14 Ekim 1949 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 18

14 Ekim 1949 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 18
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

RÖPORTAJLARIMIZ: HAC YOLLARI AC... İslâmın beş temel şartından biri.. Şu kadar ki, hac, bütün bir ömür zarfında bir müslümanın farz olas rak ancak bir kere eda etmekle mükellef olduğu vazife... Onun da bir takım şartları var... İman, namaz, oruç gibi, aklı yerinde her baliğ müslümana düşen kati borç- lara nazaran bazı farklar... Hür ve sıhhatli olmak, zaruri ihtiyaçla- rından Ziyade mal ve servete malik bulunmak, yol ve seyahat- ten de emniyet hissetmek gibi... Umumi ve inzibati mânada yol- ların hâkimliği baştanbaşa kü- für âleminin elindeyken, yol pa- raları kese kese küfür âleminin o inerken, her türlü nakil banka muamelele- rahlkadli bütün hacılık faaliye- tinin kârı sadece İslâm düşman- larına ederken, yol ve se- yehat emniyeti, üstün ve ulvi manasiyle nasıl yerinde telakki olunabilir, bilmem. Peygamberler Peygamberinin Mekkeyi cebir ve kahr yoluyle zapttetmeden hac mevzuunda ne kadar titiz hareket buyurduklarını ve bir defasında haccı yerine getirmeden geriye döndüklerini bilenler, bu inceliği daha mahrem noktadan görebi- lirler. Bilhassa mukaddes mahal- “lerin bugün hâkimi bulunan İs- lâmlık iddiasındaki (OVahabiliği tanıyanlar icin, hac mevzuu büs- bütün 2 a ve nazik bir me- sele olmuştu İyi da AR başka bir anlayışları olmayan bazı müslü- . manların şevkini kırmıyalım da, yalnız üstün ve gerçek müslüman- lara mahsus olan bu incelikleri erbabına bırakarak hac yolların- da tesbit ettiğimiz bazı facialara 14 ve safdil müslümanların nasıl is- tismar edildikleri oyununa geçe- lim: Evet, iyi niyetlerinden ve mükemmel iymanlarından başka bir anlayış incilâsına malik ;ol- maksızın gözleri mâverai iştiya- kın pırıltılarıyle yanan bu mü- barek adamlar arasında dolaş- tım durdum. Ekserisi seneler bo- yunca köy ve kasabalarından ay- rılmamış olan bu sâf müminler, İstanbul sokaklarında, kurt teh- likesi bulunan yamaçlardaki ku- zuların ürkekliğini : belirtiyorlar- dı. Kurt... Tam mânasiyle yerin- de .bir kelime.... Bu kurtlar ara- sında, müslümanlık edası taşı- yarak kuzulara sahabet göster- mek isteyenler bulunduğu gibi, Yahudilik dehasının her zaman ve her yerdeki tecellisiyle güya iş kolaylaştırıcı bir faide terti- bini de temsil edenler vardır. Or- tada mevcüt olmayan yalnız - şu- dur: Hacca gidecekleri . resmen himaye eden bir hükümet saha- beti... Zavallı ihtiyar Kuzucuklar, isteyen istediği tarafını kesip ye- sin kabilinden resmen başıboş bi- rakılmışlardır. Hac yollarının iyi niyetli, fa- kat ekserisi bilgisiz ve anlayış- sız yolcularını didiklemek ve tır- tıklamak, üstelik milli serveti de en hileli tertiplerle heba etmek - marifeti serbesttir. Bunun sebebi de, ne hazin, rejimimizin lâiklik asabiyetidir. 1200 liraya satılan tayyarö bi- letlerinin hemen karaborsaya dü» şürülüp sıra bakımından evvele gelmek şartiyle 1500 - 2000 lira- ya kadar satılışı.. Birer saman kâğıdı üzerinde, Ciddede alınmak üzere verilen tediye emirleri... Gerek nakil vasıtası ücreti, ge- rekse Türk lirasının kıymet kar- şılığı üzerinde, hem hacılar, hem de hazine aleyhine görülmemiş U istismarlar... Hacca gidecek vatandaşların, yanında ancak 100 lira götürme- lerine müsaade edilmektedir. Hal- büki haciların şahsi ihtiyaçları hariç vize ayakbastı parası gibi hususlar için asgari 33 Mı- sır lirasına ihtiyaç vardır ki, bu da bizim parayla 430 lira- eder. Ne yapsın zavallı hac yolcusu? Sirkecide bir otelin altındaki kahvedeyim. Hac yolcusu ihti- yar bir babayla konuşuyor ve dert- leşiyoruz. Bana dedi: «-- Evlât, elhamdülilâh bugü- ne, kadar bütün dini borçlarımı yerine : getirdim,' yalnız Hacca gitmem nasib olmamıştı. Eh, bir kaç kuruş param, az çok malım mülküm var, yaşım da hayli iler- ledi, ölmeden şu borcumu da ye- rine getireyim diye kalktım, yol- lara düştüm. İlk dert burada otel aramakla başladı. Her yer dolmuş. Nihayet bir hemşeri şu otelciği buluverdi. Daha yeni gelmiştim, yorgunluk. kahvemi içiyordum, bir adamcağız geldi, hoş beş ettik. O bu işleri bilirmiş. Oraya para gö- türmek yasakmış. Bana usül, er- kan öğretti. Beraber gittik, önce gidiş dönüş tayyare bileti aldık. Sonra' başka yere götürdü beni, 1500 lira verdim. Oraya varınca 300 Amerikan lirası (yani dolar) alacağım. Şu kâğıtcağızı verdiler, Velâkin iki akşam evvel tayyare kalkacaktı. Halâ bizim tayyare gelmedi. Nasibse bu akşam kal- kacak. o Doğrusu günâhına girmi- yeyim, o zat müslüman adammış, bana bu kadar yardım etti, bir ku- rüş para bile istemedi. Amma içimde bir şüphe var; gidince ya o Amerikan lirasını verecek adamı bulamazsam...» Kelimesi kelimesine okâydet- tiğimiz bu hârikülade saffet ve

Bu sayıdan diğer sayfalar: