1 Temmuz 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 13

1 Temmuz 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DÜNYADA OLUP BİTENLER Batı - Doğu Johnson kündesi Birleşik Amerikanın her tarafında pek bol görülebilen orta yaşlı, topluca, fakat hâlâ gençlik iddia- sındaki ev kadınlarından biri olan Bayan Thomas Robinson, ellerini kalçasına dayamış, iki katlı evinin b na, oturma odasındaki ufak yemek masasının götürülüp, yerine koca- man bir konferans masası getiril- mesine, sokak o kapısının iki saat içinde 'yüzlerce defa açılıp, evin her gelecekler Johnson ile Kosslgin, Tanrı bile olsa, hiç kimsenin, mutfağına girmesine izin veremezdi. Bayan Robinson, New York'la Washington arasında ve tam yarı yolda bulunan 11 bin nüfuslu Glass- boro kasabasının tam göbeğin- deki evinin mutfağında böyle ba- gırırken, bir gün önce ölen Bele- diye Başkanı Bovve'un görevini yük- lenmek zorunda kalan John Wilson- un karısı da, başına gelenlere gül- mek mi ağlamak mı gerektiğini şa- şıran kocasına "Elbisem yok" diye feryat ediyordu. Oysa John Wilson'a göre, asıl feryat etmesi gereken bi- ri varsa o da kendisiydi. Şimdiye kadar domates ve elma yetiştirmek- ten başka birşey düşünmemiş olan Wilson, şimdi, Belediye Başkanının hiç de zamanlı düşmeyen ölümüy- le birlikte, okasabasında, Sovyet Başbakanı Kossigin ile Başkan John- son'u ağırlamak zorunda kalıyordu! Kasabanın polis müdürü Everett Watson daha da ileri gidiyor, önüne gelene sövüp sayıyordu. Onun derdi, ne evini bir gün içinde apartopar WVashington'dan gelen yüzlerce ada- ma açmak zorunda kalan Bayan Robinson'un, ne de domates ye el- ma yetiştirmekten başka birşey dü- şünmezken birdenbire protokole karışan Wilson'unkine benziyordu. Bay Watson, -"Allah belâsını ver- sin!"-, elindeki "üçbuçuk (o polis"le şimdi, dünyanın en önemli iki lide- munda kalıyordu. Tabii, bu arada I Temmuz 1967 Kossigin Zıt bir deli çıkıp ortalığı karıştırmak isterse, başının tam derde girdiği- nin resmiydi. Fakat, bereket versin ki, biraz sonra kendisine Washing ton'dan telefon eden bir görevli, ge- rekli tedbirlerin başkentten gelecek “goril"ler tarafından alınacağını söyledi de, Bay Watson biraz rahat- ladı. Fakat gene de, adamcağızın o gece gözüne uyku girmedi. Gene buluşalım Bununla beraber, Glassboro'lular, iki lidere, heryerde kolay kolay bulamayacakları bir mini etekli, bi- godili -Cuma günleri bu bigodileri amerikan kadınlarının kafasından çıkarabilecek hiçbir kuvvet yoktur- bir karşılama töreni yaptılar. Hele Cuma günü yapılan birinci toplantıda' bütün sorunlar gözden geçirilemeyip, Pazar günü ikinci bir toplantı daha yapmak gereği duyu- lunca, iki lidere sevgi gösterisi ya- panların sayısı o dolaylardan gelen 40 bin kişi ile daha da kabarmış ve Glassboro, uzun süre unutulmaya- cak tarihi bir gün yaşadı. Fakat şurası kesinlikle söylene- bilir ki, Glassboro toplantısının, ta rihe, soğuk savaşı azaltan mı, yoksa şiddetlendiren bir toplantı diye mi geçeceği henüz belli değildir. Bir- leşmiş Milletler Genel Kurulunda Ortadoğu sorunuyla ilgili olarak ya- — Johnson kardeşler pılan görüşmelere katılmak üzere Birleşik Amerikaya giden Başbakan Kossigin, hiç şüphesiz, daha Mosko- vadan ayrılmadan önce Başkan Johnson'la bir görüşme yapmayı düşünüyordu. Ve gene hiç şüphe yok ki, bu görüşme için kafasında düşündüğü en önemli sorun da, Or- tadoğu değil, Vietnamdı. Gerçek- ten, sovyet devlet adamına göre, Birleşik Amerika Sovyetler Birliği- nin Ortadoğu savaşı sırasında -arapları kızdırmak pahasına da ol- sa- izlediği dikkatli politikayı tak- dir etmeli ve buna karşılık, kendisi de, Vietnamda Sovyetler Birliğini güç durumlardan kurtaracak bir politika izlemeye başlamalıydı. Fa- kat Atlantiğin ötesinden gelen ha- berlerden anlaşıldığına göre, kan Johnson, Vietnam sorunu ile Ortadoğu sorununu birbirine bağla- maktan dikkatle kaçınmıştır. Baş- kan Johnson, kendi sözlerine balo lırsa, Kossigine, Vietnamda barış hamlesinin karşı taraftan gelmesini beklediğini belirtmiş, ayrıca, üçün- cü bir devlet kendiliğinden işe ka- rışmadıkça savaşı» ogenişletmeyece- ği yolunda teminat vermiştir. Oysa Kossigin, eğer Hanoiyi barışa zorla- yabilecek güçte olsa, zaten şimdiye kadar çoktan bunu yapardı. John- son'un söyledikleri, bu bakımdan, 13

Bu sayıdan diğer sayfalar: