yatacağı bir yeri vardı. İmam efendi üç, dört erle bir- likte insan tarihi kadar ol acıklı ödevini yapıyordu. bir düşünceye dalm ların dolmaması ediyordum. B muzlarımda idi. Hastahanede ş yüz yat tan 250 si, hattâ 350 si dahiliyenin- di. Röntgenci, gözcü, cildiyeci arka- daşlarıma giıpta ediyor, onları kıska- nıyordum lar, bir hastanın, ko- ğuşun — bir şesinde nasıl günden güne eridiğini hissetmiyorlar ölü- mün soluk rengini görmüyorlar, he- h 1ncehk1 çektiklerini biliyorduk. Sonra, bir gün, nemli ve buruşuk göz kapaklarını ellerimizle e a 5 2 -N S o madığı ve boğul- sı, çocukları ve yakınları yoktu. Bel- ki onlar yurdu zak bir köyünde şu anda korkunç rüyalar görüyorlar, bir iç sıkıntısı ile koylerınden kilo- taki hastahane önlerinde, Kosova'da, iğbolu Çaldran'da, Mısır kapılarında Vi- yana'da, Pilevne'de, —Sakarya ve Dumlupınar'da — böyle ölmüşlerdi. Cenaze arabasının adan bizi, başlan öne eğilmiş, yaptıkları işin hüznünü anlamış gibi düşük omuzlar ve yor- gun adımlarla hastahaneye ulaştırır- u vardı: yaşlar donarak beni uğurluyorlardı. Balanız, «Hekimler» beni nere- lere getirdi. Hiç istemediğim halde, zaruri olarak kendimden — ve kendi hatıralarımdan söz açtım. V. Hügo' nun <<Les conlemplalions» ad- kat burada diğer bütün insanlar da var. B en de kendimden söz açarken, bütün meslekdaşlarımın ve hattâ bu arada —meslekten — olmıyanların hekimlik ve hekimler hakkındaki dü— şüncelerine tercüman olduğum nıyorum. Her memlekette alelade— ler, güdükler, bodurlar ve cüceler bulunabilir. Külah ticareti revaçta olabilir. Her memlekette ilmin Pa- paları vardır. — Bunlar «endüljans» dağıtabilir, cennetle arsa satabilir- ler. Her zaman riyakârlar, imansız caktır. İnsanda bunlara bir penisi- lin pomadı — yazıve rmek rzusu d uyanabilir. Ama emin otunuz ki ar- kadaşlarımın çoğu sürmenaj halinde adam, uykuları yarım adam, vakitsiz ölüme mahküm adamdır. İki üni- versite mütemadiyen hekim yetiştir- diği halde kadrolar dolmamakta, il- taburlar, ler, ilçeler, — hastahaneler, alaylar ve halk hekim kıtlığı çek- mektedir. Özel bir istatistik yapılıp yapılmadığını bilmiyorum, fakat öy- le zannediyorum ki, hu kıtlık beki- min yetışmesınden değil, çabuk öl- mesindendir ürk hekimleri arasında sayısız Doktor Benassisler vardır. — Bunlar yurdun her tarafında, en ücra şelerde Ödevlerini, büyük sıkıntılar, mahrumiyetler — ve ıstıraplar içinde başarmağa çalışmaktadırlar. Onların bizden istedikleri sadece bir güler yüz ve tatil dildir.. Bunu onlardan esirgemiyelim ve onlara inanalım.. Esat EĞİLMEZ

Bu sayıdan diğer sayfalar: