8 Mart 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

8 Mart 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Akşam Büyük postahanede 15 dakika.. Ne sucuğu hanım?.. Burası telgraf gişesi.. Burada sucuk mucuk bulunmaz! “Hele hele şuna da bak... Benim mektubum neden adi oluyormuş.. Asıl ..... senin önündekiler adi.. ,, B0yük postahane salonunun kuşbakışı bir resmi "İramvay istasyonlarmdan sonra Istanbulun eu şayanı dikkat yer- lerinden biri de büyük postahane- dir. İnsan yarım saat, hattâ bir saat kendini büyük postahanede mükemmelen eğlendirebilir. Her gün binlerce kişinin uğrak yeri olduğu için büyük postaha- menin içi ve dışı adeta pazar yerine dönmüş.. Bu pazar posta- “ hane binasının dış merdivenlerin- den başlıyor ve içeriye gişelerin yanlarına kadar uzanıyor. Dışa- nda merdivenlerin yanında artist kart postalları, meşhur ediplerin fotoğrafları, aşıkane kartlar sa- tanlar, zarf kâğıtçı, leke sabunu, jilet, traş sabunu, kol düğmesi ve saire ile dolu işportadan bonmarşeler , “ne alırsan 10 kuruş ... o Tüccarı top attı... 10 kuruş.., diye avaz avaz feryat edenler... Daha ileride 45 kuruşa müstamel plâklar... Merdivenlerden Obiraz yukarı çıkın makineden tütüncü... Oto- matik acem... Para deliğinden 27 kuruş attınız mı? Size bir paket Türk ocağı fırlatıyor.. 20 kuruş atarsanız yeni çıkan yaldızlı Ya- lova.. Daha içeri kişelerin yanına girin.. Bir kundura boyacısı.. Iki de arzuhalci.. Dışarıdaki pazar kolunu ta buraya kadar uzatmış. Arzuhalcının o birinin masasının önünde bir çöpcü var.. Köyüne: “Evvelâ mahsus selim edip hatırı şerifinizi istifsar kıldıktan sonra sıhhat ve afiyetinizin daim olması için ruzu şep dua ve niyaz eylerim. Bizleri sorarsanız ham- dolsun sıhhat ve afiyetteyiz.. Büyük öküzü sattınız mı?,, Diye mektup yazdırıyor. Bir aralık telgraf gişesine ibti- yar bir hanım yaklaştı.. Önündeki telgraf müsveddelerinin kelimele- rini saymakla meşgul olan memuru: — Efendi oğlum.. Efendi oğ- um.. Efendi oğlum.. Huuu.. diye derin meşguliyetten uyandırdı ve ilâve etii: — Efendi oğlum.. Bizim burada sucuklar var mı ayol.. Ver bakalım.. Memur şaşkın: Ne sucuğu valde? Burası postahane.. — İyi ya işte.. Ben de buna- madım ya.. Postahane olduğunu biliyorum.. Sucukları büyük damat göndermiş.. Ayol beni pek te sever damadım.. Ver bakalım sacukları,. Büyükbostahanede hergün işine muntazam bir memur gibi devam aden boyacı — Hanım burası telgraf gişesi.. Sucuk falan bulunmaz.. Sen paket postahanesine git.. — A ne paketi a canım?. Koca sandık.. Saklamayın benim sucuk- larımı.. Vallahi sucukları almadan şuradan şuraya gitmem., Sizi de reisinize şikâyet ederim.. Kim sizin başınız bakayım?. Söyleyin de yanına heman çıkıvereyim.. Zavallı memur ihtiyar hanıma işi anlatıncaya kadar akla karayı seçti.. Hani biz bazen posta memur- larlarını pek kabahatli buluruz.. Belkide hakkımız var. Fafat posta- hane müşterileri içinde de değme aksiler yok değil. Meselâ taahhüt mektup gişesi önünde bir kavga gene bir hanım bu seferki genççe ve çarşaflı, memnrun istediği parayı çok buluyor. — Ayol ben Bursaya her za- man altı kuruşa mektup gönde- riyorum, neden bu seferki fazla olsun.. diye ter ter tepiniyor.. memur: — Hanım bu taahhtlü.. — Ben öyle taahhüz maahhüt bilmem.. Seninle taahhüt etme- dim ya.. — Öyle ise mektubunuz &di demek ki.. Adi mektup gişesine verin.. Vay sen misin bunu söyliyen? Hanım bir köpürdü bir köpürdü: — Hele hele şuna bak... Asıl senin önünde duran mektuplar | adi.. Benim mektubum niçün adi oluyormuş.. O kime gidiyor bili- yormusun?. Müfettiş beye... Bir aralık postahaneye kıyafe- tinden epi zengin olduğu anlaşılan bir delikanlı ile uzun boylu, iri yeşil gözlü yürürken etrafına bay- ğın bir leylâk kokusu savuran bir Rus kadını girdi.. Kadın Beyoglu barlarından birinde artisti.. Etli dudakları, şimal memleketlerinde ki gece yarısı güneşinin gurupları kadar kızıldı. Gözleri yıldızlı istep geceleri kadar esrarenkiz ve hül- yalı idi. Çocuğun İstanbula tahsil için yeni geldiği belli.. Memurlarla konuşurken dikkat ettim: Lisanın da koyu bir taşra lehçesi var... Telgraf gişesine yaklaştı.. Kol- tuğunun altındaki defterlerden birinden bir kâğıt kopardı. Acele bir telgraf müsveddesi yazdı. O kadar gözümün önünde yazıyordi ki hiç adetim olmadığı halde okudum: “ Amcacığım. Bakalorya imti- hanına gireceğim. Kitap, Hususi hoca, pansiyon elbise ve saire masraflarım için bana serian 250 lira gönder. Malumya burası Istarbul. Masraf çok oluyor.,, Hakikaten delikanlının yanında- ki istep gecelerinin esrarını göz- lerinin derinliklerinde taşıyen kı- zıl dudaklı kadına baktım yaman bir bakalorya idi, mütbiş bir ba- kalorya imtihanı.. Ortada bölmeli bölmeli masa- larda üç genç kız. Harıl harıl yazıyorlar.. Biraz evvel kapıdaki kartpostalcıdan etrafı yaldızlı, zarf kâgıt aldılar... Ben onlardan bir bölme aşağıda Samsun'daki amca- ma göndereceğim gazetelerin ad- resini yazıyordum. Fısıltı halinde konuştukları kulağıma kadar ge- liyor : — Isim ne koyalım?. — Ben Erenköy postrestan Süheylâ.. dedim.. Sen de Nermin.. De.. Genç kızlar mektuplarının zarf- larının altına da ağız birliği ile kararlaştırdıkları adresleri yazdı- lar. Onlar mektupları verip gittik- ten sonra ibtiyar memur gülüm- sedi : — Amma çok Süheylâ, Nermin, Muallâ varmış. Bu postrestan verenlerin içinde hiç Ayşe Fatma yok.. Süheylâ, Nermin, Muallâ.. Hikmet Feridun ) | 8 Mart 1932 Hırsızlar nasıl çalışırlar Dolandırıcılar amele kah- velerini de ihmal etmezler Kârlı bir işe yerleştirmek vadile ameleden para sızdırırlar Beşiktaş, Tophane, Cibali, Unkapanı gibi Istanbulun muay- yen semtlerinde, Beyoğlunun arka sokaklarından bir kısmında bir takım kahveler vardır ki, bunlar birer işçi, amele borsasıdır. İşsiz kalan amele, hamal, kazmacı, kürekçi şehrin dört tarafından bu kahvelere toplanırlar. Amele ara- yanlar buralara müracaat ederler. Işçi yevmiyelerinin artması azal- ması hep bu kahvelerde görüşü- lür, gece, gündüz münakaşalar, dedikodular eksik olmaz. Dolandırıcılar, soyguncular bu- raları da boş bırakmazlar. Bunlar da kumpanya halinde çalışırlar. Bir gün bu işçi kahvelerinden birine amele kâhyası kıyafetli bir adam girer. Şapkasını yana yık- mış, battal kunduraları pırıl pırıl boyalı, üst baş ütüsüz, fakat yeni, elinde iri taneli bir tesbih, etraf- takileri süze süze bir köşeye oturur. Kahveciye seslenir. — Bana adamakıllı bir kahve yap, güzel bir de nargile doldur. Sizin suyunuz iyi değildir. Al şu çeyreği, bir şişe de iyi su al, Muhite göre, dehşetli masraf. Herif para yiyor. Her kesin nazarı dikkatini celbeder. (Nargilesini kurup keyfini çattıktan sonra kahveciyi tekrar çağırır. — Oğlum, şimdi beni dinle. Bana biraz ırgat lâzım. Şöyle, eli ağzı tutar, işten anlar, adam akıllı kazma sallıyabilecek kaç işçi çıkarabilirsin?.. Yüksek sesle söylenen bu söz- ler bütün kahve halkının alâka- sini uyandırır. Kulaktan kulağa fısıltılar başlar. — Galiba fazlaca adam alacak, herif tam kâhya! — Hadi bakalım, metler açıldı. Kahveci hesaplar, kendikendine bir takım isimler sayar ve: —Hazırda yüz kazmacımız var, eğer daha fazla lâzımsa buluruz. Cevabını verir. Kâhya cebinden bir defter çı- karıp bir şeyler (kaydettikten sonra: — Bana - der - yüz elli işçi lâzım. Fakat adam akıllı işçi isterim ha. Çünkü iş uzundur. Bir ecnebi kumpanyanın yol işin- de çalışacaklar. Anadoluya gide- cekler. Kumpanyanın işi beş sene konturatlıdır. Ben böyle amele arıyorum. Sen işçilerinin isimlerini yaz, hepsini hazırla, ben yarın bu vakit tekrar geleceğim. Ertesi gün dört gözle kâhya beklenir. Kahvenin içi dışı amele ile dolu. Nihayet müjde çıkar. gene kıs- — Geliyor, içeriye de haber salın. — Kâhya geliyor. Ne geliş, ne gelişl.. Nerede ise bando muzika ile istikbale çıkacaklar! Kâhya kapıdan girer girmez hep birden ayağa kalkarlar,Daha yerine oturmadan nargile, kahve hazır olur. Kâhya nargilesini tokurdatarak işçileri baştan aşağı gözden geçirdikten sonra hepsini karşısına alıp vaziyeti anlatır: — Dün de söyledim ki, bizim işimiz öyle iki üç günlük değil, Beş sene konturat var. Anadolu- da yol yapılacak. Para sağlam. Şimdilik yüz kırktan üçyüzelliye kadar yevmiye. Şimdi ben size birer marka vereceğim, siz yazı- haneye gidip bu markaları kâtibe vereceksiniz, oisminizi ( deftere yazdıracaksınız. Velâkin burada bir iş var. Şimdi açık konuşalım. Beş senelik iş hazır, yevmiyeler dolgun, para sağlam. Kumpanya öyle her ada- mı beğenmez. Bu kâtip ile benim elimizde. Biz kimi istersek kum- panya hemen habul eder. Eh burada bize de ufak bir fayda çıkmalı. Çok değil adam başına on beş lira fazla bir para değildir. On beş liraya beş senelik iş nerede bulabilirsiniz. Tamahkâr bir kâhya olsa bunu elliden aşağı yapmaz. Yazıhanede kayıtlarınız yapılırken parayı kâtibe verecek- siniz . Nasıl işinize geliyor mu? Çalışırken yatacak O yerinizi de kumpanya hazırlıyacaktır. Bir amele için bundan muvafık teklif olur mu ? Tabii derhal hepsi kabul eder. Mesele halledildi. Kâhya, ameleleri birer birer çağı- rıp ellerine numaralı markalarını verir. Yazıhaneyi tarif eder. (...) caddesinde, (:..) hanın- da, dördüncü katta 16-17 numa- ralı dairelerde, inşaat, götürü işler mutemedi (... ) zadeler yazı- hanesi. Kâhya, kayıt için lâzım gelen izahatı da verir. — Ikişer tane fotoğraf, nufus kâğıdı, erbabı namustan olduğuna dair mahalleden birer ilmühaber, açık adreş. Beş sene içinde işini terketmi- yeceğine dair bir kefil. Ne sağlam iş?.. Kumpanya ha- kikaten muntazam iş yapıyor. Artık kâhyanın işi tamam ol- muştur. Söylediği şeylerin hepsini hazırlayıp iki güne kadar yazıha- neye behemehal müracaat etme- lerini söyleyip ayrılır. Zavallı amele, bir an evvel işi- ne gitmek için borç eder, donunu, gömleğini satar, 15 lirayı tedarik eder, fotografını, ilmühabetini ha- zırlar, vakit geçirmeden yazıha- neye koşar. Yazıhanedeki vaziyet Dışarıdaki iş bitti, gelelim ya- zıhaneye. Hanın kapıcısına sorarsanız: — Inşaat mutemedi (...) zade- lerin yazıhanesine çıkmak istiyo- rum, Kapıcı pürtelâş sizi karşılar, derhal asansör açılır. Mutemet bu hana henüz dört beş gün evvel taşınmıştır. Fakat bol bahşişlerle kapıcıyı memnun etmek zor bir şey değil ya. Yazı- hanenin kapısında tabelası asılıdır. Içerisinde mükemmel mefruşat. Buda güç bir iş değil. Çünkü böyle kiralık, mefruş yazıhaneler pek çoktur. Zavallı amele bu vaziyet karşı- sında büsbütün bağlanır. Böyle bir kumpanyanın işinde çalışmak ara- yıp ta bulamadığı şey. Kayıt nasıl yapılır, paralar nasıl alınır, amele ne şekilde sevkedilir ve nihayet işin iç yüzü nedir?.. anlatacağız. İlân tarifemiz 1 Teşrinievel 1931 tarihin- den itibaren gazetemizin ilân tarifesi şu suretle tesbit edilmiştir: Santimi kuruş 1 “400 2 250 3 200 4 100 İç sahifelerde 60 5 ıhifede 30 Son iki iM - ” ar a m e

Bu sayıdan diğer sayfalar: