26 Ağustos 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

26 Ağustos 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Ne var nem yok kumarda kaybettim, bileziklerimin izi kaldı!., | Kulak misafi | Ne yapmış Yeni evlenmişlerdi. Sofraya otur- dülar, ortaya evvelâ peynir gelince bağ çaşaladı: — Yemek diye bu mu var?. Karısı gülümsedi: — Evet canım. Et yandı, yemişlerin üstüne düstü, söndürmek için çorba- ye döktüm!... Sebebi Adam yeni bir eserin ikinci perde- sinden sonta tiyatrodan çıkıyordu. Müellif farkına vardı, omuzundan tuttu — Bir perde daha var. — Ben de bunun için yal, - Vecize Kadın, kocasının eylenmemiş ol- saydı çekmiyeceği bütün derdlerine | ortaktır. gidiyorum Aferin Çocuk mektepten geldi, babasının *lini öptü; — Baba dedi, bugün on aldım, — Aferin, hangi dersten?. — Beş hesaptan beş coğrafyadanl, Tabii değil Adam üpartımanı gezdi, sahibine: — Beğendim, dedi, Iki seneliğini pe- şin verip tutuyorum. Ev sahibi başını salladı: — Bu gayri tabii teklifiniz karşısın- da hakkınızda tahkikat yapmak mec- büriyetindeyim!.. Aşk Kız düşündü, taşındı? — İyi amma dedi, yalnız aşlvile ya- şıyamayız ya... Sevgi karın doyur- maz, — Neden?. Eğer baban seni çok se- viyorsa doyarız... «Ahmed Mehmed kardeşler ticaret- hanesis yeni bir daktilo tuttu. Üç gün sonra Ahmed müşterilere yazılan mektupların sonlarına («saygılarımı sunarım» diye yazıldığını farketti: — Neden böyle yazıyorsunuz?. Bili- yorsunuz ki biz iki ortağız, mektupla» rın sonuna: Saygılarımızı sunarız di- ye yazmak lâzım, — İyi ama iki gündür bay Mehmed seyahate çıktı. Pazarlık Doktor düşündü: — Uzun bir tedaviye muhtaçsınız, amma elzem olan tedavi için bana ve- recek paranız var x1?.. Hasta derhal cevap verdi: — Param yoksa bu tedavinin elzem olduğundan israr eder misiniz?, İstasyona daha çok uzak mı?., — Hayir, beş dakika. Ağam yürüyünce arkadaşıma sor- dum : — İstasyona yarım saatlik yol var, neye beş dakika dedin... — Adamcağız öyle yorgun, öyle bit- kindi ki acıdım! Dişçide Dişçi hastasının ağzını muâyene et- ti — Eriç yapalım, dedi, Hasta doğruldu: — Hiç sevmem, isterseniz pöker oy- nıyalım!.. Bayan nişanlısına dedi ki: — Evlendikten sonra kumardan vazgeçmelisin. — Peki — Bara gitmekten, dans etmekten vazgeçmelisin. — Peki, — İçkiden vazgeçmelisin. — Peki, — İşte istediğim bundan ibaret. — Ama bir şeyden daha vazgeçme- liyim. — Neden? — Seninle evlenmekten!.. Çabuk Mahkemede reis bayan şahide sor- du: — Kaç yaşında sınız? Kadın duralayınca reis devam et- ti; — Çabuk cevap veriniz, çünkü her geçen saniye sizi biruz duha ihtiyarla- — Dişiniz mi ağrıyor? — Hayır, karımı dişçiye getirece- ğim de unutmıyayım diye... Nükte İhtiyar doktor, ömrünün son gün- lerinde bunadı, Artık odasından çıka- mıyordu. Emektar hizmetçisi bakıyor, hemen hergün de meslektaşlarından biri gelip ziyaret eğiyordu. Bir gün, seyahatten dönen bir doktor ihtiyar doktora geldi ve emek- tar hizmetçiye sordu: — Üsted nasıl?, — Fena efendim... Bugünlerde ille sokağa çıkacağım, hastalarıma gide- ceğim diye tutturuyor. — Sakın çıkarayım deme, hiç has- ta kalmadı, hepsini iyi ettiniz de. — Dedim, bütün bütün sinirlen- di. Öyleyse ya deli oldum, yahud da mesleğimi unuttuml!.. diye © tepini- yorl.. İntikam Posta müvezziine sorduk: — Nasıl işler yolunda mıl.. — Hiç sormayınız, berbad, dedi. — Neden? — Şu apartımanın, yedinci katında oturan genç, Kızımla evlenmek istedi. vermeğim, şimdi hergün postaya ken- di namına taahhüdlü bir mektup atı- yor ve beni hergün yedinci kata ka- dar tırmandırıyor!.. İtibar — Yahu Ahmedin itibarı nasıl? Kredisi düzgün mü!.. — Elbette, uçan kuşa borcu var... SEYAHAT NOTLARI | Mavi göklü, sıcak bir Pazar günü. Londra sessiz ve tenha. Hemen herkes köylere, yahut hiç olmazsa civardaki kırlara ve parklara dağılmış. Misafiri olduğum dostlarım da hafta sonunu geçirmek için bir şatoya davetli: Bü- yük konakla yalnızım. Zaten yarın hareket edeceğim için eşyamı topla- mak lâzım. Çantalarımı yaparken zih- nimde, Londrada geçirdiğim günlerin icmalini yapıyorum ve görüyorum ki bu seferki İngiltere seyahatime dair neşrettiğim yazılar pek eksik. Halbu- ki kitaplardan ve gezintilerden topla- dığım daha bir çok notlar var. Şu pa- zar gününün sükünundan istifade ederek notlarımın bir kısmını temize lar, muhtelif ba- için belki insicam- sız görünür; lâkin esas mevzuları bir- dir; İngilterenin husüsiyetleri, (Wallace Galery) yi gezdim. Fran- 8ız eşyası, heykelleri, tabloları ve min- yatürlerile dolu olan bu koleksiyon, on dokuzuncu asrın başında, Pariste uzun müddet yaşamış olan Marguis de Herlford tarafından toplanmış ve oğlu Sir Richard Wallace'a kalmış; bunun ölümünde de karısı tarafından İngiliz milletine hediye edilmiş. Dün- yada misli olmıyan bu hüsusi koleksi- yonda Watteau, Boucher, Greuze, Lancret ve Pater'in en kıymetli eser- leri vardır. «Wimbledon» da her sene tertib olunan tenis maçlarını 1985 haziran- da gördüm, Kâdın, erkek yüzden fa7- la takip, on beş «Courto'da karşılaşı- yorlar. Merkezi sahanın etrafında, ü5- tü kapalı localar ve sırâlar var; bura- da on bin kişi numaralı yerlerini ko- Jaylıkla bularak rahat rahat oturu- yorlar. Benim bulunduğum gün, Kra- Miçe Mâry geldi. Açık eflâtun elbisesi ve hotozs benzer şapkası ile, göğsün- deki pembe karanfillerle . hakikaten şahane idi. Kendisi saraya mahsus l0- cada görünür görünmez herkes ayağa kalktı ve beşinci Georges'un muhte- şem, vakur refikası halkı tatlı bir te- bessümle selâmladı, Londra'dan otuz iki mil mesafede, Maidestone'da, Allington şatosuna da- vetliyiz. Lord Cornwelli'in malı olan bu şato, on birinci asırda inşa edilmiş; gehiş kuleleri ve mizgallı taraçalari- le, kurunu vüsta harplerini düşündü- ren muhkem bir kale. Fakat şimdi, kalın duvarlı hisarın kulelerinde ban- yolu, zarif eşyalı yatak odaları var, 'Eski zamanda şövalüelerin silâh ses- Jerile çınlıyan vâsi sâlonlarında, na- rin, şık «Ladysler çay veya şampanya içiyorlar. Şatoda kiracı olarak oturan İngiliz Mösyö B. Amerikada mimatlık ile zen- gin olduktan ve pek güzel bir Ameri- kalı kadınla evlendikten sonra mem- leketine dönmüş ve mebus olmuş. Bu- gün Avam Kamarasının nisbeten genç ve muhakkak nüfuzlu bir âzası. Yarın, kim bilir, belki yazır ve belki Lord olur; İngiliz asaleti, her faaliyet âleminin güzidelerine açıktır. İngiltere tarihinin iki büyük devri iki kadının saltanatıdır; Kral sekizin- el Henri ile zavallı Anne de Boleyn'in kızı Elisabeth, on altıncı asırda 47 $e- ne tahtta kalarak İngilterenin en kuy- vetli temellerini kurmuştur. On doku- zuncu asırda 64 sene kraliçelik etmiş Olan Victoria, 300 elmaslı Hindistan tacını takmış ve hâlâ bugün, Amerika- nın servetine rağmen, dünyaya hâkim olan İngiliz zenginliğinin hayret veri- ci inkişafını görmüştür. , . İngilterenin bazan e mütereddit ve mütehavvil siyaseti karşısında bu Dev letin zâfa düştüğünü düşünenler olu- yor. Tarihte bu yanlış görüşe çok te- sadüf edilir, Ta Kraliçe Elisabeth za- manında, İngilterenin en büyük düş- manı İspanyaya mağlöp olacağını söyliyenler pek çoktu. Halbuki Elisa- beth, ikinci Philippe'in meşhur yefiil- mez armada (donanma) sını mahvet- ti. İngiliz siyasetinin , asırlardanberi «en büyük kuvvetlerinden biri, müthiş #abır ve tahammül kabiliyetidir. İn- 26 Ağustos 1937 LONDRA'DA BİR PAZAR GÜNÜ / | ( Wallace müzesi - Tenis maçlarında kraliçe - Zengin bir mebus - İngiltere hakkında fikirler ) giltere hükümeti sinirlenmez, alınmaz ve bekler, kendi kafasında tayin etti- ği kendi zamanını bekler, Lord Plamerston dermiş kii «İngilterenin ebedi ne dostluğu ne de düşmanlığı vardır; dağişmiyen yal- hız kendi menfaatleridir.» Paul Morand, «Londres» isimli gü- zel kitabında büyük şair Chateaubri- and'nın sefir iken 1822 de hükümeti- ne çektiği şu telgrafı nakleder: «İngiltere kabinesinin . zihniyetini iylee tetkik ettim: Sıkışık zamanda çabuk karar verir; lâkin önünde va- kit olursa hükmünü mütemadiyen ile- riye atar. Görüyorsunuz ki İngiltere siyaseti daima aynidir; hiç bir şeyin kımıldamamasını ister amma başke- larının işleri için hiç bir maceraya sü- Tüklenmek istemez...» b Andre Maurois der ki: «Sanat eser- lerinin en çoğu gibi İngiliz kanunu esasisi, insanların muntazam hüküm- lerinin eseri değildir. Bu kanunu €sa- sinin mükemmeliyetini yapan şey mev- cut olmamasıdır; yani yazılmış, değiş- mez, mukaddes bir vesika değil, ahval- den doğmuş âdetlerin yekünudur ve bu âdetleri bir takım hâdiseler değiş- tirebilir.» Umumi harbe kadar vekiller heyeti- nin ne zabtı ne de kâtibi vardı. Loyd George'un teklifi üzerine meclise bir kâtip tayin edilmiş ve zabıt tutulma» En başlanmış, İngilteredeki istikrarın diğer küçük bir misali: Yirmi seneden- beri vekiller heyeti kâtibi ayni zattır. “ İngiliz milletinin Kralına karşı sar- sılmaz sadakati malümdur. Fakat Kralın devlet işlerinde maddi salâhi- yeti yoktur, Kendi hususi kâtibini bi- le azledemez. O halde Kral vatanı, sal- tanatı, maziyi ve istikbali temsil eden ve parti mücadelelerinin üstünde tu- tulan bir'ilâh gibidif ve bu ilâhın buh- ran zamanlarında duyulan sesi kav- gaları teskin eder, nasihatler verir ve ekseriya pek faideli bir rol oynar. Lord Balfour dermiş ki: «Hiç görülmemiş olan akıllıca bir hareketten ise daima yapılmış olan bir yanlışlık tercihe şayandır.» * ” İngilizler göze çarpan renklere, süş- Jü elbiselere ve büyüklük ilnvanlarına karşı en medeni insanlar bile zâfını mükemmel anlamış olan millettir. Ne kadar ilerlemiş olurlarsa olsun, insanların ruhlarındaki «fötichisme» Aşkı aynen kalmıştır. Fikirlerini, his lerini, ülkülerini birleştiren bir «syms bole e mutlaka ihtiyaçları vardır; iş“ te burdan dolayıdır ki İngilizler, im parâtorluklarının en eski kiyafetleri“ ni, zahiren tuhaf görünen «en modasi geçmiş debdebelerini muhafaza etmiş« lerdir. Kralın sarayında, orduda, mah“ 'kemelerde ve mekteplerde hususi ve muayyen kıyafetler, asırlardanberi aya ni kalmıştır. İngilizler sporu bir oyun ve bir id- man olarak severler. Mİlli şampiyon- Tuğa pek merakları yoktur, Nasıl kl karbederken düşmana kinle bakmaz» Jar; onu, aynen kendileri gibi, milli vazifesini yapan bir insan addederler. A » İngilizler dünyanın en kumar se- ven milletlerinden biridir ve bayıldık« ları oyun da, at veya tazı yarışlarını da bahis tutuşmaktır. Bu yarışlarda bir milyar İngiliz lirasından fazla pa» ra döndüğünü söylerler. ” Londra içtimal hayatında büyük bir rol oynıyan klüplerin müessisğ Brummel'dir. denebilir. Onun nüfus zile bazı oyun kahvelerinden kadınları çıkarılmış ve bu suretle yalnız erkek4 lere tahsis edilen klüplerin başlangıcı olmuştur; (bundan takriben 170 send evvel.) Bugün Londrada 450 klüp var, Muharrirlere, muallimlere ve yüksel rütbeli papazlara mahsus olan Atho- nacum'da yemek yedim, İlk gazeteler Kraliçe Elisabeth za manında çıkmıştır, «Times» 1785 te tesis edilmiştir. Bu gazete günde 5000 (Devamı 10 uncu sahifede) İzzet Melih

Bu sayıdan diğer sayfalar: