22 Mart 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

22 Mart 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ANABOLU Mart Sıhife 9 . A a. Ki ğ yaşaananz Di HOllvudun Esrarı ı_Kubllay ihtifalinden ıntıbar |f — Binbir gece rhasallarından , Seyyit Sendabadın Harikulâde deniz seferleri a Marlen tarafından yırtıldı. — : * ehanın nazarında, Sterland yolu Bugün de pazar, Holivud sa- kin ve tenha, Bu şehri muhtelif şahıslarına göre, bazan komik ve bazan rikkate getir.ci bir de- kor gibi seçtim. Bebekleri ye- niden konuşturup oynatmazdan evel size bu dekorun anahta- rını, bu tiyatronun iklimini an- latmak lâzım. Los Anjelos dünyanın en ge- niş şehridir. Yüz kilometreye altınış kişi düşer. Şu halde, en kalabalık bir yer olmaktan uzak- tr. Yani umumiyet itibarile, şehir yayıktır ve bol hava gö- rür. Mahalleleri serbest, evleri alçaktır. Etrah, Fransanın Vensan ve Nöyyi şehirlerinde olduğu gibi bitmez, tükenmez - banliyölerle çevrilidir. Banliyölerin başlıca- lari şunlardır: (Holivad, — Vest- vut, Beverlej, Hayis, Santa: Monika ve Kühver Siti. Bütün bü yerler, bali hazırda sinemar ya hasredilmiştir. Bunlardan yalnız bir tanesi oamhdir ve imtiyazlı bir şehirdir. Holivud!. Tarih bakımından bu şehir, kendi kendini izah eder, Pra- tk noktasından, ismine uygun Cağildir. Holivadda ancak bir kaç stüdyo vardır; bunlar (Şap- ba, Paramunt, R. K. O.) stüd- yolarıdır ve bu şehirde pek az yıldiz. oturür. Metro Goldvin kumpanyası Kühver Siti, Foks kumpanyası Vestvut, Üniversal kumpanyası Üniversel Giti banliyölerinde ve Varner kumpanyası da bir dere ndadır. Artistlerin eserisi, Pasifik denizi sahille- ü yani Beverlay Hayis ve nta Monikada oturur. Eğer Los Anjelostan okyanus deni- zine, şarktan garbe doğru bir hat çizilecek olursa, hat üze- tinde, sıra ile, Holivut, Bever- lay, Hayls ve Santa Monika 'şehirleri bulunur. Cenuba Küh- ver Siti ve Vestvut, şimale, Varner kumpaânyasının kurulu bulunduğu dere düşer. Yeni bir şehir olan Holivut, dama şek- Hinde kurulmuştur. İçerisinden, şarktan garbe yani Los Anje- Tostan denize doğru uzanmış, Yözerinden kalabalık eksik olm- .yan, biribirine muvazi, bir dü. zine kâdar cadde geçer ve bu caddeler, isimlerini hiç değiş tirmeden, bütün bir hercümerç âlemini halleder, Şımalden ve conubtan Holivut, Santa-Monika, / Melros, Piko Vayldsir ve daha A'I birkaç bulvarla birleşmiş Sunse bulvarı, bütün kuruluş sistemi- nin amudu fıkaris.ni teşkileder. En ehemmiyetlisi Vayns Srit olan sokaklar, şakuli bir şe- kilde katederler. Hepsi bu ka- dar... Holivudda - bir umumi meydan veya bir âbide yoktur. Ulfak heykellere gelince, şüp- hesiz, bunların 'yerlerini sinema afişleri tutuyor. Mahalli kahra: manların vasiyetleri daima — je- lâtin levhalar üzerine yazılıdır. Holivud yüksek - kulelerile, Yearet kaynağı — sokaklarile, tramvaylarile, mağazalarile bir şehir manzarası arzeder. Beverley Hay!s, birleşmiş ko- rulardan başka birşey değildir. Fransanın, iki yanına ağaçlar dizilmiş Bulonyu yollarının ke- narlarina birer villâ — oturlulsa üupki bu yere benziyecek. Data Daha uzakta, Santa-Monika banliyösü, bir şehir haline ge- liyor. Bütün bu vaziyet içinde; Sönse bulvarı - yayılıyor, geniş- liyor, kavriliyor. Fransanın Pra- Yans haricindeki Rön nehrine Kü ravetli vırarak — şarkı madaki yıldızlardır. tanın ilham ettiği gezintiyi ha- benziyen bu bulvarda, daima, herkes bulunur. Artık Holivudün aaahtarı oli- nizde. Bu şehrin kulelerinde ve stüdyolerında çalışıldığını, bir. park halndeki Bev Haylsta yaşanıldığını öğrendiniz. Hemen bütün artistler orada otururlar; burası, her kapısında bir yıldız bulunaa, bir kır kö- yüne benzer. Yaz geceleri, bey- gir üzerinde gibi iskemlelerine oturmuş, sigaralarını içen, kok ları sivalı bir. yaziyette kapı eşiklerinin önünde hararetli ha- konuşan şu adamlar; Mani, Kuper, Ferbanks, Mont- gömeri ismindeki erkek artist- lerdir. Sabahları, saçlarını kı- söyliyen, —açık pencerelerden aralarında şen kahkabalar teati eden şu kâ- dınlar: Madam K. Lombard, Düm, Kravford, Stanvayk adla- Size hari- yalen yapınız. Her adımda, kü- çük bir tahta paravanaya, kal- dırılmış - bir perdeye, yeni bo- yanmış bir pençere kepengine, bir pençere üzerinde uyuklyan bir kediye, bir bahçenin orta- sında terkedilmiş bir küreğe bakarak, şerelli bir ismi dü- şünmek mecburiyetinde kala- caksınız. Burası; aymı zamanda esrarlı ve İâübali bir saha, yıldızların diyarı “Sterlant,, tır. Geçenlerde Kaliforniyayı alt« üst eden şiddetli Siklonun, Be- verley Haylsi harap ettiğini öğreniyorum. Suların Fudil- Ro- ad ve Mopl Roadı - yıktığını, Harold Loidin bahçelerine dal- dığım, villâları abluka ettiğini, ölmüş hayvanları sürüklediği tasarlıyorum. Zavallı “Starlant,!. Daha ötede Santa Monikada, Pasifik denizi sahillerinde, yan- yana bir sıra teşkil eden diğer artistler bulunuyor. Yabaniliğin ve yalnızlık tasallütunu, durup dinlenmeden evden eve dolaş- tırdığı Greta Garbo, ekseriya bu sahillerde oturuyor. Zaten yıldızlar rahatlarım bu- labilmek için şiddetle uğraşmak mecburiyetindedirler. Bu sebeple, hiçbir, umumi defter —üzerine aumaralarının yazılmasına — müsaade etmez. Çünkü, gece ve gündüz, tak- dirkârların, d lenclerin, giyecek ve yiyecek satanların, delice tekliflerde bulunanların, mucid: lerin, neşriyat memurlarının ta- sallütuna uğrarlar. Fakat tele- fonlarının — numaraları çabuk keşfediliyor, bulunuyor. Bunun için, büyük art stler, sık sık ev değiştirmek — mecburiyetinde- dirler. Telefon şirketi onlâra husust muamele yapmağı kabi ediyor. Şarlo, Kravfo'd, Hepbürn, Garbo, Şirer, Gabl her hafta telefon numarası değiştirirler. Üsülen, yalnız bir kişi bu de- Kişiklikleri bilir, bu da, dost- lar da dahil olduğu halde, bü- tün telefon çağırmalarını topli: yah neşriyat şefi veya Memu- rudur, Bu telelon numaralarının if. şası yeni bir ticaret Moydana getirmiştir. Bu memurları öğren- meğe muvaffak - olanla:, beher telefon numarasını, hususi acem- talara elli veya yüz dolar mu- kabilinde satarlar. Telefon san- tıralında ehemmiyetsiz bir ta- nıdığı olanlar, kendilerine bir gelirat temin edebilirler. — Sonu var — Nakleden: İrfan Hazar GEREE n Hü Merasimde Manisa valisi ve Generaller Merasimde orda, izciler ve mualim Bay Kemal söylev verirken.. Kubilây ihtifali, dün çok hara- retli tezahürat içinde kutlulandı falar kırıldı, kahroldu, fakat sen.. Türklüğün kalbinde yaşıyor- sun« 18 Milyon kalp, mezar oldu sana. Hayır kardeşim.. hayır. Sen.. 8 yıl önce bugün doğdun ve Türkün yurt için, ulus için nasıl öleceğini, acuna bir kerre da- ha anlattın. Adın.. ulu tarihi- mizin bir yaprağını süsledi. Hepimiz sâna gıpta ediyoruz. Müsterib ol fedakâr kardeşim.. Yurt müdafaası mezuubahis olunca, Atamın - buyurdukları gibi: (İmkân ve şeraitini dü- şünmeksizin) ödevine koşacuk yüzbinlerce Kubilây daha ha zırız. Biz. buna ant içtik, ant — Başı 5 inci sahifede — prensip olarak kabul ettiği ulu atamızın ana programından ka- yıtsız ze şartsız. ve her neye malorsa olsun her zaman da inhiraf etmemeğe ahdü peynan ettiğini de bu — vesile ile ar- zetmekle bahtiyarım. Yaşasın bizi benliğimize, in- sanlığımıza — kavuşturan — Ulu Atatürk. Yaşasın onun izinde yürüyen Türk gençliği.. Yaşasın vatan ve millet mü- dafii gözbebeğimiz şanlı ordu.. Subay Bay Sabri Sümerkanın nutku Bugün .. Kalplerimizde dü- gümlenen acı bir: hatırayı an- mak için toplandık. 8 yıl önce.. Iürklüğün büyük dinkılibıuı. içiyoruz. ör kafalarına sığdıramıyan.. n Z d ne oldukları belirs'z.. birkaç Ödevin ' kutsiyeti ” uğründa cân veren kardeş... Sen kalplerimizde doğdun.. kalplerimizde büyüyorsun... yobaz.. iğrenç emellerini.. te- miz kardeşlerimize aşılamak is- tediler, n Bunları yatıştırmağa koşan _ATü'k yqıdıkeg, TWW bü: Kubilây hain emellere karşı dükce sen de huyü.yecıkıı_n... tekbaşına giderken yalnız bir | “Ölmedin ... ölmiyeceksin. şey düşünüyordu: Ödev, Bu uğurda ölmek bile onu AĞGÇ dallarını yıldırmadı ve musallâ taşı üze kıranlar ör bıçakla destere ile 8 şehit yi mert ve asil Türk, can kardeşim, silâh arkadaşım. Senin temiz kanını akıtan eller, I Türk inkılâbını yadırgayan ka- Sokağa süprüntü atan 8 dük- kân sahibi, yere tüküren 17 kişi belediye cezalandırılmışlar- dır. Dikili ağaç dallarını kıran beş çocuğun babası hakkında takibat yapılıyor. ta ki sizinle yüzyüze karşılâştım. O geceden itibaren işe baş- ladım. Evelce yaptığım gibi kimseye görünmeden ambara girdim, — Hintlinin bulunduğu yere doğru ilerledim. O gene eski köşesindeydi. Beni görür görmez başını geriye çevirmedi. Fakat, sandalda yaptığı gibi gene dikkatli dikkatli yüzüme baktı. Hatta dudaklarını kıpır datırken onun bana birşey söy- lediğini sandım. Meğer ki yanıl- mişim, — (Fakir), dua ediyordu. Duasını — bitirdikten sonra ya- vaşça bana elini uzattı. Çok güzel bir Arapçayla: — İki gün önce yanıma ge- len seyyah gene sizdiniz, değil mi? Dedi, — Evet; cevabını. verdim. — Şu balde bendea ne isti- yorsunuz? — Sizi tanıyorum. Nereden? Gemiden. Ne vasıtayla? — Burasımı sormayınız Soy- yidi! Size hitap eden adamın yani benim, kötü ve ahlâksız bir kimse olmadığımı evvelâ bilmenizi rica ederim. — Bunu - biliyorum. benden ne istiyorsun? — Sizin meçhulleri aydınla- tan gözlerinizin, hakikaten meç- hulâtı aydınlatıp aydınlatmadı: ğıni öğrenmek istiyorum. Ben, bütün — seyahatlerimi — birşey için yaparım: Görmek, öğren- mek, gizli hakikatleri araştır: mak ve mümkünse bulmak. Bundan başka vallahi hiçbir gayem yoktur. Seyyidi! Sizin büyük — şöhretinizi —duyduğum zaman, doğrusunu itiraf edeyim, evvelâ buna inanmadım. (Fa- kir) liğe dair duyduğum şeyleri birer masal sanıyordum. — Vak- Lâkin Bu fikrimden vazgeçtim. Siz banâ başka bir emniyet, başka bir itimad bahşettiniz. Onun için cesaret ederek huzurunuza |, geldim. (Fakir) bu ifademe güldü. Fakat bu gülüş çok acı bir gü- lüştü. — Biz, dedi; istikbale —dair görüşlerimizi yaparız. — Fakat hiçbir suretle — mukadderatıa önüne geçemeyiz. Alnımıza ne yazılmışsa onu çekeriz. — Şüphe yok Seyyidi. — Şu halde bil ki, bu gemi yakında büyük bir felâket ge- çirecek ve hepimiz bu felâketin pençesinde inliyeceğiz. şam tırnağımda (hü larken ben bile tırnağımda gör- »düğüm —müthiş manzaralardan ürktüm. Lâkin (takdir) e katla- nacağız ve belki de öleceğiz. Geçirdiğim bunca tehlikele- rin yanında (Fakir) in söylediği bu âni felâket haberi, bence © kadar sarsıcı ve yıkıcı oldu ki söz söyliyecek kuvveti kendim- de bulamadım. Aramızda epeyce uzun süren bir süküt, her ikimizi de derin derin düşündürdü. Nihayet, ben söze başladım. — Bu felâket yakın mı; de- dim. — Yakın. — Korstn hücumuna mı uğ- rıyâcağız? — Hayırl — Gemide kanlı bir vak'a mı olacak? — Hayır. — Ya ne? Yoksa fırtınada gemimiz mi batacak? (Fakir) sustu. Anladım ki bizi fırtına yakalıyacaktı. — Ne zaman fırtına başlıya- cak, ona göre tertibat alsak olmaz mı? Bu sözüm üzerine Hindli deh- şetle gözlerini açtı: — Size evelce söylemiştim; mukaddoerata hâkim olamayız. Biz yalnız (vukubulacak) olanı haber veririz. Bunun önüne geçmenin imkân ve ihtimali yoktur. Sonra size bu hususta tafsilât ta veremem. Belki fir- tınadan kurtulmuş bulunuruz da bizi gene başka felâketler kar- şılıyabilir!.. Kâfi miktarda mü- rakabeye dalmadım. Sizin ci van merd bir âdam olduğunuzu bil diğim için sırlarımı açımış bulu- nuyorum. Umarım ki, faş edil- mesi gayri caiz bulunan bu sırlar aramızda kalır. Hiadliyi artık rahatsız etime- dim. Kendisine teşekkür etmeyi bile unularak dalgin dalgın arkadaşların yanına çıktım. (Tanrım! Gene felâketle mi harşılaşacaktım? Şu huzur için- de geçen günlerimi ben kulun- dan çok mu gördün? Şimdi ne yapmalı? Kimseye ağız açmak ta doğru değili) Diye kendi ken- dime döğünürken Hicazlı Sey yid Amrü'ye, rastladım, bana: — Rahatsız mısınız? — Dedi. — Evet! Cevabımı verdim. Herhalde hastaydım. (Fakir)in ne yanına gitseydim; ne de lâf- larını işitseydim. İasana felâket ansızın gelirse bin şükür! Fe- kat folâketi azar azar beklemek ise müthiş birşey! Ahiret mektup- SAAT . — Başı 5 inci sahifede — torlarla eczacıların san'atları âhirette geçmiyor. Bereket ver. sin burada da belediye reisi ilen Behçet Uz, Kemal Kâ- yadaki fazla titizliği * belediyeye tanzifat arak aldı da - biçare kurtuldu. Avukat Mu: sak olmadığı için, sırt hamal- hğile geçiniyor. Anadolu mü- dürü İbrahimle idare memuru Hiüsameddin: — Aynalar da beş kuruşa, fırçalar da beş kuruşa, zurnalar da beş kuruşâ.. Diye sabahtan akşama kâdar oralarda bağıra, bağıra işporta- cılık yapıyorlar. Yahudiler kâ- milen cehennemde oldukları için umum? bir kararla İbra- himle Hüsameddini yahudi yap- tık. Hitler, son nelesinde müs- lüman olur da buraya öyle ge- lirse zavallıların işleri düdüktür. Zabıta —-0 — Esrar Kızılçullu civarında çay ke- narındâa esrar içen ve üzerinde 30 gram esrar bulunan İzmirli Hasan oğlu Hüseyin yakalan- miştir. Kız kaçırma Menemen kazasının Alisğa nahiyesinde Mustafa kızı Fat. mayı kaçıran Ali oğlu Ali, jandarma tarafından tutulmuş, Adliyöye verilmiştir. Hırsızlık 14 yaşında Fikriyenin 310 ku- ruş paraâsını yankesicilik sure- tile çalan Hasan oğlu 8 yaşında Âdem tütulmuştur. İkiçeşmelik caddesinde Ah- med kızı Rahiye, kızkardeşi Şerifenin bir çift bileziğini ve bir beşibirliğ ni çaldığından ara- nıyor. lar da, henüz burada ya- * Gazi bulvârında Hüseyin kızı — Kızkardeşinin parasını çalmış —

Bu sayıdan diğer sayfalar: