1 Temmuz 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 7

1 Temmuz 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKİS kesin olarak yapılmıyacağını açık- lamıştı. AKİS'çi bunu hatırlatınca ki, Bilgehan derhal, — O demecimde musırrım" de- di ve sakın, samimi bir tavırla de- vam etti:, "— Şu anda devalüasyonun bize hiç bir faydası yok. Hattâ, lâfının asyon yapıldığı dolaşması dahi zararlı. yapalım! Benim elimde, devalü- takdirde müfterisi artacak bakır, pamuk gibi malların stoku yok ki.. Tütün var, ütüm var. Onların da talebi zaten mahdut. Ben devalüasyon yaptım diye Avrupada- kiler ne fazla sigara içerler, YURTTA OLUP BİTENLER fazla üzüm yerler. Üstelik, devalü- asyon yaparsam borçlarım- ağırlaşa- cak, servet transferlerinde zararım olaca k.. Maliye Bakam, devalüasyonun Türkiyenin çıkarlarıyla uygun ol- madığını ifade etmek istiyordu. A- ne de oKİS'çi, Faydası yok Dokunulmazlık Müessesesi Çetin Altanın dokunulmazlığının Meclisteki Anaya- sa-Adalet karma komisyonunca kaldırılması, Tür- kiyede Dokunulmazlık oMüessesesini güllün konusu haline getirmiştir. Hele bu işlemin sabahlara kadar süren, âdet dışı toplantılarla yapılmış olması, Çetin Altanın şahsına karşı çoğunluk (o milletvekillerinden büyük kısmının özel allerjisi, bilhassa Karma Komis- yon Başkanının şüphe uyandırıcı gayretleri konuyu gerçek mahiyetinden uzaklaştırmış, bir siyasi polemik haline getirmiştr. Çetin Altana karşı bir haksızlık ya- pıldığı, genel inanç halindedir. Böyle bir ortamda Komisyonun başka yönde karar vermesi çok daha ba- siretli bir siyasi davranış olurdu. İnşallah Genel Kurul bu basireti gösterir. Ama, bu hadise Dokunulmazlık Müessesesinin üzerinde durmak ve meseleye berraklık getirmek lüzumunu gözler önüne sermiştir. Milletvekillerinin (odokunulmazlığı, parlamenter rejimlerin emekleme çağında oldukları devirlerin ya- digârıdır. Kralın polisi gelebilir ve tenkitlerinden hoş- lanılmayan, fazla sivri bulunan, fincancı katırlarını ürküten bir milletvekilini bir suç uydurup götürebi- lirdi. Bu gibi hareketlere karşı parlâmentolar, güç- lendiklerinde, Üyelerini bir takım zırhlarla muhafaza altına almışlardır. Bizde, bugünkü polemik içinde "zimmet, hırsız- lık, ihtilas, rüşvet gibi yüz kızartıcı suçlardan dolayı dokunulmazlıklar kaldırılmazken,." diye tartışmaya başlanılmaktadır. Bunlar için dokunulmazlıkların kal- dırılması, müessesenin ruhuna tamamile aykırı bir hareket olurdu. Zira bunlar, genellikle, an kolay ya- pılan isnatlardır. Aksi yol tutulduğu takdirde millet- vekillerinin zamanlarının çoğunu Meclis yerine mah- kemelerde geçirmek mecburiyetinde kalmaları İşten değildir. Bir de, fikir suçları vardır Milletvekilleri kürsüden söyledikleri fikirlerden dolayı sorumlu değillerdir. Bu fikirleri başka yerler- de de aynen tekrar edebilirler. İy iv , bir milletvekili Mecliste kürsüye çıksa ve dese ki elman bu iş böyle yürümüyor. Türki- yeyi kurtaracak olan komünist bir idare sistemidir! Kalkın z ehl-i vatan, o sistemi kuralım.. Şim bir milletvekili Mecliste kürsüye çıksa ve dese ki: arkadaşlar, Hilâfeti EL beri ne hale geldiğimizi görü Biz bir islâm devleti olduğunu ilân etmeli, tekrar kurmalıyız.," Sonra bu milletvekilleri fikirlerini her yerde tek- Halifeliği de I Temmuz 1967 rarlamaya, onlara taraftar toplamaya başlasalar.. Böyle bir duruma müsaade edilecek midir, edil- meyecek midir? Dokunulmazlık müessesesi bu mil- letvekillerini koruyacak mıdır, korumayacak mıdır? Türk kamuoyunun buna "evet" demesi güçtür. Ama o zaman, bakınız ne oluyor. Yahut, ne ola- bilir: Bu sözler, devletin nizamım değiştirmeye matuf, Anayasaya aykırı sözler olduğundan dolayı yasaktır. Bunların propagandası ne kürsüden, ne başka yerde yaptırılır. Peki, hangi fikir ne zaman bu yasağın hu- dutları içine girmektedir? Öyleleri vardır ki Anayasayı her türlü izm'e yasak ilân etmektedirler. Bunların başında bizzat, İktidar Partisinin Genel Başkanı bu- lunmaktadır. Ortanın Solundaki C.H.P. komünisttir. Hele T.İ.P. zilli komünisttir. O zaman bunların sa- vundukları fikirler hep tehlikeli, yasak fikirler haline gelmektedir. Görülüyor ki fikir hürriyetini kısıtlamak mecbu- riyeti bunun hudutlarının tartışma kabul etmez bir tarzda teshilini ve kamuoyunun inandırılması lüzu- munu ortaya çıkarıyor. Çetin Altan hadisesinde durum bunun tamamile aksidir. Bir yandan herkese komünistlik isnadı ger- çek komünistler için en kıymetli zırh halindedir. Di- ger taraftan Çetin Altana karşı kasıtlı davranıldığı işin başından beri çok açık halde görülmektedir. Alt- komisyon "sanık'"ın ifadesini almaya 'dahi teşebbüs et- meksizin suçluluk kararını vermiştir. Bu, karara der- hal gölge düşürmüştür. Komisyonun kendisi ise, yan- gından mal kaçırırcasına ve kamuoyunu tatmin etme- den, bir gecede -D.P. devrinde de bir takım kanunlar böyle çıkardır, kararlar böyle alınırdı- sadece bir ada mm dokunulmazlığını kaldırıvermiştir. Bugünkü ha- va bunun neticesidir. savunmaya, Geçen Meclis çok daha özel bir suçtan, "Orduya Hakaret" gibi kolay yapılan bir isnattan dolayı bir üyesinin dokunulmazlığını kaldırmıştı. Hem de o mil- letvekilinin partisi mensuplarının oylarıyla. Neden? Çünkü kamuoyundaki hava buna müsaitti. Bir züm- renin Orduya hakaretler yağdırdığı biliniyordu, bunun getireceği otehlikeleri kamuoyu, Meclis görüyordu, haksizlik Orduya karşı yapılıyordu, dokunulmazlığını kaldırılması bir haksızlığın tamiki olacaktı. Bugün, bazı hınçlı kimseler nasıl görürlerse gör- sünler, Çetin Altana yapılacak en tesirli şey ona do- kunmak değil, dokunmamaktır. Halkın nabzından iyi anladıklarını söyleyenler mesele Genel Kurula geldi- ğinde bu meziyetlerini göstermelidirler.

Bu sayıdan diğer sayfalar: