7 Mayıs 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 14

7 Mayıs 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Başkanlar Niçin Konuşmazlar ? Başka hiç bir sebepten dolayı de- gil, ama söylediği her sözün so0- rumluluğu Anayasa önünde başka birine 'ait olduğundan dolayı Sayın Cemal Gürsel konuşmamalıdır. Sayın Cumhurbaşkanının o söylediklerini Ekrem Alican veya Sıtkı Ulay tas- vip edebilirler. Ama, bahis konusu sorumluluğun sahibi Ekrem Alican veya Sıtkı Ulay değildir. "İşin te- ferruat tarafına girmeyelim. Ana- yasanın Devlet Başkanına böyle bir yetki tanıyıp tanımadığını tartış- maya lüzum yoktur, öyle bir devir- de yaşıyoruz ki, bir gerçeği belirt- mek herkesin sâdece hakkı değil, gö- revidir de.." demek de pek akıllı lâ- fı sayılamaz. Zira, Anayasa gere- ğince Cumhurbaşkanının sözünün sorumluluğunu taşıyan Başbakan bu sözün, bir gerçeği ifade etmediği kanaatinde olduğunu beyan ederse bunun, rejim bakımından bir huzur, getireceğine inanmak güçtür. Anayasa, Devlet Başkanlarıyla alâkalı kayıtları boşuna koymamış- tır. Bir demokratik sistem içinde fikirlerin fikirlerle (o karşılanmalın- dan daha tabii bir olay tasavvur .e- dilemez. Fikirlerin fikirlerle okarşı- lanması olayına ise, lügatlar "tartış- ma" adını vermektedir. Sorumsuz bir Cumhurbaşkanının çeşitli (o şa- hıslar ve zümrelerle tartışmaya gir- mesinin iki taraf için de tadsız çe- kişmelere yol açması kuvvetle muh- temeldir. Evvelâ, bir tartışmanın ha- rareti içinde, fazla heyecanlı kimse- lerin, kanunların vatandaşları Dev- let Başkanına göstermeye omecbur garcıkları dolu olarak gelen kendi milletvekillerinin ihtisaslarını ana fi- kir kabul eden etraflı bir konuşma yaptı. Aksal bu konuşmasında teş- kilâtın derdini dile getiriyor ve Ko- alisyonun bu şartlar içinde yaşama- sının imkânsızlıklarını ortaya koyu- yordu. Aksal partisinin Koalisyonun yaşamasını memleket menfaatleri sözlerine ilâve etti. C.H. P. nin sırtın- da memleket meselelerinden doğan mesuliyeti taşımağa azimli bir parti olarak son bir denemeye geçtiğini bildirdi. Basa şartlar kabul edilir ve karşılıklı anlayış çerçevesi içinde bu tartlar tartışılır, iki tarafın makul tekliflerini birleştiren bir karara varı- lâbilirse Koalisyon yaşardı! Aksal sözlerini bağladıktan sonra A. P. İdarecileri adına Şeref Kaya- sözlerine, Cc . Arı cak hücum son derece nazikâne vu- ettiği saygının hudutları dışına ta- şırması kabildir. Hatta her tenkit, fazla kitabi kudret sahipleri otara- fından saygısızlık dahi (o sayılabilir. Bunun misalleri pek yakın bir mazi- de yok değildir Bu, saygıdeğer tar- tışmalarda taraflardan biri için te- lafisi imkânsız bir handikaptır. E- şit olmayan şartlar altında memle- ket 000 görüşmek bir fay- da sağlama Bundan da fenası, konuşmasını seven bir Cumhurbaşkanının çeşitli yerlerde çeşitli tarzda konuşmasının en sonda zihinlerde tarifsiz karışık- Cemal Gürsel ku buluyordu. Kayalar, C. H. P. nin A. P. ye bühtanda bulunduğunu iddia ederek konuşmasına hız verdi. Kayalara göre, P., A. P. yi P. nin devamı olarak göstermek çabasındaydı. C. H. P., A. P.nin 27 Mayısa karşı olduğunu yaymak istiyordu, A. P. nin Orduya iyi his- ler beslemediğini zannediyordu. Hal- buki A. P., D. P. den farklı bir zih- niyetin eseriydi! 27 Mayısı canı gö- nülden tebcil ediyorlardı! Orduya karşı son derece iyi hislerle meşbuy- dular! Kayalar bundan sonra sözle- rini tatlıya bağladı. C H. P. ile A.P. arasında büyük görüş farkı olmamak lâzım gelirdi. Kayalar bunu da ifa- de etti ve iki büyük partinin mem- leket meselelerini elele (o halledebile- ceğini savundu. Kayalar konuşmasını bitirince londa bulunanların yüzü güldü. Ama, kısa süren ilk günkü top- lantıda Koalisyonun yasaması sa- lıklar yaratması, sayın Devlet Baş- kanının hangi fikre sahip olduğunun, hangi tezi tuttuğunun, hangi yan- dan olduğunun, hangi gayeye hizmet ettiğinin, hangi maksadı güttüğü- nün, hangi safta yer aldığının, han- gi prensipleri savunduğunun meçhul kalması neticesini vermesidir. O za- man, herkes bu karışık durumu ken- di lehinde istismara kalkışır ve her- kesin "Cumhurbaşkanı bizden!" de- diği öyle bir kördöğüşü başlar ki işin içinden çıkılması tamamile im- kânsız hal alır. Anayasanın, Devlet Başkanlarım sorumsuz kılmasının, hatta konuş- maktan en fazla hoşlanan Cumhur- başkanlarının sözlerinin sorumlulu- gunu dahi Hükümet Başkanlarının omuzlarına oyüklemesinin sebebi budur. Hükümetler gelirler ve ge- çerler. Devlet, ebedidir. Ama, "İşin teferruat tarafına girmeyelim, oOAnayasanın Devlet Başkanına böyle bir yetki tanıyıp tanımadığını tartışmaya lüzum yok- tur. Öyle bir devirde yaşıyoruz ki, bir gerçeği belirtmek herkesin sa- dece hakkı değil, görevidir de.." te- zini bir Devlet Başkam benimser- 000! O zaman Devlet Başkanı, önce bu sıfatından sıyrılıp hepimiz gibi bir vatandaş olur, fikirlerini ve görüşlerini, sâdece bu fikirlerin ve görüşlerin parlaklığından kuvvet a- larak ve sorumluluğunu ve başkası- na bırakmayıp bizzat yüklenerek savunur, konuşurun Çankayaya gelince.. orası o boş kalmaz, canım! atılan gerçek adım başka oldu: Ta- raflar meseleleri komisyonlar halin- de incelemeği kabul ettiler ve bu ara- da zahiren işin temeliymiş gibi ogö- rünen "Siyasi Af" konusunu müşte- rek toplantının sırtından attılar. “Siyasi Af" meselesini, liderler ara- sında yapılacak toplantıya obıraktı- lar Çıkar yol A, P.-C.H.P. ortak toplantısında alınan karar mucibince hemen Uç komisyon teşekkül etti. Bunlar, Mali Meseleler Komisyonu, Teşkilât İşleri Komisyonu ve Gruplar Arası Ahenk Komisyonu olarak isimlendi- rildi. Sonra bu komisyonlar alt komis- yonlara ayrıldı ve çalışmağa başladı. İşini ilk bitiren Teşkilât İşleri Komis- yonu oldu. Komisyon alt komisyo- nun hazırladığı rapor üzerinde ça- lışarak bazı esaslar tesbit etti. için Teşkilât İşleri Komisyonunda A. AKİS. 7 MAYIS 1962

Bu sayıdan diğer sayfalar: