25 Şubat 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 9

25 Şubat 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

bık bakan hakkındaki soruşturmayla ilgili olarak müsteşara işten el çek- tiriyordu. Munis Faik Ozanso raber sabık bakan Sıtkı Yırcalının en yakın diğer iki mesai arkadaşı 0- lan memura da - Selçuk İnan ve Fa- hir Savran - aynı muamele tatbik e- dilecekti. Bu, tahkikat komisyonu- nun aldığı ilk tedbirdi. Cumartesi gecesi Ekonomi ve Ti- caret Bakanlığı Müsteşarının üzün- tüsünün sebebi böyle bir kararın hiç bır mucip sebep bıldırılmeden sadece "görülen lüzum üzerine" alınmış ol- masıydı Munis Faik Ozansoy, eğer iş başında kalması mahzurlu görülü- orsa, kendisine pek âlâ mecburi izin verilebileceği kanaatındeydı İşten el çektirme, bir itham mânası taşıyor- du. İthamın ise bir sebebe dayanması gerekmez miydi? Ankarada balo,devam —ederken Meclis tahkikatı talı komisyonu Ha- lil Özyörüğün başkanlığı altında İs- tanbıılda faaliyet halindeydi. Komis- yon ham Polatkan - Yırcalı - Zorlu meselelerini inceliyecek, hem de Sa- rolün dosyasına el atacaktı. Şimdi- lik ilk mevzu komisyonun zamanını alıyordu. İkinci davaya geçıldıgınde azaların arasına Hür. P. ve C.M mensupları da karışacaklardı Zıra iki muhalefet partisi döviz komitesi- nin üç eski azası hakkındaki tahki- katın açılış şekline itiraz ederek ça- Işmaları boykot etmişlerdi. Yoksa sabık devlet bakam aleyhindeki ka- rarın alınmasına bir itirazları yok tu ve onunla ilgili çalışmalara elbet- te ki katılacaklardı. Geçen haftanın sonundan bu haf- tanın ortalarına kadar komisyon İs- Hamit Şevket İnce Nüfuz ticaretinde hakem AKİS 25 ŞUBAT 1956 kikat evvela şuphe ile karşılanmıştı; fakat zamanla görüldü ki komisyon işleri ciddiye almaktadır. Nitekim tüccar, ithalâtçı, iş adamı bir ço dinlenildi. Eğer piyasaya emniyet ve- rilirse cereyan eden bazı muameleler hakkında ağızların açılacağında zer- rece şüphe yoktu. Bu emniyet teessüs etmek üzereydi. Tahkikatın başında bir şeyin çıkarılmıyacağı kanaatinde olanlar bile şimdi fikirlerini değiştir- me yolundaydılar. Tahkikat bu şe- kilde devam ederse, bır suistimal bu- lunduğu takdirde mutlaka ucu ele geçecekti. Örtbas etmek ise, kolay değildi. Zaten komisyondaki C.H.P. temsilcisi böyle bir teşebbüs vukuun- da mükemmelen karşı koyabilirdi. Üstelik komisyonu teşkil eden bazı üyelerin şahsiyeti buna karşı en e- min garantiyi teşkil ediyordu. İstanbulda diller çözülmüştür ve tahkik edilen mevzularda bilhassa mağdurlar bildiklerini komisyona an- latmaktadırlar. Bu arada dosyalar ve deliller hazırlayanlar da eksik değil- dir. Böylece ümitsiz şekilde başlayan tahkikat canlanmıştır. Bakanlığın müteşarı ve yüksek memurları hak- kındaki zecri tedbır bu canlanışın ne- ticesidir. Bunu başka tedbirlerin ta- kip etmesi beklenilmelidir. Sarol hakkında ihbarlar Meclıs Tahkikat komisyonunun İs- tanbula yerleştıgını gazetelerden iğrenen bir ço andaş - bunların çoğunu D. P. lıler teşkıl edıyordıı - uzun zamandan ber ri, fa- kat nakledecek mercı b lamadıkla- rı bazı hakikatleri ifşa saatinin gel- iğini hissettiler. — Hakikatler Dr. Mükerrem Sarol'un bir takım icraa- tıydı. Ancak bu icraat Devlet bakan- lıiğının vazifeleri meyanında değildi. Bilâkis, sabık bakanın ve başbaka- nın ideal arkadaşının ticari dehasını ortaya koyan hadiselerdi. Hakikaten Dr. Mükerrem Sarol'- un gözde bulunduğu devirde — öyle bir zaman olmuştu ki iş sahibi he- men herkes, nedense kıymetli kadın doktorunu bu işine ortak etmek he- vesine kendisini kaptırmıştı. O kadar ki artık hangi taşı kaldırsanız, al- tından Dr. Sarol'un mütebessim çehre si çıkıyordu. Krom işi mi yapacaksı- nız; Dr. MÜkerrem Sarol ile ortaklık kuruyordunuz. Bir havacılık şirketi- ne mi teşebbüs edeceksiniz; Dr. Mü- kı errem Sarolu aranıza alıyordunuz. ithalat, ıhracat üker- rem Sar n bu faalıyetını görüp te ustadın hakıkı kabılıyetlerını Tıbbi- ye sıralarında ziyan etmiş bulunma- emek kabil değil- sı karşısında üzülmı di. İşte, İstanbulda Tahkikat komis- yonuna ihbarda bulunmaya hazırla- nanların bahis mevzuu edecekleri ha dizeler bu neviden bazı icraatı alaka- dar ediyordu. Bu haftanın ortalarında Vatan gazetesi böyle iki meseleyi daha or- YURTTA OLUP BİTENLER Munis Faik Ozansoy İlk kurban taya attı. İddiaya göre bir krom it- halatından Dr. Sarolun ortakları mil yonlarca liralık kâr temin etmişler- di. Diğer taraftan mütemadiyen değiştiren arsalardan bahsediliyor- du. Nihayet Dr. Sarolun eski zev- cesinin ve çocuğ un — Almanyada kim tarafından gönderilen dövizle ka- labildikleri soruluyordu. Bu sual sabık Başbakan yardımcısı Fa- tin Rüştü Zorluya da sorulacaktı. Zira bayan Zorlu - sabık Başbakan yardımcısının resmi zevcesi - kızıy- la beraber çok uzun senelerden beri Pariste ikamet ediyordu. Hatta sayın bayan bir de Cadillac marka otomo- bile malikti. Kerımelerı ,orada tahsil ediyorlardı. Acaba masraf- ların karşılığı olan dovız ne suretle gıdıyordu" Zira 1954 senesinden be- Tİ Zorlu memur değildi, mıllet- vekılı ve bakandı. an riste bir tahsisata sahıp olamazdı Ama sayın bayan ve sayın küçük ba yan da elbette ki güzel Parisin ha- vası ve suyuyla geçinmiyorlardı. Üs- telik Zorluların fransız başkentinde çok lüks bir hayat sürdükleri, sayın bayanın Parisin en meşhur terzile- Fath, Dior - giyindiği de bi- lınıyordıı Pekı, dövizi kim veriyor- du? Fatin Rüştü Zorlunun NATO delegeliği tahsisatının kesilmesinden bu yana resmi zevcesinin ve kızının Pariste nasıl geçindikleri hakikaten Meeclis. Tahkikat komisyonunu ya- landan alâkadar eden bir meseleydi. Tıpkı, eğer Vatan gazetesinin hava- disi doğruysa, sabık bayan Sarolun Almanyada geçinmesi gibi... Bütün bu suallerin cevabi, hiç şüphe yok, son derece alâka uyandı- rıcı olacaktır. 9

Bu sayıdan diğer sayfalar: