3 Mart 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

3 Mart 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

s | Frke tt, üç yiği rin ye- ar” leci (we kt. jon” rlü türlü mar» der, değil mi? Ba peri ş lerinin düğününe 1â- Yık rengârenk somaki mermer bir v- Muya benser. Bulunduğunuz sahilde: «— Yürüsem, gurubun sarayındaki (#ehrayine gitsem...» diye şalrane şal“ Tane düşünürsünüz. Bazen korkunç bir fırtına ortalığa dehşet salar, Bazen de, kıyılara çöpler, süprün- .— birikir, iğrenç bir manzara hasıl Bir çok şairler, aşkı denize ber doğrusu haklıdır. Bu teşbihi Yerinde bulurum. Sevmenin ve sevil Menin de böyle türlü türlü ve biribiri- Me zid şekilleri var, Sanırım, ben, hepsini birer birer İttim, İyisini de, fenasını de... Evvelâ en kötüsünden başlıyayım: Aşkın çeşidleri içinde en berbadı ne- İn E ti p i; Z 1 ik TE İiekizirin Sürpriz halinde hazırlar. 'Tabla- her yaptığı cemile de büsbütün #inirime dokunur! En büyük » Gölge etmemesinde olacak... yolu üzerinden çekilse lütuf istemiyordum! (diye ee ,, üyordum... Fakat kalbi o dere- İYİ ki, sevmekten başka bir gi Olmayan bu kızcağızı terslemi- ... <Aşk, herkesin halkı değil Midir? diye düşünüyorum. - Bana Yoğrudan doğruya açık bir tecavüzde lan 50J > Paket bir iğ nre. dayı, N€ olur, ne olmaz, her hangi k İtirafının önüne geçmeliyim!e vererek aramıza şu mânla- karar Y Koydum; ire, ? mik Sirrımı tevdi edeceğim! Ben, id'i seviyorum. &: Bözlerinden sağını y üzüme dik- ç Neclâ Reşid'i mi? - dedi, - hayret m. Üniversitemizin en güzel kı- — esiniz güzel değil, zeki, hisli, iyi e Ve zengin... Bin talebe içinde Vera Ona âşık değil acaba?.. Ü Yanı, arleindekiler de acaba... Doğ- 1 de şayed erkek olsam onu dim. faket.. m İye biliyorum, devam et- kak, gi, Ee SÖZÜ ağzından aldım. - Fa- Gönlü çeksin, bu aşkım beyhudedir. or R hüması pek yükseklerde Maha > Neclâ Reşid'i istesem behe- kis gi eddolunurum. . Gülünç mer- Mey Dektense hissimi belli bile et- iyim, Kardeşim Melâhat! - dedim. - Sa- | Bedbaht başını önüne eğdi: — İzzeti nefis her şeyden, hattâ açk- tan da akdem... Ben de senin yerin- de olsam, böyle düşünürüm, Murad! « dedi, A radan zaman geçti. Hepimiz dp lomalarımızı aldık, Ben bir ban- kada mütevazi bir memur oldum. Fa- kat Melâhat hâlâ benimle alâkayı kes- miyordu. Bense onu atlatıp duruyor- dum. Allahın bildiğini kuldan ne sak- lamalı? Evimdeki hizmetçiye de, işim- deki hademeye de tenbih etmiştim. Başkaları varken o gelince benim için #yok!> diyorlardı. Birkaç sefer, üstüste gelip beni ara» mış. Görüşmeğe muvaffak olamayın- ca bir pusula yazarak bıraktı: «Pek mühim bir iş için... Aman der- hal bir randevu vermelisin!; sözleri“ nin altını iki hatla çizmişti. «Nedir?> diye merak ettim. Bu 5€- fer kendisini ben arattım. Soluk 80- Tuğa geldi. Halinde büyük bir heye- can görünüyordu. Bariz bir perişan- lıkla; i 2. Bahçede Neclâ'nın yanına oturdum: «Seni seviyorum, bana varır mısın?» dedim ire iyor, hepsine nişan koyup birer| — Sana müjdem var... - dedi. — Neye dâir?. — İzdivaca! Eyvah... Baklayı ağaından çıkar» yor mıydı?.. Körkarım ki: «Seninle er- lenmeğe razı olacağım!» diyecek. Fakat umduğum gibi olmadı. Melâ- hat, kesik kesik — Derhal... dedi, - Herten Neclâ'yı iste. — Çıldırdın mi? — Vallahi doğru söylü Onü sevmiyor musun?.. Ban y miştin... İste... reddetmiyecektir... Banka memuru... Yegâne Üniversiteden çıkmış olma ii. - Sana yanlış Sen ki be- | En mi | büy zı görmen Halindi sırra vak; du. Kurcaladım: — Damdan düşer gibi mi? Zemin, zaman aramadan m:? — Zemini, zamanı şimdidir liyorsun, Erenköyünde büyük köşk- leri var... Hemen bugün oraya gider- sin... Neclâ, evindedir. Tabii, mektep arkadaşı olduğunuz için görüşmeniz. | de bir mahzur yok... Belki bu bekle- nilmedik ziyaretinden hayrete düşe- cektir, Fakat ehemmiyet verme: Ken- disini beğendiğini, onunla evlenmek 4stediğini söyle... Eğer muvaffak ola- mazsan, yüzüme bakma ve beni dün- yanın en ahlâksız insanı bil... Doğrusu, tesir altında kaldım. Ken- di kendime kurmağa da başladım: İbraz için imtiyanı hümü Çirkinle güzel tekabül etmiş Beytindeki tablo gibi, üniversite- de, Neclâ ile Melâhat görüşürlerdi. Yoksa, bu ahbablıkları esnasında, Neclâ, Melâhat'e beni beğendiğini mi ihsas etmişti? Fakat böyle bir mu- tavassıta niçin ihtiyaç duysun? Sa- kın bu-kanbur kız, bana karşı kendi nahoş vaziyetine bu sefer, Neclâya karşı beni düşürerek garip bir inti- kam almağa kalkmasın?.. Fakato derece can ve yürekten söylüyor, be ni sevkediyordu ki, âdeta manyatiz- ma etti. Erenköy'üne gitmeğe hazır- landım. Bir kaç kere: — Peki, anlat Sebebi nedir? Be nimle niçin evlenecek? Şimdiye kadar yüzlerce parlak mamzedi reddetmiş olan Neclâ bana âşık değil ya... - de- dim. — Aşık değil. Fakat evlenecek! İşte, görürsün... Kanbur Melâhat'den fazla izahet alamadım. "Tavsiyesi üzere, Erenköy'üne he- men o gün gittim. Köşk te köşk... İlk defa olarak görüyorum; Civarin di- ğer evleri ekseriyetle harabiye yüz tutmuşken, bu, bilâkis, yeni tamir görmüştü. Limonluklar, koruluk, çi- çek bahçesi, meyva bahçesi, hep ayrı ayrı... Çifter çifter bahçıvanlar çalı- şyor.... İyi giyinmiş bir uşak, beni bir sa- Jona aldı. Çok geçmeden Neclâ, nazik tavrile içeri girdi. Evvelce de tahmin ettiğim gibi, beni burada görmekle, hayretini gizliyemedi. Zira esla hu- susiyetimiz olmamıştı. Dereden tepeden konuşmağa baş- ladık: Üniversite hayatımızdan, &r- kadaşlarımızdan ve her birinin yeni tuttuğu mesleklerden... Heni insanım çerbezeli, hoş. günleri olur. Ben de öyle dilli, neşeli bir haldeydim. Belki uzun müddet bankada kapalı kaldık- tan sonra, bahar ortasında Eren- köy'ün bu yeşil tabiati, ve o tabiatin Ortasında da Neclâ'nın güzelliği, ni- bayet, bu güzelliğin ebediyen bana sid olmak hayali veümlidi.. Bütün bunlar bir araya gelince bana böyle can, kan vermişti. Fakat, konuştuğum sırada, dikkat ediyorum: Neclâ'nın deminki meşesi yalancı bir neşe İmiş meğer... Aradg #irada dalıyor, başka bir âleme gidi- yordu. Hattâ, bir sefer kendine gelip benim bir tuhaflığıma kahkahayla güldükten sonra, ansızın, koca salon dar gelmiş gibi: — Çıkalım... Azıcık bahçede dola- şalım... - deği. Koruluğun kenarında, çiçek tarh- İarnın karşısında oturduk. Neclâ, deminki küznünün en derin bir gayyasına dalmıştı ki, birdenbire, mukadder cümleyi söyliyiverdim: Ziyaretimin hakiki maksadını bildireyim, Neclâ... Ya beni bir daha görmiyeceksin, yahud yanından asiş ayrılmıyacağım... Seni seviyorum... Mekteplen beri seviyorum... Bu his- | simi ve nihai gayemi ancak şimdi söy- lüyorum... Bana varır mısın Yahya Kemalin bir mısraı vardı; Karşımda uyanmış gibi bir baktı, | beni görüyordu... Sanki babası, ali- nesi tarafından görücüye çıkarılmış ve namzedile birinci sefer karşılaştı- rılmış bir kızdı da, mukadderalın ona münasip gördüğü erkeği, görmek, an- lamak istiyordu. Mânasın: bir türlü kavrıyamadı: ğım bir ahenkle: Sahi mi söylüyorsunuz? - dedi, — Yalan yahud şaka olmasına na- Sil ihtimal verirsin, Neclâ? — Öyleyse... Redâedemem... BIR AŞK NUVELİI k niçin kaçmış? Yazan: (Vâ - Nü) Ve bir manyatizmanın tesiri altın- da gibi: — Sen namuskâr, bedeni kusursuz ve üniversite mezunu bir küfvüm- a ni sün... İyi çocuksun... Reddedemem | hediyesini hovatdeca verdi! seni... » dedi. Neclâ!... Bütün erkeklerin hayali, rü'yası olan Neclâ... Benimle evleni- yor mıydı?... Bu ne mucizeydi böy- 162... ye Ütevazı bir düğün yaptık... Ev- lendikten sonra hiç bir şeyden pişman olmadım... Neclâ, hariçten bastırması... bile unutarak, hayalen başku #lem- lere gitmesi... Gizlisi, yalanı olmıyan pırlanta gi- bi saf bir tablati vardı, herşeyini doğ- Tudan doğruya anlattı: Gülerek ve beni gücendirmiyecek tarzda sesinin perdesini tatlılaştıra- rak: — Öyle bir müziplik ki, ketumlu- ğunu muhafaza etmekle beraber, bi- si evlendirdi işte... Ağzımdan çıkan bir vaidden İstifade ederek seni, bana yolladı. — Bana plalenik sşkının büyük — Bana da samimi — Pişman değilsin ya? - diye göz- lerinin içine bakıyordum. — Kendini Uzak Şarka tayin etti- rerek bir nevi ihtiyari sürgüne giden Melâhat'in azabından başka içimde bir üzüntü yok, — Bir de mühendis Ruhi'nin...... «Sus; diyerek, güzel elile ağam kapatıyordu: — Onun tesiri artık bende sırf bir meraktır... — Bende bile,.. — Emin ol bâşka birşeyi kalmadı Üzerimde... Sen bütün hayatıma hâ- kim oluyorsun... Bikâyemin başlangıcında arkadaşlığı- denizle — Mehen hastayım... Fakat sen | aşkı biribirine benzetmiştim... Haki- beni tedavi ediyorsun, Murad! Büyük | Katen de teşbih yerindedir... Hava bir sarsıntı geçirdim: Genç kızlık te- lâkkilerime göre idenl bir erkek say- dığım mühendis Ruhi isminde Avru- padan yeni gelmiş bir gençle karşi- duruluyor, deniz o güzelleşiyordu. Hayatımız balayına benziyordu... Renkler, ışıklar içinde günlerim geçi- yordu... Hiç bir derdim yoktu... Nec- laşmıştım, O da beni kendi ölçülerile | 18, hergün, bars başka bir saadet ha- izdivaca lâyik görmüş. Gayet rabıta. | Zırlıyordu... lı bir tarzda istedi. Şahsi serveti, tah- si, herşeyi Hele haleti oruhiyesi Üzerine çöken son dalgınlık bulutla- Aramızdaki | Fnin da artık tamamile dağıldığını münasebet, resmi şeklini asla aşma- görünce büsbütün seviniyordum... makla beraber, uzaktan uzağa onu Akşamları caniin, hevesim, istiyakım epiyce benimsemiştim doğ ... Tam | Önde koşuyormuş da ben onlara y İ doğrusu, yay lara ye- nişan merasimimiz yapıldı, arkasın. | tiŞmek istiyormuşum gibi, âdeta ka- dan da nikâhımız olacaktı... O ak- nadlanarak tehelükle eve gelirdim... şam, gene güzel güzel konuştuk. Hat- Neclâ beni kapıdan güler yüzle kar- şılardı, Çalışmam fantezi tarzındayaı. Sırf #1 bir ayıbım yoktu ki, onu öğrenmiş | ebediyen geçindirmeğe kâfiydi.. Fakat bırakıp | (Sık sık seyahatler ediyorduk. Bir dönmemetesine... | mevsim Kan'da, Nis'de... Öteki Al- de kaçmış diyelim... giti işte... Bir daha İşte hâlâ bu hâdisenin sarsıntısı için- deyim... Namuskârlığını ve ketum- Tuğunu bildiğim (Melâhatciğe bir Melâhat bana bir muziplik yapmış... «Babanızın resmini bana hiç göstermediniz!» demiş kat öyle insana da benzemiyordu...- gün: «Manevi küfvüm olan biri beni | karşı tamamile lâkaydım, fakat gi İsteyince ince eleyip sık dokumadan | lim... Kalbimde fena bir his var... ona varacağım...» demiş bulundum. | gr gibi olduğunu gördüm. — Gidelim... - de- di, — Niçin?... Ne var?... Hasta ww 507... Beğenme- din mi?... Hayretle bu su- alleri (Okendisine Orada, gayet gü- zel bir kadının v?- nında , genç, mi- tenasip, zeki yür- Mü fakat yüzünün bütün ifadeleri â- deta inhilâl ei miş bir erkek vardı. Kadın, er» © keğin heyecanı Di teşkine çalışı yordu. Tıbkı be- nim Neclâ'yı 5a- kinleştirmek için uğraştığım gibi... Derhal zihnimde bir şimşek çaktı: — Mühendis Ruhi mi Karım güç işitilir bir sesle: — Gidelim... - dedi. - Vallahi ona Müthiş bir Sır öğreneceğim gibi ge- Yiyor... Heyecanım o sebeble... (Devamı 13 üncü sahifede)

Bu sayıdan diğer sayfalar: