5 Aralık 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

5 Aralık 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MUSİKİ Opera İstanbulda "Tosca" gem Operası yeni mevsimin ilk > "Tosca"sında, bu operanın mem- leketimizde verilen en başarılı tem- sillerinden Dizini sundu. Gene bir kıyaslama yapılırsa İstanbul Opera- sının, geçen perşembe akşamki tem- silin başlıca (o vasıflan (obakımından, Ankara Devlet Operasının genel se- viyesini aştığı söylenebilirdi. "Tosça" birçok operanın aksine, birlik halinde bir çalışmanın başarı- sından çok, başrollerdeki o şarkıcıla- rın şahsi meziyetlerine dayanır. Bu meziyetlerin hem ses, hem de oyun bakımlarından kendini göstermesi şarttır. Yoksa Puccini'nin bu opera- sındaki kolay tesir eden melodram unsurları bile ise yaramaz hale ge- lir. Şehir Operasının "Tosca"sı işte bu bakımdan, başrollerdeki üç ki- şinin şahsi başarıları sayesinde se- viyesini kazanıyordu. Bu başarıların en çarpıcısı, Tos- ca rolündeki Diana Jamieson'a ait- n onbeş gün ka- çük nisbetler içinde vermişti. bu kere hem söyleyiş, hem de o- yun bakımından birçok dramatik sopranonun gıpta edebileceği bir seviyeye erişmiş olduğunu ispat et- ti. Sesi bütün alanlarında yuvarlak, dolgun, hacimliydi ve ustaca bir tek- nikle (o aksettiriliyordu. o Tekniğinin ileriliği bilhassa alan o değiştirmele- rindeki kolaylığı, alt ve üst tonları arasında bir renk ve hacım ayrılığı sezilmemesiyle beliriyordu. o Bundan başka soprano oJamieson, gerçekçi İtalyan operası Üslübunu iyice kav- ramış bir şarkıcı olarak halkın kar- şısına çıkıyordu. Söyleyişi hem mu- sikinin evrensel iyi zevk gerekleri- ne, hem de bu belirli kesimin üslüp özelliklerine uyuyordu. Bundan baş- ka Diana Jamieson üstün meziyet- leri olan bir oyuncu olarak da öv- güye hak kazanıyordu. Perşembe gecesi Tepebaşı Tiyat- resu sahnesinde şarki söyliyen bir kukla değil, maddesiyle ve ruhuyla bir insan, Sardou'nun ve Puccini'nin çizdikleri Floria Tosça tipinin inan- dırıcı bir simgesi vardıt Seven kıs- kanan, kinlenen, korkan, nihayet Öldüren, bütün bu durumları, bütün bu duyguları candan yaşı yan bir . Soprano Jamiesön'un Tos- ca'sı herhalde opera sahnemizin en üstün başarılarından biri olarak a- nılmaya lâyıktır. Diana Jamieson AKİS, 12 ARALIK 1960 memleketimizin ileri gelen kadın şarkıcıları arasında, Leylâ Gencerin hemen yanında bir yere hak kazan- mıştır. Temsilin Jamieson'dan sonraki büyük başarısına, Scarpia rolünde bariton Hulki Saner erişti. Sanerin diri, yoğun, maden! bir sesi var. Ma- deni, fakat değerli bir maden... Sesi Üzerindeki egemenliği kusursuz. En- tonasyonu her zaman kesin. Bu ke- sinlik biraz da bariton Sanerin dik- siyon üzerinde titizlikle durmasın- dan geliyor. Böylece heceleri teker teker duyuluyor, notaları her zaman yerine oturuyor ve melodileri cetvel- le çizilmiş gibi bir kesinlik kazanı- yor. Sanerin kötü adam Scarpia'yı sunuşu da aynı kesinlikteydi: İkti- dar mevkiine geçmiş bit zayıf a- dam... Saner bu yoldan hiç şaşmadı. Daha kötü, daha mülevves, daha hain bir Scarpia tercih edilebilirdi. Cavaradossi'de o Agop Topuz iyi bir günündeydi. Oene de bu gayretli tenorun tiz tonlarım kontrol altına alması iyi «İter. Küçük roller temsi- lin genel seviyesini aksatmadan oy- nandı. Oyunun tiyatro başarısında rejisör oOAydın Günün düzenleyici gayretlerinin neticesi de seziliyordu. Şef Demirhan Altuğ vazıh tempo vurmaktan daha öteye, daha derin- lere gidebilseydi ve Şehir Orkestrası da -hele yaylı çalgıları- bozuk dönen bir pikap gibi çalmasaydı sahnede- kilerin başarısı daha da üstün ola- bilirdi. Konserler Jamet Kuinteti yasadan gelen bir kuintet geçen hafta Saray Sineması konserleri- nin bozulmuş havasına bir tazelik getirdi. Hemen belirtmek gerekir ki Marie Claire Jamet Kuinteti dünya- nın eh üstün oda musikisi topluluk- ları arasında yer alacak çapta de- ğildir. Bundan başka üyelerini, bir istisna dışında, virtüöz çalgıcılar o- larak göstermek de mümkün değil- dir. Fakat çalgılarım çalmasını en azından bilen ve bir arada çaldıkla- rında da beraberlik esaslarına uyan beş kişinin ilgi çekici programlar sunması İstanbul konserlerinde alı- şılanın dışında birşey olduğu için Ja- met Kuinteti olağanın üstünde bir hâdise diye karşılandı. Kuintetin ilk konseri Cemal Re- şit Reyin Şehir Orkestrasıyla bera- berdi. Üç yaylı çalgı, flüt, arp ve orkestra için yazılmış bir eser her halde bulunmadığı için bu konser- de topluluk üyeleri birer ikişer so- list olarak, konsertolar (sundular. Mozart'ın kemali Ve viyola için "Symphonie oOCohcertante"ında or- kastranın dağınık çalma bakımından kendi rekorunu kırması neyse ki so- listlere tesir etmedi ve kemancı Jo- se Sanchez ile viyolacı Gölette Le- guien, orkestraya rağmen, kendi a- ralarında tam bir beraberlikle par- tilerini sundular. Fakat icralarında ne teknik ve ne de müzikal hiç bir seçkinlik yoktu. o Viyolonselci Pierre Degene'in Vivaldi viyolonsel konscr- tosunu çalışı, buna karşı, baştan so- na doyurucuydu ve Mozart'ın flüt ve arp için konsertosunda flütçü Chris- tian Larde ile arpçı Marie Claire Ja- met seviyeli bir icra çıkardılar, kon- serin ilk kısmının tatsızlığım gider- diler. Kuintet ikinci konserinde, orkest- ranın arzu edilmiyen işbirliğinden kurtulmuştu. Handel'in flüt, viyola, çello ve arp tarafından çalınan bir kuartetinin orta çaptaki başarısın- dan sonra Mozart'ın Re majör flütlü kuartetinde Christian Lardâ birinci sınıf bir virtüoz olduğunu gösterdi. İlk kısım çağdaş Fransız bestecile- rinden Florent oSchmitt'in Kuinteti ile sona erdi. Eser, teknik ustalığın ve belirli bir tarzda beste yapmanın yollarını bilmenin, bir besteciyi ö- nemli kılmıyacağım bir kere daha ispat ediyor ve Schmitt'in dünyanın her yerinde niçin en seyrek çalınan bestecilerden biri olduğunu anlatı- yordu. Florent Sehmitt, kuintetin de gösterdiği gibi, Ravel'l çek andıran bir musiki yazmıştı. Melodik çekici- liği olan, sevimli, renkli, hem de iş- çiliği sağlam bir musiki... Ne var ki, Ravel'den Meniye, bir şırıngayla Çe- kiş) alma mümkün olsa, geriye işte Schmitt kalırdı. Dehânın, bu tarifi güç kavra- mın, ne demek olduğu, Debussy'nin flüt, viyola ve arp için sonatında an- laşıldı. musiki sanatına bir güçlüğü, büyük Fransız Eestecisinin son eserlerinden biri olan bu sonat- ta bir kere daha görülüyordu. De- bussy, eserin özellikle ilk iki bölü- münde, çalgıların çeşitli ses alanla- rındaki tını özelliklerine dayanan, soyut, çıplak, melodilerin çalgılar a- rasında parçalandığı, biçimi bu "mo- zaik" çalışmasının meydana getirdi- ği bir musiki yazmıştı. BU bakıma Debussy, çağdaş musikinin en ile- ri yaratıcıları sayılan Webern İle Varese'in bile önünden gitmiş sayı- . Eser, flütçü Larde, viyola- cı Leçuien ve arpçı Jamet'nin sürek- li alkışlarla karşılanan seviyeli icra- larıyla sunuldu. Eserin gördüğü de- rin ilgi, iyi icralarla sunulan mo- dern musikinin hiç de yadırganmı- yacağını gösteriyordu. 31

Bu sayıdan diğer sayfalar: