26 Ağustos 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

26 Ağustos 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

28 Ağ İm ana OE Gani e eman ae e e > —>—2 Nihayet Ramiz Mahir karar verdi. Mehpareden ayrılacak ve evlenecekti. Çünkü artık yavaş yavaş ihtiyarlar dığını hissediyordu. Etrafındaki her geyle son derece alâkadar olan, ona büyük bir itina gösteren candan bir hayat yoldaşına ihtiyacı vardı. Tam Mmanasile bakılmak istiyordu. Evet öyle bir kadın. istiyordu ki meselâ o terli terli eve gelip de hava gereyanına oturduğu zaman derhal: — Mahir hastalanacaksın!. diye ona ihtar etsin ve karşısındaki pen- cereyi kapatsın, sırtına bir şey atsın... Öyle bir kadın istiyordu kl gece açık pencereli bir odada yattıkları zaman eğer yorgan üstünden kayarsa ya- Yaşça kalksın ve onu sıkı sıkı örtsür.... Öyle bir kadın istiyordu ki midesi- ni bozduğu (zamanlarda ona güzel, hafif perhiz yemekleri yapsın... Öyle bir kadın istiyordu ki pro- gramsız, nizamsız hayatına bir inti- yam versin, onun etrafında pervane- ler gibi dönsün... » Nihayet istediği kadını buldu: Ay- #e.. Vakıâ Mehpareden ayrılmak çok müşküldü, amma buna katlan- mağa mecburdu, Çünkü Mehpare sonsuz e güzelliğine, en ciddi erkeği çıldırtacak etivesine rağmen hiç de onun istediği kadın değildi. Kendisi terli terli en müthiş hava cereyanına otursa, hattâ hapşurma- ğa başlasa Mehpare farkında bile ol- mazdı, Gece yattıkları açık pencereli odada üstünden yorgan kaysa Meh- pere yerinden bile kımıldamazdı. 'Midesinin, barsaklarının en bozuk olduğu akşamlar Mehpare perhiz ye- meği yaptırtmak şöyle dursun: — Mahir bu gece adam akıllı içe- imi.. diye Takıları buz dolabına koy- durturdu. Halbuki Ayşe Mehparenin aksi idi. Daha ilk günden itibaren Mahirin hayatı büyük bir itina, sonsuz bir dikkatli bakılma içinde geçiyordu. Üç ayda hayatı intizama girmişti. Mahir terli terli eve gelse de bir ha- va cereyanına otursa derhal talanacaksın. Sonra tatlı tallı gülerek şaka edi- yordu: — Yoksa beni dul mu bırakmağa karâr verdin. Ve Mahir hemen hava cereyanın- dan kalkıyordu. Mahirin gece üstün- den yorgan kaysa Ayşe liemen yatak- tan fırlıyor, onu yorgana yaprak dol- ması gibi sıki sıkı sarıyor ve yavaşça fısıldıyordu: — Hasta olacaksın Mahir... Beni dul mu bırakmak istiyorsun? Mahi- rin canı gece bir sinemaya gitmek istese Ayşe hemen pencereden dişa- rıya bakıyor: — Hava sisli... diyordu. Derha) nezle olursun... Dünyada bu gece sinema olmaz Yoksa ben! dul mu bırak- mak niyetindesin?... Aradan tam bir sene geçr vaş yavaş Ayşenin kendisine göster- diği bu aşırı itina Mahiri sıkmağa başlantiştı, Bazan Mehpareyi -hatır- yordu. Ne zevkli hay Terli terli eve mi geldin?.. Otur püfür pü- für cereyana... Canın rakı mı istedi?... Midesinin bozulmasına aldırış etme, İç içebil- diğin kadar. Gece sinemaya” git- mek istiyorsun?,.. Sisten nezleden korkma, git... Halbuki Ayşe ile sokakta Mahirin canı dondurma istese Ayşe gözlerini hiddetle açıyordu: — Mahir, beni dul mu birakmak #stiyorsun?... Sıcak ağustos günlerinde Mahir şöy- le bir denize girmek istese Ayşe derhal küplere biniyordu: — Mahir, sen beni dul mü biraka- caksın?., Bu denizde sen hasta olur- sun. Mahir gece iki kâdeh rakı içmek Astese cevab hazır: — Mahir beni dul mu birakacak- sın?... Mahir ara sıra: : — Ah Mehpare!.. diyordu. İşte insanlar böyledir. Kışın: — Ah yaz gelse, sicaklar başlasa... derler, Yazın da: — Kış gelse de bu sıcaklar bitse... diye soğuğun hasretini çekerler... İn- sanları memnun etmeğe imkân yok» | tar... Mahir de lâkayıd bir kadının yanında: — Ah şöyle bana son derece iyi ba- kan bir kadın olsa... diye hasret çe- kiyordu. Şimdi böyle bir kadın bulmuşt Bu sefer de: — Ah Mehpare!... diyordu. Nihayet bir gece Mahir bir kaça- mak yaptı. Mehparenin apartımanı- na gitti. Mehpare onu güler yüzle karşıla” dı. Mahir terli idi. Ceketini fora etti, Gitti. Tam hava cereyanının önüne oturdu. Mehpare gülümsedi: — Canım... Eskiden sen terli terli hava cereyanına oturmak İstemez- âin? 2 Mahir: — Bırak, dedi. Ben buna hasretim yahu... 5 Sofraya oturdular, Mahir: — Aman buzlu rakı ,..dedi. Mehpare: — Sen değişmişsin Mahir... Arık mideni bozmaktan korkmuyor mu- sun? — Bırak Mehpare... İstediğim ka- dar içeyim... Ben buna hasretim.. Gece hava sisli idi, Mahir Mehpa- re, — Kalk, dedi, bara gidelim.. Mehpare: — Evct amma, dedi, hava sisli. eskiden sis olan gecelerde sen nezle- ye tutulmamak için sokağa çıkmaz- dn... Mahi: Aldırma,.. dedi, ben buna has- retim, Mahir 6 geceden son derece mem» nun evine dönüyordu. Lâkin yolda müthiş bir sancı başladı. Midesi, bar- sakları, yürekleri sanki hep birden sözleşmişler gibi dehşelli sancılan- muşta. Eve geldi've derhal yattı. Mahir Ayşenin kendisine gösterdiği itinaya O kadar alışmıştı ki Mehpare ile ge- çen bir gece onu müthiş hasta etmişti. O zevkli gece Mahire 3 hafta ya- | takta yatmağa maloldu ve bir daha karısının gösterdiği aşırı itlnaya ses çıkarmadı, (Bir yıldız) Kuş yemi Nohut kalburlu Nohut natürel İç fmdık Yapak Anadol Tiftik mal Buğday İç fındık Ki Acele çağırma İst. C. Müddelumumiliğinden: İstanbula geldiği anlaşılan Kâhta C. müddefumumisi İsmali Naymanın hemen memuriyetimize müracaatı ilân olunur. Askerlik işleri Beyoğlu askerlik şubesinden: 333 doğumlularin muameleye tabi a 10 — Gece vakti gideceğimiz lima- Perşembe müsahabeleri (Baş tarafı 7 nci sahifede) "1 — Pijama ile kamaranızdan di- şarı çıkmayınız! 8 — Güvertede çoluk çocuk orta- sında rakı içmeyiniz! 9 — Bağıra, bağıra konuşmayınız! na vardınızsa vâpuru terkederkin palırdı etmeyiniz! Evet böyle bir talimatname vapur- lara konursa yahaş i belediyesi ve polisi biraz daha bu satı- cılar ve kayıkçılarla alâkadar olursa belki bu muaşeret adabı kaidelerine | riayet elmiyen ve başkalarının huzu- runu selbedenleri biraz insafa getir- mek mümkün olur ve hiç olmazsa şehirlerin gürültüsünden okaçanlara deniz yolculuğunda biraz rahat hava simak biraz dinlenmek fırsatı verii- miş olur. Selim Sırrı Tercan e ee 26 Ağustos 937 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı; 1230: Plâk- la Türk musikisi, 12,50: Havadis, 4305: Muhtelif plik neşriyatı, 14: SON, Akşam neşriyatı: 1830: Plâkia dans musikisi, 19,30: Spor müsahabeleri: Eşref Şefik tarafından, 20: Sadi ve arkadaşları tarafından “Türk musikisi ve balk şarkı- ları, 2030: Ömer Rıza tarafından arabta söyler, 2045: Safiyo ve arkadaşları ta- rafından 'Türk musikisi ve halk (Saat ayarı), 2115: ORKESTRA, 2218: Yazan: İskender F. Sertelli * Kubilây, Kantona tahtırevanla girmişti. Yerliler Hakana sadakatlerini göster- mişlerdi. Japon mahallesine gelince.. meydanda çocuklardan başka Ajans ve borsu haberleri ve ertesi günün programı, 2230: Plâkla sololer, opera ve operet, parçaları, 2: SON. Ecnâbi istasyonların en münlehap programı Roma (421) sant 23.15: Konser, Bükreş (364) 2136: Senfonik konser, Viyana (507) 20: Senfonik orkestra, Sottens (443) 2160: Salo keman konseri, Prag (470) 22,0: Piyano konseri, Lüksemburg (1299) 22,25: Piyanoda (Chopin) den parçalar, İ Varşova (1339) 2330: Viyolonsel ve piyano, | Viyana (507) 21,25: Asri Viyana musikisi, Dans musikisi | | Viyana (507) saat 23,20, Peşte (549) 015, İ em (isa dalga) 16,15 - 18,30 - 23,20 - 3.35. 21 Ağustos 937 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plak-” Is Türk m > Havadis, 1349“ atı, 14: SON, Anşam neşriyatı: 1830; Plâkla dans musikisi, 19: Radyo fonik komedi: DİKEN, ! 20; Fasıl saz heyeti, 2030: Ömer Rıza ta- rafından arabca söylev, 2045: Fasıl saz heyeti, (Saat ayar), 2115: borsa Bu Nöbetçi eczaneler i Şişli: Kurtuluş caddesinde Necdet, Taksim: Nizameddin, Beyoğlu: Kan- #uk, Yenişehirde Baronakyan, Bos- thbaşında İtimmd, Gulata: İsmet, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy; Halıcioğ- lunda Barbut, Eminönü; Salih Ne- cati, Heybellada: Halk, Büyükada: Halk, Fatih: İsmail Hakkı, Karagüm- rük: Ahmed Suad, Bakırköy: Merkez, Nuri, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarındaki eczame- ler, Aksaray: E. Pertev, Beşiktaş: Nail, Kadıköy: Pazaryolunda - Rıfa Muhiar, Modada Alâaddin, Üsküda; (EORSAİ 28/97 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) ESHAM ve TAHVİLAT İstikrazı dahili 95.25! "ürkiye Cum- (90 İ ton eyaletine beğli 1933 İstikranı 95,23! huriyet Merkez Ünitürk 15 | Bankan 1470 | Anadolu His 2440 kr EN 710 Mümessil 1 3200) Terkos TAN , nr 440 | te 1010 İ > mr , —| İlihad Değir. 1 İş Bankası 9,90 | menleri > hamiline 9S90| Şar değir- 040 » Müessis o 76) menleri Para (Çek #intleri) Paris mayi) Ba Ga Londra Prag 220825 Ker Yörk TABESM| apn AMELİ Milâno 150110) Belgrad 3430 Atina 880085 | Zloti 41790 Cenevre 344) Pengo 308,10 Brüksel 4,89,25| Bükreş” (1064875 | Amsterdam 14215 Moskova 06,57 Sünnet düğünü Kızılay Fatih İlçesinden: Ağustosun 28 inci cumartesi günü mizin Unkapanı kamunu emk bali Fener caddesindeki mektep bahçesin- de bir sünnet düğünü tertip edilerek fa- ettirilecektir. kimse yoktu ! Bu vaziyete göre amiral Şütsonun harekâtından şüphe etmek pek mü- nasız olurdu. Yolda rasladıkları adamların Japonlar hesabına söz söy- ledikleri ve Kubilâyı şaşırtmak iste- dikleri anlaşılıyordu. 'Kubilây yerlileri serbes bıraktıktan sonra çadırına çekildi, sefer elbisesi- ni çıkardı. e Sırmalı muhteşem elbisesini giydi. 'Tahtırevanını hazırlattı... 'Tahtarevanını çekmek için ordu ile birlikte getirilen filler çadırın önün- de duruyordu. Hakan büyük. bir alayla şehre gi- rTecek ve amiral Şütsonun evine gide- Bayan bahadır: decekti. > — Bunu, korkmaktan söylemedim, : » , — | hakanım! dedi, sizi korumak için Kubilây han, Kanton şehrine | yolumuzu değiştirmek daha muvafık ©“ girerken.. olur fikrindeyim. Tahtırevanın önünde beş yüz kişi- ik bir zırhlı muhatız bölüğü gidi- yordu. En önde altmış kişilik mızıka ve boru takımı vardı. Mızıkacılar yaya olarak gidiyorlardı. Zırhlı muhafızlar Jarı önünde çadırlarını kurarak ko- naklamışlardı. Kubilây hanın Kantona 'girişi çok debâebeli olmuştu. Hakanm şehre girdiğini duyan yerliler sokaklara dö- külmüştü. Kanton halkı, büyük Moğol impa- rTatorunun geçeceği caddelere çarça- buk halı döşemişlerdi. Evlerin dam- lan, bahçeleri ve bütün yollar seyirci- lerle dolmuştu. Kubilây han yirmi yıl önce Kanto- na bir kere daha gelınişti. O zaman şehir civarında Sung kralının adam- lari pusu kurmuşlardı. Kubilây bu pusuya düşmeden düşmanlarını ya- kalayıp kıliçten geçirmişti. O zamandanberi Kantonda ve Kan- diğer şehir ve; kasabalarda bellibaşlı hiç bir hadise olmamıştı. Kubllây.rehre girince, yirmi yıl içinde büyük değişiklikler olduğunu ve şehrin eskisine nisbetle çok büyü- Bayan bahadır hakanın bu arzusu- nu pek hoş görmemişti, — Yer yüzünde kötü ruhlu insan- lar eksik değildir, hakanım! O tehli- keli mahalleden geçmesek., fena ol Dediyse de, hakan kaşlarını çe tarak: — Sen korkuyorsan, tahtırevandan yere atla ve âskerle berâber yürü! Diye cevap verdi, hakanın gösterdiği bu asilâne cesaret ve soğukkanlılık kar- şısında hayretle birbirlerine bakış- tılar. Kubilây, Bayan bahadıra sert bir bakanları uzaktan tanır gibi olu- yordu. , Hakanın bakışları da, heybetli yü- rüyüşü gibi etrafına dehşet saçıyor- du. Tahtırevanın geçtiği yerlerde toplanan yerliler derhal yerlere ka- panıyorlardı. Bazan yollar darlaşı- yor ve filler tahtırevanı çekmek için adım atacak yer bulamıyordu. Hakana bu derece bağhlık ve sa- sızlığını görünce fena halde hiddet- düğünü gördü Tenmişti. Yerliler: Bayan bahadır: — Acaba hakan Pekinden buraya — Şa Adamların saygısızlığını gö- niçin geldi? Diye birbirlerine ayni soruyu soru- yorlardı. Öyle ya... Kanton civarında isyan | varsa, Kubilây buraya” bir ordu gön- | dermekle isyanı bastıramaz mıydı? Yerlilerin kafasında kıvrılan bu İ şüpheyi kimse izah edemiyordu Kantonda amiral Şütso gibi demir iradeli bir kumandan varken, Kubi- lâyın buraya gelişinde elbette mü- him bir sebep olacaktı. Yerliler hakanın geçtiği yollara çi- çekler serperek: — Hoş geldin, ulu hakan! Diye bağırışıyorlardı. Kubilây arasıra elini kaldırarak, halkın tezahüratına karşı tebessüm- le mukabele ediyordu. dır sağında ayakta, diğer zabitler de arkada duruyorlardı. Kubilây bir aralık arkasındaki za- bitlerden birini çağırdı: — Mizıkacılara gizlice «haber gön- der, Japon mahallesinden geçelim. Dedi. Zabit derhal tahtırevandan atladı. İlerideki kollara hakanın ar. zusunu bildirdi. Ni Önde askere rehberlik eden yeril zabitlerden biri şehrin batı kapısına doğru yol gösterdi. : Kubilây Japon mahallesi sakinle- Tünce insan iradesini kaybediyor, ha- kanım! : Diye söyleniyordu. Japon mahallesini başından sonu- na kadar korkunç ve mânalh bir ses- sizlik sarmıştı. beri mi yoktu? Yoksa kasden mi ev- lerine kapanıp görünmemişlerdi? Şüphesiz ki, bu iki ihtimalden ikin- cisi üzerinde durmak ve düşünmek gerekti. | Japonların, hakanın gelişinden ha- Kubilây han bir aralık gülerek

Bu sayıdan diğer sayfalar: