17 Eylül 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10

17 Eylül 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Nedim çekmecesinin gözünden büyük bir | kutu çıkardı. Gülerek arkadaşlarının yü- Süne baktı; — Eski akş mektupları, dedi, artık evle- ” niyorum. Bunların hepsini yakacağım. Kutuyu açtı. İçinden deste dese, renk mektuplar çıkardı. Bunların arasin» da bir bulan da sarı saç verdı. Nedim: — Bu da pek gençlik zamanımda kı #şin yanıp tutuştuğum bir sarışın kızın arası. ded Nedim eski aşk mektuplarmı karıştırır. biri ilâve etti: lerdir... © © Ba söze köşede oturan Fahri gülmeğe başladı. Hani daha doğuşundan tuhaf, ko- mik insanlar vardir. Bir mecliste bunla- rm her hareketine, her sözüne, başların- dan geçen her vakaya gülerler. İşte Fahri de bu cins imsanlardandı. Onun başından geçen her hadisenin mutlaka gülünecek bir tarafi olurdu. Etraftan sordular: — Ne gülüyorsun Fahri?.. O hili gülerek aniatmağa başladı: — «Aşk hatıraları ne şairane şeylerdir.» dediniz de ona gülüyorum... Aşk batıra- İarı her zaman şâalrane olmaz. Bazan be- nimkiler gibi o kadar komik olurlar ki ara- dan seneler geçtikten sonrabile insani işte böyie güldürürler... Nedim sordu: — Senin aşk Batıraların böyle Komik geyler mi? — Ne diyorsun birader, me diyorsun!.. Bir çoklarına meselâ mehtaplı bir deniz kenarı, başlarından geçen şairane bir aşk Sahnesi halırlafır. Bazıları ikbahar rüz- gârında çam ağaçlarının hışırtısını işitir - ©8 bunların altında sevgilileri ile geçir- dikleri tatlı demleri anarlar. Dediğiniz gi- bi aşk hatıraları cok şairane şeylerdir. Balbuki benimkiler öyle mi ya?.. Bana en hararetli, en büyük aşklarımı halırlalan şeylerden bir kâçını size söyle- #em gülersiniz- Meselâ sokakta ne zaman bir karpuz kabuğu, eczane camekânlarm- da müshil Hâçlarını görsem yüreğim sız- Jar. içimi bir heyecan kaplar, en ateşli âşk halıralarımı hatırlarım Karpuz kabuğüe, müshll şekerinin birer aşk hatırası olabileceklerini ümid eder mi- #iniz? Hayır değil mi?. Bakınız anlalayım da dinleyin. On iki, on üç sene evveldi. İstanbulun orta halli #emtlerinden birinde oturuyorduk. Mahalle- “mizde aylardanberi tutulmayan boş bir &w vardı. Büyük, kullanışsız ve kirma da pahah olduğu için kimse burasını tutmu- yordu. Birgün boş evin önüne bir sürü eşya arabam dayundı. Aylardanberi tutul- mıyan boş eve yeni kiracılar taşındığını haber aldık. İki gün sonra da yeni kom- gumuzu uzaktan gördüm. Bu fevkalâde güzel genç bir kadındı. Dul olduğunu söy- Yüyorlardı. Pencereme oturduğum zaman gğlerimi yeni komşumun evinden, ayıza- muyordum. Bazan kendisine sokakta rasgeliyordum. Fakat güzel komşum sen derece ciddi bir kadındı. Sokakta rasladığım zaman yü- #üme bukmak şöyle dursun, güze) kaşları. D. Bakır Nafia müdü ni çatarak yanımdan geçip gidiyordu. Hal- buki benim tablatim tuhaftır. Bir vesile- sini bulup onunla bir kere konmşabilsey- dim tuhaf ballerimle, komik Biye le muhakkak onun boşuna gidebileceğim! ümid ediyordum. Bir gün işime gitmek Üzere evimden çıktım. Oturdulum #oka- ğın köşesini dündüm. Arkamda bir ayak sesi işitmiştim. Başımı çevirip baktım. Aman bizim güzel komşu. Lâkin ben çok feride idim, Onun bana yetişebilmesi için adımlarımı yavaşlattım. Bizim mahalleden epey nzakta tenha bir sokak vardır. Buradaki tahin bir evin ününe daima çöpler, karçuz kabukları dö- erler. Her geçtikçe sokağın bu haline söy- lenir dururdum. Lâkin bugün arkamda aheste aheste ilerliyen güzel koruyum var- ken karpuz kabuklarım kimin gözü gö- rür? Ben adımlarımı gittikçe kualtıyor, ar» kamdaki genç kadının m daha ziyade yaklaşmasını Tam yanıma kadar gelmişti. Aşağı y- karı ayni hizada yürüyor gibi idik. Lâkin tam bu sirada ben bilmiyerek bir karpuz kabuğuna bazmışım. Birdenbire ayağım öyle kaydı ki kendimi boşlukta buldum. Bir an sonra gayet komik bir vaziyetle yere yuvarlanmıştızı. Halim o derece ko- mik olmalı ki yanımdan geçen güzel kom- $um küçük bir kahkaha salıwermekter kendini alamadı. Bu firsaltan istifade et- mem Tüzimdi. Acınacak bir tavırla onun yüzüne bakarak: — Aman, dedim, bir yerim çıkta galiba... Yerimden kalkamıyorum, Lütfen bana yardım eder misiniz?.. Evrelâ büyük bir tereddödlie; «Nasıl olurte gibi yüzüme baktı. Fakat hakika- ten yardıma muhtaç olduğumu sanmıştı. Onun kolunu tutarak Kalktım: Karpuzun yemesi güzel anıma kabu- Bunun üstüne basritası fena. dedim. Gü- üyordu. İşte bu suretle aylardanberi onun bana karşı çatık duran yüzünü yumuşai- Ahbaplığı eri götürdük. Arık bazı akşamlar tenha bir yerde buluşuyorduk. Lâkin babamın ne derece sert, aksi, bana göz açırmayan bir adam olduğunu bilir- siniz. Akşımları evden kaçmak için pek ga- rip bir usul bulmuştum. Buluşma vakti gelince babama: — Aman, diyordum, gene barsaklarım berbad... Hiç vazifesini yapamıyorlar. Ec- Zaneden gidip bir müshil ilâcı alayım... Babamitı da barsakları berbaddı. Bana: — Canım, diyordu, daha geçenlerde müshil aldın. Kendini bu kadar ilâca alış- tırma... — Ne yapayım babacığım!. diye evden iri Ve doğru sevgilime... Bu en ateşli aşk maceramda karpuz kabuğunun ve müshil ilâcının rel pek büyüktür. Bunun için şimdi ne zaman sokakta bir krapuz kabuğu görsem bu eski aşk mace- ramı hatırlarım. Yanımda biri emüşhil Mâçin dese neler hatırlarım ve ağlıyacak derecede müteessir olurum. Gi uz ya İler zaman aşk hatı- raları pek şairane şeyler değildir... Hikmet Feridun Es rlüğünden: 1 — Açık eksiltmeye konuları İş 524156 Lira keşif bedelli B. Umumi Müfettişlik binaları için mübayaa edilecek mabilya. 2 — Bu ise ait ovrak şunlardır: A — Eksillme şartnamesi, E — Mukavele proje ve resimler, € - Ek hususi ve Jenni şartemmeleri, D — Bu evraklar Kafına Dairesinde görülebilir. 3 — Bu işim ihalesi 5/B.Teşrin/939 perşembe günü saat 10 da Nafıa Dairesinde yapılacaktır. 4 — Eksilimeye girebilmek için 303,12 Liralık muvakkat teminat vermek, aşağıdaki wesikaları ibraz etmek lâzımdır. A — Bu işin eksiltmesine girebilmek için ehliyet vesikası. B — 909 Mali yılma ait Ticaret Odası vesikası. 5 — Taliplerin 6/10/939 persembe günü ihale saatinden bir saat önce Komisyon Re- #liğine müracnatları lâzımdır. Posta gecikmeleri kabul edilmez. 6 — (4) üncü maddenin (A) mer ehliyet vesikası eksiltmeye çıkarilmış olan k suretile yapılacağı hangi iş için istenildiği açıkça en Az sekiz gün evvel biz btida ile Vilâyetie istenilecek ve bu zaman zarfında vesika tale- binde bulunmayanların eksiltmeye giremiyecekleri, Tefrika No. 73 (1340) “ SEVİLEN KADIN Hayat ta ne kısa!... İnsan mesud yaşamalı değil mi? Bundan sonra dükkânların kilidi hep size kalsın. Bana hiç bir şey göndermeyiniz. Para istemem. Kendi yağımla kendim kavrulacağımı umu- yorum. Benim hissem sizin olsun. Hattâ söylediğim gibi ufacık bir para da göndereceğim. İnşallah pek yakın- da daha da fazla yardımda bulunu- Tum. Bana daima dun ederdin: «Mü- Tüvvetini göreyim!» derdin. İşte bas- byorum, Bundan dolayı pek bahtiya- rm, Ferld bey demin bana otuz lira | verdi. Maiyetinde kaldığım müddet- | çe her ay bu kadar para alacağım. Diğer bir tercüme işimden de yetmiş Mira aldığımı biliyorsun. Artık işlerimi yoluna koydum, Eski patronum, yeni patronum ve profesörlerim bana hep ilerisi içim müzaheret vaadinde bu- Yandular. Bunlardan müsbet bir ne- tice alacağıma eminim. İşte anneciğim, ümid verici bazı levhalar... Bunları kardeşlerime de anlat. Kim bilir ne kadar memnun Nakleden Vi -N olacaklardır. Bu mektubumla beraber sana yir- mi lira gönderiyorum, Bunlar, sıcağı sıcağına patronumun paraları... Görüyorsun ya: Refah içinde yü- züyorum! Istersen on Jirayı Şefikaya, öbür on lirayı da Refikaya ver... Kendile- rine birer entarilik kumaş alsınlar... A... Sen kaldm anneciğim... Geri kalan on lira mi da sana günderiyo. rum... Sende benim tarafımdan kendine bir şey al... Üçünüzü de can ve gönülden öper, göğsüme muhabbetle, hasretle basa- rım. Sizi düşünüyorum ve insanın böyle sevgili bir ailesi olmanın ne mükemmel şey olduğunu anlatıyorum. Seni çok seven oğlun Ragıp .. Necile, tünelin yan sokağından yürüyordu. Kalbi heyecanla çarp- maktaydı. Gece basmış, Jâmbalar yanmıştı. İçinden fevkattabii bir his, bir coş- kunluk onu İtmekte, adımlarını sık- Tİ ğer iğ Dünkü hususi maçlar (Baştarafı 5 inci sahifede) tas müdafaası için tehlike olmaktan uzak kalıyordu. BEŞİKTAŞIN İLK GOLÜ 34 üncü dakikada soldan yaplan bir Beşiktaş hücumunde top ani ola- rak sağ tarafa geçti. Geriden fırlayan Hakkı müsald vaziyette topu yakalı- yarak Kaleye giderken Galatasaray müdafileri favulle düşürdüler. Veri- len penaltıdan Sabri takımının İlk golünü yaptı. Bu sayıdan sonra Galatasaray bir müddet Beşiktaş kalesini tazyik etti ise de netice alamadı ve devre 1-0 Beşiktaş lehine kapandı. İKİNCİ DEVRE İkinci devreye Galatasaraylıların hücumu ile başlandı, Mağlübiyetlen kurtulmak için fazla çalışan sarı kır. mızı takım derhal oyun üzerinde ha- kim bir vaziyete girdi. Yaptıkları sü- rekli aknlarla Beşiktaş kalesini sıkı bir çember içine aldılar. Beşiktaş mü- datlleri 20 dakikâ kadar süren bu Ga- Jatasaray üstünlüğüne canla başla çalışmrak mukabele ettiler. Bilhassa emektar Hüsnü harikülâde kurtarış- larla takımını muhakkak bir mağlüd- biyetten kurtardı. BEŞİKTAŞIN İKİNCİ GOLÜ Vaziyetin tehlikeye * girdiğini his- seden Beşiktaş mubacimleri nihayet harekete geldiler ve 35 inci dakikada geriden aldığı bir pası iyi kullanan Sabri önüne gelenleri atlatarak sıkı bir şütle takımının ikinci golünü çi- kardı. Müsabakanın son dakikaları to- mamen Galatasarayın baskısı altın- da geçti Ise de netice değişmedi ve 'Tefrika No. 64 Yazan: İskender Fahreddin Anama, babama söyleyin, beni arayıp sormasınlar, beni kendi âlemimde bıraksmlar, rahatsız etmesinler — Hiddçtlenmeyin, diyordu. oğlumun al- minin yazısı böyle imiş. ne yapalım? Yav- rucuğum bir Arap kızının aşkından dağlara düştü. Siz gittiniz gideli evin semtine uğ- yamıyor. Bazen haftada bir Kere gehre İnip beni ziyarete geliyor. Elimi öpüyor: sAn- ne, beni merak etme.. kuşlarla, ceylânlarla arkadaş oldum. Dağlar koynunda yatmak © kadar Iyi, o kadar güzel ki. şimdiye ka- mel bu mahlüklarla neden tanışıp dost ol- madığıma teessüf ediyorum. Leylâyı bekli- yeceğim. O, bir gün beni gelip bulacak, an- mel» diyerek, gözleri dolu, Yengi uçuk, ters yüzüne dönüp gidiyor. Urman yemek sofradan kalktı: — Bu çocuk çıldırmış, Ayşe! Ben onu ça- Puk yola getirmesini bilirim. Hele bir kere bulup getirsinler. (Pırat)ı görsün. Gene €s- Xi fikrinde ısrar eder ve Tanjonun kızına tifat etmezse, o saman ben bilirim ya- pacağımı... Ayşe, hem şikâyet ediyor, hem de oğlu- ma şiddet gösterilmesine razı olmuyordu. Ayşenin hakkı da vardı. O, son günlerde oğu Junu sık sık rüyasında görmeğe başlamış- tı. Relsin karısı son rüyasından Urman'a bahsederken: — Geçen hafta içinde ldi; Miraç gecesi abdest aldım, namaz kıldım. Yatgım. Göz- lerimi kapar kapamaz, rüyamda beyaz sa- Kali bir pirifani bana dedi ki: «Canla faz- la uğraşmayın. Onun gönlünü saran bu © aşk ateşi mezara kadar sönmiyecektir. Bu Ateşi söndürmek isterseniz, Allahın gaza- bina uğrarsınız!» Orman karısının sözlerine ihanmadı: — Ben bu ateşi söndüreceğim, Ayşe? Onun bir kadına kendini bu derece kaptırmasnı beni kabilem arasında küçük düşürecek bir hâdisedir. Yarın ben ölürsem, yerimi böyle bir serseri ruhlu çocuk nasl işçal edebilir? Benim atalarım hiç bir zaman (Aşkin esi- Ti olmamışlar, kendilerini bir kadına kap- tırmamışlardır. Ben onu yola getireceğim. sen merak elme, Ayşe! Ayşe çok üzüldü. Kocasmın (Can)a kar- şı şiddet göstereceğini düşündükçe büsbü- tün üzülüyor, geceleri uyku uyuyamıyor, sâ- bahlara kadar göz yaşı döküyordu. “.. oyun 2 - 0 Beşiktaşın galibiyeti e | Taşbilek (Can) in peşinde... bitti. Fenerbahçe Kurtuluşu 113 yendi Dün Fenerbahçe stadında da hu- susi maçlar yapılmış ve Fenerbahçe ile Kurtuluş takımları karşılaşmıştır. İlk devreyi 2 - 1 mağlüp bitiren Fe- nerliler ikinci devrede üstüte yaptık- Yarı göllerden sonra müsabakayı 11-3 kazanmışlardır. Fener takımı bu maça şu takımla çıkmıştır: Cihad - Lebib, Şevket - Faruk, Ali Riza, M. Reşad - Semih, Zeynel, Esad, Rebii, Fikret. İstanbulspor « Fenerbahçe B ta- kımları arasındaki maçı İ. Sporlular 3 - 2 kazanmışlardır. Kiralık Konforlu Küçük Apartıman Tramvay caddesinde 3 oda, mutfak, banyo, Kalorifer, her gün #eak su, asansör. Taksim Topçu caddesi 2 nu- mara Uygun apartımanı kapıcısına müracaat, daştırmaktaydı. Cemilin daha ilk cümleleri üzerine fazla dayanamayacağını, mağlüp ol- duğunu anlamıştı, İmkânı yok «Ha- yır!» diyemiyecekti. Hatta görülmek, dile düşmek, ve kadınların o Kadar kırılmağa müsait olan şerefini tehli- keye uğratmak... Bunlar bile şimdi âdeta ikinci plânda kalmıştı. Bütün vuzuhile antıyor; itiraf edi. yordu: «— Hâlâ, hâlâ onü seviyorum... Hem de eski şiddetle.» Kalben daima bu erkeğin olmuştu. Onun manevi mah idi, Yalnız bir iz. zeti nefis meselesi, mania gibi gel miş, aralarına girmişti, Yirmi seneye yakm bir zamandır Necile bu mania. yı aşmak istememişti. Halbuki sevl- yordu! Seviyordu. Şimdi saadetini haykırmak, bütün dünyaya işittir. mek istiyordu. Karaköy meydanını geçti, Köprü- nün yanma yaklaştı. Sevgilisi, orada, İskelenin ötesinde, taksilerin arkasında onu bekliyordu. Birkaç adımda yaklaştı. Ecnebi seyyahların kaynaştığı, vapurlarm gidip geldiği kimsenin kimse ile meş- gul olmadığı bir saatti. Piril pırıl bü- yük vapurlar rıhtımı aydınlatıyordu. İnsan bu kadar kalabalıkta, yalnız başma dağlarda, kırlarda imiş gibi Tabat ve sakin oluyor, Ertesi sabah, Seyid Ahmed, reisin ya- nina gitti: — Dağa gönderdiğimiz allılar boş dön- düler. (Can) beyi bulamamışlar, Dedi, Urmanın canı sikildi; — Olitumun nerede yatıp kalktığını bi- Jen, gören yok mudur? Diye sordu. Seyid Ahmed: — Görenler var amma, (Can) bey her zaman yerini değiştirir, dedi, sizin geldi- ginizi duymuşsa, şehre İnmemek için uzak- lara gidip saklanmıştır. Seyid Ahmed (Can) beyin babasile yüz- şehre inmesini istemiyordu. Urman, Seyid Ahmedin fikir ve maksadını Dedi ve kendisini çağırttı: — Yanına beş on atlı al. (Can) 1 dağ larda ara. bulunca, Zorla alıp getir. Dedi. Taşbilek derhal yanına bir kaç atlı alarak şehirden ayrıldı. Taşbilek bütün ömrünü bu dağlarda geçirmişti. Her köşesini karış karış bilirdi. O, (Can) beyin dağlarda nasil barındığına şaşıyordu. Ur dağının arkasındaki orman- larda aslanlar, yılanlar ve yaban öküzleri gibi vahşi hayvanlar vardı. Bu hayvanlar gece dağlara yayılır, yem ararlardı. (Can) böyle yahşi hayvanlar yatağı olan bir yer- de nasıl yatıp kalkıyor, nasl barınabili- Toşbneğn yanına aldığı atlılardan biri, reisin adamıydı. Taşbileğe: — Ben geçen gün Ayşenin emrile dağ- ları dolaştım. ane (örn bayi ark. ve ona Yanyana, köprüye maküs İstika- metle gümrüğe doğru yürüdüler. Fakat bütün bu dekorla hiç alâkası olmayan bambaşka bir âlemdeydiler. Kadın: a — istediniz, geldim iş te... Di ona, memnun, bakıyordu. — Şüphesiz ki reddetmeliydim... - diye Necile devam etti. - Fakat gel dim... Bana ne söyliyeceksiniz? Erkek söyliyecek bir söz bulamı- yordu. Kaldırımlarda, iki mektepli âşık gibi yürüyorlardı. Birdenbire Cemil: — Her şeyden evvel sana bir şey sormak istiyorum! . dedi, — Sorunuz. — Hayatta mesut musun! — Hayır, — Bunun böyle olduğunu bana söylediler zaten... Fakat ben inan- mak istemedim. — Niçin? — Bu izdivaç senin arzun istihsal edilmek suretile yapılmış değil mi- dir? — Evet... — Öyleyse. — O sırada delirmiş gibiydim... Cezasını da bütün hayatımca çek- tim. — Anlayamıyorum. bir mağaranın önünde buldum, dedi, İs- terseniz ilkönce o mağaraya gidelim, araş- tıralım. Orada bulmazsak, dağın her kö- gesini araştırınız. Taşbilek bu malümatı al Haydi, düş öyüme göster. (Can) 1 çarçabuk bulup yakah- yalım, Atlı atını sürdü, öne geçti. Ur dağının yamacından tırmanmağa başladılar. “P-ilek (Can) beyi o gün ne yapıp ya- # Taşbilek'in önünde giden atlı, biraz ile- ride görünen bir mağarayı gösterdi: — Ağaçlarm altında. bir gölge dolaşıyor. Galiba (Can) bey orada... Athlar atlarından indiler. Mağaranın Önüne koştular. Pakat birdenbire bağrışa- rak tersyüzüne kaçışmağa başladılar. — Aslanlar geliyor... Tam haykıran atlılar mağaranın önün- Sl. — > Biraz sonra bir insan sesi duyuldu, Bu, Can beyin sesiydi. 'Taşbilek bir ağacın arkasına saklan- mişta. Can bey acayip bir sesle aslanlara ba- Bırıyordu. Aslanlar tekrar inlerine girdiler. Can bey atlıların yanına geldi — Kimi anyorsunuz? Buralarının aslan yalağı olduğunu bilmiyor musunuz? Taşbilek meydana çıktı ve güler yüzle Can beyin yanına sokuldu: — Seni arıyorduk. Baban cenkten xw- zaffer olarak döndü. Beni görmek istiyor. Çan bey sevindi: — Babamın cenkten sağ olarak dönmesi için Tanrıya çok yalvarırıştım, dedi, mu- zaffer dönüşüne daha çok sevindim. Taşbilek ciddi bir tavırla anlatmağa başladı: — Baban seni görmek istiyor, Can bey! Annenin göryaşını ancak sen dindirecek- #in! Yarın Urmanların başına geçecek olan senin gibi aklı başında bir delikanlının dağlarda ne İşi var? Seni şehirde rahatsız edenler kimlerdir ki, yurdunu, yuvamı terk edip te vahşi hayvanlar ininde yaşımağa katlanıyorsun? Can bey bir kayanın kenarına oturdu: — Beni şehirde rahatsiz eden hiç kimse yoktur. Ben kimseyi rahatsiz etmemek için dağlarda yaşıyorum. Buralarda sevgi- limin hatıraları, gölgeleri var. Ben bu ha- tıraları bırakıp bir yere gidemem. — Halâ onu mu seviyorsun? — Evet. Dalma onü seviyorum ve ölün- ceye kadar da onu seveceğim. — Fakat biz onun bir başka erkekle ev- lendiğini duyduk. O seni sevseydi, başka erkekle evlenir miydi? — Kiminle evlenirse evlensin. onun 4ş- kini benim kalbimden hiçbir kuvvet çıka- ramaz, — Iyi amma, evli bir kadın! sevmekten ne çıkar? Ona malik olmak imikâni kâlma- mıştır. Onu kocasından hangi kuvvet ayı- rabilir? — Bunu düşünmüyorum... Düşünmeğe vaktim de yok. Kalbimde Leylânin aşkı var. Ben bu aşkla mezara gideceğim. Ana- ma, babama söyleyin: Beni arayıp Sor- masınlar. Beni rahatsız etmesinler. beni Kendi ülemimde bıraksınlar. — Bu vahşi hayvanlar arasında yaşa- mir mu, Can bey? Reisin oğlu gülümüedi: — Vahşi sandığınız bü hayvanlar bana © kadar münis, o kadar sevimli görünüyor- lar ki. Şimdiye kadar hiç birisinden 2a- rar görmedim. — Burada ne Yiyip, ne içiyorsun? Can bey ağaçları gösterdi: CArkası var) — Sana dosdoğru bütün hakikati olduğu gibi söyliyeceğim. Ta ki ara- mızda hiç meçhul bir şey kalmasın... Bütün yalanlar, dolanlar bize yakış- mayacak şeylerdir. Cemill Sen git miştin. Ben de büyükannemle yapa- yalnızdım... Müthiş, feci fikirlerde kâbus içindeyim... Çocuklarım... — Çocukların... Kadın düzeltti: — Çocuklarımız... Cemil hüzünle tekrarladı: olduğu gibi onların arkasından ağladım, ağladım... Hâlâ da ağlıyorur" eminol... Sen bana verdiğin sözü iade ettin, Büyükannem beni alıp Adaya götürdü... Ve Vehbi beye rasladım; Bu iş nasıl oldu? Bilemiyorum. Faj kat bu Vehbi bey bütün çarelere baş vurdu: Büyükannemin gözüne girdis Halbuki ilk zamanlar Mihrinur has mmmefendi, Vehbinin üleyhindeydi. Sonradan ise belli başlı müdafii Kes sildi, İlle, o, ile o... Ne diyebilirdim? On sekiz ay müddetle ümidsizce mu halefet ettim, Her gün senden bis haber almağı, ümidli bir haber al; mağı umuyordum. (Arkası varjı

Bu sayıdan diğer sayfalar: