5 Ağustos 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 12

5 Ağustos 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER Hacettepe Tıp Fa kültesinde faaliyet El işliyor, dil övünüyor ama.. kanalı ile Karşılık Paralar Fonun- dan 29.55 milyon liralık düşük faiz- li borcun alınabilmesi amacıyla bu kurulduğunu ifade etmiş- Gerçekten de Üniversiteler Kanununda bir "mütevelli heyet" yoktur. Ancak, Hacettepe Bilini Merkezi Tesisi Mütevelli Heyetinin Üniversiteye hiç tesir etmiyeceğini söylemek fazla iyimserlik olur. Tepkiler devam ediyor Hacettepe Üniversitesinin kurulu- şunda cereyan eden olayla ilgili tepkiler Üniversitede halen devam etmektedir. haftanın başında İstanbulda cereyan eden iki sohbet bunu göstermektedir: . Kendisini 35 dakikadır dinleyip not alan 12 gazeteciye teşekkür eden beyaz saçlı zat, sol dip taraftaki ses ge- çirmez kapıyı açtı ve odasına girdi. Bu, İstanbul Üniversitesi Rektörü Ekrem Şerif Egeli idi. İçerde bu AKİS muhabiri kendisini bekliyor- du. Egeli, "Kent" marka amerikan sigarasından bir tane muhabire ik- ram edip bir tane de kendisi yaktık- tan sonra, sorulan soruya şu cevabı verdi: "— Artık Türkiyenin, üniversite- ler bakımından denemeler devrin- den, kurtulması ve yerleşmiş bir yüksek öğrenim politikası takip et- mesi devri çoktan gelip geçmiştir. Bu fikri gerçekleştirmek üzere bir Yüksek Bilim (Komisyonu toplan- mış, yeni kurutacak üniversitelerin kuruluş, esaslarını tesbit eden ka- nun bile Milli Eğitim Bakanlığınca 2 hazırlanmış, Senatoların onayından geçmiş ve tasarı Meclise sevkedil- nıiştir. Devlet, kendisi de bu fikri paylaşmışken, yeni üniversite sis- temleri denemesi hangi esasa daya- nır? Bugün yürürlüğe giren kanun, yeni üniversiteyi, güya mevcut üni- versiteler nizamı içinde imiş gibi göstermek amacı ile rektör, dekan, senato gibi terimleri omaddelerde zikrederek, gerçek maksadı bu su- retle örtmekte ve hakikatte ise mü- esseseyi bir mütevelli idare 'heyeti ile yürütmek sistemi içine sokmak- tadır. Aslında, rektör diye birşey yoktur, mütevelli heyeti reisi var- dır." O gün Egelinin basın toplantısı başlamadan önce, aynı salonda bir başka profesör, İstanbul Tıp Fakül- tesi Dekanı Prof.,Cihat Abaoğlu, ay- nı mesele hakkında, "— Açıkgözlüğün marifet olduğu devrin geçmesi lâzımdır!" diyerek konuşmaya başlamış ve, "— Biz, bugün, daha mevcut ka- nunda birleşmemişken, Hacettepe, bir de kanunlarda aykırılık yapıyor. Hacettepenin o getirdiği bu sistem; bir amerikan sistemidir. Ama Ame- rikada, mütevelli heyet parayı da verir. Burada ise böyle değil: Dev- letten parayı al, mütevelli ile idare et. Olmaz böyle şey!" demişti! Kızgın profesörlerin, dekanların, rektörlerin o söyliyecek çok şeyleri yardı. Abaoğlu, ayrıca şunu anlattı: vardı. Abaoğlu, ayrıca şunu anlat- AKİS mıştı: "— Prof. İhsan Doğramacının, Yardım Komitesinin Türkiye mü- messili olarak oynadığı rolü artık bilmiyen yoktur. Türkiye adına alı- nan tıbbi yardımın, Hacettepeye gitmesi meselesi üzerinde de du- rulması gerekir. oŞayet yardımlar doğrudandoğruya (oHacettepeye ya- pılsa, belki mesele olmıyacak. Fa- kat Türkiyede bu kadar tıp fakül- tesi varken, hepsinin oraya gitme- sinin bir anlamı olduğu gerekmez 1?" Emperyalizmin üssü mü? Basında ise mesele, profesörleri il- kini de aşan bir tepki ve kızgın- lıkla karşılanmıştır. Doğramacıyı "Amerikan kültür emperyalizminin Türkiye üssünü kurmak"la suçlayan yazılar yayınlanmaktadır. Eğer bu iddia doğru ise, durum son derece körüdür. Çünkü Doğramacı, görül- memiş derecede becerikli, tuttuğu- kurucusu durumuna gelmiştir. 1955 de Cebeci gecekondu bölgesinde, sı- vasız bir apartmanın iki odalı kıs- mında, asistanı Abdullah Kenanoğ- lu -Kenanoğlu bugün profesördür ve Hacettepe Üniversitesinin fakül- telerinden birinin dekanıdır- ile bir- likte Çocuk Sağlığı Enstitüsünü ku- rarak işe başlıyan Doğramacı, son- ra çalışma alanını genişletmiş ve halk arasında "Hacettepe Çocuk Hastahanesi" diye adlandırılan "Ço- cuk Kliniği"ni açmıştır. 1961 yılında bir gece, hastahane yanmıştır. Daha yangın iyice söndürülmeden, saba- ha karşı saat 04.00'te, zamanın Ma- liye Bakanı Kemal Kurdaşın kapı- sı çalınmıştır. Kurdaş, kapıyı açan karısının hüngür hüngür ağladığı- nı duyunca, "Eyvah, kayınpederi kaybettik galiba" diye düşünmüş, > fakat Çocuk Hâstahanesinin yandı- gını, yüzlerce hasta çocuğun açıkta kaldığını öğrenmiştir. Haberi geti- ren, Kurdaşı o güne kadar tanıma- yan Doğramacıdır. Doğramacı, has- tahaneyi ertesi osabahtan itibaren yeniden yapmağa başlamak için Maliye Bakanından imkân talep et- mektedir. Kurdaş, "Yarın sabah Ba- kanlığa gelin, çare arıyalım" deyin- ce, Doğramacıdan şu karşılığı al- mıştır: "— Siz yatın, uykunuzu alın; ben şurada beklerim! Doğramacı, koltuğu işaret oturma odasındaki etmektedir. Bunun 5 Ağustos 1967

Bu sayıdan diğer sayfalar: