29 Ekim 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

29 Ekim 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Palavra Vartolu 50 çocuk, Keçiören Çocuk Yuvasına gelmiş. Bunlar bu yıl ilkokullara ve diğer okullara başla- yacaklarmış. Çocuklar türkçe bilmedikleri için, Çocuk Sevenler Derneği üyeleri derhal seferber olmuşlar, çocuklara türkçe öğretiyorlar. Yine, gazete haberle- rinden öğrendiğimize göre, depremde evsiz -barksız, anasız-babasız kalmış pek çek çocuk, aynı şekilde, değişik- illerdeki yuvalara veya yatılı olarak okullara yerleştirilmektedir. Bir çocuk için dünyanın en acı şeyi, hiç şüphe yok ki, kendisini bir sabah evsiz - barksız, anasız ba- basız bulmaktır. Keçiörene getirilen çocukların göz- lerinde, acıların en derinini görüyoruz. Yüzler birden- bire öylesine büyümüş, öylesine olgunlaşmış ki, in- sanın bunlara çocuk demeye dili varmıyor. Ama bu Çocuklar, en yakınlarını kaybederken, sıcaklığını bu- güne kadar hiç duymadıkları başka bir varlığa, dev- let babalarına nihayet kavuştular, Eğer birgün evleri başlarına yıkılmasaydı ve eğer birgün kendilerini tam bir açlığa, tam bir çıplaklığa, tam bir yalnızlığa mah- küm bulmasalardı, bütün dünyanın gözü, çok kısa bir soluk, Vartoya çevrilmeseydi ve bu açlık, bu sefalet, bu yalnızlık birdenbire fırlayıp sahneye çıkmasaydı, bu çocukların hangisi okula gidebilir, hangisi ana dilini öğrenebilirdi? Bu satırları deprem felaketzedelerini avutmak ve- ya kendim avunmak için yazmı CHP Kadın Kolları Kurultayında açıklanan akn göre, 7-14 yaşlarında, okuma çağındaki çocuklarımızın 2 milyo- na yakım okulsuzdur. Memleketimizde 5 sınıflı ilkokul- dan sonra 12-20 yaşları arasında 6.5 milyona yakın gencimiz olduğu halde, bunların ancak şehirlerde Otu- ran 2 milyonu için okul veya çalışma yerlerinde yetiş- me imkânı mevcuttur ve köylerde bulunul 4,55 milyon genç, bu imkândan tam anlamıyla yoksundur. İmam- hatip okulları dahil, teknik tarım ve bahçıvanlık okul- larında, öğretmen okullarında, topu topu, toplamı 40 bini bulmayan köy genci barınmaktadır. Yani 4 bine yakın köy gencinin de tesadüfen, şans eseri veya kay- rılarak şehirlerdeki başka okullara yerleştirdiklerini düşünecek olursak, 4.5 milyon köy gencinden 44 bini- nin ancak yüzde 1'inin ilkokuldan sonra yetişme şan- sına sahip olduğunu kolaylıkla görürüz. Şu halde, Vartolu gençler için bu yönden de sevin- mek veya avunmak mümkün değildir. Devlet Baba, birgün, depremin fırlatıp attığı çocuğu kapısının eşi- ğinde bulmuş ve onu, çiğneyip geçemediği için, kucak- lamıştır, ama bu dar kucağa bu kadar çocuk nasıl sığsın? İmkânlar yüzde 11 geçmedikçe, mesele bir san- dalye meselesi olarak kaldıkça, köy çocuğunun yüzde 99'u yine kara cehalete mahkumdur. Nitekim Keçiören Çocuk Yuvasına gelen çocukların bir kısmı yetiştirme yurtlarına yerleştirildikten sonra, Yuvada kalan 20 ilkokul öğrencisi için çevrede ilkokul bulunamamış, çeşitli çarelere başvurulmuştur. Eğer Bakanlık İmkân bulursa, bu çocuklar Yuvada bir ilkokula kavuşacak- lar, masraflar Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından karşılanmak üzere, Yuvada bir ilkokul açılacaktır. 20 ilkokul öğrencisine yer bulamaz ve köy çocuk- larının yüzde 99'unu cehalete terkederken, herbiri 10 milyon liraya malolan ve köye hitabetmekten çok u- zak bulunan bölge okulları yapmakla yetinen, bilgiye ve uygarlığa susamış gençleri imam hatip okullarında uyuşturmaya yönelen bir Milli Eğitim mekanizması içinde Türkiyenin kalkınması da, demokrasi de gü- lünç bir palavradır. Son depremin tek avunulacak yö- nü, belki, bu vesile ile bir kere daha su yüzüne çıkan gerçeklerdir. Ama onlar da çoktan unutuldu!... JaleC ANDAN Moda Hareket hali Etekler kısaldıkça, bacaklar ve a- yaklar büyük bir önem kazan- makta, renk renk, biçim biçim, in- celi kalınlı, kısalı uzunlu çoraplar yanında, ayakkabılar da modanın en gözalıcı noktasını teşkil etmekte- dir. Bunun yanında ayakkabı moda- sının sessiz bir devrimle, tamamiyle değiştiğini söylemek yanlış olmıya- caktır. Gerçi yine uzunca ve olduk- ça sivri topuklu ayakkabılar, genel- ilkle chanel tipi abiye ayakkabılar vitrinlerde gözükmektedir ama, bun- lar, daha çok, her ne pahasına olur- sa olsun, moda halindeki kısa topuk- lara iltifat etmek istemiyenler işin- dir. Yoksa abiye (ayakkabılar da, bu yıl kısa, hattâ bazen çok kısa, kare topukludur. Gözlerin ayakkabılara ve çorap- lara yöneldiği bir zamanda, yürüyüş 29 Ekim 1966 de ayrıca önem kazanmış ve güzel- liğin önemli bir unsuru olmuştur. çünkü, güzelliği şekillendiren hare- kat, en fazla yürüyüşe bağlıdır. Bu konuda, Tessa Beaumont gibi eski ve ünlü bir dans hocası, Jerome Andrews gibi bir modern bir dans hocası, yoga uzmanlarıyla manken Okulları yöneticileri hep aynı şey- leri söylemekte ve güzel bir yürü- yüşün esasını çok basit bir formü- le bağlamaktadırlar. Genel olarak kadınların çoğu, ayaklarının oucu- na değil, topuklarına basarak yü- rür, Bu, yürüyüşü çok hantallaştı- rır, çirkinleştirir. Ayaklarının ucu- na basarak yürüyen bir kadın ise ha- fif ve çekici bir yürüyüşe sahiptir ve buna kolaylıkla alışabilir. Ayak ucu ile başlıyan hareketi (o topuk hareketi kolaylıkla izler ve bütün vücut, harekete hazır hale gelir. Yürüyüş kadar önemli birşey de, elbette ki duruştur. Bunun için, kar- nı iyice içeriye çekmek lâzımdır. Ay- rıca, midenin de içeriye çekilmesi gerekir. Üçüncüsü, vücudu dik tut- maktır. Dördüncü hareket, göğ- sü ileriye çıkarmak; beşincisi (Ode omuzlan gayet serbest ve yumuşak bırakmaktır. Bir kadının en çok dikkat edece- $i şey, hiçbir zaman kalçalar üze- rine abanarak durmamak, dik dur- maktır. Yürüyüşe gelince; önce a- yağın ucunu, sonra topuğu basarak, dizi hafifçe bükmek lâzımdır. Yürüyüşe bağlı bir hareket, yal- nız bacaklara ve ayaklara değil, ye- ni tip "kanat" görünüşlü, uçucu, dümdüz hatlı, kısacık elbiselere de gerekli canlılığı getirmekte ve bu elbiselerin tamamlayıcısı oolmakta- dır. 1966 modası ancak hareket ha- liyle bir bütün ifade etmekte ve bir- çok elbise, son şekli, kadimin üstün- de, o yürürken, otururken hareket ederken almakta, elde ve vitrinde pek birşey dememektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: