29 Ekim 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 15

29 Ekim 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 Bir okulda iki adam — Menderes beyaz karyolası üzerinde yatıyor — "Ben Casusum! Ben ca- susum!" — Bir spikerin başına gelenler ve ihtilâllerin tabiatı hakkında — Bir subay bir su- baya dedi ki... Gazetecilik hayatımda talihli olmadığımı söy- lersem, nankörlük ederim. Bilhassa son on yılın hemen bütün büyük hadiselerinin ya için- de, ya çok yakınında bulunmak fırsatını kader bana verdi. Amerika Cumhurbaşkanının Beyaz Evinden Siyam Kralının sarayına, ilgi çekici çok yere girdim, ilgi çekici çok yerden çıktım. Şimdi, geçmiş yılların ötesinde kalmış o gün- lerden bazılarını hatırlıyorum. Meclisin gürül- tülü celseleri, bir gece evin kapısını açtığımda karşımda İsmet Paşayla Menderesi kolkola, ça- kırkeyif görmem (*), 6/7 Eylül İstanbulunun Vilâyet binasında, valilik odasına dalmam, unu- tulmaz 27 Mayıs, sabahı ihtilâli İsmet Paşaya haber vermem, Gürselin telefonunu benim nak- ledişim, İhtilâlin hemen akabinde Başbakanlı- ğa gidebilmem.. 22 Şubat akşamı, durumu doğ- rudan doğruya İsmet Paşanın ağzından, tele- fonla, Hava Kuvvetlerinin karargâhından din- ledim. 21 Mayıs gecesini İsmet Paşanın yanın- da geçirdim ve radyoda Aydemirin tebliğini duyduğumuzda o bana "Hemen Cevdet Paşayı bul" dedi. Ertesi sabah ise, onunla birlikte Ge- nel Kurmayda, Başkanın yaverinin oodasın- daydım. Menderesi de, tutuklanmasından son- ra, sanırım Harbiyede gören ilk -ve belki tek- sivil ben oldum. O manzaranın yüreğimde bı- raktığı ezikliği hiç bir zaman unutmayacağım. .Mayısın 31'i bir Salı günüydü. İhtilâlcile- rin İsmet Paşanın yanına irtibat subayı olarak verdikleri Topçu Yarbayı Salih Yakal bana Harp Okulunu ziyaret etme müsaadesini o gün için almıştı. D.P.'nin bütün büyükleri orada tutukluydular. Salih Yakal, Harp Okulunun subay kadrosunun bir mensubuydu. Eğer ol- masaydı benim oraya girmem her halde kolay sağlanacak değildi, Zira Okulun etrafında kuş uçurtulmuyordu. Nitekim Okula ait bir cip içinde bulunmama ve yanımda Yarbay Yaka- lın olmasına rağmen Harbiyeye giden ağaçlık- lı yolun başında nöbetçi genç Harbiydiler ta- rafından durdurulduk. Yolun iki tarafım tank- lar tutmuştu. Nöbetçiler her hangi bir sivilin geçmesini yasaklamak emrini aldıklarını söyle- diler. Yarbay Yakal, Okul Komutanın müsa- (*) İsmet Paşayla 10 Yıl, Cilt I— Akis Yayınları — 26/27 Mayıs gecesi, Eskişehir garnizonunda adesini gösterdikten sonradır ki, gene de tered- düt içinde ve içlerinden birinin yanımıza bin- mesi şartıyla geçiş iznini verdiler. İlk baraj at- latılmıştı. Harp Okulunda, esas binanın önüne çıktığı- nızda, ke pinEa Atatürkün asker elbisesiyle bir heykeli gelir. Heykelin üzerinde en büyük Harbiyelinin 1923 yılında söylediği bir söz ya- zılıdır: "Bir ordunun kudreti subay ve komuta heyetinin kıymetiyle ölçülür." Heykelin tam arkasında Atatürkün Gençliğe hitabesi vardır. Hitabe, o günler bir başka mâna taşıyordu. Heykel bir avlunun ortasına isabet etmek- tedir ve sol kolda bir kapı vardır. Kapı, komu- tanlık dairesinin kapısıdır. Süngülü genç Har- biyeliler orayı sıkı şekilde muhafaza ediyorlar ve içeri, kendi subaylarından başka hiç kimseyi sokmuyorlardı. Zira Bayar ve Menderes orada muhafaza altına alınmışlardı. e Yarbay Yakal beni cipte bırakarak komutanlık dairesine gir- di, bir kaç dakika sonra manevra kıyafetinde bir nöbetçi subayla geldi ve beni aldı. Burası uzun bir koridordu. Komutanın makamının ya- nında emir subayının odası, onun yanında da "Brifing Odası" vardı. Bayar bu odadaydı. O- danın koridora bakan kapısında buzlu cam var- dı ve içerisi görünmüyordu. Nöbetçi subay oda- nın üç penceresi bulunduğunu, bunların kapalı tutulduğunu, oda avluya baktığı için bir gü- venlik tedbiri olarak oraya da nöbetçi koyduk- larım -Bayar kaçmasın diye değil, içeri kimse girip te ona bir fenalık yapmasın diye-, odada daimi ışık yandığını söyledi. İçeriye Harp Oku- lunun beyaz karyolalarından birini koymuşlar- dı. Bayar helaya gitmek için muhafaza altında koridora çıkıyordu. — Nasıl?" diye sordum. Subay gülerek, "iyidir" mânasına gelen, fakat sempatik oolmayan iki kelimeyle cevap verdi. Yemeklerini odasında yiyormuş ve işta- hı yerindeymiş. İlk günkü şaşkınlığı geçtikten sonra kendisini toplamış ve bir pasif müteve- met haline bürünmüş. Dışarıya üzümsuyu, çene ö gravyer peyniri gibi şeyler ısmarla- MIŞ. ay:

Bu sayıdan diğer sayfalar: