14 Ekim 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

14 Ekim 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ İ İşlereinin çokluğundan, her gün sa- akşama kadar fazla yoruldu- Zundan şikâyet eder, dururdu. Uzun serelerdenberi hiç fasılasız bir çalış- ma onu hakikaten biraz yıprandır- miştı. Şöyle bir müddet istirahate ih- tiyacı vardı. İşte bu sıralarda Ramiz Rahminin hayatında iki mühim hâdise oldu. Ça- aştığı şirketten kendisine epi yüklü bir ikramiye verilerek tekaüde çıka- rıldı, Bir ay sonra da Tayyare piyan- en büyük ikramiyesi isabet Artık parası vardı. Kendisine iyi bir tekaüd maaşı bağlanmıştı, Ramiz Rahmi hesabını bilen bir adamdı. Yir- mi senedenberi de epeyce de para bi- Ramiz Rahmi tekaüdlük senelerini Tahat ve hoş geçirmek için kehdisine Yeni bir hayat programı yapta. Her Şeyden evvel elindeki paralarla şöyle bir iki katlı küçük bir aparlıman sa- hibi olmak istiyordu. Bu suretle kira- Cılıktan da kurtulacaktı. Apartımanı- ın bir dairesinde kendi oturur, öte kilerini de kiraya verirse eline her ay bundan da bir mikdar para göçecekti, Derhal mimara koştu. Plânlar ya- Pıldı. İnşaata başlandı, Bir müddet #onra apartıman meydana çıkmıştı. Bina hakikaten Ramiz Rahminin ar- zusuna göre, kutu gibi, kuş kafesi gi- bi olmuştu. Daha sıvalar yapılmadan kiracılar çıktı, Katlar tutuldu. Ramiz Rahmi de apartımanın, kendisi için tasarladığı dairesine yerleşti. Onu ye- ni apartımanma taşıdığının ilk haf- tası gördüm. Hayatından son derece- de memnun görünüyordu. — Oh artık yahu, diyordu, hayatta Şöyle biraz da rahat edeyim canım... Ömrümün bir kaç gününü de istira- Doğrusu dostumun bu haline ben de memnun olmuştum. Bu kadar çalış- | tıktan sonra onun biraz istirahate hakkı vardı, Fakat iki ay sonra onu bir telâş içinde Karaköyden geçerken gördüm. Yüzünden epi yorgun olduğu anlaşılıyordu. Alnında leblebi büyük- löğünde ter taneleri sıralanmıştı . — Ne var ne yok Ramizciğim?.. de- dim. , Cani sıkkın bir tavırla cevab verdi: — Güya hayatımı tam bir istirahat halinde geçirecektim değil mi? Fakat birader insan tam mânasile rahat ede- miyor işte,.. Şu bizim apartıman me- selesi... Geçenlerde şiddetli bir yağ- mur yağdı ya... Bugün baktım, Apar- tamanın duvarlarının tavana yakın kı- sımlarında bir nem, bir yaşlık... Koca koca lekeler halinde... Anladım ki dam Sızıyor. Bu sızınlı da nem yapıyor. Ma» | Yim ya bizim apartımanın üstü tarasa Şeklindedir. Ben duvarlardaki nemi | gördükten sonra hemen bu işten an- lıyanlara koştum. Şimdi damın üzeri- me şöyle bir madde kaplalacağız... Cebinden kauçuğa, lâstiğe benzi- yen birşey çıkardı. — Bunun da altına şu döşenecek... diyerek öteki cebine el attı, Bu sefer de parmaklarınn arasında ince, uzun bir mantar parçası vardı. — Şimdi bunların ustalarma gidi- yorum... Bakalım bunlar döşendik- ten sonra artık dam hiç bir sızıntı IŞ... Aradan birkaç gün geçli, Gene dostuma rasladım. O bu sefer de te- Miş içinde koşuyordu. Seslendim: — Yahu bu âcelen ne?.. Hâlâ dam Aile mi meşgulsün?.. Ramiz biraz durumsadı: — Hamdolsun o iş bitti amma şim- Baktık ki olmıyacak... Pencerelere ya tente yahud stor yap- turmağa karar verdik. Şimdi tered- düd içindeyim, Acaba tente mi yaptır- Sam stor mu? Bu kâfir erd yoksa de 0 kadar pahalıya çıkıyor ki... Gi- İp erbabina danışacağım... Bakalım 06 tavsiye edecekler... Bu işten an- biri var. Saat onbire kadar ken- yetişmeliyim... Çünkü ondan bulamam. Onun için böyle te- lâşla koşuyorum... © kan ter içinde, hızlı adımlarla te mi yaptırmalı? Yoksa stor mu? Hâlâ bu mesele değil mi? — Yok birader yok... Onu da hal- lettik... Fakat şimdi başımıza yeni bir iş çıktı. Şimdi damı tamir ettir. dik ya... Yukardan, yani yağmur do- layısile gelen rütubet kesildi. Bu se- fer de en alt katta rütubet var. O ka- dar uğraştık. O kadar tamirat yap- tırdık, Bir türlü bu alt katın rütube- tini yak edemedik, Bu işten çok iyi anlıyan bir ustaya baş vurdum! — Çaresiz, dedi, alt kalin döşeme- #ini kaldıracağız. Temele kadar ka- zacağız. Rütubetin sebebini öğren- dikten sonra icab eden şeyi yaparız. 'Tarasaya olduğu gibi binanın altı- na da mantar, kauçuk, çimento ve- saire döşeriz, Belki o zaman rütube. tin önüne geçilmiş olur...» Görüyorsun ya... Bu sefer binanm Üst tarafının gallesi bitti, şimdi de başımıza alt kat çıktı... Bügün alt katın döşemelerini kaldırıyoruz. Dostumun bu işi aşağı yukarı yir- mi gün, yirmi beş gün kadar sürdü. Alt kaltaki rütubetin önü alındı am- ma zayallı Ramiz Rahmi bunun için o kadar yoruldu, o kadar didindi ki sormayınız, Havalar iyiden iyiye soğumuştu. Bir gün Sirkecideki her zaman yemek yediğim lokantaya giderken biri hız- Ja yanımdan geçti. Baktım, Ramiz Rahmi... Arkasından seslendim. Yor- gun, bitkin bir tavırla bana döndü. Ben: — Gene ne var Rahmi? Tarasa meselesi mi? Yaksa alt katın kazıl- ması mi? O başını derdi derdi sallıyarak: — Ne o? Ne ötekisi?.. Bu seferki de yeni... Soğuklar başladı. Bizim kalo- rifer tesisatı mı iyi yapılmadı? Tesi- satta bir bozukluk mu var? Nedir? Bir türlü apartımanın daireleri iste- diğimiz gibi ısınmıyor. $mdi de ka- loriferciye gidiyorum. Bittim bu iş- lerden birader... O kadar yorgun ve bezgindi ki ken- disini biraz avutmak lüzumunu his- settim: — Canım, dedim, böyle ufak tefek şeyler olur, Artık bu kâlorifer mese- lesini de halledince rahat edersin?.. Ramiz Rahmi: — Aman. birader... dedi, ben de başıma çikan her işten sonra: «Ar- tık bunu da halledince rahatım... Sırtımı dayayıp istirahat edeceğim...» diyorum. Fakat bir işi bitirir bitir. mez arkasından öteki yetişiyor. Şim- di bu kalorifer meselesi çıktı değil mi? Bu bitince başıma muhakkak yeni bir derd çıkacaktır, Ah, ah nere- de o eski rahat hayatım... Sabahle- yin işime giderdim, akşama kadar masamın başına oturur, muayyen iş- lerimi yapardım. Eve gidince artık işim gücüm bitmişti. Yatağımda ra- hat rahat uyurdum. Şimdi öyle mi? Yatağa girince bir düşüncedir baş- liyor, Acaba yarın hangi ustaya git sem? Kimi görsem? Şu mesele hak- kında kiminle görüşsem.. Başıma Dostum benden uzaklaşırken bir arkadaşım yanıma yaklaştı. Koluma girdi. Uzaktan Ramiz Rahmiye ba- karak: — İşte gördün mü rahat adamı, diyordu, apartımanı kurdu... Ekmek elden su gölden... Rahat rahat ya- şeyıp gidiyor! Hikmet Feridun Es ETE EN ET Teşrinievvel 938 — Cuma Akşam neşriyatı: Saat 1830 Dans mu- sikisi (pâk). 19 Konferans: Selim Sırrı "Tarcan. 1930 Keman konseri: Orhan Bo- rar piyano refakatile, 1955 Borsa haber- leri, 20 Suat ayarı: Vedin. Rıza ve arkadaş- ları irfindn Türk musikisi ve hik şarkıları, 2040 Ajans haberleri 2047 Ömer Riza Doğrul tarafından arabca söylev. 21 Saat ayan: ORKETRA: 1 — Verdi: Travyata. 2 — Valtenfek: Valse, 3 — Blon: Zuğ der Guomen, 2130 Necmeddin Rıza ve orkadaşları Türk musikisi ve hajk şarkılar, 2210 Hava raporu. 2213 Darüttalim musiki he- yeli: Fahri Kopuz ve arkadaşları tarafın- dan. 2250 Son haberler ve ertesi günün Programı, 23 Saat ayarı; İstiklâl marşı, son, 141, Teşrin 1988 Cuma programı (Öğle neşriyatı tercübe mahiyetinde olarak ye- vi Stüdyoda olacaktır.) Ankara: Öğle neşriyatı: Saat 1230-13 Türkçe plâk. 13 - 1315 Haberler. 13,15 - 14 Karışık pik neşriyatı, o” Akşam neşriyatı: Saat 1830 - 1915 Plâk neşriyatı. 1915 - 20 Türk musikisi ve hal kşarkıları (Hikmet Riza). 20 - 20,15 Saat ayarı ve arabca neşriyat, 20,10 - 20,15 Haberler. 20,15 - 21 Dr. Hamit Osman, çocuk hastalıkları mütehaasısı, Mevzu: Cİşühasız çocuklar), 2115 - 22 Stüdyo salon orkestrası: | — Paul Lineke: Ouver- ture Zu elner Operetle. 2 Mosskowski: Bpanlehe: Tanze 3 — Birauss: Delirlen. 4 — Becce: Senerata Amorosa. 22 - 22,15 Haberler ve hava raporu. 22,15 Son. Avrupa istasyonları programı Saat 20 de Berlin 20 - 20,45 salon orkeştram tara- fından hafif — Breslav, Dansig ve Stuttgart 20,15 (Verdijnin (Alda) ope- rası — Kolonya 20,10 - 2050 (Grlegiin (Olaf Trygvason) isimli musikili drama- tik sahnesi — Lalpsig 20 - 2030 şen şar- kilar — Münih 20,15 kitar ve mandolin Me halk konseri — Bükreş 20,10 (Wagner) in (Tristan und İsolde) operası (plâkla) — Florans 20,20 mandolin könseri — Londra Reg. 20 - 2040 bando musikası — Milâno 2030 konser — Roma 2030 konser — Varşova 2020 şen musikt. Saat 21 de Berlin 21,10 Beethoven konseri (Egmant, piyano konseri, üçüncü senfoni — Breslav, Danzig ve Stuttgart (Aida) operasına de- vam — Hamburg, Laipzig ve Viyana 21,10 eski operalardan parçalar — Kolonya 21,10 plâk neşriyatı — Münih 21,10 or- kesira, keman ve org konseri — Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Bolgarad 21 karışık musiki — Beromünster 21,05 - 7145 19 uncu asrın halk şarkıları — Budapeşte 21,15 meleri im neşriyatı — Budapeşte II 2125 Çingene orkestrası — Bükreş Wagner'in operasına devam — Londra Reg. 2130 - 32,10 Besthoven'in keman sonatları — Varşova 2140 e kadar şen musikiye de- vam, Saat 22 de Berlin Bethoven konserine devam — Breslav, Danzig ve Stuttgart (Aida) ope- rasına devam — Hamburg, Laipzig ve Vi- Atholne 22,45 - 7820 karışık musiki — Budapeşte 2240 orkestra ile Wagnerin eserleri ve piyano konsertosu — Buda- peşte II çingene orkesirasına devam — Bükreş Wagner'ni operasna devam — Milâno (İl Biriehino di Parigi) isimli ope- — Roma 27 - 22.50 orkestra konseri — Lyon, İimoges ve Paris CEHifel) 72230 - 2430 oda musikisi — Marsilya ve Radyo Paris 223) - 430 (Les Paralytigucs volont) isimli tiyatro — Nis ve Strazburg 2230 - 7330 orkestrayı bizzat idare eden (Henry Tomas) nin eserleri — Varşova 2215 orkestra ve (Honegger ve Lalolun viyolonsel Konsertosu. Saat 23 de Deulschlands. 2330 - 2245 ktflçük gece konseri; Viyolonsel ve piyano — Münih 2320 - 1 gece musikisi — Viyana 2330 dans musikisi ve karışık musiki — Diğer Alman istasyonlar oLipsigden naklen 2330 - 1 dans musikisi ve karışık musiki — Belgmd 23,15 - 2345 piyano konseri — Budapeşte 23,40 e kadar konsere devam — Bükreş Wagmer'in operasına devam — Droltwich 2345 - 2445 senfonik konser — Mülno operete devam — Roma 2345 - 1 dans muşikisi — Stokholm 23,15 - 24 Ro- manlik musiki — Lyon, Limoges ve Paris (eiffel) oda musikisine devam — Marsli- ya ve Radyo Paris tiyatroya devam — Nis ve Strazburg 2330 - 2430 şarkı ve org konseri — Varşova konserine devam. Sant 24 den itibaren Deutechlands. 24 - 2440 orkestra tara- fından İsveç musikisi — Diğer Alman is- tasyonları Laipsigden aklen programa devam — Buadpeşte 24,10 bir gazinodan naklen caz — Kopenhag 24 - 130 dans musikisi — Londra Reg. 2425 - 130 dans musikisi — Lükacmbure, 2408 Çek bestekârlarının eserleri — Radyo 1 - 230 senfonik konser — Bertigart 181 gece konseri: (Şarkılar ve senfoniler) — Viyana, Breslav ve Frankfurt 1-4 gece musikisi, RADYOLIN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız DİŞİ IZORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender P. Sertelli ,....... Telrikâ No, 144 Şeytan, Haceri vuracağı sırada, arkasındaki âğaçtan, bir kara yılanın kendisine doğru indiğini gördü! Kaplan avcısı, çöllerde nasil kap- lan avladıysa, Haceri de öyle sessiz- ce avlayıp öldürecekti. Artık Şeytanın dizleri titremiyordu. Ellerini hançerine götürdüğü zaman bilekleri çok kuvvetliydi. Ağır gövde- sini cılız dizlerinin üstünde tutabili- yordu. Hacere epeyce yaklaşmıştı. Dişi korsan yorgundu. Bitkin vü- cudunu pestil gibi, toprağa sermiş, kollarını göğsünün üstünde kavuş- turmuş, mışıl mışıl uyuyordu. Ormanın içinde korkunç bir sessiz- Jik vardı. Korsanların yerde yatışla- n, ağaçların hışırtısı, nöbetçilerin kuşların sesleri Şeytanın kararmış güzüne ve uğuldıyan kulaklarına ak- Onu vuracağım ve hakiki Haceri- me, onun merhametli ruhuna kavu- şacağım. Diyordu, Şeytan, dalları birbirine girmiş, örümcek ağına benziyen bri ağacın dinbinde durdu. İşte Hacer... O, Dişi korsanı görüyordu. Şeytan hançerini eline almıştı. Hacer son dakikalarını yaşıyordu. Bir aralık palasını omuzuna dayâ- mış bir Mağribinin yavaş yavaş yü- rüyerek ileriye doğru geçtiğini gör- dü. Bekledi... Artık meydanda kim- se uyanık değildi. Fakat, o ne?! Müthiş bir hışırtı, Şeytanı şaşırttı. Sendeliyerek ağaca yaslandı. Keşke ağaca sokulmasaydı. Bu kü- çük ormanda nadiren görülen kalın, uzun bir karayılan bütün dehşet ve kuvvetile ağaçtan Şeytanın üzerine doğru iniyordu. Kaplan avcısı neredeyse: İmdad!.. diye haykıracaktı. Korktu... Birdenbire dizlerinin bağı çözüldü. Bir yere -kaçamadı. Koşmak istedi... Yerde yatan mu- haripleri çiğnemeklen çekindi. Ye- rinden kımıldayamadı. Şeytanın - canını kurtarmak için - yapacağı bir iş vardı: Yılanın üze rine atılıp ikiye bölmek... Şeytan bunu yapabilecek miydi? Hançerini kaldırdı. İndiremedi. Karayılan sanki Hacerin başında bir muhafız gibi nöbet bekliyordu. Birdenbire Şeylanın üzerine atılma- sile vücuduna sarılması bir oldu. Karayılan Şeytanı öyle bir sikiş sıktı ki... Kaplan avcısı, kaburga ke- miklerinin birbirine geçtiğini duyu- yordu. Nefes bile güçlükle almağa başlamıştı. Şeytanın hançeri yere düşmüş, kolları tamamile sarılmıştı. Gökten bir mucize inse, Şeytanı bu derece kıskıvrak saramaz ve elini ayağını bu kadar kuvvetli bağlıyamazdı, Şeytan: — Ah... Ölüyorum... Diye bağırdı. Bu iki kelimeden başka birşey söy- Myemedi... Yere devrildi. Yerde yatan muharipler zâten kuş- kulu uyuyorlardı. Şeytanm sesine uynadılar. Yerlerinden fırlayıp kalk- tılar. Nöbetçiler de birer ikişer ko- şuşmağa başlamıştı. Hacer gözlerini açtı. Ve yüksek sesle haykırdı: — Ne var... Düşman mı girdi içi mize? Korsanlar kocaman bir karayılann bir adamı boğmakta olduğunu gör- müşlerdi. — Yılan var, bir arkadaşımız bo- Diye bağrıştılar, Kınlarından sıyrılan palalar ka- ranlıkta ışıldıyordu. Herkes birbirine girmişti. Hacer: — Ben de içimize düşman girdi sandım... Telâşa lüzum yok... Han- çerle keselim şu düğümü. Diyerek belinden hançerini çekti. Yavaş yavaş çözülüyor ve başını et- rafına sallıyarak; « — Ben kimseye fenalık yapmak için gelmedim.» Demek ister gibi, yeşil muhariplere bakıyordu. Bu sırada Hacer, Şeytanın başını görünce, hayretinden ağzı bir karış açıldı... Yerde ışıldıyan hançeri gör- mekte de geci -— Yılana dokunmayın erler! Diye bağırdı... Elindeki hançerini kınına sokutu. Şeytanı, biraz sonra, de tanımışlardı. Şeytanın burada ne işi vardı? Hacer: — O, bana dün gelmiyeceğini, ba- caklarından hasta olduğunu söyle mişti. Dedi... Yerdeki hançeri aldı. Muharipler; — Bu melün köpek, seni vurmağa gelmiş, Sittil, diye bağırdılar. Allah bu yılanı ona musallat etmiş... Hacer yere iğildi: — Şeytan ...Geberdin mi? Yilan yerden süzülerek ağacın di- bine gitti ve bir şahlanışta yukarı kalkıp yuvasına döndü. kimseye sal- dırmadı. Bu, gerçekten görülmemiş bir mu- cize idi. Yılan, Şeytanı boğduktan sonra kimseye saldırmamıştı. Mücahitler; — Allahın küdret ve &zametine bir daha şahit olduk... Diyerek, Haceri - müthiş bir ölüm tehlikesi geçirdiği için - tebrik cdi- yorlardı. gözlerile muharipler Şeytanın gözbebekleri yıvından dı- şarı fırlamış, Yücudu mosmor ok müuştu. Geride yatan korsanlardan biri ko- şarak geldi. Yerde yatan Şeytanı gö- rünce şaşırdı: — Akşamdanberi söylenip duru- yordu. Ben onu saçmalıyor sanmış- tım. Meğer, o Haceri öldürmek isti- yormuş. Bunu anlamış olsaydım, ye- rinden kıpırdamasına meydan verme- den gebertirdim melünu. Hacer, bütün mücahitlerin uyanıp mahatsız a iş için, Şeytanın cesedini örterek — Haydı, uyuyun arkadaşlar! Me- rak edilecek birşey yok. Yarın sâbah büyük bir gayretle düşman cephe- sine saldırmak için, bu gece hepini- zin istirahat etmesi lâzımdır, dedi, Mücahitler, Şeytana küfürler sa- vurarak tekrar yerlere uzanıp yattr lar. Bir yılan hikâyesinden sonra.- Ertesi sabah, bütün karagâhta: «Şeytan, Haberi hançerle ovuracak- mış, Ağaçtan bir yılan inmiş, Şey- tanı boğup - başka bir kimseye zarar vermeden - dönmüş, gitmişl;> sözü dillerde dolaşmağa başlamıştı. Yılan hikâyesi, bir hakikattı. Bunu gözile gören yüzlerce mücahit vardı. O sabah, denizden beklenen yar- dımcı kuvvetlerin gelmemesi, Hace- rin canını sıkmıştı. Hacer, Selim Karvana İkinci bir haber daha gönderdi: gz mp ya de ilâve ederek: — Hacer muhakkak muzaffer ola- cak, dedi. Böyle olmasaydı, Allah onu himaye etmezdi. Selim bu hikâyeyi duyunca hidde- tinden küplere bindi. — Beceriksiz köpek, Biriş güre medi. Onu, yılan değil, Hacer boğ- muştur. Dedi.. ve korsanın verdiği habere inanmadı, Selim Karvan, mucahitlerin mâ neviyatını takviye etmek için, Hace- rin böyle bir masal uydurduğuna zâ- hip olmuştu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: