29 Nisan 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

29 Nisan 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 19 Sahife 6 AKŞAM SEYAHAT NOTLARI: VİYANA OPERETİ Bu yaz, Salzburg'da her sene tertip olunan tiyatro ve muçiki festivalin- de bulunuyordum. (Âdeta bir sanat kâbesi haline getirilen bu «romantik; küçük şehirde geçirdiğim heyecanlı saatlerden diğer bir yazımda bahse- deceğim.) Oturduğum otelin sofasın- da bir ilân gözüme ilişiyordur «Bema- nın kapısında Axel», Eylülde Viyana- da oynıyacak yeni bir operet. İlâna batlıkça zihnimde müphem ve kari. bir takım resimler canlanıyorduş tiyar, emekli «An der Wlens tiyat- rosu; Strauss, Lehar, Kalmann, Leo Fali gibi bestekârların tatlı musiki- si; Vals Rüyası, Şen Dul, İstanbul na opereti! Kadim güzel şehre has olan şen ve hafif bir tarz; insanın de- risinden içeriye nüfuz edecek kuvve- ti olmıyan sathi nağmeler, biribirine benzeyen mevzular ve nükteler, eyle- merek dinlenmek için müekmmel bir temaşa; danslar, valsler, kahkaha- lar: Viyana operet... Salzburg'dan sonra sevimli oAvus- turyanın şimdiki haline göre fazla büyük görünen payıtahtına gittiğim zaman, herkes «Axel; operetinden ve bahusus baş rolü oynıyan İsveçli ka- dından bahsediyordu. 'Tabli merak ettim ve bir akşam, «An der Wiense gittim. Seyrettiğim eser, bir az aşk ve pek çok hafiflikle dolu «tipik» bir Viyana opereti idi, Bestesi de, eski bir aşina, hissini ve- yen hoş bir musikiden ibaretti. Yalnız temaşada dikkate değer iki şahsiyet” gördüm: Bir sinema yıldızını temsil eden Zarah Leander ve onu seven gâr zeteci rolünü oynıyan Max Hansen, Zarah Leânder'in uzun boyu ve ge- niş yapılı, muntazam vücudü, güçlü kuvvetli bir şimal güzelliğini tasvir eden bir heykele benziyordu. Lâkin kalınca derin sesi ile parlak büyük gözlerinde deruni bir ateşin cazibesi vardı; koyu kırmızı saçlarının hareli dalgalarında hırs ve şehvet, madeni #nikâslarla parlıyor gibi idi. Max Hansen, Zarah gibi, aslen İs- veçii olmakla beraber senelerden be- ri Viyanada operet aktörlüğü ediyor- Muş. Bu ufak ve ince adam, hakikaten pek mahir bir komikti, Öyle tuhaf, se- vimli ve yeni buluşları var ki halk dakikalarca gülüyor ve zevkle alkışlı. yordu. ... Viyanalı bazı dostlarım vasıtasile tanıdığım Max Hansen bir gün beni, İmperial otelindeki küçük apartıma- munda verdiği bir «Cocktail» toplantı- sına çağırdı. Orada «Axel» operetinin muharriri Paul Morgan ve zeki bir ga- zeteci olan refikası, Londranın Mau- rice Chevalier'si addolunan meşhur İngiliz aktörü Bobby Howes ile pek güzel karısı, birkaç kişi daha ve niha- Esad Mahmud Karakurd SON İbrailde ilk gecel.. “Türk ordusu bütün mevcudile bilâ- hâdise şehre girmiştir... Her tarafta yer yer ışıklar parlıyor... Sokaklar büyük bir uğultu içinde inlemektedir. Kolordu ve Merkez kumandanlığı it- tihaz edilen binaların opencerelerin- den Gradina Publika meydanının kar- Jarla örtülü asfalt yollarına uzun, Sa» rn ziya huzmeleri dağılıyor... Süngü, kılıç şakirdıları... Nal sesleri!., Gece saat dokuz... İşte yüzbaşı Fa- ruk bey... Karşısındaki kumandanlık binasından çıkarak ağır ağır yatacağı «e doğru geliyor... Tepemizde üstü yıldızlarla dolu masmavi birgök... Arkamızda, Tunanın üstünde parlı- yan küçük bir ay... Kapulunun yaka- Yarını kaldırmış, ellerini ceplerine sokmuş, ayaklarının altında pırılda- şan karlara basarak yavaş yavaş yü- rüyor... Caddeler 1ssız ve tenhal.. Ni- hayet işte kumuzı evin önündeyiz... Bermutad bütün pancurlar, perdeler bye. Yalniz orta hat genin Muharrir ve aktör Paul Morgan ile operet artisti Max Hansen yet Zarah Leander vardı. Zarah pencerenin yanındaki bir kol- tuğa oturmuş, başı bir resimli mec- muanın sahifelerine eğilmiş olarak Susuyor ve kendisine hitap edilince, dalgın bir bakışla ve bir iki kelime ile cevap veriyordu. Madam Morgan bana gizlice izah etti: — Zarah, vatandaşı Greta Gar- bo gibi, bir az vahşidir. Kusuruna bakmamalı. Böyle bir köşeye çekilir, kimse ile görüşmek istemez. Fakat zahmet edip onunla meşgul olursanız, bu ürkek şimal kızını ısındırmaya muvaffak oltrsariz, dünyanın en hoş, en iyi insanı olduğunu anlarsınız. Amma dediğim gibi, sabır, hattâ inad lâzımdır. İZZET MELİH (Devamı 10 uncu sahifede) ECEL.. Tefrika No. 20 rinden birinde, küçük sarı bir işık parçası kımıldar gibi oluyor... Kapıyı vuruyoruz... Gecenin ka- ranlığı içinde, içi çürümüş kof bir se8 dalga dalga etrafa yayılıyor... — Tak.. tak. tak. tak! Bir dakika... Orta kat pencerelerin- den birinde titreyen küçük sarı ışık 'kımıldar gibi oluyor... Perde aralanı- yor... Bir insan gölgesi!.. Hâlâ kapı da bekliyoruz... Karışık, bulanık bir ayak sesi geliyor... Bir gıcırtı... Kapı yavaşça açılıyor... Eşikte gene o kır saçlı, uzun boylu, dağınık yüzlü ka- dın!,, Tek, boğuk bir mırıldanış!,, — Giriniz!., Giriyoruz... Ilık bir sofa... Yüzbaşı hemen paltosunu, kayışını çıkararak portmantoya asıyor... Uçları kıvrıla" rak şakaklarına dökülen saçlarını el- lerile düzeltiyor... Ceketini aşağıya doğru çekiyor... Kendisine şöyle bir çeki düzen verdikten sonra kadının peşine takılarak merdivenlerden yus karı çıkmağa başlıyorlar... Sofa., ve solda bir kapı... Kadın kapıyı açıyor... — Buyrun, bu akşam yemeği bera- Saf bir aşkın feci neticesi ağladığı bir dava Ölen kızın ninesi de ağlıyor “Ben davacı değilim ,, diyor İzmir (Akşam) — İzmir ağırce- #a mahkemesin- de mazmun ve şa- hitlerin hıçkırık- © larla ağladıkları bir dava görül müştür. Maznun Kemalpaşa. kaza- anın Yiğitler kö- yünden Mehmed oğlu ( İbrahim adında on siti yaşında bir ço- cuktur. İbrahim, ayni köyden sev- gilisi 15 yaşında Raziyeyi kaçırırken köy civarındaki dere içinde suya dü- gürerek boğulmasına sebebiyet ver- Suçlu İbrahim *'mekten muhakeme altına alınmıştır. Maznun, ağırceza heyeti önünde mu- hakeme edilirken büyük hir teessüre kapılmış: — Ben Raziyesiz yaşıyamam, onu sular boğdu, keşki beni de boğsaydı, demiş ve hıçkıra hıçkıra ağlamağa başlamıştır. Muhakeme safhasına nazaran vaka şöyle olmuştur: Raziye, Yiğitler köyünün en güzel kızı idi. Bundan üç sene evvel köy deli- kanlılarından birine nişanlanmıştı, fakat Raziye, nişanlısını sevmiyor, mazmun İbrahimle sevişiyor ve gizli- ce ohunla buluşarak göl Vaka günü, dere Kenarından le gübre taşırken sevgilisi İbrahime | raslamış ve aralarında şu muhavere | geçmiştir: — İbrahim; beni kaçır, karşıki da- ğa götür. — Olmaz. Sonra beni mahkemeye verirler, — Verirlerse ne olur, Sonunda ge- ne biribirimizin olufuz. — Ben korkarım, Senin Gayıların var, Beni öldürürler. — Hiç bir şey olmaz. Maznun İbrahimin - söylediklerine göre, kız ısrar etmiş, neticede İbra- him, köy deresi kenarında otlattığı hayvanları yüzüstü bırakarak kızla birlikte karşıki dağa . gitnleğe karar vermiştir. Raziyenin gübre yüklü eşe- ği, tek başına köy yolunda ilerilerken iki sevgili, dere kenarına gelmişler, karşıdaki dağa geçmeğe teşebbüs et- lerdir. Bir gün evvelki yağmurdan derenin suları fazlalaşmış, hızla &kı- yormuş. İbrahim, derenin sığ yerleri- ni biliyormuş, fakat oralardan geçer ken belki görülürler diye dik yamaç- larla çevrili dar bir geçide geçmeği ber yiyeceğiz! — Teşekkür ederim madam; ben yemek yedim. Yalnız müsaade eder- seniz biribirimizle biraz konuşmak ve biraz da tanışmak için bu ilk gece 80f. ranızda. sze refakat edej Gülmiyen bir yüz... — Fena fikir değil, yeğenimle de tanışmış olursunuz!.. İçeri giriyorlar... Duvarları kıymet- M halılarla örtülü küçük bir oda... Or- tada yuvarlak bir masa... Sol köşede, tâ tavana kadar uzıyan çini bir soba var; halıların üzerine kırmızı ışıklar dağılarak için için yanıyor... Yüzba- şı, kenarda bir koltuğun üstüne otu- ruyor... Cebinden bir sigara çıkarı- yor ... — İçer misiniz madam?,, — Hayir mersi!., — Türk sigarasıdır!., — O zaman hiç içmem!, — Bana müsaade buyrunuz öyle İk Yibağı, sigarayı yakarak derin bir nefes çekiyor... Sarı ve uzun bir dus man, hortum gibi kıvrılarak odanın Üzeri nakışlı tavanlarına doğru yük- Çise * Saat dokuz buçuk... Unun boylu, Kır saçlı, karışık yüzlü kadın sofraya oturmuştur. — Madam galiba matem içindesi- Raziyenin israrile kabule mecbur oi- muş. : İbrahim mahkemede başından ge çen aşk vakasını şöylece anlâtıyör: — Geçeceğimiz yerde su bele çıkıyordu. Ben çizmelerimi, Râziye papuçlarımızı çıkardık, dizlerimizi di- vadık. Ben önde, Raziye sfkada elle- rimizle biribirimize tutunarak suyun ortasına kadar geldik, birdenbire Razi- yenin ayağı kaydı ve kendisi suya gö- müldü, eli, elimden kurtuldu. Başın- dan yakalamak için saldırdım, Ba- şındaki çemberi elimde kaldı, kendisi- ni sular alıp götürdü. On metre kadar ileride üç metre yükseklikte bir şelâ- Je vardı. Oradan akıp gitti. Derenin suları içinde kendisini boşboşuna ara- dım, bulamadım. Ertesi gün bir taş , kenarında ölüsü bulundu. Onun ölü- müne ben sebep oldum, cezam ne ise razıyım. Raziyenin ninesi Ümmihan da di- yor ki: — Anası, babası genç yaşta öldü. Onu ben büyüttüm. Kader böyle imiş. Ne denir, Ben davacı değilim Bu sözlerden sonra İbrahim ve Üm- mihan hıçkıra, hıçkıra ağlamağa baş- Jadılar, Diğez şahidler dinlenirken de hıçkırıklar devam etti, Masum bir aşkın fapıa ile sona erdiği anlaşıldı. Hâdisenin diğer şahidleri dinlenmek Üzere muhakeme, başka bir güne bi- Takıldı. Bigada köy muhtar ve kâtipleri kursu Biga (Akşam) — Burada köy muh- tar ve kâtipleri için kurs açılmıştır. İştirak eden muhtar ve kâtiplerin ye- künu 206 kişiyi bulmaktadır. Kurs on gün devam etmiş ve yapılan imtihan- da kazananlara birer ehliyetname ve- rilmiştir. Kursa devam edenlere yüz ellişer kuruş yevmiye verilmiştir. Muğlada tütün ekimi Muğla 28 (A.A) — Bu yıl il içinde tütün ekimi yüzde onbeş yirmi nisbe- tinde fazladır. Büyük ekiciler geçen yıla göre ekmi azaltmışlar buna kar- şı küçük ekiciler fazlalaştırmışlardır, Bu yılki rekoltenin yedi buçuk milyon olacağı umuluyor, Havaların iyi git- mesinden tütün kalitesinin çok yük. sek ve nefis olacağı anlaşılıyor. Eki- me önemle devam edilmektedir. Şim- diye kadar tütünün yüzde ellisi ekil- Suçlunun hıçkıra hıçkıra) , an 1937 KADIN KÖŞESİ HASIR ŞAPKA Lâcivert tayör ve beyaz bluzla giyi- lecek beyaz hasırdan etrafı lâcivert kenarlı şapka. Bir vatman 2 sene hapse mahküm oldu Pangaltıda tramvayla giderken Hik- met ve Enver adlarında iki çocu; çarpan Hikmetin ölümüne ve En rin malül kalmasına sebebiyet veren vatman Kâmilin muhakemesi dün ağır ceza mahkemesinde bitirilmiştir. Kâmilin iki sene hapsine ve 200 lira ağır para cezası ödemesine karar ve- rilmiştir. Bir motür bir mavnaya çarparak batırdı Büyükadaya gitmek üzere Yalova- dan hareket eden Bahtiyar motörü, ada açıkarında 2 tonluk bir mavnâya çarpmış ve mavnayı batırmıştır. Ma- amafih mavnanın içindeki insanlar kurtarılmıştır, Liman kazanın sebebi hakkında tahkikat yapmaktadır. Karamanda bayındırlık Karaman (Akşam) — Burada gö- ze çarpan bir bayındırlık çalışması vardır, Caddelerin çıkıntıları düzel tilmekte; yolların bozuk yerleri tamir ettirilmektedir. Bütün dükkânların levhalarına herkesin soyadı yazdırıl- maktadır. Hâl binası güzel ve mun- tazamdır. Yapılmakta olan Yoğurtpa- zarı da son günlerde faaliyetini arttır- mıştır. Kiymetli bir sporcu öldü Balıkesir (Akşam) — Balıkesirin en tanınmış sporcülerinden Münip Ku- yumcuoğlu öldü. Cenazesi Halkevi bandosu tarafından çalınan matert havası içinde yüzlerce kişi tarafı takip edildi senelik eski bir cü olan Münibin ölümü muhiti; niz, siyah giyiyorsunuz!.. Kadının birdenbire gözleri büyüyor ve parlıyor... Yüzünde yara gibi derin çizgiler... Nefretle zabite bakıyor... — Evet iki büyük matem içinde- yim... Biri memleketimin, öbürü de kardeşimin mater — Demek kardeş —E — Yeni mi? — Üç ay oluyor... — Vah vah!.. İhtiyar mıydı ma- dam?.. — 64 yaşında idi... — Çok yazık... Hastalığı ne idi?., — Hasta değlldi!., — O halde? — Öldürdüler!.. — Öldürdüler mi? — Evet! — Demek bir cinayete kurban gi tr. Kadın birdenbire susuyor... Kalın ye soluk dudakları dişlerinin #rasım- dadır... w Evet bir cinayete kurban gittir., — Kimdi katiller, anlaşıldı mı Na yakaladılar mi?.. Kadın gene susuyor... Gözleri bu- Tanık, korkunç bir aydınlıkla parla maktadır... v Kötiller anlaşıldı ama, yakal yamadılar!., — Niçin?... N izi kaybettiniz!.. — Yakalıyamazlardı — Anlıyamadım, nederi yakalı, mazlardı madam?. — Çünkü... Çünkü; baskına uğramıştı!.. — Allah Allah demek burada gece m yapan eşkıya çeteleri de kardeşim bir velden yoktu şimdi yeni türe“ Zabit biran Susuyor... Yüzünde hiddet hissi veren karışık çizgiler!.. — Anlamıyorum madam; çok müp- hem konuşuyorsunuz". — Anlamak istemeseniz daha iyi edersiniz!.. — Niçin? — Çünkü sonra utanacağınızdan korkarım, rahatsız olursunuz bu ge cel. — Kim beni mi? — Evet siz!., »— Rica ederim; ne demek İstiyor« unuz madam; açık söyleyin! , — Ne demek istediğimi artık anla“ manız İâzımgelir zannederim!.. Biraz zekânızı işletiniz!.. Kardeşim; bir bass kına uğrıyarak öldürüldü diyorum, Bunda anlaşılmıyacak ne var? Zabit biran duraklıyor... Gözlerin* de müphem bir bakış... Boğazından boğuk, heyecanlı bir ses çıkıyor... — Kardeşiniz ne iş yapardı? (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: