11 Aralık 1954 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 32

11 Aralık 1954 tarihli Akis Dergisi Sayfa 32
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TİYATRO Gılgameş Uyumak için yastığınızı da götürünüz celenirken, etrafındakilerin üstüne gölge duşmuş, eser tiyatrodan ziyade, okun- mak için yazılan bir hikâye olmuş... Devlet tıyatrosu repertuvarına alı- "Sahneye koy" dıye Te- rilen her eser -gibi, bu da en iyi şekil- de temsil edilebilmek için ne yapılma- sı lâzımse, o muameleye tâbi tutulmuş. Eserin ağır tempolu bir trajedi olarak yazılması tiyatronun suçu değildir. Bu bakımdan, buraya — kadar Tanrılar ve insanlar için yaptığımız tenkidin, Dev- let Tiyatrosundaki temsili ile hiçbir il- gisi yoktur. Bilâkis, — şimdi alkış sırası geldi. Tanrılar ve İnsanlar isimli dra- mın temsil edilişinde emegı geçen he- n her şahsı alkışlıyacağı Blndg güb, eserin mev lâttan dört beş bin sene evvelkı bır ef saneden alınmıştır. Efsane Orta Asya- dan gelip, Mezo otamyada ilk buyuk medeniyeti kuran ceddimiz, Sümerlere aittir. Bizim her milâttan daha eski ve daha zengin olan menkıbelerimiz, des- tanlarımız, olduğu halde bu güne ka- dar el sürülmemiş bir halde bulunduğu İçin, ilk defa sahneye çıkarılacak Sü- mer medeniyetinin — temsilcilerine can vermek kolay bir iş değildir. Nitekim, çok itina edıldıg tetkik ve — tetebbua dayandığı anlaşılan bu — temsilde dahi bazı hatâlara duşulmuştur Meselâ, san- ki bir Yunan klâsiği temsil edılıyormuş gibi bazı sanatka lar — ayaklarına «ku- türn» giymişler. Metınde ise bır iki yer- de «çarık» sözü iyor. Eseri sahneye koyan Cüneyt Gök- çer aynı zamanda Gılgamış rolünü de oynuyor. Bunun ne büyük bir yorgun- 32 luğa malolduğu, ilk akşam eseri seyre- denlerin gözünden kaçmamıştır. Gılga- mış rolü ile değil belki, fakat Tanrılar ve İnsanlar dramını sahneye koyabil- mekle Cüneyt Gökçer büyük bir imti- han geçirmiş ve başarı kazanmıştır. Bu herhangi bir dramla sahneye konulu- sundan çok farklı bir mesai isteyen işi, gerektiği şekilde ele almış olması, reji- sör olarak kendisini selamlamamıza yol açıyor. Dekor tam bir. yondur. Bil- hassa ikinci perdenin dekoru, ilk defa pişmiş toprakla bina yapan, taşlarda ka- bartma şekiller oyan, suni tepeler üze- rine saraylar mabetler kuran Sümer imarisini bütün cepheleri ile belirti- yordu. Yanlız, ormanlarda, dağ başla- rında bile bol bol merdivene rastlamış olmamız, bizi biraz şaşırttı. Kıyafetler ve makya]lar da tarihi kayıtlara uydurul- muştu. Ancak, figürasyonu teşkil eden hammlar, Sümer elbiselerini terzide prova eden mankenler gibi idi. Başları ve yüzleri bu günün sokak tuvaletinden farksızdı. Eserin büyük muvaffakiyeti— ni haleldar eden bir iki tip varı un- ların başında ne idüğü belirsiz Utnapış— tim geliyor. O, bir akşam evvel, Küçük Tıyatronun <<Tanrıdagı Zıyafetınden» ahnesıne gelen devam eden (Diktatör) dür. Bizde, çok başardı rollerin hatırasını yaşatan Saim Alpago'dan bu derece kayıtsızlık bekle- mezdık Bir de ihtiyar var, ne sesi ne yet verilerek hazırlanan bir eserde, rol küçük de olsa mühimsenmelidir. Nuri Gökseven hareketlerini ve sesini kont- rol etmelidir. Eserde en ziyade takdirle anılacak roller Yıldız. Akçan, — Muazzez Lutas Yıldırım Önal ve Cüneyt Gökçer tara- fından temsil ediliyor. Yıldız Akçan'ın rolü Aşk ilâhesidir. Eserin ritmine uymamakla beraber dızın tatbik ettiği oyun tarzı, değer kazandırmaktadır. Aynı zamanda Yıldız'ın artistik meziyetlerini toplu bir halde belirtmesine imkân vermiş olan bu oyun tarzı, bale sanatındaki kabiliye- tinin küçümsenmemesi icabettiğini gös- termiştir. Kendisinden ricamız; zinhar sesini yükseltmemesidi Şiirleşen raksı 1le ne söylemek is- tediğini esasen anlatmakta, bağırması- na lüzum kalmamaktadır. z Lutas, zor bir rolu başar— sesin d ki tok hak aksatmadan — devam ettırebıldı. Sesi, hareketleri, — duygularını belirten halleri İle Gılgameş'e anne olmasını bil- di. Yıldırım OÖnal, geçen sene, hemen sahneye ikinci çıkışında, Güzel Helena'- da çok beğenilen bir ihtiyar kompozis- yonu yapmıştı. Tiyatrolarda kötü bir usul vardır: Bir sanatkâr ilk defa han- gi tip rolde beğenilirse, ondan sonra her eserde ihtiyarsa — ihtiyar, gençse genç, çapkınsa çapkın, kılıbıksa kılıbık ve ilâhare... Hep o tip roller verilir. Anlaşılan bu — geleneği bozmamak için Yıldırım'a gene İhtiyar rolü veril- miş, fakat o, öylesine bir başarı göster- miş ki, bundan böyle bütün ihtiyar rol- lerini yükleseler «gık> diyemez. Geçen seneki ihtiyar kâhinle hiç alâkası olma- yan, bambaşka ihtiyar, feylezof bir kör olmuş. gameş rolünü — mevcut kadroya göre, en isabetli olarak Cüneyt üzerine almış. Fakat, eserin rejisörlüğü kendisi- ni o kadar yormuş ki, sahnede «Gılga- meş» in sesini duymakta — güçlük çeki- yorduk. Üçüncü perdede yorgun oldu- ğunu söylerken hakikaten bitkindi. Fa- kat takdire değer bir metanet gösterdi ve rolünün hakkından geldi. Eserin de- korunu söyledik fakat ışığından bahset- memiştik. Halbuki dekorun ihtişamını belirten isabetli ışıklardı. Çok iyi ter- tıplenmış, vakaya, devre, haleti ruhiye- ye göre ayarlanmış olan ışıkların da ter- tipcisini tebrik etmek vazifemizdir. De- kor, ışık kostümler, fon müziği ve oyun şekli muvaffak olan eserde, emeği ge- çenleri tekrar - alkışlarız. Sozumuzu bi- tirmeden bir noktaya, nokta kadar ufak bir şeye, gözümüzün takıldığı bir yere Sema perdesindeki mışta di- kilmiş mi yoksa bir pas veya rutubet lekesi mi, her ne ise, sema perdesinin mutlak surette temızlenmesı icabeden bir iki lekesi v vakadan nasıl ayırdığını anlamak 1çın, oturup eseri baştan sona seyretmek lâzım. Netice olarak söylenebilir ki, aşk Tanrısını aşık olarak, yarı bir ilâhı Tar- zan olarak, kötü teriplenmiş dekorlar arasında seyrettik. AKİS, 77 ARALIK 1954

Bu sayıdan diğer sayfalar: