18 Ağustos 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 30

18 Ağustos 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TIB yordu. Filatov bunu şu şekilde açık- ladı: Kadavra gözlerinden alınan kor- neada soğuğun tesirile bazı cevher- ler ortaya çıkıyor. Bunlar — hayat proçeslerini ve hücre Trejenerasyonu- nu kamçılayıcı maddelerdir. Filatov bu cevherlere stimulateur biogene- denilmesini de teklif etti. Bundan sonra başka dokularla da deneyler yaptı ve bu cevherlerin genel ola- rak bütün dokularda teşekkül ede- bileceğini gösterdi. Bu — cevherlerin teşekkülü için o dokunun hayvandan, bitkilerden veya insandan — alınmış bulunsun sadece hayatiyetinin yavaş- latılmış olması, "vie ralentie" halinde bulunması gerekiyordu. Bir yandan da dokularda biyojen stimülinleri do- ğuran amilin yalnız soğuk olmadı- ğını, dokuyu öldürmiyen fakat ge- rek vücudda, gerek vücud dışında o- nu yaşama bakımından zor durum- lara sokan her çeşit faktörün bu işi başarabileceğini de gösterdi. Bitki- ler dünyasında biyojen stimülinleri geliştirmenin en kolay yolu, meselâ bir yaprağı 12 saat karanlık bir yer- de saklamaktı. Havanın oksijeni sa- yesinde yaşayan ve ışığın tesiri al- tında assimilasyonunu yapan yap- rağın beslenme mekanizması karan- lıkta bozuluyor, hayatiyeti azalıyor ve biyostimülinler ortaya çıkıyordu. Biyostimülinlerin vazifesi sıkıntılı durumlarda, hayatiyet — durakladığı zaman hücre — metabolizmasını dür- tüklemek, hayat proçeslerini ve va- zife kapasitesini — ayaklandırmaktır. Bu mekanizma ile — biyostimülinler intan ve zehirlenme hallerinde orga- nizmanın savunma kuvvetlerini dür- tükler, yaralanmış hücrelerin tamir ve rejenerasyon imkânlarını arttırır. Biyostimülinlerin ne olduğu bu gün pek iyi bilinmemektedir. — Hararete dayanıklı olmaları anzim olmadıkla- rını gösterir. Ültrafiitrasyona dayan- malar) da protein olmadıklarını be- lirtir. Ama hakiki yapılarını Filatov da tespit edememıştır Son zaman- larda bunların "acide nucleinigue" ol- duklarında İsrar edenler vardır. Bi- yositimülinlerin en ço bulunduğu plasenta üzerinde yapılan deneyler bu fikri kuvvetlendirmektedir. Doku tedavisi için materyel hazırlanırken kullanılacak dokunun pek önemi yoktur. Yeter ki bu doku daha ön- ceden, yaşama bakımından zor du- rumlara getirilmiş olsun. Yani hay- vanlardan alınan dokular birkaç gün soğukta tutulsun, bitkilerden alınan- r da bir müddet karanlıkta sak- lansın. Böylece hazırlanan doku par- çaları tuzlu suda ezilerek kaba ete şırınga edilmek suretile — kullanılır. Doğrudan doğruya doku parçası ha- linde deri altına emplante de edile- bilir.. Emplantasyon hekimin arzu- suna tabidir. Rus ekolü kadavranın derisini, adele parçalarını, testis ve- ya plasentasını kullanırlar. Avrupa- l1 hekimler ise hastanın kendisinden alınan deri parçasını tercih ediyor- lar. Bu parçayı daha ziyade göğsün yanlarından veya karın — hizasından alıyorlar. Emplantasyon genel ola- 30 rak tedaviyi icap ettiren yaranın bu- lunduğu kısımlara yapılıyorsa, — da Filatov uzak bölgelere yapılan em- plantasyonların da aynı tesiri haiz bulunduğunu gösterdi. Lokal aneste- zi ile emplantasyon yapılacak kısım- daki deri açılıyor. Aşı parçası deri- nin altına gömülerek yaranın iki du- dağı agraflarla kapatılıyor. tasyon, on beşer gün aralıklarla 2-3- 6 defa tekrarlanıyor. Her grefi vücud 8-15 günde emerek yok ediyor. Lokal olarak grefin yapıldığı bölgede roblast” dediğimiz konjonktif doku elemanları artıyor. Skleroz — görül- Adeta doku kültürü teşek- kül ediyor. Son senelerde grefler şı- rınga ile yapılmağa başlanmıştır. Bu husus için kalın iğneli özel şırınga- lar kullanılıyor. İnce partiküller ha- linde kesilmiş doku parçaları, yük- sek tazyikle bu şırıngalar vasitasile en]ekte edilir. Orta yaşlı bir kimse için üç gram doku kâfidir. Bugün pla- senta dokusundan enjeksiyona mü- said süspansiyonlar hazırlanmış bu- lunmaktadır. Bu ampullerin herbirin- de dört gram taze plasentaya eşid doku vardır. Son senelerde deri par- çaları yerine sadece plasenta ve am- nius parçaları emplante edilmekte- dir. Emplantasyon suretile doku par- çaları deri altına aşılanacak yerde istenilen organın suda yapılan hü- lâsaları da otoklavda sterilize edil- dikten sonra iğne ile deri altına ve- ya adaleye şırınga edilebilir.. İnsan plasentasından veya' bir hayvan do- kusundan alınan parçalar kıyılır, ha- vanda döğülür. Hacminin on misli kadar su veya serum fizyolojikle karıştırılır. Bir saat kadar maseras- yona bırakılır. Sonra birkaç dakika kaynatılır.' Süzü ampullere ko- nur. 120 derecelık otoklavda bir sa- at sterilize edilir. Enjeksiyonlar iki günde bir yapılır. Aron'a göre bir seri 6-12 ampuldür. Gate ve vaohon'a YENİLİK Çıkaran: NAİM TİRALİ En güzel şiir, hikâye ve dene- melerle her ayın başında yayınlanır. Fikir ve sanat hareketleriyle, M.T. Acaroğlu'nun hazırladığı ayın bıblıyografyasını eksiksiz veren tek Fiatı: 1 lira. Yıllık abonesi: 10 lira. Yıllık abonelerine 5 liralık kitap armağan ediyor. Müracaat: P.K. 914 İstanbul göre 25-30, Filatov'a göre 35-49 am- puldur. Kronik vak'alarda bu enjek- siyonların yılda dört defa tekrarlan- ması tavsiye edilmektedir. Bugün bir çok yazarlar emplantasyon — ve ekstre — şırıngalarının — müştereken kullanılmasını tercih etmektedirler. Bu tedavinin değeri henüz kesin ola- rak bilinmemektedir. Atonik yaralar- da, romantizmada, kolların ve bacak- ların damar hastalıklarında ve bazı ağrı vak'alarında kullanılmaktadır. Bünyeyi islâh edici tesiri olduğu mu- hakkaktır. Enjeksiyonlardan veya emplantasyondan sonra genel — du- rum düzelmekte, fizik ve moral bir iyilik belirmekte uyku, iştah art- makta hastalar kılo almaktadır. Bu iyilikler göz önüne alınarak bu teda- vi debil ve prematüre bebeklerde de kullanılmaktadır Niehans'ın hücre tedavisi rgan ve organ parçalarının emp- lantasyonu her ,zaman verimli olmaz. Bunlar organizmada bir ya- bancı madde muamelesi görür. Der- hal savunma vasıtaları faaliyete ge- çer. Antikorlar teşekkül eder. Bu parça az zamanda tahrip edilerek emilir ve yok olur. Şüphesiz hasta- da muvakkat bir süre için hayırlı tesirler yapabilir. Ama bu tesir de çabuk kaybolur. Bu organ parçala- rı heterojen olmasa da yani hayvan- lardan değil de doğrudan doğruya insanlardan alınmış bulunsa da ne- tice aynıdır. Yalnız kanlarında mua- fiyetle ilgili gamma globülin mev- cut olmıyan kimseler müstesnadır. İsviçreli Niehans, katı organ parça- larının transplantasyonu veya enjek- siyonu yerine bunların fevkalâde kü- çük partiküller haline getirilmesile elde edilen hücre süspansiyonlarının adaleye şırınga edilmesini denemış— tir. Hücre tedavisinde boyları 1. yi geçmiyen fevkalâde küçük partı— küllere ayrılmış doku kıymaları kul- lanılır. Bu artık bir emplantasyon sayılmaz. Emplantasyonda bir orga- nın bütünü veya büyük ve katı bir parçası hastanın derisi altına kondu- ğu halde, burada fevkalâde — küçük partiküller kullanılmaktadır. Nie- hans'ın kullandığı metod bir organ hülâsasının zerki de değildir. Çunku bu preparatlarda hücreler sağ, sağ- lam ve bütün hayatiyetlerile kalmak- tadırlar. Ekstrelerde ise hücreler öl- müştür. Emplantasyonlarda — organ kitlesinin yalnız sathi kısımları liyet göstermekte, ortaları — oksijen ve gıda noksanlığı sebebile süratle Ölmektedir. Hâlbuki bu dokuların çok küçük partiküllere ayrılması, hücre- lerin temas satıhlarım, gıda alış ve- rişini artırmakta, oksijenasyonu ko- laylaştırmaktadır. Bu — şekilde katı ve bölünmemiş bir organ parçası, bö- lündüğü ve partiküllere ayrıldığı sa- man bin defa daha müessir olmak- tadır. Bu hususta çok genç hayvanlar- dan veya arobriyondan alınan organ- ların partıkullerını kullanmak daha faydalıdır. Çünkü bu hücrelerin vita- htesı daha fazladır Di AKİS, 18 AĞUSTOS 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: