22 Mart 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

22 Mart 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

adına ö Kai K CAŞE e CANADOLU Kübıla& ihtifali, dün çok hararetli b Milit 222 tezahürat içinde kutlulandı — Başı birinci sahifede — İstiklâl marşı çalındıktan son- ra, İzmir parti reisi aamına evvolâ avukat bay Ekrem, sonra| sıra ile Manisa namına ilkted- risat müfettişlerinden bay Hik- met Bozkurt, Menomenliler na- mına Menemen parti rei kat bay Kemal, ordu namına en genç subay teymen bay Hayri Sümerkan, — muallimler namına da muallim bay Ahsen söylediler. Hatipler, Kubilây hâdisesindeki gonç rejim hassa- Siyetini, irticaa karşı Türk mil- letinin ruhunda yaşıyan derin infiali, mehdi ve emsaline karşı taşıdığı nelret ve gayzı tebârüz ettirdiler, sık sık alkışlandılar. Nutuklardan sonra, meydanın etrafını dolduran çelenkler, alâ- kadar heyetlerle beraber abi- deye götürüldü ve derin bir huşu ve hürmetle abidenin çer- çevelerine bırakıldı. Bu merasimi, şehir içinde, halkın, gençliğin ve münevver- lerin sorbest, program haricin- deki çok canlı tezahürleri ta- kip etti. Hâdiseye karşı derin bir şuur hareketi ile heyecan- — lanan Monemen de bütün neb retini tam manasile canlande myor ve izhar ediyordu. Avakat B. Ekremin nutku: bepının hürmetle sekiz yıl önce gan damarına karşı hazırlanmak İstenen facianın har Rumi - 1354 Mart 9 'llılml MART miş balk, olanı biteni anlamâk için meydana toplanmıştı. Her kes bu mürtecilerin havsala ab mıyan hezeyanlarından — dehşet duymağa — başlamışlar, derviş Vahdetinin hortladığına — kani olmuşlardı. Vazile alân takım zabiti mu- allim Kubilây, mürtecilerin küs- tahlığına tabammül edemiyerek kendine Mehdi süsü veren ve toplanan serserilerin - başı gö- rünen derviş Mehmedin derhal yakasına yapışmış ve menet- mek istemişti. Bu sıradâ göğsünden itilerek düşürülen genç muallim, derviş Mehmedin tabancasından çıkan kurşunla göğsünden ilk yarayı almış bulunuyordu. Cumhuriyetin bu mert ve fe- dakâr çoçuğu inkılâp yolunda ustura ile kesilen baâşını seve seve verdi. Şevkinin şehadeti takip etti Arkadaşlar, inkılâp — yolunda akan bu kanlar, inkılâpların beslenmesi için akıtılması za- rüri olan kanların ne birincisi, ne de sonuncusudur. Türk inkılâbı, bünyesini kuv- vetlendirmek için ihtiyacı olan kanı hem de en asilini her lür zumunda bol bol bulacaktır. Atatürkün gençliğe emanet et- tiği inkılâp ve cumhuriyet mik lete malolmuştur. Türk, damar larındaki kanı bu uğurda akıt: mak için saklamaktadır. Şu gördüğünüz abide birkaç ölünün başına dikilmiş — bir mezar tası değil; yard. sev; Bin, inkılâp, duyuş va uıın':: Bın, kalplerde tutuşan tek ater lr, Bunun — içindir. ki, — inkilâp mevzuunda — genç, ihtiyar, kar din, erkek, bütün bir millet, tek hinç, tek ihtiras balinde ayaktadır. Buradan fışkıran kin, bura» dan savrulan gayız irticaâ, ge- riliğe karşı bütün bir milletin kini, bütün bir milletin gayzıe dır... Sekiz yıl evel akan bu masüm kanlar; iakılâba şüphe: siz feyiz verdi. İnkılâbı kuvvet- Tendirdi. İrticar baş kaldıramı: yacak bir duruma soktu. Kubilâyı, bekçi Hasanı, bek: çi Şevkiyi inkılâba mal etti, Onların aziz hatıralarını - kalp- lerimize perçinliyen ve Türkün eşsiz. kahramanlığını — gelecek nesillere ve bütün dünyaya gu- rurla haykıran şu — mübarek sembol onünde hürmetle - eğil- meği bir vazife bilirim. Yaşasın vatan........ Yaşasın büyük Türk milleti.. Yaşasın Şefimiz Atatürk....... Manisadan — ilktedrisat müfettişi Bay Hikmet Bozkurdun nutku Sayın büyükler, aziz kardeş- Sekiz yıl önce alyonla, es- rarla dolu larının hezeyan - larına uyarak - inkılâbın, Türk inkılâbının yaratıcı ve ınla- tıcı varlığına saldıran kara kuv- vete karşı duranları anmağa geldik. Biz burada bir ölümün ma- temini değil, fakat duyân, dü- şünen ilerliyen bir devrimin bu taş ve tunç kitlesinde şahlanan imanını kutlulamağa geldik. Kubilây ve arkadaşları yaşı- yanları saran fanilikten uzak- laşmış bir senboldür. Kubilây devrim için kanından, kemiğin. den bir bayrak yapan Atatürk çocuğudur arkadaşlar. Evet aziz dinleyicilerim; Kubi lây devrimin, Türk devriminin gocuğudur. O bugün bütün bir millet gençliğinin iman bayrağı olduysa ona bu kgtsallığı ve- ren şey muhakkak ki; devrim- leri üstün iradesile yürüten Ata- türkün ışık dolu, hayat dolu, güven' dolu dehasıdiır. Uğrunda yüz bin şehit verdiğimiz Ege topraklarında birkaç serserinin iyiliğe, doğruluğa, milli dilek- lere aykırı iş yapacakları hangi kafaya, hangi çarpağ kalbe sı- gabilirdi. Esrarın vehmi içinde kapkara kuvveti, kapkara şah- siyetlerinde bulanlar, burada devrimle karşılaştılar. Devrimin iman bayrağı halinde yükselen göğüs, kara küvvete karşı dur- du. Kubilâyın şahsiyetinde bü- tün devrim çocuklarının perva- sız, hudutsuz, behadırlığına ka- ra kuvvetin Sinsi ve sarhoş uykusu burada çarptı. Arkadaşlar; bu taş ve tünç kitlesinin Altında bir mezar var sanmıyalım. Bu aint geçmiş bir matemin hatırası olarak değil; Atatürk gençliğinin hızımı ârtır- mak için dikildi. Burada bir genç, bir Atatürk çocuğu, bir subay bir öğretmen devrim için başımı vermiş olabi- lir. Bu baş inkılâp gençliğinin son kurbanı olabilir. Bu baş ve bu biravuç kan onu Atatürk gençliğinin tarihine yazdı. Sayın dinleyicilerim, 'Türk devriminin halktan geldi- ğini ve otoritelere karşı yapıl- dığını biliriz. Kubilâya kıyanlar halkın inkılâbına karşı durmağa ı:hcıen!erdi. Bu boş ve esrar ş devrim — düşmanlarının yar ykasına inkılâp . ordusunun eli oldukları yapıştı. Ve lâyık zayı verdi. O orduki; inkılâbın içinden doğdu, o ordu ki; Duatepeden, Ege kıyılârına kadar olan va- tan toprakları üzerinde; yeni için, doğru için, güzel için dö- ğüştü. Ve o ordu ki; köhneleş- miş otoriteleri devirdi. Elbette ki; halka inkılâba uzanan elleri de parçalıyacak, hayır - yanlış söyledim, büküp doğrultacaktır. Bizde her Türk bir asker ve her Türk askeri bir inkılâpçı- dır. Kubilâyın bir asker, bir öğretmen olduğu gibi.., Türk inkılâbının — bekçisi, — inkılâpçı ordu olduğu gibi.. Hey Türk genci; ey adı kendinden, kendi adından büyük Atatürk nesli. Bu anıta dikkatle bakin. Bu taşlarda, senin, benin, bizim, hepimizin devrim için çırpınan kaibimizin aheagi var bu gök- lere yııbeleı anıta Türk genç: liğinin imam şaba kalkıyor. Bu anıtta; Atatürkün “birinci vazifen Türk istiklâlini, Türk eumhuriyetini ilelebet müdafaa ve muhafaza etmektir, cümlesi granitleşiyor. Tekrar ediyorum arkadaşlar, İçimizde yas değil güven vâr, umut var. Yarına, büyük yarıe nâ, Atatürkün yarınına güveni- yoruz. Yas insanların iç kuv- vetini kemiren bir mikroptur. Halbuki; devrimin çocukları, Atatürk çocukları içten kuvvet* lidir. Bizim içimizde yas değil güven var güven.... Büyük Atatürkün, büyük ema- .ııiııo_ gönül verenlerin — taze, dinç inanı var, Ben bağlarında yakut salkım: lar sallanan güzel Manisanın ve Manişalıların saygı ve sevgile- rini devrimin kutsal şehitlerine sunuyorum Ve — haykırıyorum. Arkadaş, bu amt güvenin, ima- bak ve Atatürkün sana verdiği Ödevi vap..... Menemenden avukat Bay Kemalin natku: AÂziz vatandaşlar, Dünyanın çok çetin bir kar- gaşalık içinde çalkandığı şu zamanda yekpare, çelikten bir kaya gibi varlığını muhafaza eden büyük Türk ulusunun gıptaya değer bugünkü mevcu- diyetini, çelik iradeli, milleti- mizin gözbebeği Büyük Ata- mıza ve onun çizdiği nurlu ve feyizli yolda yürüyen ve çıka- cak en ufak engelleri bertaraf etmek için asil kanlan paha- sına bile olsa Türk geaçliğinin müteyazı bir ferdi, inkılâp — ve mefküre kahramanı sıfatile Ku- bilây, bekçi Hasan ve Şevki gibi Türk yavrularına borçlu bulunmaktayız. Arkadaşlar, bügün — içinde yaşadığımız mesut vaziyetle va- tanin İinkiraz uçürumuna yü- varlanmak üzere bulunduğu da- kikalardaki fecaati mukayese edersek; arada ne büyük bir fark bulanduğu ve milletin me- dent cihanda lâyık olduğu ix tklâl ve şeref mevkiini kaze nıncıya kâdar ne çetin müca- deleleri başarmak lâzımgeldi- ğini muhakeme edebiliriz. Mesafe mefhumunun ortadan silindiği, kutupların komşu kar pisı mesabesine düştüğü yir minci asrın yarattığı medeni harikalar karşısında — saltanat idaresinin kokmuş ve çürümüş zihniyetile Türk vatan ve mik letinin idare — olunabileceğini zanneden gafillerin bu asırda yaşamasına ve bir millet değil en ufak bir aile ocağını bile yaşatmasına imkân — tasavvur olunabilir. mi?... Bu itibarla tarihin ca karan- hk zamanlarından son asırlara kadar dünya milletlerine her sahada rehberlik etmiş, nur ve inan saçmış ulu Türk milletinin medeni cihandaki bugünkü şe- refli ve mesut mevkini muha- faza edebilmek en büyük ve hayati bir gaygumuz olması icap eder. Siyasi ve içtimai Hiyıık sâr- sıntılar geçiren ve az çok me- deniyetlep nasibini almış bazı milletlerin gözümüz önündeki bugünkü feci vaziyetleridir ki bunu, inkılâp ve mefküre kay- nağı, vatanın Üümidi, istikbali Türk gençliğine şu vesile ile bü kürsüden hatırlatmayı — zait görmüyorum. Milletler arasında en mümtaz bir mevki işgal et tiğine şüphe olmıyan vatan ve milletimizin refah Ve saadet yollarına büyük bir azmü irade ile atıldığı şu dakikalarda his- settiğimiz bahtiyarlıkla — iktifa edemeyiz; bunu yaşatmak, yük- seltmek ve en ileriye götüre- bilmek için Ulu Atamızım yük- sek görüş ve sezişi ile çizdiği Cumhuriyet Halk Partisinin altı ana pirensibi etrafında yekvü- cut olarak çalışmak, maddi ve manevi bu esaslara sarılmakla mümkün olabilir. Bu yolda yü- rümeği aklından . geçirmiyen, şabsi ihtiras ve iğbirarı, mille- tin ihtiyacatı hakikiyesine, a& rın icaplarına uymıyacak dür şünce ve prensiplerile yürü- meği kendisine şiar edilmiş milletlerin” husranile — biten fe- €i akibetine uğramak, Türkün cevheri aşlisinde mündemiç ol- madığını büyük bir — hissi ifti- hârla söyliyebiliriz. cıh NASREDDİN HOCADAN — | ğ reri—— eKİUPİarı— KÜŞTER Yazan: ŞEYH — 52 — Kabahatli kadınla erkeğe birşey yok; çocuğa piç diyoruz Maamalih — yeryüzünda yaşı- yan insanlar arasında, uykuda olmadıkları zaman, sayıklamıyan hiç kimse yoktur ha... Zamanın, dinlerin, ahlâk ule- masının kafalara yerleştirdikleri öyle itikadlar, vicdanlarâ oturt- tukları öyle itiyadlar vardır ki baştanbaşa sayıklamaktan baş- ka hiç birşey değildir. Misalmi lâzım? Pek âlâ... Piçlik... Piç ge demektir, tabii bilir- siniz.. Bilirsiniz amma benim vazifem, — size bunu bir da- ba tekrarlamaktır: Efendim; piç demek, veledi- zina demektir. Yani insanların sayıklama itikadlarına uymıyan birleşme mahsulü bir çocuk... İyi amma bu çotcuk neden piç olüyor? — Âşikile birleşerek keyfini çatan kadın, yahut sev- gilisile buluşarak zevkini yâpan erkek bu çocuğun muvafakatini mi almışlardır?. Kadın meydanda yok.. - Bel- ki de mensup bulunduğu yük- sek sosyetede hürmet ve itibar görüyor... Erkek meydanda yok.. Kurul- duğu memuriyet sandalyasında sigarasını tüttürüyor.. Doğumu müteakıp çocuğu bir paket yapıp yuvanın kapısına attırmışlar. ik piç olmuş.. ç“lı“-ı.ı bir başka çeşidi de vardır. Koca ölmüş, genç kadın aç | kalmış, yavrusuna süt alamıyor. İş için nereye başvurduysa: — — Yok. Diyorlar. Sözün kısası; mide- sinin — ve yavrusunun ıeın ab tında vücudunu satmaktan başka çare - bulamamış. İş meydana çıkmış. Ana oruspu, çocük piç... Peki.. O anayı orospoluğa ve binnetice bu çocuğu piçliğe sü- rükliyen herif birşey değil mi?. Değil ya... p Sorarım size; bu bâdiseleri sükünetle karşılıyarak “doğru dur, diyen insanlar sayıklıyor- lar mi, sayıklamıyorlar mi?. Ya o “amumi ahlâk, sayık- lamasına ne demeli? Bir kişi çırılçıplak kenar ma- hallelerden birinde sokağa çıksa *umumi ahlâka mugayirdir, di- ye ensesine yapışırız. Fakat başka birisi Kemeraltı cadde- sinde ellişer liraya elli kanarya kuşu satın alarak yüreklerini “yutmak emelile hepsini kestirse ve bu uğurda iki bin beş yüz lirayı bir tahtada saysa: — Aşkolsun vallahi takdirile herifi bir de alkışlarız. Bu ha> reket umumi ahlâka mugayir değil mi sanki?. Sayıklıyor; bâylar, yeryüzü baştanbaşa sayıklıyor. O kadar ki, sabaha karşı Sal» hanede 1500 kuzuyu- bir çır- pıda kesen kasap: — Yarabbi şükür. Diye sayıklıyor. Bütün halta geleni, gideni kazıklıyan, pirinç çuvalına beş kile küçük taş, çay harmanına kurutulmuş erik yaprağı, tereyağına içyağı, do- mates salçasına iki kürek tuz karıştıran bakkal, Cuma nama- zindan sonrâ: — Cennet, cennet. Diye sayıklıyor. "Yunanistan- da kilo başına iki drahmi fark Menemen gençliği, hayatı bir | öder, —mülâhazasile süt kuzu ma, teyakkuzun abidesidir. Ona * — Sonu 9 uncu sahifede — | sunu anasından bağırta, bağırta vapur başmda ayıran celeb: — Hamdo'sun. Diye sayıklıyor. Anlamadığı hastalığa ilâç yazan hekim, ba- şanlamıyacak davada müekki- line muttasıl ümid veren avukat, satış uğrunda antika masallar uyduran mubarrir, elbiselik ku- maştân yirmi beş santim aşıran terzi, kösele yerine tazyik edil- miş mukavva kullanan kundu- racı, menekşe diye ısırğan otu tohumu satan maâdramaz, haf-' talık balığın kulaklarını boya- yarak tazedir diye sokan ma- nav, iş sahibine çıkışan memur, saat yirmi dörtte — yatağında horluyan gece bekçisi; hulâsa yer yüzünün tekmil sekenesi çeşit, çeşit; biçim, biçim; renk, renk; safha, safha hep — sayık: hyor.. “Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni,... * Sert rüzgürm — karşısında meşe olup dikileceğine kavak gibi başını eğiver; geçsin,... *Allah doğruluktan ayırma- 'l. bitiren yalan, fitne geti- *“Dünyayı sen dlı.llıeık de. ğilsin ya,,... *Fenalığı görüp de susmak — hiyanettir,,... 'ı *Bülbülün çektiği dilinin be- lâsıdır,,..: Âhiret meydanından haykı: rârâk sorarım — size yı diıyı sayıklamak değil de uedıı'ı' *“Geçme namerd köprüsün« den koy götürsün su seni,,... *“Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı demeli,,... ' Sayıklamanın parlak misalle- — rinden biri de budür sanırım.. Hem namerd köprüsünden geçmemek için canını feda et, hem de köprüden geçmek içir ayıya dayı de... — Geliyor musun?. — Evet gelmiyorum.. — Gelmiyecek misin? — Geleceğim gelmiyorum.. Ne demek bunlar?. Saçma. Haydi ağır söylemiyelim: Sa- yıklama... | İşte, yaşıyanların ömrü hep bunlarla geçer.. Biz müteveffa veya merhum- lara gelince: “Huy canin altındadır; can çıkmayınca huy çıkmaz, derler a.. Yalandır. Zira bizim de bu- radaki ebedi ömrümüz sayık- lama ile geç yor. Cennetlikler, cehennemlikler oralarda ne yapıyorlar; henüz görmedik. Maamafih bugünler- de arkadaşım Kemal Kâmille birlikte cenneti ve culiı_ıııı.uıni dolaşacağız; müşahedelerimizi bittabi okursunuz. İ Bzim gibi izinli başı boşlarla ârafta yaşıyan ukul ve fuhul erbabı, hayatlarımızda hiç de- gişiklik hissetmiyoruz. Y.lmı kuş gibi, tayf gibi, rüzgâr zıbı’ı birşeyler olduk. Firt dedik mi Amerika, cırt dedik mi; Alrika.. Zaman, mekân ve mesale mel- humları kayboldu. Amma bir: birimizi dünyadaki çehreleri- mizle görmekte berdevamız. 1 Sonra: yatak, yorgan hak ge tire.! Açıkta yatıp - kalktığımız haldö biizkillâhi — toülü, neıı._* bile olmıyoruz. Bü yüzden dok' — Sonü 9 uncu sahifede — V

Bu sayıdan diğer sayfalar: