22 Mayıs 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

22 Mayıs 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

22 Mayıs 1932 Akşam Sahife 7 Masal olanlar : Eski sokak köpekleri Her köpeğin semti muayyendi, birisi sınırı aştı mı hemen kokusunu alırlardı Beyazıdınki Aksarayınkinden daha eyyam görmüş, - Eminönünkü daha tokgözlü, Beşiktaşınki ise. Beyoğlu caddesinde eski rus ve sokak köpekleri Bu bahsı da, Cerrahpaşalı Tab- sin bey anlatıyor : Istanbulun hangi onoktasında görünmezlerdi ? Hangi tarafında, hangi mahallesinde, hangi soka- ğında tesadüf edilmezlerdi? Allaha sığınıp ve tabani yağ- lıyıp, ister Edirnekapısından, ister Topkapıdan içeri dal, ister Mevlevihane kapısı, Silivri kapısı veya Yedikuleden adımını at. Yazsa toz toprak, kışsa balçık çamur içinde bocalıya bocalıya bo- zuk arnavut kaldırımlarının üstünde seke seke, harap parkelerin çukur- larına bata çıka, araba hayvanla- rının, sütçü beygirlerinin gübre- lerinin, üç adım atlar gibi, hop- laya hoplaya, Berdelâcuzda pırasa, lâhana, Eyyamıbahurda karpuz, kavun kabuklarına basıp kızak gibi kayarak Beyazıt meydanına gel. Doktor tabirile, orası onların (kültür) yeri gibiydi. Adeta bir köpek meşheri demekti. Cinslerinin, nevilerinin bütün nümuneleri orada : Kara baş, koca baş, alaca baş; sivri burun, küt burun, pek burun; dik kulak, düşük kulak , kesik kulak; hilâl kaş, benek kaş, çekik kaş; kamçı kuyruk tilki (Okuyruk, güdük kuyruk; boz, kırçıl, samur; çevik, çalan;'amelmandaa,?sakat; gürbüz, sıska; gözleri velfecri, canından bezgin;ihtiyar, genç; memede... Hasılı hepsi mevcut. Içtimai hayatlarının he: orada, yar ve agyarın gözü cereyan ederdi. Uykuları, kabve altıları, öğle, ikindi, akşam yemekleri orada; soh- betleri, yarenlikleri orada; kurları, flörtleri, düğünleri, (dernekleri, lohuse döşekleri, çocuk 'emzirme- lesi, hasta yatağına serilmeleri, diyarı ukbayı boylamaları hep orada. Hattâ, cesetlerinin de olurdu. Yüzde sekseni herhalde ehli dil ve sokulgandı. Bilmem nesi cinli olanları, buluttan nem ka- panları nadirdi. Meselâ, sekiz sinesine (o basmış, dalgınlığına gelmiş te görmemiş- sin, hattâ kuyruğunun uçcağızına topuğunun kenarı bile dokunmuş. O, yattığı yerden zerre kadar kımıldamaz, başını bile oynatmaz, yalnız gözlerini aralayıp bir bakar, ; #ülâyim bali sezer ve kuyruğunu ap eri ie morgda olduğu gibi günlerce beklediği on yavrusunu emziriyorken, A iü. sefarethanesi civarı birini ortasından okutmuş. Kan revan içinde, inliye inliye, titreye titreye yarasını yalıyor. O halile bakarken bile gözle- rinde munis bir parıltı vardı. Daha ileride, yeşil sinekler üşüşen köşede bir başkası öyle aksi, nekes suratlı duruyorki içe bir şüphe düşmüş. Şaka maka derken bacağın bir kenarından harrrtl Diye kapı verse! Hiç korkma, yavaşcacık: Kuçu! Kuçu! deyiver. Derhal uysal bir hal alıp gene kuyruğunu oynatsın! Kavgaları, döğüşleri bile usul dairesinde idi. Önceden uzaktan uzağa ağız palâvrası, karşıdaki metelik ver- meyip gene geliyorsa karşı karşıya bir nebze hırıltı. Baktı ki gelen her şeyi göze almış, canını dişine takmış. Ani bir sarmaş dolaşı, alt alta üst üste didişmeği, bir miktarda diş şakasını müteakip (ortalık mayna olur, haddini bilmeyen, ağzının tadını alarak, kuyruğunu kısıp sırra kadem basardı. Maamafih on, on beş köpeğin dakikalarca boğuştukları, etraftan yetişilip sopalarla, tekmelerle güç belâ ayrıldıkları da vakiydi. Hepsi kafile kafile yaşarlardı. Semtleri, sınirları muayyendi. Biri sınırı aştı mı uzakta bile bulunsalar saniyesinde kokusunu alırlar, o anda seğirtip paparasını verirlerdi. O zaman Beyazıt meydanı biraz başkaca. Ortada tramvay yolları ve havuz yok. Atlı tramvay Çarşıkapısından Koskaya gider. Meydan tıpkı çiçek bozuğu çehreler gibi. Kimi yerinde kal- dırım, kimi yerinde taş yığınları, kimi yerinde bayırlar, inişler, çıkışlar (osonra, bol mıktarda müzahrefat. Şimdiki (belediye dairesinin önündeki çerden çöpten sıra barakalarda kâğıtcılar, mü- rekkepçiler. Erkek lisesi binası o vakit Maliye binasının yüzündeki kemerin altı boş. Sülâlei kıtmir en ziyade bu kemerlerin altında, barakâlârın yanlarında, köşede bucakta barınırlardı. Üşüştükleri yer yalnız Beyazıt mı idi ya? Her caddenin, her sokağın, her çıkmaz sokağın ken- dine mahsus sekenesi vardı. Demin dedik ya, Istanbulun dört bucağında ayni hal, ayni bolluk. En izbe yerlerden tut da en kalabalık noktalara kadar ayni manzara, Bilmem amma herhalde, bu Hal ve etvarca hiç şüphesiz, Aksaray köpeği, Uzun Yusufun- kinden daha derli toplu, Beyazı- dınki Aksarayınkinden daha ey- yam görmüş, Eminönününki daha tokgözlü, Beyoğlu caddei kebiri- ninki ise daha çelebi idi. Hele Beşiktaş ve Yıldız cihe- tindekiler ne kalantordu bilseniz. Şöyle bir kenarda yayılırken, ayek ayak üstüne atmış bir kimsenin vekarını alırlar, yanlarından biri geçerken başlarını bile çevirmez- lerdi. Kenar mahallelerin köpekleri en alçak gönüllüleri idi. Ayni zamanda, sokak tanzifiyesinin ve umumi sıhhaten de gayretli yar- dımcılarıydı. Malüm a, o zaman her evin bulaşık teknesi kapının önü, süp- rüntülüğü sokak. Bereket ki şipşak yetişip öbek öbek yığılanları göğ- deye indirirler, Ortalığı temizler- ler, boynu bükük ümmeti bin bir hastalıktan kurtarırlardı. Günün birinde, bakarsınız, bir gazete havadisi: Kolera başlamış! Falanca yerde bir musap. Ertesi gün, falan yerde iki musap, bir vefat. Tuhaf değil mi? Sulukuğe veya Ispanakçı viranesi gül gibi de Çemberlitaş veya Ayaspaşa bu- laşık. Bunun sebebi, vaka görülen yerlerin köpekleri nazlı mı nazlı? Süprüntülerin üçte birini ya yer- ler, ya yemezler, abur cubura iltifat etmezler, Nişantaşı ve Yenimahalle cihet- lerindekiler ise büsbütün mal. Tavuk, ördek, hindi kemiği olursa tenezzül edip kıtır kıtır tenavül ederler; olmazsa yerlerinden bile kıpırdamazlar. Gece yarısı olmuş, el ayak or- tadan çekilmiş, derinden derine bekçi sopalari aksederken, yedi mahalle aşırı bir uluma duyulur, zaten alayının kulakları tetikte oluduğundan bu uluma 'ağızdan ağıza, mahalleden mahalleye ya- yılırdı. — Galiba yangın var? Diye pencerelere koşulup kuleye bakı- lır, - yalan mı? Dört tane fener var; hem de İstanbul içil diyenler, ayni zamanda 'terlikte ters çevir- rilirdi. Aralarında muzipleri de yok de- ildi. Meselâ hacı baba, Ramazan günü çarşıya çıkmış, bir mikdar nevale, bir okka da uskumru almış oruç hâli, yorgun argın evine dönüyor. Tenha sokağa sapınca usulcecik (opeşinden © yanaşırlar, haberi olmadan balıkları çıtır çıtır yerlerdi. Işgüzar ve temiz pâk olanlarıda çoktu. Meselâ gene, adamcağızın biri meyhanede gecikmiş. Kırk yıllık huyunu değiştirecek değil a. Hünkârın kılıç alayı günü, bir arkadaşının zorile ağzına koymuş, bunca senedir kullanıyor. Yatsı- dan sallana sallana gelirken köşeyi dönünce, gözü kararmış, çömelip biraz dinleneyim ! demiş. Farkında olmadan da midesi atmış. Hali gören iki köpek yerinde duramaz, adamcağızın ağzını, bur- nunu, üstünü başını yalayıp bir âlâ Bursa mektupları Bursada yeni otel ve hamam bu sene açılıyor Hamama nereden sıcak su getirileceği henüz kararlaştırılmadı Yeni yapılan otel Bursa 17 (Hususi) — Asri kap- lıcanım. suyu, hâlâ mesele olmakta devam ediyor... Bu yüzden bir sene kaplıca ve otel açılamamıştır. Bu hamama, çekirge gibi oldukça uzak bir yerden sıcak su getir- mek, dile kolay.. Çekirgedeki sulardan bir kısmını satın alıp, demir borular içinde asri kaplıcaya ulaştırmak mühim ve fenni bir areliyeye ihtiyaç göteriyor. Suyun hararetini düşürmeden, şifa has- sasını bozmadan buna muvaffak olmak ve gelen suyu hamamda - evsafını kaybetmeden - muha- faza eylemek hayli müşkül bir iştir. Sıcak su meselesi, hamamın inşası kadar ehemmiyet aldığı için, kaplıca şirketi, acele bir karardan, bilhassa acele tatbikata geçmekten o sakındığını, dönen dedikodulara cevap ve mazeret olarak, ileri sürüyor. Bu mevsim esasen kaçırılmış olduğundan, şirketi teenni ile hareket etmekte kaklı bulmak kabildir. Zaten, hamamın inşa edildiği yeri (o beğenmiyenler de, yer intihabında acele edilmiş çldu- gunu söyleyerek bu noktai nazara hak veriyorlar. Şirket, Çekirgeden getirilecek olan sıcak suyu, fenni bir mükem- meliyetle yapmak maksadile bu işe beleZiyemizin muktedir ve meraklı su mühendisi Suphi beyi memur etmiştir. Bu zat günlerden beri devam eden tetkikatı netice- sinde bir proje hazırlamıştır. Pro- jenin izahatı yetmiş sahife kadar tutuyor. Suphi bey, Çekirge suları hak- kında esaslı bir tetkik yaptığı için bu tetkikattan pek kıymetli diğer neticeler de elde edilmiştir. İşitti- ğime göre, suların tahlilinde Suphi beyin yeni bazı buluşları, darül- fünun müderrislerine de meşguli- yet payı çıkarmıştır. idare orada Proje yakında şirketin meclisine verilecek ve müzakere edilecektir. * “> Banyo mevsimi henüz tam ma- nasile başlamış değildir. Asıl faaliyet devresi önümüzdeki haft açılacaktır. Şimdilik tektük gelen misafirler, otellerin bir kaç oda- sına yerleştiler. Otelleri doldura- cak derecede ziyaretçi akını daha başlamadı. Buna mukabil çekirge hamam ve otellerinde fevkalâde dene- bilecek ( hazırlık ve yenilikler görülmüyor. Ne Bursa, ne Istan- bul gazetelerinde Çekirge ban- yoları için yarım satır ilân bile yapılmıyor. Zaten kaplıca işletenler, kendi- lerini bu şekilde tanıtmağa hiç ehemmiyet vermezler. Gazete ve reklâmla müşteri gelebileceğine aklı yatanlar pek azdır. Misafir- lerin nasıl olsâ geleceklerine dair kanaatları vardır. Tevekkeltü alâl- lah deyip otururlar. Yalnız, müş- teri azlığından şikâyet ederler. Amma bunun önüne geçmek için ne yapmak lâzım?. Burası onların umurunda değildir! * .. Bursa, en yeşil günlerini yaşıyor. Zümrüt bir deniz halinde gözün alabildiğine uzayan ova, şehrin üstünde yükselen (dağ yeşilin her dereçesile yemyeşil.. Nereye bak- sanız, gözü dinlendiren, içe ferah- lık veren bitmez tükenmez yeşillik fışkırıyor. Galiba hamamcıların hakkı var; suyun bu şifalı hassası, etrafın bu veşillik hazinesi varken, müşteri çağırmağa ne hacet!, Onlar, ken- diliklerinden gelirler. Hem de seve seve, koşa koşa, tıpış tıpışl.. Rıza Ruşen

Bu sayıdan diğer sayfalar: