16 Mart 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 25

16 Mart 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 25
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SİNEMA Gençlik "Rüya Gibi Geçti" alatasaray Lisesi Sinema Klübü kuruluşunda basının büyük ala- kasıyla karşılanmıştı. Okullarda ku- rulan kültür dernekleri arasında bu derece teşvik göreni hemen hemen hiç yoktu. Günlük gazeteler, hafta- lık mecmualar, sanat dergileri bu ye- rinde hareketi hep birden alkışlamış- lardı. Kurucu gençler ve üyeler de bu alâkayı hak edecek kadar sıkı çalışı- yorlardı. Flim gösterileri, konuşmalar tertipliyor, şehirde gösterilen önemli ilmler Üüzerinde tartışmalar yapı- yorlardı. Hafta tatilinden sonra oku- la dönen öğrencilerin bir futbol ma- çı neticesini münakaşa edip, hangi gollerin ofsayttan atıldığı, penaltının neden verilmediği, rakibinin bacağı- nı kıran futbolcunun haklı yahut haksız olduğu Üüzerine birbirlerine girmesi, stadyumda öğrendikleri son küfürleri birbirlerine sayıp dökmesi yerine, gördükleri bir filmin ortaya koyduğu meselenin — doğruluğu yan- lışlığı, ele alınış şekli, işlenişi hak- ında fikir alış verişi yapmaları el- e çok daha istifadeliydi. Bi fesyonel futbol klübüne oyuncu yetiş- tiren kültür yuvasının memlekete- sanat ve fikir adamları yetiştirmesi kadar tabii birşey olamazdı. Memle- ketin sağlam vücutlu vatandaşlar ka- dar aydın fikirli vatandaşlara da ih- tiyacı vardı. Hatta bu sahada ihtiyaç daha da fazlaydı. İşe iyi niyetler, bü- yük gayretler, ile başlayan sinema klübünün gördüğü geniş alâkanın başlıca sebebi buydu. Klübün tertiplediği son toplantıda ünlü Fransız sinemacısı Jean Re- noirın 1951'de Hindistanda çektiği "The River - Rüya Gibi Geçti" adlı film gösterildi. Rumer Godden'in ay- ni isimdeki romanından adapte edilen "The River" Hindistanda büyük bir nehrin kıyılarında jüt ticareti yapan bir İngiliz ailesinin yaşayışını göste- riyordu. Filmin nefis renkleri, plâs- tik güzelliği Jean — Renoir'ın babası ugust Renoir'e layık bir oğul oldu- gunu ispat ediyordu. Baba Renoir'ın tablolarındaki kırmızıların sıcaklığı, yeşıllerın rahatlığı, huzuru oğul meydana çıkıyordu. ver” Hindistan gerçeklerini Hindistan intibalarını anlatan şiirle dolu bir eserdi. Koca nehrin kıyısın- da yaşayan İngiliz ailelerinin hayatı, nehrin akışı gibi sakin ve hareketsiz- dir. Rahat bir hayat ve sıcak Hindis- tan güneşi ailelerin kızlarının hisle- rini erken geliştirmiştir. Birbirinden farksız günler yaşayan kızların haya- ti aralarına sakat bir Amerikalı gen- cin gelmesıyle değişir, oir bu basit mevzuyu büyük bir ustalık şiir dolu bir üslüp ile anlatı- yor. Filmin asıl önemi zaten mevzu- sundan çok, işlenişinden ileri geliyor. "The River" şimdiye kadar yaban- değil, AKİS, 16 MART 1957 1 bir sinemacının verdiği en kemmel Hindistan intibalarıdır. Plas tik güzelliği yanında dokümanter de- ğerleri de eserin bir sinema klâsiği olmasına yol açmaktadır. Hindistan Kalkınma yolunda ürkiyede gösterilmekte olan Hint filmlerinin gittikçe büyük bir ye- kün tutuşu, Hint filmleriyle Turk filmleri arasında hikâye ve çekiliş benzerlikleri, hemen hemen aynı tek- nik aksaklıklar tesadüften ibaret değildir. Hint film endüstrisinin bu- günkü durumuna bir göz atmak bir- çok şartların bizdeki gibi olduğunu ortaya koymaktadır. . Hindistanın — sine merkezleri Bombay ve Calcutta dadır. Maha- rashtra tiyatroculuğunun merkezi c- lan Poona eski önemini kaybetmiş- tir. Şüphesiz Delhi günün birinde bü- tün başkentler gibi canlı sanat faali- yetlerine şahit olacaktır. Ama halen tiyatro binaları yokluğunun sıkıntısı- nı çekmektedir. Zaten ekonomik du- rumun bir neticesi olarak Hindistan- da bütün sanatlar bu çeşit maddi sı- kıntılar karşısındadır. Geçmişteki bü- yük sefaletin, — milyonlarca cahil in- sanın açlıktan ölmiyecek kadar yi- yecekle geçindikleri devirlerin izleri henüz tamamen silinmemiştir. Bu ha- yat şartları içinde — sanatların yaşa- masına, alâka toplamasına imkân olamamıştır. Aynı şekilde birinci de- rece ihtiyaçlar, okul, hastahane, ba- raj inşaatı, yanında Hindistan hükü- metinin sinema endüstrisini ihmal etmesi bir dereceye kadar tabii kar- şılanmalıdır. Uygun bir ortamda bu işlerin de ele alınacağı şüphesizdi, Nitekim Milli Eğitim Bakanlığı dra- matik sanatların kalkındırılmasını gelecek beş yıllık plâna dahil etmiş- 350 milyonluk Hindistanın ancak 2500 sinema salonu vardır. Meselâ 13 milyondan az nüfusu olan Çekoslo- vakyada da aynı sayıda sinema sa- lonu bulunduğu duşunulurse rakkam- ların ifade ettiği mâna kendiliğinden ortaya çıkar. Aynı şekilde 24 milyon- luk Türkiyede yaklaşık olarak 350 si- nema salonu bulunması da seyirci sa- yısıyla salon miktarı arasındaki nisbet sizliğin başka bir örneğidir, bu sebeble em Hindistan, hem de Türkiyede si- nemacılık kudretinin büyük kısmı sa- lon sahiplerinin elindedir. Salon sa- hipleri hasılatın en az üçte birini al- makta, çeşitli vergiler, reklâm ve di- ğer gereklı masraflar — çıkarıldıktan sonra, filmin sahiplerine hasılatın X© 16'sı kadar bir miktar kalmaktadır. Bundan dolayı prodüktörler büyük seyirci kütlelerine hitabedip kısa za- manda kâr getirecek emin filmler çe- virmeye çalışmaktadır. Böyle filmle- rin ne kalitede olacağım hesaplamak için uzun boylu düşünmeye, lüzum yoktur. Ancak, bu anlayıştarı sıyrılıp "İki dönümlük toprak"ı Bi mal Roy gibi mılletlerarası sahada Hint sinemasını temsil etmek gayre- tinde olan görüş ve kabılıyet sahibi birkaç sinemacı da yok değildir. Ni- tekim en gençlerden Satjayıt Ray ilk fılmı "Pather Panchali"yi üç yılda tamamlamış, bir engal - köyünün günlük yaşayışım — gösteren eser ge- çen yılki annes Festivalinde ilk Hint şaheseri olarak vasıflandırılmış- Tıpkı Türkiyede de olduğu gibi Hint film endüstrisinin belini büken en büyük dertlerden biri de iyi senar- Hint sinemacılığının merkezi: Senaryo kıtlığı çekiliyor Bombay 25

Bu sayıdan diğer sayfalar: