17 Mayıs 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

17 Mayıs 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17 Mayıs 1938 Yunanistanda 10 gün: 3 Selânikte Atatürkün doğduğu evi ziyaret Selânik belediyesi evin civarındaki bütün binaları istimlâk ederek park yaptıracak, Atatürkün doğduğu ev o parkın ortasında kalacak Selânik — Yunan matbuat ida Besi, bize Morenin ve Atinanın gö- Fülmeğe değre yerlerini gezdirdikten #onra Selânik - şehrinde de iki gün Misafir etmek için bir program ter Kib etti. Bu iki gün içinde hem Selânikte Büyük Önder Atatürkün doğduğu evi ziyaret edebilecek, hem de kuy. yetli çağlıyanları, bol akar suları ve Yemyeşil tepe ve ovalarile Makedon» Yanın en güzel yerlerinden birini İeşkil eden Ağustos nahiyesine ka dar şimendiferle bir gezinti yapd- bilecek idik. Yunanlı dostlarımızın bu daveti Nİ memnuniyetle kabul ettik. Seli nik benim için yabancı bir yer değil. 5 dir. Ömrümün en mesud senelerini bu şehirde geçirmiş, orta tahsumi Selânik idadisinde bitirmiştim. Ya kat beni Selâniğe en çok cezbeden Cihet, Büyük Önderimiz Atatürkün doğduğu evi tekrar görmek arsu v4 hasreti idi. Yunan hükümeti, dört beş yıl ew yel Selânikte Balkan konferansının İçtimaı münasebetile Atatürkün doğ» duğu evin cephesine tarihi lâvhayı koyduğu zaman yapılan askeri me Tasimde bulunmuş, fakat içinde Rum Muhacirleri oturduğu için evi gem Mmemiştim. Şimdi Selâniğe tekrar gelmemiz den istifade ederek evin içini gezebi- e her yeri görebilecktim. lânik matbuat idaresi şefi, bu ape öm gözlerimizden sezmiş olas €ak ki kenidsine söylememize mey« dan bırakmadan, Selâniğe ayak ba- &ar basmaz, bizi götürüp İlk gezdir. diği yer, Büyük Şefimizin doğduğu er oldu. Bu büyük nezaketten cld. den mütehassiş olduk. Otomobiller evin bulunduğu eski İslahhane caddesine gelip durduğu Zaman kalbimde tatlı bir heyecan ve tehassüs vardı. Çünkü tarihin ye tiştirdiği en büyük dâhinin, en büyük İnsanın, bütün dünyanın namını hürmetle andığı büyük kurtarıcımıs an dünyaya gözlerini ilk açtığı evi görecek ve gezecektim. Selânik maf- buat idaresi şefi önümüze düşerek Yol gösterdi, evi bekliyen bekçi kapı- Ni açtı, Genişçe bir taşlıktan girdik, Taş- Miğın dibinde bulunan ahşab merdi- Yenden ikinci kata çıktık. Büyük Pencereli, geniş ve aydınlık bir sofa, 8ofanın üzerinde tam Islahhane vad- desine bakan, demir parmaklıklı bir on. Arkadaşlarla beraber, balkona çi- kürak caddeye baktık. Caddede du- Tan fotografçılar, muhtelif pozlarda harıl hari fotograflarımızı çekiyor- lar. Geniş sofanın fki tarafında iki büyük oda ve yüklük. İknici kattan üçüncü kata çıktık. Bu katta da büyük pencereli geniş bir sofa, sofanın iki tarafında büyük Ve aydınlık iki oda... Bize refakat eden Yunan matbua$ Şefinin verdiği izahata göre Atatürk Üst katta, sağ taraftaki odada dün- Yaya gelmiş Ev, üç katlıdır ve tam köşededir. Caddede kâln cephesinin alt katını, Kepenkit üç dükkân teşkil ediyor) Bu dükkânlar da ev gibi kiracılarından tahliye etitrilmiş. İkinci ve üçüncü kat odaları hep Cadde üzörinde. Evin kapısı yan 80- sadır. Yunan hükümeti, evi mu- hafaza için bir bekçi tayin etmiştir. Sonradan ziyaret ettiğimiz beledi- Ye reisinin izahatına göre, Selânik İyesi, evin civarındaki bütün bi- doğduğu evin balkonunda Selânik - belediyesi reisi B. Mer kuriyu, evin anahtarlarını “dzzsi Atatürkün eline vermek istiyor. Bizi, makamında kabul ederken bu niyetinden bahsederek: — Atatürke, evin anahtarların bizzat takdim için yakın bir zaman- da Ankaraya gideceğimi umuyorum, dedi, Selânik şehrinin, büyük yangında yanan yerlerinde büyük binalar in. şa edilmiş, geniş ve muntazam cad- deler açılmış. Yanmıyan mahalle. lerde esaslı bir değişiklik yoktur. He- le Yalılar caddesi eski şeklini muha» faza ediyor. Yalnız cadde, Depodan Alâtini köşküne kadar uzamış ve evler inşa edilmiş... Şehir günden güne büyüyor ve inkişaf ediyor, Be- Jediye relsinin verdiği izahata göre Selâniğin nüfusu 300,000, belediye bütçesi 130 milyon drahmi, yani bi- zım paramızla bir buçuk milyon lirs , tutuyor. Belediye, şehri imar etmek, kana- Uzasyon tesisatı yapmak ve bütün caddeleri asfaltiş döşemek için bü Yazan: Sermed Muhtar Alus Pavurya biçimli kart bir palikarya ile tostoparlak bir santur çivisi odaya girdi. Babı zaptiye teftiş müdür muavini Dimitri efendi ve sergardiyan Sabri ağa... Rum reayalar içinde dilimize hak- kile vâkıf, mükemmel okur yazar, devlet hizmetine girmiş, nezarellerde büyük mevki işgal etmişler sayısız; fakat bu Dimitri efendi öylelerinden deği. Dediğimiz gibi bir palikarya eskisi; yukarıda bahsi geçen Tatavlalının cil- di sanisi,, Onun bu mevkie gelmesine kim delâlet etmişse etmiş, o da İstan- bul zaptiyesinin yüksekçe memurla- rından olup İşgüzarlıkta: — Eyi aradilar üstende; kama, ka- pandza, esrar, epsini aldilar? — Dün akşam ben yoktum, mücri- min dairesi müdürü Salim ağa bura- daydı. — Aksam oluyor, Salim ağa duziko basinda sarfoş!.. — O halde bir de biz arıyalım.. İte kaka, dürtüştüre, çekiştire öyle bir arayış ki İrfan biçaresi vecsından büklüm büklüm bükülüyor. Sesi çıkıp bağıramıyor. Dilini oynatıp (bende kama, tabanca, esrar yok) diyemiyor. — Urbalar dikislerinde ara; don us- kurda bak, paputs köselede, agzisinin itsinde bak!., Sergardiyan, yumruğu gösterdi: — Varsa çıkar ulan, şimdi kulakto- İrfan, canhavlile (Allah!) diye hay- kırırken, dışarıdan bir bağırtı koptu! — Kim, o anıran mersıvan? Üniformalı, katmer katmer enseli, koca burunlu bir adam, paldır küldür odaya girdi, Dersaadet asakiri zaptiyesi alay be- yi, meşhur Zincirkıran Rıza bey... Nanemollanın baygınlıklar geçirdi- ia dikine sergardiyanı omuzundan — ei aldır be, baksana derme çatmanın biri. Çene atıyor herif... Dimitriye döndü: — Kaçarken mi yakaladınız? — Kama, kapandza, esrar var, tsi- karmiyor ortada,. Alay beyi kızdı: - Dün akşamdanberi buradaymış. Üstündekileri toplamamışlar mı? Sergardiyan cevap verdi: — Dimitri efendi bizde arıyalım de- di de... piyaz yapiyor, ma biz yutmayazak... Zincir kıran: — Durun, dedi, anlarız şimdi. İrfana iyice bakmış, şeklini, halini Rıza bey, #vucunu kulağının arka» sına götürdü: — Kim dedin? — Mecalisi âliyeye memurken vefat eden Abdülmennan paşa.. Hep şaşalamışlardı. Maamafih, tef- tiş müdür muavini gene işgüzarlıkta: — Bende boyle burda gelezeyim, sorsunlar baban kim, diyezeyim ban- söyliyecek adama benzemiyor... Bir cıgara yaktı; bir tanede İrfana uzatırken, kaşlarını kaldırdığı için ci- garayı tabakasına soktu. Bunca senelik Abdülmennan paşa- nın ismini duymuş tabii, fakat mua- retesi yok. İşin içyüzünü doğru dürüst te bilmiyor. Üsküdar tafafında esrar- keşler biribirlerine girişmişler; saldır- malar, tabancalar çekerek vuruşmuş- lar; biri tutulmuş, buraya yollanmış, ötekiler kaçmışlar... BUdIği bu, Sah're 7 'Tefrika No, 63; NANEMOLLA Şükrü ağa arana dursun, kapı gene açıldı. Dimitri efendinin gen eçenesi dur- muyor: — Bu tsâkbinler barabar kavga yapmamis Riza bey. Nasin diyorlar © limekondoros mabiyenzi?.. Sergardiyan karıştı: İrfan, dişini sıka sıka, pek müşkü- lAtla şu kadarcığı söyliyebildi: — Bunların hepsi yalan, hepsi ifti- ra... Mabeyinci Pembeten Eşref üç külhanbeyile üstüme çullandı.. derde- mez odanın içi çınladı: — Tuh, Allah belâsını versin!.. O ırzsız, namussuzun ne mal olduğunu ben bilirim!.. Sergardiyan da, yanında âmiri mâ- miri unutmuş, yere okkalı bir tükü- rük attıktan sonra: — Vallahi kuruşa, ikiliğe acırdım da alnıma onluk yapıştırırdım o ine Gin!.. dedi, Riza Bey artık duramadı; — Evlâd geçmiş olsun, bu felekte her şey başa gelir. Bahtına küs, çilen- de katır tekmesi yemekte varmış. Üzülme, Allah büyüktür. Ben “geçi mem, şimdi gelirim... Ötekileri arkasına katıp çıktı oda» dan, Sekiz, on dakika geçti geçmedi, üç kişiyle beraber döndü. Bunlar ora- nın erkânındandı. Dairei zaptiye fırka meclisi âzasın- dan miralay Vasfi bey, dairede en aklı erenlerden ve sözü en çok geçenler- den... Zabıta müdürü ve umum kara- kollar memuru alay beyi Ekrem bey, herkesi tirtir titreten, fakat haksızlı- Za da kükreyenlerden... Teftiş müdü- rü Hayri bey kalender ve derviş mizag ey rağmen hatır saydırmışlar. e bey: — Abdülmennan paşayi merhumu ta» nımaz mıyım ?.. Bosnada, Giridde ma“ iyetinde bulundum. Teveccühlerini, iltifatlarını görmüşlerdenim. Vah vah vah!.. diyerek girdi. Ekrem be; — Ne mübarek bir zatı muhterem- di; hakikaten devletin büyük vezirles rindendi.. diyor, Hayri bey de: — Allah encamımızı hayır etsin; cümlemizi namussuzların, âr ve hâyâ yoksullarının şerrinden kurtarsın! diye söyleniyordu. Ve aralarındaki gizli gizli fısıltılara, zilleri takıp göbek atışları, alın uzatıp kâhküller döküşleri karıştırdıktan sonra açıktan konuşuyorlardı: — Ne münasebet efendim, ne mü, nasebet, böyle akıl almaz şey olur mu? — Dün gece burada nöbetçi idim, (Mevcuden Üsküdardan birini getir. dik) dediler, Başımı kaşıyacak halde değildim ki, Tahkik komisyonu müdü- rile osmanlıya (1) dalmışız... — Bu delikanlının kişizadeliği, ve- zirzadeliği, (kör müsünüz, ben bura dayım) diye bağırıyor. — Gün gördük, yaş yaşadık, tecrü- be tahtası olup abanoza döndük. Bi- zede mi 10l6102.. — Bu meselede, Pembeten denilen iblisialeyhüllânenin ismi var mi, yok mu? Alt tarafını geçi. Bir daha fıskoslaştılar, Yarısı du- yuluyor: — Nazır paşayı at alargaya. Tavşan bilmem nesi gibidir; ne kokar, ne bü- laşır. — Muavini de geç, o nazırdan be- terdir. — Allahın"iznile kurtaracağız deli kanlıyı ama evvelâ şu şıkka muttali olalım. Kahküllü maryol bu iş için bizzat daireye gelmiş mi, gelmemiş mi? — Gelmişse kiminle gelmiş?.. Yal niz mi yoksa okkalılardan birini de yanına kattı mı?.. Nazıra muavine Üç buçuk attırdı mı? O kadar muğlak bir mesele ki hesa- bı tamami ve tefadül! muadelesi, Dışarıya el vurdular, Teftiş müdür muavini Dimitri efendi içeri adımını atarken, Zincirkıran kolunu havala Maları istimlâk etmiş, Yakında, etra- Şibinkarahisar — Halkevi görterit Kolu (Boş görü ve İstiklâly piyeslerini | ( Malümatının bukadar olduğunu fındaki binalar yıktırılarak park ya- | bir arada temsil etti. Rol alan gençler çok büyük başarılar göstererek halkın | söyledikten sonra: Pılacak ve Atatürkün doğduğu er, | takdirlerine mazhar oldular, Gönderdiğimiz resim piyeslerde rol alan gençie- — Delikanlı, dedi, şunu bir de sen Parkın ortasında bulunacak, yar | ri göstermektedir, anlat...

Bu sayıdan diğer sayfalar: